Vizyonda bu hafta: Başkalarının hayatı; “Görülmüştür”

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için vizyondaki filmleri yazdı

Yönetmenliğini Serhat Karaaslan'ın üstlendiği “Görülmüştür” fişlm afişinden bir kare

Slavoj Zizek bundan yedi yıl önce kaleme aldığı bir yazısında Fethedilmiş Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde anlatılan eski bir fıkraya değinir. Hikaye şöyledir;

Bir Alman işçisi Sibirya'da iş bulur. Mektupların sansürcüler tarafından okunacağını bildiğinden arkadaşlarına şöyle der:

Aramızda gizli bir haberleşme sistemi belirleyelim, benden aldığınız mektup sıradan mavi mürekkeple yazılmışsa doğrudur, kırmızı mürekkeple yazılmışsa yanlıştır.

Bir ay sonra arkadaşları ilk mektubu alırlar, mektup mavi mürekkeple yazılmıştır;

Burada her şey harika, dükkanlar mal dolu. Yiyecek bol. Apartman daireleri geniş ve güzel ısınıyor. Sinemalar batının filmlerini gösteriyor. Kızlarla dolu. Burada tek bulunmayan şey kırmızı mürekkep!

Zizek’in o zamanlar bir serzenişle sorduğu “Bugünkü durumumuz da böyle değil mi?” sorusunun artık günümüzde bir geçerliliği yok sanırım.

Dünyaya baktığımızda konformist kitle hedonist bir yaşam sürmeye çoktan alıştı.

Bu teknolojik evirilme çağındaki sınırsız kaynaklar sayesinde sorunları mürekkeple anlatmaya belki de çok ihtiyaç kalmadı.

Gelecekteki mutluluk arayışının maddi doyumla sağlanabileceği inancının yaygınlaştığı bir dünyada ortamı değil kırmızı mürekkeple, kıpkırmızı haykıran fırça darbeleriyle anlatmaya çalışsan da gözlerde protanopia (kırmızı renk körlüğü) artık kalıtsal bir hal aldı. 

Zaman elbet geçecek ve devran yine dönecek. Belki bir gün mavi mürekkep tüm her şeyi özetlemeye yetecek. Fakat sıradan bir insanın bile kendisini kahramana çevirebilmesi için pek çok fırsatlar sunan bu dünyada zaman; kafamızı kumdan çıkarıp, akıllı telefonlardan kaldırıp “çevrimizi” ve “başkalarını” görme zamanı.

Vizyonda bu hafta: Başkalarının hayatı; “Görülmüştür”

Yönetmen: Serhat Karaaslan / Oyuncular: Berkay Ateş, Saadet Işıl Aksoy, Füsun Demirel, İpek Türktan Kaynak, Erdem Şenocak, Müfit Kayacan, Banu Fotocan / 95 dakika
 


38’inci İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma kategorisinde seyretme imkanı bulduğum; festivalin En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu Ödülleri’ni kazanan ve bu hafta vizyona giren “Görülmüştür” isimli film Serhat Karaaslan’ın ilk uzun metrajlı filmi.

Çektiği kısa filmlerle hem ulusal hem de uluslararası arenada dikkat çeken ve ödüllerle dönen yönetmen bu ilk filmiyle uzun metraj kategorisinde de itibar kaybetmeden yol almaya devam edecek gibi görünüyor.

Halihazırda devam eden 18’inci !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin !f Ulusal kategorisinde gösterilen ayrıca bu sene 23-29 Eylül tarih aralığında 26’ncısı düzenlenecek Adana Altın Koza Film Festivali'nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda da yarışacak olan filmi biraz özetlemek gerekirse; İstanbul’daki bir cezaevinde mektup okuma görevlisi olarak çalışan Zakir mahkumlara gelen mektupları kontrol eden bir gardiyandır.

Buradaki işi mahkumlara ait mektupları tek tek okuyarak sakıncalı bulduğu her kelimeyi, cümleyi karalayarak sansürlemek, olası bir gizli bilgi alışverişini engellemek ve mektuplara “görülmüştür” kaşesi vurmaktır.
 


Annesiyle birlikte mütevazı denebilecek bir hayat yaşayan ve ev ile cezaevi arasında mekik dokuyan Zakir bu rutinden çıkmak için gerçek kimliğini gizleyerek bir yazarlık atölyesine devam etmektedir.
 


Böylesi bir kısır döngü içinde yaşayan Zakir’in hayatı, bir gün açtığı bir mektuptan çıkan dikkat çekici bir güzelliğe sahip Selma isimli bir kadının fotoğrafıyla değişir. Selma, cezaevinde yatmakta olan belalı mahkumlardan birinin karısıdır. 

Gerçeğin peşinde

Bir gardiyan olarak kendini mahkumların yerine koyan, zaman zaman onlarla empati kurmaya çalışan Zakir birtakım gerçekleri karalayarak onları yok etmekten ibaret olan görevinde duyarsız olmasını gerektiren bir mesleğe sahip olmasına rağmen diğer taraftan edebiyat yoluyla hakikate ulaşmaya çalışması onun duyarlı bir insan olduğuna bir işarettir.

İşi gereği sözcükleri silerken bir yazar adayı olarak yaratıcı bir şekilde bu sözcükleri özgür bırakmaya çalışması filmin aslında en başarılı ve ironik çatışmasıdır.
 


Yaratıcı yazarlık atölyesinde verilen ödev için bir ilhama ihtiyaç duyan Zakir cezaevindeki bu işinden beslenmenin yollarını arar.

Böylelikle Selma’nın mektuptan çıkan fotoğrafını mahkum olmuş kocasına ulaştırmak yerine gizlice zarftan çıkarır ve kendisine saklar. Sonra da okuduğu mektup ve fotoğraftan esinlenerek bir kurgusal hikaye yazar.
 


Üstelik bu yazdığı hikaye atölyede çok beğenilir ve diğer öğrencilere emsal olarak gösterilir.

Atölyedeki bu beklenmedik övgü Zakir’i başkalarının hayatını yakın markaja alma konusunda daha da cesaretlendirir. 

Kişisel merakı işinin önüne geçtikçe fotoğraf Zakir için ilhamdan çok bir takıntıya dönüşür.
 


Kendisine ait özel bir hayatı olmadığından her geçen gün Selma’yı düşünerek onun yaşadığı hayatı içselleştirir.

Polisiye ve gizemli öykülere meraklı olan atölyedeki kız arkadaşının onu teşvik etmesi üzerine Zakir, fotoğrafta var olduğunu düşündüğü bir gizemi çözmeyi kendisine görev edinir.

Bunun üzerine sık sık kayınpederiyle birlikte hapishane ziyaretine gelen Selma’yı tanımak için onu daha yakından izlemeye başlar.
 


Yaptığı gözlemlere de dayanarak gerçeğin peşinde iz süren Zakir, insanların hayatlarının bir gözlemcisiyken bu platonik ilgi onu bir manipülatöre dönüştürür.

Gerçek ve paranoyanın birbirine karıştığı; karmaşık, belirsiz ve kendine göre bir derinliği olan Karaaslan’ın bu filmini seyrettiğimde doğrudan veya dolaylı olarak hikayedeki bazı detaylar bende bazı filmlerin bir çağrışımını yaptı.
 


Çalıştığı hapishanenin gölgesinde gizlenen silik bir adamın gizli düşünceleri ve bastırılmış arzularıyla beslenen film ilk anda Florian Henckel von Donnersmarck'ın yazıp yönettiği Başkalarının Hayatı (The Lives of Others) isimli sert ve karanlık dramasını aklıma getirip beni heyecanlandırdıysa da belli bir andan sonra çıkış noktasından uzaklaşan olay örgüsü bende bir hayal kırıklığı yarattı.

Temelde oldukça çarpıcı bir konuyu ele alan “Görülmüştür” muhalif bir gerilim ve kara film olabilecekken anlamsız ve keyif vermeyen bir parodiye dönüştü.

Dolayısıyla bilerek veya bilmeyerek saygı duruşunda bulunduğu filmlerdeki gibi eğer kahramanlar olay örgüsünün geçtiği siyasal ve sosyal koşullardan uzaklaşmadan muhalefetini sonuna kadar sürdürebilseydi film bu gerilimi ıskalamazdı.
 


Devletin baskı ve kontrol mekanizmasının bir parçası olan Zakir’in hikayesi elinde çok güzel bir malzeme olmasına rağmen bunu ne yazık ki iyi değerlendiremiyor.

Nihayetinde Zakir’in yazar içgüdüsüyle bir takıntıya dönüştürdüğü Selma’nın kurtarılma ihtiyacı kötü bir komploya dönüşüyor.

Ayrıca Zakir’e rahatsızlık vererek onu derinden etkileyen bu durumla ilgili sergilediği davranışlar katharsis yaratmada zayıf kaldığı için etik olarak bir sorgulama yapmayı da zorlaştırıyor.

Haftanın diğer filmleri

Annem

Mustafa Kotan’ın yönetmenliğini üstlendiği Annem, fedakar bir anneyle kızının hikayesini konu ediniyor.

Üniversite ile başlayan yolculuğu Nazlı’yı büyüdüğü köyden uzaklaştırmıştır. Fakat yıllar sonra doğduğu köye, annesine geri dönmek ister.

Evladı için imkansızlıkları mümkün hale getiren fedakar bir anne, annesinden utanan ve bir an önce kurtulmak isteyen bir genç kızı kadrajına alan film için Candan Erçetin Annem şarkısını 20 yıl sonra yeniden seslendirmiş.

Bağlılık Aslı

Semih Kaplanoğlu’nun yazıp yönettiği Bağlılık Aslı, çocuk sahibi olduktan sonra işe dönebilmek için bebek bakıcısı arayan Aslı ile bulduğu bakıcı Gülnihal’in hikayesini anlatıyor.

Genç bir kadın olan Aslı, doğum sonrası işe başlamak için gün saymaktadır. İşe başlamak için bakıcı arayışına giren Aslı, uzun araştırmalardan sonra kendisi gibi bir bebeği olan Gülnihal adında bir bakıcı bulur.

Gülnihal’in bebeğine bakması için Aslı'nın hayatına girmesi, Aslı'nın kendinden bile gizlediği gerçeklerle yüzleşmesine neden olur.

Eğlenceli Çiftlik Arkadaşları

Farmtastic Fun isimli bu animasyon filmi, birçok hayvanın bir arada yaşadığı, eğlenceli bir çiftlikte yaşananları konu ediyor.

Bu çiftlik diğerlerinden oldukça farklıdır. Çiftlik hayvanlarla birlikte öğrenmek ve oynamak isteyen herkese açıktır.

Tavuklar, inekler, domuzlar, atlar ve daha fazlasının yer aldığı bu eğlence dolu çiftlik çocuklara birbirinden güzel şarkılar eşliğinde kıpır kıpır bir seyir vadediyor.

Hayvanat Bahçesi

Zoo Wars 2, hayvanların hüküm sürdüğü evrende türlü çabalarla varılan ateşkesin kötücül güçler tarafından bozulmaya çalışılmasının ardından gezegendeki barışı bozmaya çalışanlarla savaşmak zorunda kalan bir grup hayvanın hikayesini konu ediyor.

İyiler tarafı ile fareler tarafı arasında yapılan ateşkes, tüm gezegene huzur getirir. Hayvanlar gezegeninin barış çağına girmesinden mutlu olanlar kadar olmayanlar da vardır.

Kötü niyetli bir fare olan Boo Boo Squeal de yapılan ateşkesten rahatsızdır ve yapılan bu barış antlaşmasını bozmaya kararlıdır.

İyiler tarafının kahramanlarından Nuke ve B-52, barış antlaşmasını ihlal etmeye ve savaşı yeniden başlatmaya çalışan Boo Boo’ya karşı gezegeni korumak için zorlu bir mücadeleye girişir.

Hızlı ve Tüylü

Manou the Swift, kimsesi kalmadığında bir martı çift tarafından evlat edinilen ebabil kuşu Manou'nun hikayesini anlatıyor.

Kimsesiz kalan küçük ebabil kuşu Manou, bir martı çifti tarafından evlat edinilir ve martı kolonisine kabul edilmek için mücadele eder. Evlat edinilen ufak bir kırlangıç olarak Nice'te büyüyen Manou, doğasına aykırı olmasına rağmen, nasıl yüzüleceğini, balık tutulacağını ve elbette ailesi gibi nasıl uçabileceğini öğrenmektedir.

Ancak iş uçuş okuluna geldiğinde asla bir martı gibi uçamayacağını anlar. Ailesi dışında kalan diğer martılar tarafından da dışlanan Manou, topluluk için önemli olan bir görevi yerine getiremediğinde, martı kolonisinden uzaklaşır ve kendi türünden kuşlarla tanışarak gerçek benliğini keşfetmeye başlar.

Diğer ebabil kuşlarıyla tanıştığında Manou, kendini bu iki dünya arasında bir çıkmazda bulur. Şimdi o ait olduğu yere karar vermek zorundadır.

Bir gün martılar ve kırlangıçlar büyük bir tehlike ile yüz yüze geldiklerinde günün kahramanı Manou olacaktır.

Kin

Mohsen Rabiei'nin yönettiği Kin, eğlence için yapılan bir sürpriz ile hafta sonları başka bir yöne evrilen bir grup gencin hikayesini anlatıyor.

Üç kız arkadaş hafta sonu eğlenmek için kızlardan birinin ailesine ait otele gider. Erkek arkadaşları programa dahil değildir. Bu duruma bozulan erkekler kızlar için ürkütücü kendileri için eğlenceli bir plan yaparlar.

Erkeklerden biri kız arkadaşına evlenme teklifi edecektir. Fakat hiçbir şey hayal ettikleri gibi gitmez. Yaşadıkları olaylarla da aslında kim olduklarını görürler.

Rambo: Son Kan

Sylvester Stallone'nin beşinci kez ünlü karaktere hayat verdiği Rambo: Last Blood, inzivaya çekilmiş olan ve izole bir hayat süren John Rambo'nun, eski bir ahbabının torunun kaybolmasından sorumlu insan kaçakçısı çeteyi durdurma çabasını anlatıyor.

Rambo’nun 5. filminde, eski bir asker olan John Rambo'yu Arizona'daki bir çiftlikte yaşarken yoğun bir şekilde Travma Sonrası Stres Bozukluğu ile baş etmeye çalışırken buluyoruz.

Bulabildiği her yerde gündelik iş bulmaya çalışan ve hayatını idame ettirmeye çalışan Rambo, beladan uzak durmaya çabalamaktadır. Ancak günün birinde arkadaşı ve emlak müdürü Maria'dan aldığı haber bu durumu değiştirir. Maria'nın torunu bir parti için Meksika sınırını geçtikten sonra kaybolmuştur.

Bu yüzden John, gençleri bulmak için sınırın güneyini dolaşır. Bu görev, Rambo'nun bir insan kaçakçılığı çetesini ortaya çıkarmasıyla birlikte oldukça tehlikeli bir hal alır. Rambo adaleti sağlamak için üvey kız kardeşi de kaçırılan bir gazeteci ile birlikte çalışmaya başlar.

Rambo kaçırılan kızları kurtarmak ve acımasız bir suç liderini dize getirmek için bütün yeteneklerini kullanmak zorundadır. Sylvester Stallone'un başrolünde yer aldığı ikonik seriyi yeniden dirilten yeni devam halkasında yönetmen koltuğunda bu defa Adrian Grunberg oturuyor.  

Siddah

Funda Tırpan'ın yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği, aynı zamanda oyuncu kadrosunda yer aldığı Siddah, cinler tarafından lanetlenen dört gencin hikayesini konu ediyor.

Yıldızlara Doğru

Brad Pitt'in başrolünde yer aldığı Ad Astra, yıllar önce gizli bir uzay görevine çıktıktan sonra haber alınamayan babasının kaderinin peşinden giden ve bu süreçte hem insanlığı hem de güneş sisteminin tamamını tehdit eden tehlikeli unsurları keşfeden astronot Roy McBride'ın hikayesini anlatıyor.

20 yıl önce uzayda hayat aramak için çıktığı görevde kaybolan babasını galakside aramak ve gezegenimizdeki hayatı tehdit eden bir gizemi çözmek için güneş sisteminin dışında gerçekleşen bu yolculuk, insan varoluşunun doğasına ve evrendeki yerimize meydan okuyan sırların açığa çıkmasını sağlıyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU