Susurluk devlet çetesini de kuran "gizli" damgalı belge kağıt hurdacısından çıktı

Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a sunulan bu planın belgesi Özal'ın evi satılınca bir kağıt hurdacısına teslim edildi

Fotoğraf: AA (Arşiv)

1992 yılında PKK ile mücadele için MGK Genel Sekreterliği’nin hazırlanan ve dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunulan “Psikolojik Harekat Planı” belgesi bir kağıt hurdacısında bulundu.

Belgede MGK Genel Sekreterliğine bağlı bir birim olan ‘Toplumla İlişkiler Başkanlığı’nın (TİB) görev alanının ve etkinliğinin nasıl genişletileceği yer alıyor.

10Haber’den Masum Gök tarafından hazırlanan haberde söz konusu belge ile ile ilgili şu bilgiler yer aldı:

MGK Genel Sekreterliği bu belgeyi 1992 yılının sonunda, 30 Aralık’ta hazırlamıştı. A4 ebadındaki kağıtlara yazılı belge devletin gizli pek çok belgesi gibi kırmızı kapakla ciltlenmiş, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başyaverince ‘Sayın Cumhurbaşkanına sunulmak üzere’ 22 Ocak 1993’te imza karşılığı teslim alınmıştı.

Belgede MGK Genel Sekreterliğine bağlı bir birim olan ‘Toplumla İlişkiler Başkanlığı’nın (TİB) görev alanının ve etkinliğinin nasıl genişletileceği kapsamlı bir plan olarak anlatılıyordu.

Ekleri hariç 67 sayfa hacmindeki ‘Psikolojik Etkinlik Çalışmaları- Sonuç Raporu’ adlı rapor devlet çapında yürütülecek psikolojik harekatta Genelkurmay Başkanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na, Dışişleri Bakanlığı’ndan Jandarma Genel Komutanlığı’na, MİT Müsteşarlığından Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nden TRT’ye, Anadolu Ajansı’ndan Başbakanlık Yurtdışı Konuları Müşavirliğine kadar devletin pek çok önemli kurumunun MGK Genel Sekreterliği’ne bağlı olarak çalışan TİB ile koordinasyon içinde çalışmasını sağlamayı amaçlayan yeni bir örgütlenme çizelgesi çıkarıyordu.

Raporda sayılan kurumlardan Genelkurmay Başkanlığı ile MİT Müsteşarlığı’nın zaten kendi ‘Psikolojik Harekat Şubeleri’ vardı; Dışişleri Bakanlığı da bu konuda hazırlıklıydı ama diğer kurumlarda işi propaganda yapmak veya yapılan propagandaya cevap vermek olan, askeri usullerle bir ‘Psikolojik Harekat’ birimi yoktu.

İşte bu rapor o sözü edilen diğer kurumların da kendi bünyelerinde birer Psikolojik Harekat Şubesi kurmasını emrediyordu. Kurulacak veya zaten var olan bütün bu psikolojik harekat şubeleri TİB bünyesinde oluşturulacak ‘Çalışma Grupları’nın plan ve prensiplerine göre hareket edecek, TİB’in koordinasyonunda çalışacaktı.

Raporun daha başlangıcında şu cümleler dikkat çekiyordu:

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı 15 Ağustos 1984 tarihinden bu yana PKK’nın sürdürdüğü silahlı bölücü terör faaliyetlerini; bugüne kadar demokratik hukuk devleti içinde kalarak etkisiz hale getirmek ve tamamen bertaraf etmek amacıyla devletin tüm kurum ve kuruluşlarının gayret sarf etmekte olduğu bilinmektedir.

Bu cümlede ‘demokratik hukuk devleti içinde kalarak’ kalıbı kullanılması dikkat çekici. Çünkü devletin kendi vatandaşına karşı psikolojik harekat yürütmesi aslında ‘demokratik hukuk devleti’ ile pek bağdaşır bir durum değil. Psikolojik harekat ve propaganda bazen kaçınılmaz biçimde yalan söyleyerek veya abartarak, hiç olmayan şeyleri olmuş gibi yaparak veya provokatif eylemler örgütleyerek halk arasında panik ve korku yaratmak dahil her türlü yanıltıcı eylemi yöntem olarak kullanan bir faaliyet çünkü.

Açıkça söylenmiyordu ama ‘PKK ile mücadele demokratik hukuk devleti kurallarıyla bu kadar olabiliyor’ denmek isteniyordu belki.

Amaç: Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkının devlete bağlılığını pekiştirmek

Raporda MGK çatısı altında ve o sırada iktidarda olan Süleyman Demirel başkanlığındaki DYP-SHP hükümetinin direktifleriyle yürütülen bu yeni psikolojik harekat yapılanmasının amacı şöyle anlatılıyordu:

‘Yapılan çalışmanın amacı devletin PKK silahlı bölücü terör örgütü ile mücadelesinde psikolojik güç birliğini sağlamak, karşı propaganda ile PKK’nın yurt içinde ve dışında her alanda yaptığı propagandasını etkisiz kılmak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkının devlete güven ve bağlılık duygularını tazelemek ve pekiştirmek ve bunların neticesi olarak da psikolojik üstünlük mücadelesini kazanmaktır.’

Köy boşaltmalar da aynı MGK kararına bağlı

1992 sonbaharında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK ile mücadelede konsept değiştirip ‘alan kontrolü’ uygulamak istemesi çok daha geniş bir strateji gerektiriyordu. 10Haber’in elde ettiği bu MGK Genel Sekreterliği raporu bu geniş stratejik çerçevenin sadece bir yanını, psikolojik harekatı kapsıyor.

Aynı dönemde TSK’nın uzun zamandan beri şikayetçi olduğu ve ‘ciddi güvenlik sorunu’ olarak gördüğü PKK militanlarına yardım ve yataklık yapan köylerle mezralar meselesi de gündeme geldi. Ve TSK böyle ‘güvenlik sorunu’ olarak gördüğü yerleşim yerlerinde yaşayanları göçe zorlamaya, köyleri boşaltıp sonra da yakarak yok etmeye yöneldi. Bu faaliyet 1993 yılı boyunca da devam etti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1996’da hazırladığı rapora göre; o dönem Diyarbakır, Hakkari, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van, Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin ve Muş illerinde toplam 820 köy ve 2 bin 345 mezra boşaltıldı, buralardaki 57 bin 314 hanede yaşayan 380 bine yakın yurttaş evlerini terk etmeye zorlandı.

Bu köy ve mezralarda yaşayanlara genellikle çok kısa süreler verilip insanlar yollanarak yerleşim yerleri bazen havadan bombardımanla yakıldı, yıkıldı, PKK’nın kullanamayacağı hale getirildi.

Terörle mücadele dersler

1992 son baharında Milli Güvenlik Kurulu eliyle alınan bir dizi karar PKK ile mücadelenin doğasını baştan sona değiştirmişti. Bu arada devletin güvenlik birimleri ve MGK Genel Sekreterliği dünyanın böyle uzun dönemli ayrılıkçı veya sosyolojik temeli de olan silahlı örgütleriyle mücadele yürütmüş çeşitli ülkeleriyle temasa geçti, bu ülkelerin güvenlik birimlerinden öğrenmek, tecrübe edinmek istendi.

Başvurulan ülkeler arasında İsrail de vardı, Büyük Britanya da… Her iki ülke de terörle mücadele ederken zaman içinde İngilizcesiyle ‘pre-emptive strike’, Türkçesiyle ‘Önleyici savaş’ adı verilen bir yöntem benimsemişti. Yani teröristin eylem yapıp suç işlemesini beklemeden gerekirse onu öldürmek üzere önceden harekete geçiyorlardı.

Bu ülkelerin aktardığı bir başka tecrübe topyekûn mücadele gereğiydi. Yani örgütle sadece sahada mücadele yetmezdi. Mali kaynaklarını ve desteklerini de kurutmak gerekirdi. Buna moral destek dahildi. Uzun yıllar süren terörün mutlaka dış desteği de olurdu; diplomasi ve diğer yöntemlerle bu dış desteği de kesmek, teröristi kritik silahlara ve eğitime ulaşamaz hale getirmek gerekirdi.

Psikolojik harekat görevleri

İşte alınan bu dersler ışığında MGK Genel Sekreterliği’nin demokratik bir hukuk devleti için son derece tartışmalı bir kurumu olan Toplumla İlişkiler Başkanlığı devlet çapında bir psikolojik harekat planı hazırlamıştı.

10Haber’in elde ettiği bu gizli damgalı belgeye göre bu yeni plan ve örgütlenme içinde Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, MİT Müsteşarlığı ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde psikolojik harekata hazırlık yeterli seviyedeydi. Buna karşılık İçişleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, TRT Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı ve Başbakanlık Yurtdışı Vatandaş Konuları Müşavirliği’nde psikolojik harekata uygun yeni yapılanma ihtiyacı vardı.

Bu kapsamlı belge, devlet çapında propaganda ihtiyacının karşılanması, bu propagandanın da özgür basına şeffaf bilgi aktarmak şeklinde değil, askeri terminoloji içinde ve ‘psikolojik harekat’ yoluyla yapılması için hazırlanmış bir plan.

Planın çok çarpıcı bazı ayrıntılarını ve ülkemiz açısından kalıcı etkiler bırakan bazı sonuçlarını yarınki haberimizde yayınlayacağız. Belgenin bir ucu faili meçhul cinayetlere, bir başka ucu ise Susurluk çetesinin kurulduğu siyasal iklime kadar uzanıyor çünkü.

Belgenin sahafa düşme öyküsü

Habere sahaf Ahmet beyin çalan telefonuyla başlamıştık, o öyküyü tamamlayalım.

Bu yılın başında İstanbul Balmumcu’da bir ev satışa çıkarıldı. Evi satan Ahmet Özal’dı; yani bu belgenin sunulduğu Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu. Ahmet Özal konuyla ilgili “Evi kısa bir süre önce sattık. Evde böyle belgeler olduğunu bilmiyorum. Çok ilginçmiş” dedi.

Ev kısa süre önce satıldı. Evde bol miktarda kağıt ve kitap vardı. Bunları alsın diye de bir kağıt hurdacısıyla anlaşıldı.

İşte sahaf Ahmet beyi arayan kağıt hurdacısı oydu. Turgut Özal’ın bir dönem ofis gibi de kullandığı anlaşılan evden çıkan belgelerin, kitapların neredeyse tamamı Özal’a aitti ve neredeyse hepsi kağıt hamuru olmak üzere hurdacıya gitti.

Hurdacının teslim aldığı belgelerden biri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en ilginç dönemlerinden birine kısmen de olsa ışık tutan bu belgeydi işte…

 

Haberin tamamını buradan okuyabilirsiniz

 

10Haber, Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU