Görülmeyi hak eden "Güzel Son"

Murat Akdağ Independent Türkçe için yazdı

"Güzel Son" (Semaver Kumpanya)

Semaver Kumpanya, Hakan Tabakan'ın tiyatro oyun metni "Güzel Son"u sahneliyor.

Oyunu geçen hafta gördüm. Oyun, Ferhan Şensoy ustanın, Rasim Öztekin ustaya randevu verdiği buluşma mekanını hatırlatan bir "Gökyüzü Meyhanesi"nde geçiyor ve tabii ki meyhanede şenlik var...
 

 

Meyhaneye önce Nurullah Ataç giriyor. Görünce ayağa kalkmak istiyorsunuz.

Ataç'ın ardından, dargınlığı aradan kaldırmadan, Orhan Veli giriyor açılan kapıdan.

Veli'yi görür görmez tarifsiz kederlerini duyuyor, daha da merak ediyorsunuz bu büyük şairim hususi hayatını. 

Oyun ilerlerken Veli ile Ataç'ın edebiyat, hayat, hakikat üzerine yaptıkları tartışmanın iddialaşmaya, iddialaşmadan didişmeye evrildiğini görüyorsunuz.

Kavga edecek hâle geliyorlar. 

Bu sırada meyhanenin kapısından bir başka büyük şair beliriyor.

Belli... uzun süre "Uyuyamamış" ama mitolojik neşesi yerinde, "Deus ex machina" etkisi ile içeri giriyor. 

İçeri giren şairin Melih Cevdet Anday olduğunu fark ediyorsunuz ve Melih Cevdet Anday'ı, Orhan Veli'nin yanında sahnede görmekten dehşetli mutluk duyuyorsunuz. 

Melih Cevdet Anday'ın ardından, gözler hemen Oktay Rifat'ı arıyor. 

Bizim gözlerimizle beraber, Veli ile Anday'da sürekli Rifat'ı arıyor ama Rifat kapıda, meyanenin önünde, sokağın köşesinde bucağında arada bir görünüyor fakat oyun boyunca meyhaneye hiç gelmiyor. 

Rifat gelmiyor ama oyunun orta yerinde meyhaneye bir kadın geliyor. 

Üstelik kadın öyle alelade biri değil. 

Meyhaneden içeri, vücudu ile birlikte, vücudundan öte, toplumcu, gerçekçi...

Devrimci, öncü...

Sarsıcı haresi ile birlikte Suat Derviş giriyor.

Ki... Orhan Veli onu hep erkek sanıyor. 

"1 kadın 2 adam şablonu" edebi metin yapısı kurmak, dramatik örgü oluşturmak için zaten yeterince elverişli iken, meyhanede, 3 adam 1 kadın bir araya geliyor.

Üstelik bir de Rus meyhaneci Mösyö Lambo var.
 

 

Kim bilir, maharetli bir anlatıcının elinden, bu birliktelikten ne hikayeler çıkar ne hikayeler...

Möyö Lambo'yu her gittiğiniz meyhanede hep görmek istediğiniz misafirperverlikte ve cömertlikte görüyorsunuz.

Hoş sohbeti, bilgi birikimi, dostane tavrı ile Mösyö Lambo, mekânın sahibi gibi değil, masanın bir üyesi gibi adeta. 

Mösyö Lambo servis yapıyor, şair adamlar kadını görünce şaşırıyor, bocalıyor, rekabete giriyor; oyun iyice keyifli hale geliyor.

İnsan "Bu meyhanede daha ne olabilir" diye düşünürken kapı tekrar açılıyor. 

Gelen kişiyi kafasındaki hasır şapkadan tanıyorsunuz ve oturduğunuz yerden, kendisine "Şişt..." diye seslemek istiyorsunuz.  

Evet, efendim!

Gelen kişi Sait Faik Abasıyanık
 

 

Burgazada'dan meyhaneye kadar bir martı kanadında geldiğini hayal ettiğiniz Abasıyanık, oyuna inanılmaz bir sevgi getiriyor. 

Diğer yazarlar Abasıyanık'ı İstanbul'a sarılır gibi kucaklıyorlar. 

Hastalığını dert ediyorlar; 3 tane doktoru var gibi... 

Bir duble rakı içmesine izin vermiyorlar; 3 tane babası var gibi... 

Hayatından endişe ediyorlar; 3 tane iyilik meleği var gibi... 

İnsan, oyunu izlerken 20'nci yüzyıl Türk edebiyatının köşe taşlarını sahnede görmenin mutluluğunu yaşıyor ve kendi kendine "NE GÜZELLER..." diyor. 

Tepeden tırnağa İstanbul,
tepeden tırnağa edebiyat,
tepeden tırnağa fakirlik,
şiir, sanat, aşk dolular...
NE GÜZELLER... 

 

 

Edebiyat dünyamızın bu 5 büyük yazarını ve bir güzel Rus meyhaneciyi bir araya getiren bir başka büyük yazar daha var elbet. 

Kim mi o...

Tabii ki, "Kılıç Balığın" yorgun öykücüsü Halim Şefik Güzelson

Efendim... Meğerse, bu güzel geceyi, Halim Şefik organize etmiş. 

Geceyi paylaşan yazarlara birer kart göndermeyi düşünmüş. 

Kartın arkasına bir adres, bir edebi alıntı ve "Lütfen içmeden geliniz" diye yazmış, kondurmuş. 

Kartları, yazarlara ulaştırması için Rus meyhaneci Mösyö Lamcı'ya vermiş ama bu organizasyon gerçekleşemeden Halim Şefik dünya değiştirmiş ve bu geceyi organize etme işi de bu iş Lambo'ya kalmış. 

Ha... Sonra Halim Şefik de katılıyor geceye ama bu meyhane nerede... 

Halim Şefik bu meyhaneye nereden, nasıl geliyor... 

"Halim Şefik'ten sonra meyhaneye kimler geliyor, ne oluyor" diye merak ediyorsanız, "Beni bırakın, oyunu izleyin" derim. 

Oyunda bir "Güzel Son" var. 
 

 

Hakan Tabakan'ın büyük bir edebiyat sevgisi ve bilgisi ile, Agatha Christie'yen öğeler barındırarak kurguladığı oyun metni kesinlikle çok değerli bir çalışma. 

Oyun metninde yer alan yazarlar, yazarlardan yapılan alıntılar, yazarlara yapılan yakıştırmalar o kadar yerli ve yerinde ki, oyunu izlerken bir ustalık eseri ile karşı karşıya olduğunuz düşünüyorsunuz. 

Son dönem, "Biyografi Pornografisi"ne dönüşen Türk Tiyatrosu'nda "Güzel Son" gibi incelikli bir bir metin yazdığı ve ikon kişiliklerin teşriine yeltenip, seyirci avlamaya kalkışmadan dönemin ruhuna odaklandığı için Tabakan'ı tekrar tekrar tebrik ve kendisine teşekkür etmek gerek. 
 

Hakan Tabakan.jpg
Hakan Tabakan

 

Tabakan'ın oyun metni, oyuna reji yapacak kişiye çok fazla imkân tanımıyor belki ama biraz dinamik bir oyun kurgusu istediği kesin. 

Oyun metninin sahneye yerleştirilme biçimine kabul edilebilir durumda fakat oyuncular oyunun istediği düzeyde değiller.

Oyunu, büyük ölçüde, Nurullah Ataç'ı oynayan Ahmet Kaynak ayakta tutuyor, hatta diğer 6 oyuncuyu da sırtında taşıyor.

Ahmet Kaynak'ı izlerken, geçen 20 yıl boyunca Semaver Kumpanya bünyesinde oynadığı rolleri ve bu rollerin kendisini nasıl demlediğini, Nurullah Ataç'a ulaştırdığını görüyorsunuz. 

Kendisini zevkle izledim.  
 

 

Oyunda Orhan Veli'yi oynayan Metin Alpargun, Melih Cevdet Anday'ı oynayan Mertcan Ertürk, Sait Faik Abasıyanık'ı oynayan Mehmet Konu, Halim Şefik Güzelson'u oynayan Muhammet Türkoğlu bu oyun için çok yetersizler. 

Oynadıkları tarihi kişiliklerle ilgili, halkın genelinde çok fazla bilgi var ve bu oyundaki oyunculuklar o bilgilerden geri dönüyorlar. 

Söz konusu tarihi kişiliklere dair bilgilere takla attıracak, illüzyonist bir oyunculuk mahareti de bu oyunda işe yarardı ama maalesef, sahnedeki oyuncular henüz o kıvamda da değiller. 

Suat Derviş'i oynayan Selen Şenay, her hali ile diğer 4 oyuncudan daha yetkin görünüyor ama ben seyirci olarak, Şenay'dan, daha az gösteren daha çok yaşatan bir icra görmek isterdim. 

Oyundaki Suat Derviş'i İstanbul Feminist Kolektifi'ndeki bir toplantıda görmek, oradan sahneye getirmek mümkün fakat 1930'ların, 40'ların 50'lerin İstanbul'undan esintiler taşırken görmek zor. 

Meyhaneci Mösyö Lambo'yu da bugünün Kumkapı meyhanelerinde görebiliriz ama sahnedeki kişinin 1917 Ekim Devrimi'nden İstanbul'daki komünist avına kadar taşıdığı yükleri göstermediği kesin.    

Oyunun yönetmeni Volkan Sarıöz oyun metni seçiminde gösterdiği başarıyı oyuncu seçiminde de gösterse harika olurmuş. 

Ya da seçtiği oyuncuları, oyunun istediği derecede donanıma taşıyabilse oyuna kuş konarmış. 

Ezcümle;

Bir güzel oyun metni, unutulmaz bir oyun olabilecekken, oyuncuların maharet eksikliğinden dolayı, gediğe yerleştirilememiş bir taş gibi boşlukta kalmış ama yine de bu "Güzel Son" görülmeyi hak ediyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU