7 soruda bankacılık sektörü: 2023'te neler yaşadı? 2024 beklentilerinde neler var?

Prof. Dr. Şenol Babuşcu Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

1. 2023 yılında bankalara yönelik çok sayıda yapılan düzenlemeler nasıl değerlendirilmeli?

2021'de başlatılan yeni ekonomi politikası istenilenlerin hemen hemen tamamen bankalar üzerinde baskı kurularak gerçekleştirilmesini hedefliyordu.

Bu baskılar özellikle kur korumalı mevduat uygulaması, mevduat ve kredi büyüklükleri ile bunların faiz oranlarına ilişkin düzenlemeler çerçevesinde yürütülmekteydi.

2023 Mayıs ayındaki seçime kadar bu baskılar artarak devam etti. Sektör neredeyse kendi başına adım atamaz hale gelmişti.

Seçim sonrası düzenlemeler anlamında özellikle mevduat ve kredi kullandırımlarına ilişkin menkul kıymet tesisi uygulamalarından bazılarının kaldırılması bazılarının da gevşetilmesi bankalar üzerindeki baskıyı hafifletti.

Buna karşın halen bankaların hangi türde kredi kullandıracaklarına ilişkin bağımsız hareket etmelerini önleyen bazı uygulamalar da devam etmektedir.


2. 2022'de gündemin ilk sırasında yer alan Kur Korumalı Mevduat uygulaması neden gözden düştü? Bu konuda son durum nedir?

​Öncelikle Kur Korumalı Mevduat nedir diye baktığımızda; kişilerin bulundurdukları döviz mevduatı yerine tercih edebilecekleri, belli başlı döviz türlerinin TL karşısında vade sonunda belirlenen faiz oranından daha fazla değerlenmesi durumunda arada oluşan farkın devlet tarafından garanti altına alındığı bankacılık enstrümanıdır.

Sisteme baktığımızda yatırımcılara yapılan getiri ödemeler bankalar ve devlet tarafından paylaşılmaktadır.

Banka belirli bir faiz oranını öderken, o oranın üstünde oluşan kur farkı ise devlet tarafından karşılanmaktadır.

Dolayısıyla sistemin devlet üzerinde önemli ve miktarı belirsiz bir yükü bulunmaktadır.

İkinci olarak her ne kadar sistemdeki tasarruflar TL gibi görünse de, döviz kurlarına endeksli olduğundan gerçekte ülkede dolarizasyonu artıran bir unsur olmuştur.

Uygulamayı başlatanlar maalesef bunu göremediklerinden başta cazip gibi görünen bu araç bugün sıkıntı haline gelmiştir.

Seçim sonrası politika değişiklikleri ile zaman içinde tasfiye edilmesine yönelik cazibesini ortadan kaldırıcı alınan önlemlerle 3 trilyon TL'yi aşan KKM en son 2,7 trilyon TL'nin altına inmiştir.

Bu düşüş olumlu gibi görünmekle birlikte düşüş hızının çok yavaş olması tasfiyesinin çok uzun zaman alacağını ve devletin üzerinde bir yük olarak devam edeceğini göstermektedir.


3. Mevduat ve kredi faizlerindeki artış bankaları nasıl etkiliyor?

2023'ün ikinci yarısında Merkez Bankası'nın politika faiz oranlarını yükseltmesi ile tüm faiz oranlarında bir yükselme yaşanmaya başlanmıştır.

Gerçekte mevduat faiz oranları seçim öncesinde de belirli bir düzeyde yukarı çıkmıştı. Yılın ikinci yarısında daha da yukarı bir hareket oldu.

Mevduat faiz oranlarının yukarı çıkması elbette ki bankaların kaynak maliyetlerini artıran bir durum.

Dolayısıyla bunun yansımalarını kredi faiz oranlarında da yukarı yönlü hareket şeklinde görmekteyiz.

Tabii gelinen ekonomik ortam bunu gerektirdiğinden bankalar da doğal olarak bu ortama uymaktalar.

Ancak faiz oranlarının yükselmesi kredi talebinde azalma yaratacaktır. Ayrıca kredi geri dönüşlerinde sıkıntılar ortaya çıkabilecektir.

Burada önemli olan nokta faiz oranları yukarı çıkarken bankalar üzerinde mali bünyelerini sarsacak, özellikle krediler üzerinde faiz oranlarını sınırlayıcı düzenlemeler yapılmaması gerektiğidir.


4. Önümüzdeki yerel seçimler ve uygulanan yeni politikalar çerçevesinde düşündüğümüzde 2024'te bankaların kaynak ve kullandırımları ile ilgili ne söylenebilir?

Kaynak tarafında seçime özel bir şey olmayabilir. Ancak mevduatın TL'ye dönüşümü konusunda devletin baskısı devam edecektir.

Yurt dışı kaynak bulmada ise bugünkü ekonomik ortam çerçevesinde az da olsa bir rahatlama görülmektedir.

CDS'lerdeki gerilemeye bağlı faiz oranlarının bir miktar düşmesi faktörünü de düşünürsek bankalar buna önem verebilir.

Seçimin etkisini belirli bir düzeyde yıl başından sonra kredi tarafında görebiliriz. Özellikle kamu bankalarının kredi kullandırımı konusunda daha rahat hareket etmeleri beklenmelidir.

Bunun dışında KGF teminatlı kredilerin yine gündemimize girmesi olasıdır. Son dönemde kullandırımı kısıtlanmaya çalışılan bireysel kredilerde de bir miktar rahatlama sağlanabilir.

Ancak bulunduğumuz ortamda faiz oranlarının yüksek olması burada hareket alanını kısıtlamaktadır.


5. Bankaların son yıllarda tahsili gecikmiş alacakları hep düşük düzeyde kaldı. Olumlu görünen bu durum sizce devam edecek mi?

Son yıllarda bankaların kredilerinde önemli artışlar olurken, tahsili gecikmiş alacak oranlarında bir artış görülmemiştir.

Ancak olumlu gibi görünen bu gelişmenin altında farklı nedenler bulunduğu unutulmamalıdır.

Nitekim pandemi döneminde BDDK tarafından mevcut düzenlemeler çok esnetilerek bankaların kredilerini hem yakın izlemeye hem de tahsili gecikmiş alacaklara atmaları çok zorlaştırılmıştı ve istenmiyordu.

Bugün de bir bölümü devam eden bu uygulamalarla bankalar sorunlu bazı kredilerini normal kredi gibi sınıflandırmaya devam etmektedir.

Yani bankalar gerçekte tahsili gecikmiş alacaklar ve yakın izlemedeki krediler sınıfında olması gereken kredilerini normal krediler içinde tutmaktadır.

İkinci olarak kamu bankalarında görülmemekle birlikte özel bankalar takipteki alacaklarını dönem dönem Varlık Yönetim Şirketlerine satmaktadır.

Bu satışlar sonrasında satış yaptıkları miktarı bilançolarındaki takipteki alacaklarından düşmektedirler. Bu da takipteki alacakların küçük görünmesini sağlamaktadır.

Sonuç olarak, özellikle son yıllarda BDDK'nın kredilerin risklilik sınıflandırmasına ciddi müdahaleleri olmuştur.

O nedenle halen açıklanan takipteki kredi rakamlarının yukarıdaki sınıflandırma çerçevesinde ne derece doğruyu yansıttığı bilinmemektedir.

Bir başka ifade ile gerçekte bugün bankaların kredi portföylerinin kredi riskliliği düzeyleri konusunda bir şey söylemek zordur.

Önümüzdeki dönem için değerlendirme yaparsak belki de en önemli risk unsuru bu konudur. Firmalar ve bireyler yüzde 50'lerin üzerinde faiz oranları ile kredi kullanmaktadır.

Firmalar ne kadar para kazanacak ki bu faiz oranlarını ödeyebilsin. Aynı şey bireyler için de geçerlidir.

Zaten zor geçinen özellikle emekli ve ücretli çalışanlar bu faiz oranlarından kullandıkları kredileri nasıl geri ödeyecekler.

Dolayısıyla bankaların 2024'de tahsili gecikmiş alacaklarında önemli artışlar olma olasılığı yüksektir.


6. Bu sene bankalar için enflasyon muhasebesinin uygulanmaması bankaları nasıl etkileyecek?

Enflasyon muhasebesinin uygulanmaması bankalar için önemli bir konudur.

Diğer sektörlerde uygulanması beklenen enflasyon muhasebesi bankacılık sektöründe uygulanmayacak görünmektedir.

Enflasyon muhasebesi bankalara uygulansaydı bazı bilanço kalemleri enflasyondan arındırılacaktı.

Böylece bankaların kârlılıklarında düşüş olacaktı ve daha düşük vergi vereceklerdi.

Ayağını yorganına göre uzatmayan devletin harcamalarını kontrol edememesi nedeniyle ortaya çıkan çok vergi toplama telaşı, bankalardan alabildikleri kadar yüksek vergi almak için bu uygulama dışında tutmalarına neden olacak gibi görünmektedir.

Bunun bankalar açısından sonucu ise yüksek enflasyon nedeniyle çok gibi görünen kârları nedeniyle ciddi vergi ödemeleri ve bu nedenle kaynak kaybına uğramalarıdır.


7. Merkez bankasının 2023 performansı nasıldı ve 2024'te nasıl olmalıdır?

2023'ün ilk yarısında tamamen gerçeklerden uzak ve kendi doğmaları ile siyasetin etkisinde hareket eden bir merkez bankası varken yılın ikinci yarısında göreli olarak daha rasyonel hareket etmeye çalışan bir merkez bankası vardı diyebiliriz.

Eksiği daha önce belirttiğimiz gibi daha kısa sürede atması gereken adımları zamana yaymış olmasıdır. Bu nedenle de görülmek istenen olumlu sonuçlar halen görülmemiştir.

2024'te yapması gereken şeylerle ilgili daha kararlı olması beklenebilir. Ancak burada siyasetten ne kadar uzak kalabileceği hep aklımıza gelen sorudur.

Bilmemiz gereken şey dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde merkez bankaları en prestijli ve bağımsız çalışan kurumlar olduğudur.

Bu sayede de siyasetten uzak nesnel kararlar alabilmekte ve makro ekonomik dengeler sağlıklı bir şekilde yürütülebilmektedir.

Merkez bankaları bu özelliklerini kaybettikleri anda hem rasyonel uygulamalar dışına çıkılmakta hem de dengeler açısından en önemli konu olan güven kaybedilmektedir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU