William Faulkner: Son eserimin adı "Altın Diyarım Yoknapatawpha" olacak, ondan sonra kalemimi kırıp bir daha yazmayacağım

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

William Cuthbert Faulkner Nobel ödüllü, Amerikalı yazar William Faulkner / Fotoğraf: Library of America

Kitaplarımı onlara sarf ettiğim emeğe ve azaba göre değerlendiriyorum.


Uzun konuşmaktan asla hoşlanmayan edebiyat alanındaki 1949 yılı Nobel ödülü sahibi William Faulkner yaşamı boyunca yalnızca iki röportaj verdi.

1955 yazında Japonya dönüşünde iki hafta İtalya'da kalan Faulkner, hiçbir zaman terk etmediği memleketi Missisipi'ye misafir gelen 14 yaşındaki siyahi çocuğun teninin renginden dolayı öldürülmesini United Press Ajansı'na verdiği sert açıklamayla protesto etmiş, "ABD'nin imha olmayı hak ettiğini" vurgulamıştı.

Ardından Paris'e geçen Faulkner orada eserlerinin yayımcısının verdiği bir akşam yemeğinde Albert Camus tanışmıştı.

United States Information Agency'in Paris büro şefinin eşi Cynthia Grenier, Nobel ödüllü yazar Faulkner ile ajans binasının bahçesinde sohbet etme imkanı yakalamıştı.

İngilizceden çevirdiğimiz sohbetin küçük bir kısmını Independent Türkçe okurlarıyla paylaşıyoruz.
 

 

Grenier: Paris bu kez sizin üzerinizde nasıl bir etki bıraktı?

Faulkner: Çok hoşuma gitti. Fransa ve İtalya benim sevdiğim ülkelerdir. Paris'i kendi öz kentim sayabilirim. O, her bir insanın manevi mirasının bir parçasıdır. Burada sanatçı olmak o kadar kolay ki. Havanın kendisinde bu var.


Siz burada yazı yazma girişiminde bulundunuz mu? 

(Hafif bir tebessümle: Hayır, beceremezdim. Buradan gereğinden fazla eğlence var.


Çağdaş genç yazarların durumu; örneğin ufak öykülerin bile basılabileceği yayınevlerinin sayısının azlığıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Genç yazarlar başarıyı düşünmemeli. Genel olarak başarı, düşünmeye değecek bir şey değil (doğrularak, kendinden emin şekilde).

Başarı kadın gibidir, kadına benziyor. Kendisine yukarıdan baktığınızda sevgiyle ve itaatkâr biçimde senin peşinden geliyor. Ancak sen ona ilgi gösterince ezip geçmeye başlıyor (susuyor, piposundan birkaç fırt alıyor).
 

 

Biliyor musunuz, ben bir vakıf kurmak veya Rönesans döneminin sanatı destekleyen insanlardan biri olmak isterdim.

Genç yazar ve ressamlar için kocaman bir ev kurardım. Her ressama tual, ihtiyacı kadar boya ve fırça; yazara ise bir tomar kağıt ve daktilo verirdim. Onlar kağıtlarını ve tuallerini çalışarak bitirdikten sonra gelip yenilerini alırlardı.

O evde herkesin kalmak için yeri, yemeği-içeceği, sigarası, viskisi ve kızların moralini yüksek tutmak için zaman zaman kıyafete harcanacak kadar para olurdu.

Ancak senede bir kez herkesin mutlaka roman veya hazır resim eseri vermesi gerekirdi. Daha fazla da verilebilir ancak senede bir yükümlülük gibi olurdu (piposunu yakarak).

Evet, ben bunu yapamıyorum maalesef.


Siz eser yaratmak için o yazar ve ressamların birlikte yaşamasının, fikir paylaşmasının ve birbirini eleştirmesinin yararlı olacağını mı düşünüyorsunuz?

Hayır, ben öyle düşünmüyorum. Sanatçı çok konuşmamalı. O, ne kadar çok konuşuyorsa, buna mukabil olarak o kadar az yazacak.

Benim düşündüğüm şekilde ise onlar aynı evde yaşamakla her şeyi konuşacak ve böylece zamanın tamamını yaratmaya sarf edecekler.


Siz eserlerinizi birileriyle müzakere etme istediğini kendinizde hissettiniz mi? 

Döşeğimde Ölürken.jpg

Hayır. Kendim dışında hiç kimse benim ne yazdığımı bilmedi. İyi ve isabetli yazıp yazmadığımı sadece kendim bildim. Benim dışımdaki hiç kimse bunu söyleyemez.

Benim açımdan eser iyi çıkmışsa, başkalarının ne düşündüğünün benim için katiyen önemi yoktur. 
 

Eserlerinize yaklaşımınızı anlatabilir misiniz? Her daim rağbet ettiğiniz ve hatta taptığınız kitabınız var mı?

Ben kitaplarımı onlara sarf ettiğim emeğe ve azaba göre değerlendiriyorum.

"Döşeğimde Ölürken" tarzında bir kitabı yazmak kolay, çok kolaydı. Tour de force (güç gösterisi). Ben ona 6 haftamı verdim (tebessümle).

Ses ve Öfke.jpg

Böyle bir kitabı insanın elini arkadan sarllasa bile yazabilir. Her şey bir parçadan ve benim tarafımdan özel bir emek harcanmadan oluştu. Sadece oldu, o kadar.

Ben ailenin dağılması için mümkün tüm doğal afetleri gözümün önüne getirdim ve dağılması için onlara fırsat tanıdım.

Bana büyük azaplar pahasına mâl olan eser "Ses ve Öfke"dir. Yeniden yazıp bitirmek 5 senemi aldı. Ancak ben onu bir türlü bitiremedim.


Birkaç ay önce başarı ve liyakatinden dolayı beş Amerikan yazarının ismini sıraladığınızı yazdılar. Wolfe, siz, Dos Passos, Caldwell ve Hemingway. Öyle mi? 

Hayır, değil. Beni yanlış anlamışlar. Ben yazarları sadece neler yapma girişiminde bulunmalarına ve buna ne ölçüde muvaffak olmalarına göre sıralamıştım.

Thom Wolfe'u ilk sıraya koymamın nedeni onun herkesten daha büyük bir işi yapma girişiminde bulunmasıydı.

O, kitaplarına dünyayı yerleştirmeye çalıştı ve yenildi. Onun yenilgisi hepsinden onurlusuydu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ardından ben geliyorum. Wolfe'dan sonra ben en zor işin altına girdim. Benim yenilgim Wolfe'tan sonra ikinci sırada.

Önlerine koydukları amacın zorluğuna göre daha sonra Dos Passos, Caldwell ve Hemingway geliyor.

Hemnigway kendi imkanlarını iyi idrak ediyordu, onun için dünya iğne kabının başına yerleştirmek yerine kendi imkanlarının sınırları içinde kalmayı tercih etti.


Genç yazarlara neyi tavsiye edebilirsiniz?

Onlar için en önemli iş yazmaktır. Okur kitlesini ve toplumsal değerlendirmeyi asla düşünmesinler. Sadece sözleri bulmak ve kağıdın üzerine yerleştirmek gerekir.

Yaşamın sonunda geri dönülemez yola çıkmaya hazırlandığınızda mühim olan tek şey var: Her şeye rağmen geri dönülemez yolun kapısına "Kilroy was here" (Kilroy buradaydı)1 yazmak.

Yerde kalan hiçbir şey önemli değil. Başarıya kafa yormayın. Söylediğim gibi o (başarı -ed.n.), kadına benziyor. Onun peşinden koşmayın. Kadın gibi itaatkârcasına o sizin peşinizden gelecek.

Önemli olan tek şey sizin neleri başarmanızdır (Faulkner semaya bakarak derinden nefes alıyor). Fransızlarda "Pastırma yazı"2 kavramı yoktur. Maalesef.

 

 

1.  "Kilroy was here" (Kilroy buradaydı), II. Dünya Savaşı sırasında popüler hale gelen ve tipik olarak grafitilerde görülen bir mem. Kilroy, kocaman açık gözleri ve U şeklinde kocaman bir burnu olan, duvarın üzerinden bakan, küçük bir adam olarak çizilirdi. "Bay Chad" veya sadece "Chad", Birleşik Krallık'ta popüler hale gelen versiyondu.

2.  Pastırma yazı, genellikle sonbahar mevsiminin sonundaki güneşli, hava sıcaklığının mevsime göre yüksek olduğu günler için kullanılan deyim. Bazen yılda birkaç kez yaşanır, bazen de hiç görülmez. Genellikle birkaç gün ya da bir hafta kadar sürer.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU