Darfur "özerkliğe" doğru mu gidiyor?

Hızlı Destek Kuvvetleri, bölgedeki kontrolü sıkılaştırdıktan ve ordu ile bir barış anlaşması imzaladıktan sonra bölgeyi Hartum'dan ayırabilir

Darfur'daki uzun savaş Sudan devletinin temellerini sarstı / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia

Darfur meselesi, tarihi boyunca mera ve tarım arazileri konusundaki anlaşmazlıklardan başlayarak, kabileler arası çatışmalar ve onların komşu topraklardaki varlığına kadar destansı bir karaktere büründü.

Meselenin aynı zamanda etnik, sosyal, dini ve politik örtüşmelerin olduğu çeşitli bağlamları da var.

Böylece, bu faktörlerin kendi motivasyonlarını iç içe geçirdiğini ve bölgedeki savaş için tarihsel bir temel oluşturduğunu ve bu tarihsel çatışmaların seyrinde, her iki tarafın da kendisini yeniden konumlandırmasına izin veren bir güç dengesi dışında hiçbir değişiklik meydana gelmediğini görüyoruz.

Darfur'daki uzun savaş süreci devletin temellerini sarstı. Bu noktada devletin varlığını sürdürebilmesi için iki yol vardı.

Bu yollardan biri barışa giden ama zor olan yoldu. Diğer yol da savaş yoluydu.

Görüldüğü üzere savaş yolu da yapısal ve maddi devlet şiddetini gerektiriyordu.

Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejimi Darfur bölgesinden bir alternatif arayışına girdi.

Bu alternatifin orduyla çatışmayı tek başına göğüsleyebilmesi, rejime düşman olan, rejime karşı isyan eden Afrikalı etnik gruplara mensup silahlı hareketlerle ve muhalif siyasi partilerin destekçileriyle yüzleşebilmesi için Beşir, Arap Rizeygat kabilesinden Musa Hilal liderliğindeki Cancavid grubundan yardım istedi.

Bu kabile daha sonra Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) dönüştü.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu durumun ışığında Darfur'daki silahlı hareketler, burayı sömürgecilik sonrası devlet olarak adlandırdı.

Ekonomik, siyasi ve sosyal marjinalleşmeye ilişkin acı şikâyetleri dile getirmeye devam etti ve Sudan devletindeki yapısal çarpıklık dinamiklerinin ortadan kaldırılması çağrısında bulundu.

Daha sonra federal yönetim talebi kabul edildi ve çeşitli rejimler bunu uyguladı, ta ki sonunda Darfur'a Zaghava kabilesine mensup Mini Arko Minavi bölge başkanı olarak atanıncaya kadar.

Ordu ile HDK arasında 15 Nisan'dan bu yana devam eden savaşta 'özerklik' talebi ortaya çıktı.

Aynı zamanda HDK, Batı Darfur eyaletinin başkenti el-Cuneyna şehrinde Masalit kabilesine karşı geniş çaplı cinayetler ve yerinden etmeler gerçekleştirdi.

Birleşmiş Milletler (BM) bunu bir etnik temizlik süreci olarak tanımlarken, bu talebin siyasi, ekonomik, sosyal ve insani yansımalarının olduğu vurgulandı.


Ortak talep

Her ne kadar Güney Sudan bölgesindeki savaş krizi Darfur bölgesindeki savaştan önce yaşanmış olsa da, Güney sorununun çözümü için önerilen çözümler, Darfur sorununun çözümlerinden önce geldi.

Ancak iki bölgenin doğasında kalan ve iki savaş sırasında da ortaya atılan ortak talep özerklikti.

Kenya'da düzenlenen 2002 Machakos Protokolü görüşmeleri, hükümet ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi arasında bir anlaşmanın imzalanmasına yol açtı.

Protokolün metinleri aynı zamanda güneydeki insanların Sudan devletinde mi kalmak yoksa bağımsız bir devlete mi ayrılmak istediklerine karar vermeleri için kendi kaderini tayin etme hakkına ilişkin bir referanduma dayanıyordu.

Hükümet ile hareket arasında 2005 yılında Naivasha Barış Anlaşması'nın imzalanmasından önce, ordu güçleri, Hartum'daki merkezi otoriteyi bölgeyi marjinalleştirmekle suçlayan isyancı hareketi ortadan kaldırmak için 2004 yılında Sudan'ın batısındaki Darfur'a hareket etti.

Yüzbinlerce Darfurlu Çad'a göç ederken bölgede sürekli cinayetler ve şiddet yaşanmış, ardından ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Darfur'daki durumu 'soykırım' olarak tanımlamıştı.

BM Güvenlik Konseyi, buradaki ateşkes anlaşmasını ihlal edenlere yaptırım uyguladı ve bölgede savaş suçları işlemekle suçlananların Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) sevk edilmesine karar verdi.

2005'te anayasa yayınlandığında, bu anayasa güney bölgesine kendi kendini yönetme hakkı verdi. Söz konusu anayasa Darfur bölgesinin aynı hakkı talep eden hareketleri için bir mukaddime niteliğindeydi.

Bir yıl sonra 2006'da hükümetle Abuja Barış Anlaşması imzalandı. Mini Arko Minavi'nin kanadı olan Sudan Kurtuluş Hareketi ittifaka katılırken Abdulvahid Muhammad Nur'un kanadındaki Sudan Kurtuluş Hareketi ve Halil İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi anlaşmayı imzalamayı reddetti.

Abuja Barış Anlaşması güç paylaşımı ve Cancavid milislerinin silahsızlandırılması ile ilgili konuları içeriyordu.

Bu anlaşma, iki hareketin güçlerini Sudan Ordusu'na entegre ediyordu. Aynı zamanda anlaşmanın içeriği, Darfur'un gelecekteki statüsüne ilişkin bir referandum ve bölgeye insani yardım akışını arttıracak tedbirler ihtiva ediyordu.

2011 yılında Güney Sudan'ın bağımsızlığına yol açan halk referandumu başladığında Adalet ve Eşitlik Hareketi Hartum'la bir barış anlaşması imzalamıştı.

Beşir, bölgenin özyönetim çağrısı yapan seslerin hakimiyetine maruz kalmaması için hızla Darfur'daki savaşın sona erdiğini duyurdu.

Ancak Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Halil İbrahim'in silahlı kuvvetlerin Kuzey Kordofan'da düzenlediği hava saldırısında öldürülmesiyle çatışmalar yeniden alevlendi.


Birleşme bozuldu

Darfur'daki savaş devam etti. Çünkü silahlı hareketler, Beşir rejiminin bir yandan barış anlaşmalarına imza attığını, diğer yandan da Afrika kökenli Darfur kabilelerine karşı savaşında Cancavid milislerini desteklediğini gördü.

Silahlı hareketlerin Libya ve Çad'dan aldığı desteğin yanı sıra, uluslararası örgütler de savaşa ve halkın yerinden edilmesine karşı çıkıyordu.

Sudan Parlamentosu'nun HDK güçlerinin silahlı kuvvetlerin ilkelerine bağlı kalmasını öngören 2017 Yasası'nı kabul etmesinden sonra, Darfur'daki silahlı hareketler, HDK'nin Hartum'daki merkezi otoriteye katılmasının kendilerini bölgelerinden uzaklaştırabileceğine inanıyordu.

Ancak HDK lideri Hamideti'nin düzenlemeleri farklı bir hal aldı. O, 2018 ayaklanmasından sonra, Nisan 2019'da Beşir'in devrilmesi sürecine katıldı ve ardından kendisine Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcılığı pozisyonunu veren bir güç paylaşımı anlaşması imzaladı.

Askeri Konsey, 25 Ekim 2021 prosedürlerini uygulamaya koyduktan sonra silahlı hareketler, Abdulfettah el-Burhan ve yardımcısı Hamideti'nin darbe ile iktidarı kontrol altına alan yeni bir hükümet kuracağından emin oldu.

Geçiş hükümetinde elde ettiği fırsatı Darfur'daki çatışmayı kışkırtmak için heba etmeyecek olan Hamideti, başkent Hartum, Darfur, Nuba Dağları ve Mavi Nil'deki silahlı hareketlerden gelen askerlerin varlığıyla militarize olduktan sonra orduya entegrasyon maddesinin uygulanmasını bekliyordu.

Buna, 2020 Cuba Barış Anlaşması'nda öngörüldüğü üzere Darfur'dan Hartum'a gelen HDK güçleri de katıldı.

Sürpriz olan ise tüm bu düzenlemelerin, askeri bileşen ve Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) Merkez Konseyi tarafından imzalanmasının ardından ortaya çıkmasıydı.

Geçen aralık ayında Çerçeve Anlaşması'nda öne çıkan konuların görüşülmesi amacıyla düzenlenen güvenlik ve askeri reform çalıştayında, iki yıllık yeni bir siyasi geçiş sürecinin başlatılması ve sivil hükümetin atanması için yapılan Çerçeve Anlaşması üzerine bir yanda sivillerle askerler, diğer yanda ordu ile HDK arasında anlaşmazlık çıktı.

HDK güçlerinin entegrasyonuna ilişkin planlar, anlaşmanın uygulama süresi ve ordunun sivil denetime tabi tutulması talebi üzerindeki anlaşmazlık, anlaşmanın imzalanmasının Nisan ayı başında iki kez ertelenmesine neden oldu.
 


Silahsızlanma

Pek çok kişi Darfur'daki çatışmayı Sudan'ın sömürge ve sömürge sonrası tarihi boyunca devam eden köklü sosyal, siyasi ve ekonomik eşitsizliklere bağlıyor.

Kırsal kesimin bir kısmı şu ana kadar merkezde yaşananlardan uzak dururken, hükümetin idari gölgesi gereken ilgiyi ve gerekli hizmetleri sağlayamadı.

Sudanlı yazar Mansur Halid'in 'Sudan Elitleri ve Başarısızlığa Bağımlılık' adlı kitabında siyasi elitin böyle bir ihmal durumuna alışması olarak tanımladığı şey buydu.

Özerklik konusu, Kasım 2019'da Darfur bölgesine özerklik verilmesi çağrısında bulunan Malik Agar'ın liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey Liderlik Konferansı sırasında yeniden gündeme getirildi.

Konferansta, aralarında Beşir'in de bulunduğu aranan kişilerin UCM'ye iade edilmesi ve Darfur ile Sudan'ın geri kalanında geçiş dönemi adaletinin sağlanması yönünde çağrıda bulunuldu.

Ancak köprünün altından çok sular aktı. Agar, Cuba Barış Anlaşması'nı imzaladı.

Silahlı hareketlerin geri kalan liderleriyle birlikte, kuvvetlerinin orduya entegrasyonu da dahil olmak üzere anlaşmanın gereklerinin yerine getirilmesini beklerken, Burhan'ın Hamideti'yi görevden alması ve HDK'nin isyan ettiğini ilan etmesi üzerine Hamideti'nin yerine Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcılığı'na Agar atandı.

Hükümet, HDK vizyonu gereği Darfur bölgesine yönelik 'özerklik' talebine itiraz etmekte ısrarcı olmayabilir.

Ordu kısa bir süre direnebilir ve daha sonra şiddeti sona erdirmek amacıyla ve çeşitli çevrelerden gelen büyük uluslararası baskı nedeniyle bunu kabul etmeye hazır olduğunu beyan edebilir.

Ancak herkes HDK'yi devre dışı bırakma ve bölgeyi güvenlik altına alma sorunuyla karşı karşıya kalacak.

Bu durumda, Darfur'da bulunan güçlerin bir kısmı silahsızlandırılabilir, geçici olarak tahliye edilebilir ve HDK'nin 'özerklik' devralmasını kabul etmek amacıyla Burhan üzerinde daha fazla baskı oluşturmak için savaş Hartum ve diğer bölgelerden devam ettirilebilir.


Sıkı kontrol

Her ne kadar Sudan özyönetimin çeşitli biçimlerini uygulasa da yetkiler çoğunlukla merkezden ve otoritenin belirli bir bölgenin valisi olarak onayladığı kişiye veriliyordu.

Darfur örneğinde, bölge Minavi'ye verildiğinde merkez kontrolünde kaldı ve Minavi, bölgeyi Hartum'daki evinden bizzat yönetiyor.

Darfur'un 'özerklik' kazanmasına yönelik HDK talebinin, bu sağlanana kadar mevcut savaşın siyasi örtüsü olarak kalması bekleniyor.

Daha sonraysa bölgesel çevredeki Arap aşiretlerini çekebilecek, uzun süre ve geniş bir alanda devam edebilecek şiddete kapılar açılacak.

Sürecin ateşlenmesine katkıda bulunan bir dizi faktör var ve bunların başında 'etnik köken' meselesi geliyor.

Bu, özünde, her biri kendi varlığının meşruiyetini ve bağımsız bir devlete ayrılmanın başlangıcı olarak özyönetim hakkını meşrulaştıran tarihsel bir düşmanla yapılan bir rekabet ve çatışmadır.

Darfur'a 'özerklik' verilmesi konusunda HDK ile anlaşma sağlanması durumunda bu gerçeklikten hareketle çeşitli senaryolar tasavvur edilebilir. 

Bunlardan ilki, HDK'nin, Darfur'daki kontrolü sıkılaştırdıktan ve silahlı kuvvetler ve silahlı hareketler içindeki müttefikleriyle bir barış anlaşması imzaladıktan sonra Darfur'u Hartum'dan yönetmesi.

İkinci senaryo ise Darfur'u buradaki merkezinden yönetmek.

Bununla beraber silahlı hareketlerle anlaşamayıp onları püskürtmek ve silahlı hareketlerin başta Zaghava olmak üzere Afrikalı gruplara destek vereceği beklentisiyle Çad gibi komşu ülkelere müdahale etme girişimlerine engel olmaktır.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU