Gazze'deki savaş ve İran'ın çıkarı

"Tahran, Amerikan zorbalığına karşı durmayı hedefliyor"

Savaş İsrail tarafıyla sınırlı kalmayarak, Washington'ı da doğrudan müdahaleye sevk edebilir / Fotoğraf: AP

Uluslararası denklemlerde ya masaya oturursun ya da masanın üzerinde olursun. Üçüncü bir seçenek yok. İşlerin sensiz yürümesine izin vermemelisin.


Bu, İran rejiminin uluslararası sahnedeki ve özellikle Gazze Şeridi'nde Filistin ve İsrail tarafları arasında bir savaşın yaşandığı bölgesel sahnedeki tüm olaylara ilişkin gerçek tutumunu özetleyebilecek bir ifade.

Bu ifadeyi, eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif birkaç gün önce Tahran'da entelektüeller ve araştırmacılarla bir araya geldiğinde dile getirdi. 

Şimdi İran'ın Gazze'de olup bitenlerdeki rolünü ve ABD ile bazı Batılı ülkelerin İran'ın bunda herhangi bir rolü veya parmağı olduğunu reddetme konusundaki ısrarını bir yana bırakalım.

Ve konuyu, bu savaşın ve doğurabileceği sonuçların ötesine geçirerek, duyguların ve tarafsız olma veya olmama ilkesine bağlılığın olmadığı bir noktaya taşıyalım.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gerçi Filistinli sivillerin Baptist Hastanesi'ni hedef alan katliamla zirveye ulaşan insani kayıplarını hesaplarken tarafsız kalmak zor.

Kastettiğimiz nokta, İran'ın bu savaşın sonuçlarından elde ettiği kazanımlarla ilgili. 

Hatırlıyorum, bir keresinde, İran ile ABD arasındaki gerilimin zirveye tırmandığı bir zamanda üst düzey bir İranlı yetkiliye bu gerilimin sonuçlarını ve bilhassa Tahran'ın Körfez sularında bir ABD uçak gemisinin fotoğraflarını yayımlamasının ardından İran'ın ABD güçleriyle bir çatışma peşinde mi olduğunu sordum.

Nisan 2007'de yetkili bana İran'ın amacının Amerikan zulmüne karşı koymak olduğunu söyledi ve gösterişli bir tavırla ekledi:

Biz İsrail putunu kırmak istiyoruz.


Hiç şüphesiz askerî kurumun yaşadığı gerileme, tüm beklentilerin üzerinde. O kadar ki İsrail liderliği, üzerinden 10 günden fazla bir süre geçmesine rağmen bunun şokunu atlatamadı.

Yakın gelecekte bunun olumsuz etkileriyle başa çıkması da onun için zor olabilir.

Özellikle de askerî kurum ile İsrail toplumu arasında, kurum içinde ve kurumun askerî ve siyasi liderliğinde çöken güvenin yeniden kurulması konusunda…

Bu çöküş, Tahran'ın aradığı şey olabilir. Bunu ona, Hamas hareketinin Tahran'la iş birliği içinde olarak ya da olmayarak gerçekleştirdiği askerî operasyon sağladı.

Nitekim eski Dışişleri Bakanı Zarif'in ifadesiyle İran'ın, bölgenin geleceğine dair herhangi bir müzakere masasında bir koltuk edinmesini sağladı ve onu İsrail'in bölgedeki rolünün yükselişine nasıl ve ne yolla karşı duracağını düşünmekten kurtardı.

İsrail sahip olduğu rolü gerek Azerbaycan Cumhuriyeti gibi İran'a en yakın konumda olup onu çevreleyen ve stratejik çıkarlarını tehdit eden bazı ülkelerle kurduğu ittifaklar yoluyla askerî ve güvenlik düzeyde, gerekse Tel Aviv'in birkaç Arap ülkesiyle imzaladığı anlaşmalar ve Suudi Arabistan'la arasındaki herhangi bir yakınlaşmanın İran'ı kabul etmeye zorlayabilecek dengelerde oluşturacağı değişiklik yoluyla siyasi düzeyde büyütmüştü. 

Tahran ve liderliği açısından masadaki bu koltuğu ayırmak için gereken şey, Gazze'de İsrail ile Hamas arasında yaşanan savaşta ateşkesin ve askerî operasyonlara son verilmesinin yolunu açabilecek bir anlaşmaya varmak üzere baskı oluşturuyor.

Zira Tel Aviv'in bunu kabul etmesini sağlamak Tahran için bir zaferin yarısıdır. Nitekim bu, kendisi ile müttefiki Hamas'ın Filistin meselesinin olası herhangi bir çözümünden uzak tutulmasını engeller.

Zaferin diğer yarısı da Tahran'ın kritik ve belirleyici anlarda çoğu zaman sergileyebildiği yüksek düzeyde faydacılık ve çıkarcılık ile siyasi uzlaşmalar yoluyla elde edilebilir. 

Bundan hareketle denebilir ki İran yönetimi ve beraberinde askerî kurum, olayları daha da tırmandırmayı istemeyebilir.

Nitekim bu, ateş ve savaş dairesinin Gazze cephesinin yanı sıra bölgedeki başka taraflara doğru genişlemesine kapı açar ki böyle bir durumda İran da bundan uzak kalamaz.
 


İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın çizdiği denklem, belki de İran'ın savaş dairesini genişletmeme ve vardığı seviyede durdurmaya çalışma arzusunun en iyi ifadesidir.

Abdullahiyan'ın Gazze düştüğünde ve Hamas'ın işi bittiğinde İran'ın Tahran'ı fosfor bombalarından koruyamayacağını düşünerek çizdiği bu denklem, İran Dinî Lideri'nin 2012 yılında çizdiği denkleme çok benziyor.

O da Şam'ı savunmanın Tahran'ı savunmak olduğunu ve Şam'ın düşmesi halinde Tahran'ın savunulamayacağını düşünerek İran'ın Şam rejiminin lehine askerî olarak müdahale etmesine zemin hazırlamıştı. 

Rejim, İran ekseninin bölgedeki sözde müttefiki olarak Hamas hareketine koruma ve destek sağlamaya çalışırken bu eksen ve onun gerek Tahran'daki liderliği gerekse Beyrut'un güney banliyösündeki liderliği ve Lübnanlı Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, bu savaşa çekilmemek ve Lübnan cephesi açmamak için kendilerine azami düzeyde hâkim oldular.

Bu savaşta bir ateşkese varabilirlerse savaş dairesinin genişlemesi halinde kazanabileceklerinden çok daha fazlasını kazanabileceklerini, çünkü savaş dairesi genişlerse sonuçların garanti edilemeyeceğini düşünüyorlardı.

Zira savaş, İsrail tarafıyla sınırlı kalmayarak, Washington'ı da doğrudan savaşa girmeye sevk edebilir.

İran Dinî Lideri'nin salı günü ABD yönetimine hitaben yaptığı konuşmadaki uyarısını da bu denkleme bakarak anlayabiliriz.

İranlı lider, Washington'ın kriz hattına doğrudan girmesinin ardından Gazze'ye yönelik bombalama operasyonlarının devam etmesinin sonuçlarına ilişkin uyarıda bulundu.

Bu uyarı üzerinden vermeye çalıştığı mesaj da şuydu:

Olayların gelişmesi veya bölgenin patlaması, ABD'nin İsrail'in bekasını korumak için sarf ettiği çabaların lehine olmayacak.

Sabrını ve dayanma gücünü kaybetmeye başlayan halklar arasında bir patlamaya yol açmamak adına Washington'ın Gazze'deki askerî operasyonları durdurmaya çalışması gerekiyor. Aksi takdirde İsrail'in varlığının geleceği ciddi anlamda tehlikeye girecek. 

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU