Medya sistemi ve basının askerî karaktere büründürülmesi

Rejim ve onun güvenlik güçleri, basından geriye kalanları ele alırken artık eldiven takma gereği görmüyor

Mahsa Amini'nin öldürüldüğü haberinin yayımlanması ve Amini'nin ailesiyle röportaj yapılmasına öncülük eden iki gazeteci İlahe Muhammedi ile Nilüfer Hamidi yargılanıyor / Fotoğraf: Reuters

Ulusal Basın ve Basın Mensupları Günü kutlamalarının İran'da Devrim Muhafızları Komutanı General Hüseyin Selami'nin gözetiminde, katılımıyla ve yönlendirici konuşmasıyla gerçekleşmesi şaşırtıcı olmayabilir.

Aynı şekilde Silahlı Kuvvetler Ortak Operasyon Birimi Başkanı General Muhammed Bakıri'nin, Seferberlik Güçleri (Besic) gruplarıyla konuşup onlardan yumuşak savaş ve sanal alana yönelik ilgilerini yoğunlaştırmalarını istemesi de şaşırtıcı değil.

Zira bilhassa halkın bu alana ilgisinin ve bu alanın haber iletimi ve kamuoyunu yönlendirmede oynadığı rolün artmasıyla birlikte bu iş, onların ulusal askerî sisteme yardımcı çalışmalarının tamamlayıcısı kabul ediliyor.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Selami'nin, kutlamaya katılan basın mensuplarına hitaben yaptığı konuşma, rejimin ve güvenlik teşkilatının benimsediği söylemin dışına çıkmadı.

Bu söylem, değişebilmesi zor olan bir kabulden, yani aksi sabit olana kadar şüphe duyma ve ihanetle suçlama ilkesinden hareket ediyor.

Aksini belirleyen şey ise rejimin aygıtları ile gazetecinin, gazetenin ya da medya organının, rejimin basın için koyduğu sınırlamalara ya da onun vizyonuna ve söylemine hizmet eden, iktidarını destekleyen unsurlara ne ölçüde bağlı kaldığıdır. 

Selami'nin sözleri, rejimin istediği basın söylemini net bir şekilde tanımlıyordu: sadık veya evcilleştirilmiş medya ve rejim için bir endişe ve rahatsızlık kaynağı oluşturmayan kaynaklar.

Kim bu kuralın dışına çıkarsa o bir ajandır ve İran, devrim ve rejim düşmanlarının planlarına ve gündemlerine hizmet ediyordur. 

Basın, basın mensupları ve basın organlarının ele alınması ve bunlara açıktan açığa el konmasındaki bu gelişme şu anlama geliyor: Rejim ve onun derin devlet ile iktidar sisteminde en etkili odağı oluşturan güvenlik ve askerî kurumları, medyadan geriye kalanları ele alırken artık eldiven takma gereği görmüyorlar.

Ve basın mensuplarının, buldukları her yerde onlara saldıran ve yargısız ya da en iyi ihtimalle göstermelik yargılamalarla hapse atan 'gece bekçilerinden' korktukları için, yazdıkları üzerinde uyguladıkları otosansür de artık onlara yetmiyor. 

Ulusal Basın ve Basın Mensupları Günü ve Devrim Muhafızları Generalinin bu aşamada İranlı gazetecilerden istenen medya çalışması için bir not defteri oluşturma girişimi, onun gazetecilerin çalışma özgürlüğünün bulunduğuna dair iddialarının aksi bir durum ortaya koyuyor.

Özellikle de Eylül 2022'de Mahsa Amini adlı genç kızın öldürülmesinin ardından geçen yıl yaşanan olaylardan sonra…

Nitekim Amini'nin öldürüldüğü haberinin yayınlanması ve Amini'nin ailesiyle röportaj yapılmasına öncülük eden iki gazeteci İlahe Muhammedi ile Nilüfer Hamidi yargılanıyor.

Bu iki gazeteciye yöneltilen suçlama da onların gazetecilik çalışmalarıyla değil, 'düşman bir devletle' yaptıkları iş birliğiyle alakalı.

Bu ikisi haricinde yargılanmadan ya da yargılanmayı bekleyerek hapishanelerde bulunanlar da var.

Muhammedi ile Hamidi, geçen yıl Devrim Muhafızları'na bağlı güvenlik teşkilatları ve Güvenlik Bakanlığı tarafından tutuklanan 100'den fazla gazeteciden yalnızca ikisi. 

Basın savaşını kaybettikten sonra yüzleştiği krizin ne kadar büyük olduğunun farkında olan rejim, aynı zamanda bu kaybın ve basın ağırlığının İran içinden dışarıya kaymasının birinci sorumlusu olarak görülüyor.

Yerel basın, gazetecilerin sahip olması gereken özgürlük çalışma alanına sahip değil. Yerel basın ya rejimin kurumlarına bağlı ve sadık olup, inanarak da olsa onun söylemlerini benimsiyor.  

Ya da muhalif olduğu halde tüm gerçeği söylemeye cesaret edemiyor ve takip edilme, kapatılma veya çalışanlarının tutuklanması korkusuyla köşeleri dönmek için büyük bir çaba harcıyor.

Bu yüzden İran rejimi, yurtdışında faaliyet gösteren muhalif İran basınının etkisinin ve etkinliğinin boyutunu gördüğünde tedirgin oldu ve şaşırdı. 

Rejim ve liderleri, basın düzeyinde karşı karşıya oldukları krizin büyüklüğünün farkında. Bu kriz, son protesto hareketlerinden sonra önemli ölçüde ve belirgin bir şekilde ortaya çıktı.

Ancak askerî ve güvenlik organlarıyla birlikte Devrim Muhafızları kurumunun da aralarında bulunduğu karar sahipleri, yani derin devlet, basın düzeyinde, basının İran toplumundaki konumunun ve etkisinin geri kazanılmasına yardımcı olacak cesur bir adım atmak zorunda olduğunu anlamakta zorluk çekiyor.

Aynı şekilde geri adım atmak da onlar için zor görünüyor. Çünkü bu adımların, gazetecileri ve yazarları ehlileştirip ürkek hale getirmek ve 1997 yılında Muhammed Hatemi'nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle reformcu güçlerin yürütme erkinin başına geçmesinin ardından yayılan ve etki alanı genişleyen basın kurumlarını dağıtmak için yirmi yıldır sarf ettiği tüm çabaların gitmesine sebep olabileceğini düşünüyor. 

Hatemi hükümetinin son Kültür ve İrşad Bakanı Ahmed Mescid Camei'nin 2005 yılı başında tertip ettiği bir veda yemeğini hatırlıyorum.

Camei, bu yemeğe, geçiş döneminde ve Mahmud Ahmedinejad hükümetinin yürütme görevlerini devralmasından önce İran'da çalışan birçok yabancı gazeteciyi davet etmişti.

Bakan'a ve onun bakanlığa bağlı Dış Basın Birimi'ndeki ekibine şu soruyu sordum:

Bizden ne zaman, yazdığımız bir raporu, haberi veya makaleyi çalıştığımız basın kurumuna göndermeden önce bunların bir kopyasını teslim etmemiz istenecek? Ve cevabı alana kadar ne kadar beklememiz gerekecek?
 


Bakanın yardımcılarından biri sadece şunu söyledi:

Böyle olacağını düşünüyorsanız, umarım o gün gelmez.


Basının askerî bir karaktere büründürülmesi, iktidar rejimi ile onun güvenlik organlarının yürüdüğü ve bu ortamı dağıtıp ona hükmetmek veya evcilleştirip boyun eğdirmek için insani ve maddi birçok imkânı seferber ettiği uzun yolda attığı son adım olabilir.

Bu, İran'ın nüfuz sahası olan ülkelerde İran'a bağlı güçleri ve partileri de kapsayacak şekilde genişleyebilecek bir yöntem ve yoldur.

Özellikle de ihanet ve ajanlık suçlaması, hazır ve el altında olup, eleştirmenleri ve muhalifleri boyun eğdirmek için kullanılırken…

Yoksa basın özgürlüğünün ve basın organlarının bastırılmasında başrol oynayan bir askerî kurumun komutanının, Ulusal Basın Mensupları Günü'nde bu sektörle ilgili bakanın yerini alıp da onlara basın dersi vermesini nasıl açıklayabiliriz? Basın mensuplarından ve kurumlarından istenen nedir?

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU