Dünya düzeni ve imkansız tarafsızlık seçeneği

Var olan olguların dışına çıkanları düşmana daha yakın gören Batılı aristokrat düşünceyle çelişen bu Amerikan açıklamalarının güvenilirliğine kesin olarak inanan var mı?

Fotoğraf: Reuters

Pozitif tarafsızlık konusu, özellikle ABD ile Çin arasında ufukta işaretleri bir kez daha beliren yeni Maniheist bölünme ışığında, günümüzde imkansız bir mesele haline mi geldi?

Uzun yıllardır büyük Amerikan siyasetçilerinin fikir fabrikası ve deposu olan New York'taki Dış İlişkiler Komitesi tarafından yayımlanan Foreign Affairs dergisinin son sayısında, Yeni Amerikan Güvenlik Merkezi'nin Direktörü Richard Fontaine, dünya ülkelerinin ABD ve Çin arasında seçim yapmaya zorlandığı hakkında önemli ve derinlemesine bir yazı kaleme aldı.

Yazıda yakın zamanda siyasi kutuplaşma çemberine geri dönüşten bir kadermiş gibi bahsedilmesi, tarafsızlık (özellikle de pozitif tarafsızlık) fikrinin neredeyse imkansız hale geldiği anlamına geliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Fontaine'in yazısının Rusya-Afrika zirvesine denk gelen bir zamanda yayımlanmış olması nesnel yoksa kaderci bir tesadüf mü bilinmez.

Bunu söylememizin nedeni, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bu zirvede Afrikalıların aynı anda hem onun hem de Batı'nın müttefiki olmasının imkansızlığını çok net bir şekilde ortaya koyması, Afrikalılara tahılın özellikle de yeni Rus devleti konseptinde bir silah haline gelen buğdayın temsil ettiği aracı sunmasıdır.

Fontaine, belki de Ukrayna savaşının öyle ya da böyle sona erecek bir yan mesele olduğunu, Çin'in yükselişinin ve Pekin'in dünyanın birçok ülkesi, özellikle de gelişmekte olan ülkeleri için bir cazibe merkezine dönüşmesinin asıl ve devam eden mesele olduğunu düşündüğünden, yazısında ABD ile Rusya arasındaki çatışmaya değinmedi.

Bu,1950'li yıllarda bazılarının iki karşıt kamp NATO ve Varşova'dan birinin tarafını tutmayı reddettiği ve bir tür tarafsızlığı tercih ettiği ittifaklar çağına bir dönüş mü?

Bağlantısızlar Hareketi, İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçlarından biriydi ve Batı ile Doğu kampları arasında tırmanan Soğuk Savaş'ın daha doğrudan bir sonucuydu. Asıl amacı, Soğuk Savaş siyasetinden uzaklaşmak olarak tanımlanmıştı.

1955'te Endonezya'da düzenlenen Bandung toplantısı, dönemin Hindistan başbakanı Cevahirlal Nehru, Abdunnasır ve Yugoslavya devlet başkanı Tito'nun fikirlerinin tartışıldığı kuruluş konferansına katılan 29 ülkeyi bir araya getirmeyi başardı.

Gerçek şu ki bu hareket geniş çaplı başarılar elde edemedi. Çünkü on yıldan daha kısa bir süre içinde bu harekete hamilik eden veya çağrıda bulunan ülkeler, kameralar önünde Varşova Paktı kanatları altına girdiklerine dair doğrudan bir beyanda bulunmadan veya anlaşma imzalamadan da olsa kendilerini Sovyetler Birliği'nin kucağına attılar.

Akabinde Mısır-İsrail barış anlaşması ve Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın oyun kartlarının yüzde 99'unun ABD'nin elinde olduğu değerlendirmesinin ardından, Mısır siyasetinin rotası Washington lehine değişti.

Öyleyse tarafsızlık geçmişte imkansızdı ve bugün de gözden kaçmayan ve hiçbir araştırmacının ve gözlemcinin inkar edemeyeceği bir jeopolitik çatışmada bu imkansızlık yeniden karşımıza mı çıkıyor?

Kavramsal olarak, pozitif tarafsızlığın daha maliyetli ve zahmetli olduğu sonucuna varılabilir.

Çünkü sömürülen halklarının özgürlük ve bağımsızlık ile devletlerin milli servetleri üzerindeki tasarruf hakkı gibi dünyadaki haklı davaların savunulmasını gerektirir.

Negatif tarafsızlık ise zayıflık ve beceriksizlikten kaynaklanan bir anlayıştır ve onu benimseyenler sadece uluslararası siyasete etkin ve etkili bir şekilde dahil olmaktan uzak durarak, kendilerini sorunlardan uzak tutmak isterler.

Fontaine makalesinde, ABD'nin 'kimseden Çin ile kendisi arasında seçim yapmasını istemediğini' öne sürüyor.

Buna dayanak olarak da ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ın haziran ayında düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaları gösteriyor.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin de Singapur'daki Shangri-La Diyalogu'nda yaptığı konuşmada, Washington "İnsanlardan veya ülkelerden kendisi ile başka bir ülke arasında seçim yapmalarını istemiyor" diyerek neredeyse aynı şeyi tekrarladı.

Bu iki isimden önce de Beyaz Saray sözcüsü John Kirby nisan ayında benzer bir ifade kullanmıştı:

Ülkelerden ABD ile Çin veya Batı ile Çin arasında seçim yapmalarını istemiyoruz.


Burada şu soru sorulmalı: Var olan olguların dışına çıkanları düşmana daha yakın gören Batılı aristokrat düşünceyle çelişen bu Amerikan açıklamalarının güvenilirliğine kesin olarak inanan var mı?

Teorik yazılardan uzak, gerçek çok açık ve net görünüyor; küresel jeopolitik sahne, küçük bir kısmı ufukta görünen, büyük bir kısmı ABD ile Çin arasındaki sahnelerde cereyan eden ve yaklaşan büyük bir çatışmaya tanık oluyor.

Buradaki paradoks, dünyanın birçok ülkesinin bazen kötünün iyisi olan iki çözümle karşı karşıya olması ve bir seçim yapmak zorunda kalmasıdır; ya ABD ile güvenlik ittifakına varmak ya da Çin ile ticari bir ortaklık peşinde koşmak.
 


Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Ukrayna'yı işgalinden sonra Rusya'yı kınamak için yapılan oylama, bir şaka gibi ABD'nin tarafsızlık meselesini reddettiğini gösterdi.

Washington sanki hiç hata yapmazmış gibi politikalarına ve kararlarına bir karşı çıkış istemiyor.

Yaklaşık 30 ülkenin Rusya'yı kınamaktan kaçınmasının ardından Washington'ın BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas Greenfield "Bazı ülkeler çekimserliğin pozitif tarafsızlık olduğuna inanıyor, Ama bu tarafsızlık değil, bu tür olaylar karşısında tarafsız kalamazsınız" demişti.

Washington, bu durumda tarafsızlık fikrinden esas olarak neden korkuyor?

Aynı soru, geleceğin birinci gücü olacak Çin için de geçerli.

Özetle, küresel hegemonya ve kontrol mücadelesinin savaşan tarafları, bugün tarafsız olan herhangi bir ülkeye yarın nüfuzlarına rakip olabilecek bir ülke, koşulların ve davranışların değişmesi durumunda düşmanları için faydalı olası bir kuluçka merkezi olarak bakıyorlar.

Küresel sahnede şaşırtıcı ve ilginç olan, Çin'in dahi ABD ile ekonomik ilişkiler konusundaki hassasiyetine rağmen, Rusya krizinde tarafsızlığını gösterememiş ve Amerikalıların günden güne keşfettiği gibi Rusya'ya gizli ve açık destek vermekten çekinmemiş olmasıdır.

Sonuç olarak, bazı ülkeler samimi olarak tarafsız kalmak isteyebilirler, ama büyükler "kim bizden yana, kim değil" şeklindeki açık ve net taraflılık yolunda ilerliyorlar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU