İran'la nükleer anlaşma öldü, bugün başlayan G7 zirvesinde liderler her şeyden önce bunu kabul etmeli

İran'ın hem bölgesel hem de uluslararası açıdan yarattığı güvenlik tehlikesi gerçek ve acil. Gerçeği görmezden gelmek ve başarısız nükleer anlaşmayı ılımlı kelimelerle ayakta tutmaya çalışmak meseleyle başa çıkmanın yolu olamaz

Fransız polisi, G7'nin yapıldığı tatil kenti Biarritz'de devriye geziyor (AFP)

G7 liderleri bugün Biarritz'de bir araya gelirken İran'la ne yapılacağına dair tartışmalar, gündemin tepesinde olacak. Geçen haftaki İngiltere ziyaretinde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, İngiliz yetkililere Tahran'a karşı daha sert bir tutum benimsemeleri için ısrar ederken Körfez Deniz Görev Kuvveti oluşturulması önerisiyle gelen teklifi biraz daha çekici kılmış olabilir.

Geçen yıl boyunca Avrupalı müttefikler Ortak Kapsamlı Eylem Planı'nı (JCPOA), yani İran nükleer anlaşmasını, canlı tutma çabası içinde kendilerini şekilden şekile sokmuştu. Belki de nihayet bu hafta sonu jetonları düşer de bunun sadece imkansızlığını değil, bu yönde zaten çaba harcanmaması gerektiğini de kavrarlar.

JCPOA özü itibariyle kusurluydu. Müzakere ekibi düzenlenirken İran'ın kapı komşusu olanlar tamamen dışlanmış, anlaşmanın prensipleri binlerce kilometre ötedeki hükümetlerce, mazinin kolonyal döneminden kalma bir yaklaşımla belirlenmişti. Hizbullah, Hamas ve Husiler gibi şiddet yanlısı taşeron örgütlerin finanse edilişi eğer masada Körfez ülkeleri veya İsrail bulunsaydı böylesine göz ardı edilemezdi. Bilakis anlaşma bu gruplara öncekinden de yüklü miktarlarda fazladan kaynak aktarımını mümkün kıldı.

Peki bunun sonucunda ne oldu? Husi füzelerinin Suudi Arabistan'daki sivil hedefleri nişan almaya giderek artan meyli, binlerce Hizbullah piyadesinin Suriye'de konuşlanması, İran'ın finanse ettiği Hamas roketlerinin mütemadiyen İsrail'in güneyini bombalaması. JCPOA üzerinde anlaşmaya varılmasının ardından Barack Obama anlaşmanın "Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin ulusal güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacağından emin olduğunu" söylemişti. Sadece bu kritere göre bile anlaşma bariz biçimde başarısız oldu.

Körfez'deki mevcut duruma Tahran'ın gerginlikleri bilfiil artırması eşlik ediyor. Geçen ay Devrim Muhafızları'nın İngiltere bandıralı Stena Impero'ya el koyması, ABD yaptırımlarının can yakmaya devam ettiği sırada JCPOA fonlarını göndermeye devam etmeleri için Avrupa devletlerine yapılan daha geniş şantaj girişiminin bir parçasıydı. Eğer Avrupalılar Cebelitarık tankerinin geçen hafta sonu serbest bırakılmasının İran'ı sakinleştireceğini ve gerilimi artırışına bir son vereceğini düşünüyorsa ciddi şekilde yanılıyor.

Dünyanın en işlek deniz taşımacılığı koridoru olan Hürmüz Boğazı artık ticari taşımacılığa müttefik donanma gemileri tarafından eşlik edilmesini gerektiriyor. Şiddet ve aşırılık yanlısı terör gruplarını finanse etmeleriyle birleşince JCPOA'nın yürürlüğe girmesinden bu yana ABD müttefiklerinin bölgedeki ulusal güvenlik çıkarlarının iyileşmekten epey uzak olduğu aşikar.

Avrupa başkentlerinden nasıl sesler çıkarsa çıksın, JCPOA'nın öldüğünde artık netleşmek gerek. Çok tartışılan Özel Maksatlı Araç (Special Purpose Vehicle) anlaşmaları geçerli olsa bile Londra, Paris, Berlin ve Brüksel'in İran'la iş ilişkilerini teşvik etme gücü, şirketlerin Amerikan otoritelerinin tepkisini çekme riskini göze alacağı kadar sınırsız değil. Üstelik İran’ı müdafaaya teşvik etmekten epey uzak olan Tahran'ın son hamleleri, Avrupalıları Trump yönetiminin düşünce tarzına daha da yaklaştırdı.

 

 

Deniz taşımacılığına karşı İran'ın bu son eylemleri, finans kaynakları kuruyan bir devletin bölgeyi istikrarsızlaştırmak için umutsuz çırpınışları. İranlıların durgun bir ekonomiye katlanıyor ve yaşam standartları milyarların yurtdışına, Tahran'ın taşeron örgüt ağına gitmesiyle düşüyor. Bunun ardında da toplumsal huzursuzluk uzun süredir kol geziyor.

Yaptırımların uygulanması rejimin sonunda gözünü iç meselelerine çevirmesine vesile olabilirdi. Ne var ki bu arada gördüğümüz şey, İran’ın daha az kaynak gerektiren ve uluslararası toplumun yumuşak başlı yanıtına dayanan yeni ve daha doğrudan bir saldırganlık evresi.

Böyle bir saldırganlığa verilen yanıt basitçe daha fazla yatıştırma olamaz. Bu yöntem denendi ve başarısız oldu. Bu yaklaşımdaki önceki girişimlerinin sonuçlarını birinci elden gözlemleyebiliriz: İran'ın silahlandırdığı Husiler Yemen'de ölüm ve yıkıma sebep olmaya devam ederken Hizbullah da Suriye topraklarının büyük kısmını kontrol ediyor.

İran'ın hem bölgesel hem de uluslararası güvenlik açısından teşkil ettiği güvenlik tehlikesi gerçek ve acil. Başarısız olan JCPOA'yı canlandırmaya çalışmak bununla mücadele yolu değil.

Bu hafta Biarritz'de Avrupalı liderlerin bir seçeneği olacak. Gerçekliği görmezden gelmeye ve nükleer anlaşmayı ılımlı sözcüklerden biraz daha fazlasıyla ayakta tutmaya çalışmaya devam mı edecekler? Yoksa İran’ın yarattığı tehdidin JCPOA tarafından hiçbir zaman yeterince önlenemediğinin farkına vararak Amerika Birleşik Devletleri'nin yanında mı yer alacaklar? Yapacakları seçim açık; umalım ki G7 liderlerinin jetonu sonunda düşmüş olsun.

Dr. Majid Rafizadeh işadamı, Harvard Üniversitesi'nde yönetim kurulu üyesi, başkanı, akademisyen ve siyaset bilimcidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU