ABD-İsrail ilişkileri mevcut anlaşmazlıklardan etkilenir mi?

ABD’de Ortodoks ve dini milliyetçiliğin etkisi arttıkça Tel Aviv'e verilen destek de o kadar azalıyor

Biden'ın Yahudi devletiyle uzun süredir devam eden yakınlaşması, birçok ikili anlaşmazlığın kapalı kapılar ardında çözülmesini sağladı / Fotoğraf: AFP

ABD, İsrail Devleti'nin kuruluşundan bu yana geçen 75 yıl boyunca İsrail'in en yakın müttefiki oldu.

Ancak ilerici çizgideki Demokratlar partinin içgüdüsel olan İsrail yanlısı duruşunu yeniden değerlendirdikçe, bu ilişki göreceli olarak bir değişime uğramış gibi görünüyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tartışmalı yargı reformları, Beyaz Saray ve ABD'de nüfuz sahibi olan Yahudi kuruluşları tarafından açıkça reddedildi.

Peki, ABD-İsrail ilişkilerini 75 yılın ardından ne bekliyor?

İki tarafı birbirine bağlayan yakın bağ ne kadar güvenli?

Netanyahu'nun yargı reformu planları ABD-İsrail ilişkileri üzerinde ne kadar etkili?

ABD'li Yahudilerin İsrail siyasetindeki etkisi ne ölçüde devam edebilir?


Yakın bağ

David Ben-Gurion, 1948 yılında İsrail devletinin kurulduğunu duyurdu.

Bu duyurudan sadece 11 dakika sonra dönemin ABD Başkanı Harry Truman, ABD'nin İsrail hükümetini tanıyan ilk ülke olacağını açıkladı ve o tarihten bu yana ABD, İsrail'in en güçlü müttefiki olmaya devam ediyor.

İsrail, büyüklüğüne ve nüfusuna kıyasla çok büyük bir rakam olan 160 milyar doların üzerinde askeri ve ekonomik yardımla dünyada ABD'den en büyük yardımın alıcısı konumunda.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2015 tarihli raporuna göre İsrail'in BMGK'daki en önde gelen savunucusu olan ABD, 1972 yılından bu yana BMGK çatısı altında Yahudi devletini korumak için 53 kez veto oyu kullandı.

İsrail, Ekim 1973'teki Yom Kippur (Arap-İsrail) Savaşı, 1982'de Lübnan'a karşı yürüttüğü savaş, 1995 yılında Başbakan Yitzhak Rabin'in suikast sonucu öldürülmesi ve Filistinlilerle sonu gelmeyen başarısız barış görüşmeleri sırasında yaşadığı en karanlık, en rahatsız edici ve bölücü günlerinde ABD'nin yardımıyla uyum sağlamayı ve yeni bir siyasi ve sosyal çözüm bulmayı başardı.

ABD merkezli özellikle Yahudilerin kurduğu birçok kuruluş, yetmiş yılı aşkın bir süredir, İsrail toplumuna ve kurumlarına büyük destek verdiler.

Kültürel ilişkiler, en yüksek siyasi ve ekonomik düzeylerdeki şahsi ilişkiler de dahil olmak üzere on yıllarca açık bir iş birliği içinde sürdürüldü.

ABD başkanlığına adaylığını haftalar içinde açıklamaya hazırlanan Florida Valisi Ron DeSantis'in geçtiğimiz hafta İsrail'e yaptığı ziyaret bunun işaretlerinin sonuncusuydu.

Bunun yanında ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy ve Temsilciler Meclisi'nin mevcut azınlık lideri Demokrat Hakeem Jeffries'in yakında Kudüs'e gelmesi bekleniyor.

Tüm bunlar, iki ülke arasındaki güçlü bağın bir yansımasıdır.


Güçlü dinamizm

ABD Başkanı Joe Biden, İsrail'in kuruluşunun 75'inci yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada, kendisini "İsrail'in ömür boyu dostu ve destekçisi" olarak tanımladı.

Biden, daha barışçıl ve müreffeh bir Ortadoğu için yönetiminin İsrail hükümeti ile çalışmalarını sürdürdüğünü vurguladı.

Ancak açıklamanın üslubu geneldi ve iki ülke arasındaki ilişkiyi vurgulamayı amaçlıyor, mevcut Demokrat yönetim ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun katı çizgideki hükümeti arasında yargı reformu ve Filistinlilere yönelik politikalar konusunda artan gerilimlerin ötesine geçiyor gibiydi.

Biden'ın bizzat Netanyahu hükümetinin yargı reformunu açıkça eleştirmesi ve İsrail parlamentosu Knesset'in, İsrail'in 2005 yılında abluka altındaki Gazze Şeridi'nden çekildiği sırada boşaltılan Batı Şeria'daki 4 yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin yeniden açılmasını öngören değişiklikleri onaylaması üzerine İsrail'in Washington Büyükelçisi'nin ABD Dışişleri Bakanlığına çağrılması da dahil olmak üzere iki hükümet arasındaki bazı gerginliklerin yaşanmasına rağmen anlaşmazlıklar, eski ABD Başkanı Barack Obama yönetimi sırasındaki düşmanlık düzeyine ulaşmadı.

Başkan Biden'ın Yahudi devletiyle uzun süredir devam eden yakınlaşması, özellikle 2024 başkanlık seçimlerinin yaklaşması ve Biden'ın geçtiğimiz Salı günü yeniden başkanlığa aday olacağını açıklamasıyla birlikte iki ülke arasındaki birçok anlaşmazlığı kapalı kapılar ardında çözülmesini sağladı.

Ortadoğu meseleleri uzmanı Charlotte Howard, ABD-İsrail ilişkilerinin güçlü bir dinamiğe sahip olmaya devam ettiğini, çünkü demokrasinin değerleriyle ilgili anlaşmazlığın, iki tarafın Netanyahu'nun defalarca övündüğü güvenlik ve stratejik düzeydeki ilişkiler, savunma alanında istihbarat bilgisi alışverişi ve siber güvenlik alanlarındaki çıkarlarını ortadan kaldırmadığını düşünüyor.


Tehditsiz

Ama İsrail'in tehdit edildiği günler geride kaldı... İsrailli generaller, 1948 yılında, İsrail'e yalnızca 50 yıllık bir ömür biçmişlerdi ve bununla ilgili uyarmışlardı.

Ancak tarihi boyunca komşularıyla savaş halinde olan İsrail, olduğundan daha güvenli bir konuma ulaştı ve çok az doğal kaynakla savaşların, kuraklığın ve yoksulluğun üstesinden geldi.

Sayısı daha fazla olan Arap komşularına karşı askeri üstünlüğe sahip olan İsrail'in, 400 binden fazla iyi eğitimli yedek askerden oluşan bir ordusu var.

Belki de bu yüzden İsrail'i sürekli hayatta kalma mücadelesi içinde tasvir eden Amerikan siyasi söylemi artık uygun değil.

Öyle ki demokratik sol kanatta artık İsrail'in kendisini savunması gerektiğine dair sesler yükselirken özellikle Filistinlilerle yaşanan gerilimlerde bazen İsrail'i saldırgan olarak tanımlıyorlar.

Bu da İsrail'in her zamankinden daha iyi bir stratejik konumda olmasından, Mısır ve Ürdün ile barış anlaşmaları ve Bahreyn, Fas, Sudan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkilerinin normalleşmesinden ve hatta diğer Arap ülkeleriyle de gayrı resmi ilişkilerinin varlığından kaynaklanıyor.

Türkiye ve İsrail yıllarca süren ayrılığın ardından barıştı. Lübnan ve İsrail, ortak kıyılarındaki doğal gaz rezervlerini kullanmak için deniz sınırları oluşturdu.

Suriye ise son on yıldır süregelen iç savaşla harap hale geldi ve İsrail'in kendi topraklarındaki saldırılarına yanıt veremez duruma düştü.

Diğer ülkeler, İsrail'in güvenliğini tehdit etmekten halen çok uzaklar. Irak, istikrarsız ve içe dönük olmaya devam ediyor.

İran, İsrail için büyük bir meydan okuma olsa da İsrailliler, analistlerin 'gölge savaş' olarak adlandırdıkları durum çerçevesinde Suriye'de, Irak'ta ve bizzat İran topraklarında İranlılara bazı darbeler vurdular.

Ancak söz konusu gölge savaşı, Steven Cook'un ABD merkezli Foreign Policy dergisinin internet sitesinde yer alan makalesinde belirttiği üzere eşit bir savaş gibi görünmüyor.

İranlılar, Umman Denizi'nde İsrail'e ait gemileri hedef almakta bir miktar başarılı olsalar da İsrail ordusuyla oldukça zor boy ölçüşebildiler.

İranlılar bir nükleer bomba elde etseler bile İsrail'in 90 silaha ve 100 ila 200 bombaya yetecek plütonyum stoğuna sahip olduğuna inanıldığından caydırıcılık için nükleer yeteneklerini güçlendirerek, nükleer güç bir haline gelmesi halinde İran'la uğraşmak zorunda kalabilir.

İsrailliler muhtemelen cephaneliklerine daha fazla silah ve füze ateşleme sistemleri ekleyecekler. Bu da karamsar olmak için bir neden olsa da öleceklerinin işareti olarak görülemez.

Ekonomi alanında ise İsrail'in ABD'ye çok ihtiyacı varmış gibi görünmüyor. İsrail'de kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 1980 yılında Almanya'nın kişi başına düşen GSYİH'sının neredeyse yarısıyken, şimdi Almanya'nınkinden yüzde 12 daha yüksek.

İsrail'de kişi başına düşen GSYİH, 2021 yılında 52 bin dolar olarak kaydedildi. İsrail, Ortadoğu'daki diğer ülkelerinden daha fazla teknoloji girişimine sahip ve bilim adamları Çin'den daha fazla Nobel Ödülü kazanıyor.

Soğuk Savaş sonrası jeopolitik kaymaları aşmayı başardı ve Sovyetler Birliği'nden bir milyon Yahudi göçmeni kabul etti.


Destekte değişiklik

Son zamanlardaki gelişmeler çerçevesinde İsrail'e verilen destek, ABD içinde yaklaşık on yıl önce, özellikle Demokratlar ve birkaç bağımsız arasında ve daha çok gençler açısından nispeten değişmeye başladı.

ABD merkezli Gallup Enstitüsü'nün yıllardır yaptığı anketler, Demokratların Filistinlilerle olan yakınlaşmasının geçtiğimiz Şubat ayında daha da arttığını gösteriyor.

İsraillilere sempati duyanların oranı yüzde 38'ken, Filistinliler sempati duyanların sayısı 11 puanlık bir farkla yüzde 49 oldu.  

Bağımsızlar arasında Filistinlilerin destekçilerinin oranı da 6 puan artarak yüzde 32'ye ulaştı. Yine de yüzde 49 ile İsrail'i destekliyorlar.

Cumhuriyetçilerin yüzde 78'i İsraillilere sempati duyup yüzde 11'i Filistinlileri desteklerken bu kanatta bir değişiklik olmadı.

Bunun yanı sıra bu yıl partizan kaymaların bir sonucu olarak ulusal boşluk daralmaya başladı.

Genel olarak ABD'liler arasında Filistinlilere sempati duyanların sayısı yüzde 31'e yükselirken, İsraillilere sempati duyanların sayısı yüzde 54 oldu.

Bu da 2005 yılından bu yana İsraillere sempati duyanların oranında kaydedilen en düşük seviye.

İsrail ilk kez Filistinlilere sempati duyan ABD'lilerin sayısının iki katına ulaştığı bir dönemde destek avantajına sahip değil.

Anket ayrıca, 42 yaşına kadar ABD'li gençlerin, İsraillilere sempati duyan yüzde 40'a kıyasla Filistinlilere yüzde 42 ile daha fazla sempati duyduklarını ortaya koyuyor.

Oysa ABD'liler arasında üç eski kuşak boyunca İsrail'e duyanların sayısı daha fazla ve daha istikrarlıydı.


Partizan bir mesele

Son on yıllarda İsrail'e hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların tam destek vermesine rağmen, İsrail artık partizan bir mesele haline geldi.

Eski ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'i daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde destekledi. Öyle ki BMGK'nın bazı kararlarını ve önceki ABD başkanlarının politikasını ihlal etti.

Cumhuriyetçi Parti'nin en büyük seçmen bloğunu oluşturan ve İsrail'i güçlü bir şekilde destekleyen ABD'deki evanjelik seçmenleri elinde tutmak amacıyla Netanyahu'ya hayalini kurduğu her şeyi verdi.

Buna karşı özellikle kuruluşunun ilk 30 yılında İsrail'i destekleyen Demokratlar, desteğe ihtiyaç duyan ve ABD'nin değerlerini paylaşan genç, demokratik sosyalist bir ülke olan İsrail'in, Amerikan toplumunun özellikle gençlerin hafızasında Nazi Almanyası'ndaki Holokost (Yahudi Soykırımı) meselesinin zayıflamaya başladığı, Ortodoksların sayısının giderek arttığı ve dini milliyetçiliğin yükselişe geçtiği bir dönemde zengin ve aşırı sağcı bir kapitalizme dönüştüğünün farkındalar.


Demokrasiyle ilgili şüpheler

ABD'li politikacılar sık sık İsrail'in Ortadoğu'daki tek demokrasi ya da komşularından daha demokratik olduğunu söyleseler de İsrail, tarihi boyunca demokrasiyi etnik, dini ve ulusal kökleriyle bağdaştırmakta başarısız oldu.

İsrail'de resmi olarak Yahudi olan ve Yahudi olmayan vatandaşlar aynı haklara sahipse de uygulamada bu durum farklılık gösteriyor.

Örneğin İsrail'deki Filistinliler, İsrailli Yahudilerden daha fakir, daha az eğitimli ve daha az fırsata sahipler.

İsrail Arapları, hükümete katılmadan Knesset'e girebiliyorlardı. Ortak Arap Listesi'nin, Naftali Bennett'in ömrü bir yıl süren önceki hükümetine katılması sadece bir istisnaydı.

İsrailli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllarda, Yahudilerin birinci sınıf vatandaş ve Arapların ise ikinci sınıf vatandaş olduğunun resmileştiği 'ulus devlet yasasını' çıkardılar.

Bu adım, medya ABD Kongresi üyeleri tarafından büyük ölçüde göz ardı edildi. Tüm bunlarla birlikte, mevcut İsrail hükümeti, İsrail siyasi sistemindeki denetim ve dengeleri zayıflatarak İsrail'in demokratik açığını görmezden gelmeyi zorlaştırıyor.  

Ayrıca Batı Şeria'ya getirilen bazı kısımlar da İsrail'i daha az demokratik hale getiriyor.


ABD'li Yahudilerin etkisi

İsrail'in gelişimi, özellikle dünyadaki Yahudilerin yüzde 40'ının yaşadığı ABD'deki Yahudi diasporasıyla güçlü bir şekilde ilişkili.

Kudüs'teki İbrani Üniversitesi Yahudi Tarihi ve Çağdaş Yahudilik Bölümü Başkanı Prof. Uzi Rebhun, ABD'li Yahudilerin sayısının yaklaşık olarak İsrail'deki Yahudilerin sayısına eşit olduğunu ve bu ilişkinin birbiriyle bağlantılı üç ana temele dayandığını söyledi.

Prof. Rebhun'a göre bunların ilki, Holokost ve ABD'li Yahudilerin, gelecek nesilleri tehlikede olan Yahudilere yardım edemeyeceklerini hissetmeleridir.

Bu onların askeri güce sahip ve sınırsız Yahudi göçüne açık bir Yahudi devletinin önemine olan ilgilerini artırdı.

İkinci temel, İsrail'in etnik ve dini aidiyetin bir sembolü olarak merkezi bir yer olması ve sürgündeki Yahudilerin buluşup bütünleştiği yer olarak Yahudi kültürünün burada gelişmesidir. Üçüncü temel ise anti-semitizmdir.

ABD'li Yahudiler, ABD'ye sıkı sıkıya bağlı olsalar da, Amerikan toplumu genel olarak Yahudilere karşı önyargıyla yaklaşıyorlar.

Bugün her 10 Amerikan Yahudisinden 9'u ABD'de bir dereceye kadar anti-semitizm olduğuna inanıyor.

Her 4 Amerikan Yahudisinden 3'ü son yıllarda antisemitizmin kapsamının arttığını düşünüyor ve bu koşullarda bazıları İsrail'i bir sığınak olarak görüyor.

Amerikan Yahudilerinin 1948'den bu yana İsrail ile ilişkileri, İsrail'i ziyaret eden Amerikan Yahudilerinin yüzdesinin 1970'lerin sonlarından bu yana İsrail'in siyasi yöneliminde soldan sağa kayması, İsrail'in Batı Şeria üzerindeki kontrolünün devam etmesi, Ortodoks olmayan akımların tanınmaması ve bunun bazen gerçek çatışmalara dönüşmesiyle birlikte önemli ölçüde arttı ve bu artış bugüne kadar istikrarlı bir şekilde sürdü.

Amerikan Yahudileri, özellikle İsrail'deki mevcut yargı reformunun gündeme gelmesinden sonra İsrail'i açıkça eleştirdiler.

ABD'deki Yahudi iş ve bilim insanları, yazılı bir anayasanın olmadığı bir ülkede güçler dengesini sağlamak için hayati önem taşıyan İsrail Yüksek Mahkemesi'nin yetkilerini sınırlayan bu değişiklikler nedeniyle İsrail'e yatırımlarını geri çekmekle ve yaptıkları iş birliğine son vermekle tehdit ettiler.

Bu durum, temelde İsrail halkını etkileyecek bir iç mesele olsa da yüzde 70'i Demokrat olma eğiliminde olan ve korkuları büyüyen Amerikan Yahudilerinin gözünde Tel Aviv'in imajına zarar verecektir.

Bir yandan da Kuzey Amerika Yahudi Federasyonu (UJC), Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) ve İftira ve Karalama ile Mücadele Birliği (ADL) gibi ABD merkezli nüfuz sahibi Yahudi örgütleri tarafından İsrail'deki azınlıklar ve medeni haklar için olduğu kadar demokrasi için de elzem olan bağımsız mahkeme sisteminin devam etmesi amacıyla baskı uygulanıyor.

Eğer İsrail hükümeti, özellikle Yahudilerin soyundan gelenlerle ilgili Geri Dönüş Kanunu'nda değişikliğe giderse ya da İsrail'deki çoğulcu topluluklara yönelik kısıtlamaları sıkılaştırırsa bu, Amerika Yahudilerine karşı yeni bir cephe açacak ve o zaman İsrail kendisini, kendi Yahudiliklerini tanımadığını hisseden ve ülkeyi ziyaret etmek ve Yahudi kimliklerini güçlendirmek isteyen karışık geçmişlere sahip gençleri kucaklamayan milyonlarca Yahudi ile karşı karşıya bulacaktır.
 


Gelecekteki tehlikeler

İsrail, önümüzdeki yıllarda farklı tehditlerle karşı karşıya kalacak. Yargı bağımsızlığı krizi, bu tehditlerin en belirgin yönünü oluşturdu ve gelecekte İsrail'i ve dayanıklılığını üç yeni dönüşümle test edecek tehlikenin habercisi oldu. 

Bunları şu üç başlıkta sıralayabiliriz:

1- Demografi:

İsrail'in nüfusu şu an 10 milyonun üzerinde ve 2065 yılına kadar 20 milyona çıkması bekleniyor. Ancak Netanyahu'nun hükümet koalisyonunun büyüyen yerleşim hareketine dahil olan aşırı sağcı partilere muhtaç olmasından dolayı toplum giderek daha fazla bölünüyor.

Söz konusu aşırı sağcı partiler, İsrail toplumunun yüzde 13'ünü oluşturan ve 2065 yılına kadar oranları yüzde 32'ye çıkacak olan ultra-Ortodoks vatandaşlar tarafından seçilen dindar partilerdir.

Eğer İsrail, liberal değerlerden uzaklaşmaya devam ederse bu durum seçmenleri daha da parçalayacak, siyaset sahnesini sağa daha fazla kaydıracak ve İsrail'in liberal demokratik karakterini zayıflatacaktır.

Programcılar, kapitalistler ve yenilikçiler muhtemelen başka yerlere taşınacağından mevcut durumu tehlikeye girecektir.


2- Filistin davasının ortadan kalkması

İkinci büyük değişiklik, üç milyon Filistinli İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da ve bir milyonu da Gazze'de abluka altında yaşarken, Filistin davasının küresel öneminin azalmasıdır.

Önceki ABD başkanları, bir barış anlaşmasına aracılık etmeye çalışmanın İsrail'i güvenli hale getirmenin anahtarı olduğuna inanıyorlardı.

Ancak dünya artık pes etmiş görünüyor ki bu da İsrail için bir nimet olabilir. İsrail, 2020 yılında imzalanan anlaşmalar aracılığıyla daha fazla Arap ülkesiyle siyasi, savunma ve ekonomik bağlar kurarken dış güçlerin İsrail'i büyük toprak tavizleri vermeye ya da yerleşim birimi inşa etmeyi durdurmaya zorlaması pek olası görünmüyor.

Bununla birlikte, ekonomik uçurum her zamankinden daha geniş olduğundan, bu İsrail için pek iyi sonuç vermez. Batı Şeria'da kişi başına düşen GSYİH, İsrail bölgelerindekinden yüzde 94 oranında daha düşük.

İsrailli muhafazakarlar bir zamanlar Filistinlilerin siyasi haklarını inkar ederken bile gönülsüzce karşılıklı ekonomik kalkınmanın faydalarını kabul etseler de İsrail'de yükselişteki aşırı sağcı partiler, Batı Şeria'yı tecrit etmek ve yoksullaştırmak istiyorlar.

Bu da perişan haldeki Batı Şeria'nın ve Gazze'nin İsrail'in bütünlüğünü tehdit eden başarısız devletler olmasına yol açabilir.


3- Çok kutuplu bir dünyanın ortaya çıkışı

ABD, 1948 yılında kurulmasının hemen ardından İsrail'i tanıyan ilk ülkeydi ve onun sadık bir müttefiki oldu.

Ancak küresel güç dengesinin ortaya çıkışı, İsrail için bir sınav ve yeni bir fırsat olarak karşısında duruyor.

İsrail, Arap komşularının yanı sıra Çin ve Hindistan ile olan ilişkileri sayesinde Asya ile ABD'den daha fazla ticaret yapıyor.

Fakat sorun şu ki, ABD halen İsrail'in silah ithalatının yüzde 66'sını temin ediyor ve başta İran üzere çeşitli taraflardan olası saldırıları caydırmak için etkili bir güvenlik teminatı sağlıyor.

The Economist gazetesine göre bu durum özellikle İsrail'in siyaset sahnesinin aşırı sağa kayması ve her dört Amerikan Yahudisinden birinin İsrail'i bir apartheid devleti olarak görmesi, ABD'de İsrail'e yönelik halk desteğinin azalmasıyla birlikte birçok olasılığı gündeme getiriyor.

Dolayısıyla İsrail'de daha ılımlı politikaların uygulanması, Filistinlilere karşı daha adil ve gerçekçi bir tutum sergilenmesi olasılığının kapısını aralayacak ve ABD'den uzaklaşma tehlikesini azaltacaktır.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU