Türkiye-Suriye normalleşmesi, Suriye sorununun çözümüdür

Doç. Dr. İkbal Dürre Independent Türkçe için yazdı

Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat teşkilatlarının başkanları 25 Nisan'da Moskova'da görüştü.

Geçen yıl 28 Aralık'ta benzer bir görüşme olmuştu ama o zaman İran yoktu. Bu sefer İran'ın da olması olaya farklı bir boyut getiriyor.

Tabii ki Türkiye ve Suriye arasında oluşan sorunlar 13 yıl gibi çok uzun bir sürede oluştu. Dolayısıyla oldukça fazla sorun var ve bu sorunlar çok boyutlu. 

O yüzden bu sorunların böyle birkaç görüşmeyle çözülmesi beklenemez. Bu, çok iyimser bir yaklaşım olur. 

Zaten bu sorunlar çözüldüğü zaman aslında Suriye sorunu da çözülmüş oluyor.

Çünkü artık Suriye sorunu dediğimiz olay neredeyse Türkiye-Suriye arasındaki sorunlar yumağına dönüştü. 

Çünkü örneğin işin IŞİD boyutu artık çok daha geri planda; diğer Türkiye'yle bağlantılı sorunlar çok daha ön plana çıktı. 

Dolayısıyla bir yönüyle bu görüşme oldukça önemli, diğer yönüyle de birkaç görüşmeyle çözülemeyecek kadar çok boyutlu ve oldukça fazla sorunlar var iki ülke arasında. 
 


Şimdi Türkiye'yle Suriye arasındaki sorunlar neler? 

Önce bu tespitle başlarsak, ondan sonra Moskova'daki görüşmenin sonuçlarını daha iyi değerlendirebiliriz. 

Burada sonuçlarını değerlendirebiliriz derken şunu da tespit edelim; bunlar basına kapalı görüşmelerdi ve daha sonrası yapılan tarafların yaptığı açıklamalarda oldukça yüzeyseldi. 

Dolayısıyla burada söyleyeceklerimiz sadece bizim kendi düşüncelerimiz, subjektif değerlendirmelerimiz. 

Türkiye ve Suriye arasındaki ilişki sorunlar:

Birincisi; elbette mülteci sorunu. Mültecilerin Türkiye'den geri gönderilmesi.

İkincisi; İdlib ve Türkiye'nin orada desteklediği gruplarla ilgili sorun.

Üçüncüsü; oradaki YPG, PYD, SDG'nin faaliyetleri ve bu faaliyetlere karşı Türkiye'nin göstermiş olduğu tavır. 

Ve bütün bunlardan kaynaklanan özellikle de en son maddeden kaynaklanan Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığı.

Ankara ve Şam arasındaki sorunlar yumağı bunlar. 

Şimdi burada şöyle önemli bir nokta var;

Bütün bu sorunlarda bir konuda tarafların arasında hiçbir çelişki yok. Hepsi aynı noktada.

O konuda şu: oradaki Kürtlerin ABD desteğinde siyasi bir statü alması. 

Diğer bütün konularda tarafların kendince söyledikleri sözleri, tavırları var ve birbirleriyle çelişiyorlar. 

Ama bu konuda Moskova'da görüşen taraflar bu konuda hemfikir. 

Şam, Ankara, Tahran ve Moskova -her ne kadar Moskova oradaki Kürtlerin kültürel haklar edinmesi konusunda daha ılımlı ise de bunun sahada bir karşılığı olmadığı için- bu dört gücün bu konuda hemfikir olduğunu söyleyebiliriz. 

Ve Moskova'daki toplantının artık rutin bir hal alması bize şunu gösteriyor; demek ki taraflar anlaşabildikleri, aralarında hemfikir oldukları konu üzerinden yürüme kararı vermişler.

Ki bu toplantıların daha çok güvenlikle ilgili kurumların başındaki insanlar tarafından yapılması. Çünkü eğer siyasi boyutu olsaydı dışişleri bakanlarının görüşmesi daha ön plana çıkardı. 


Peki bu konudaki gelişmeler önümüzdeki süreçte nasıl olur? 

Nasıl bir yol haritasıyla ilerleyecekler? 

Burada değişik görüşler var. 

Bunlardan en öne çıkanı ise: Türkiye, bu bölgeye karşı yeniden bir operasyon yapabilir mi?

Ben bu bölgeye karşı, seçim sürecinde olan Türkiye'nin böyle bir operasyon yapacağını düşünmüyorum. Zaten birçok uzman da bu konuda hemfikir.

Ama nokta atışları konusunda, nokta hedefler konusundaki faaliyetler artabilir ki bunun arttığına dair artık somut birtakım adımları da görüyoruz son günlerde. 

Bu anlamda bu ülkeler arasındaki istihbarat paylaşımı Türkiye için daha da önemli oluyor. 

Ve diğer konularda belki yapmazlar ama bu konuda bu bahsettiğimiz ülkeler çok rahat istihbarat paylaşımı yapabilirler. 

Bu da Türkiye'nin, hem iktidarın elini seçimler öncesi kuvvetlendirebilecek birtakım sansasyonel adımlara ve ses getirebilecek hamlelere yol açabilir. Bu anlamda Türkiye için, iktidar önemli.

Hem de onun dışında dediğim gibi, aynı hedefe kitlendikleri için bütün bu bahsettiğimiz ülkeler, bu sorunun aşılmasında kendileri açısından daha somut ilerleyebilirler. 

Çünkü topyekun bir hamle yapmak, bir nevi ABD'ye karşı bu hamleyi yapmak oluyor ki Rusya dahil hiç kimse bunu şu aşamada da ileriki aşamalarda da göz önüne alamaz. 

Ta ki ABD "Ben oradan elimi, ayağımı çekiyorum" diyene kadar. 


Bir başka olay da şu;

Tabii ki bu görüşmelerde başka konularda ele alındı. 

Bunlardan bir tanesi de dikkat ederseniz zaten resmi söylem şuydu:

Suriye'deki teröre karşı birlikte mücadele etme anlayışı, ortak anlayışı üzerinde hemfikiriz.


Ama burada şöyle bir sorun var:

"Terör örgütü"nden bütün ülkeler farklı şey anlıyor. 

Türkiye'nin orada desteklediği gruplar hem Rusya hem Suriye hem de İran açısından terör örgütü olarak kabul ediliyor ama Türkiye böyle kabul etmiyor. 

Tabii ki doğal olarak oradaki PYD, SDG gibi örgütler Türkiye'de terör örgütü olarak kabul ediliyor ama mesela Suriye'de PYD terör örgütü sayılıyor fakat SDG terör örgütü sayılmıyor. 

Sayılsa bile merkez hükümetin SDG ile ilişkileri devam ediyor, bir görüşme süreci var; yaklaşımlar farklı.

Aynı şekilde Rusya'nın da bu örgütlere yaklaşımı farklı, Türkiye'den ayrılıyor. Hatta İran'ınki de ayrılıyor. 

Dolayısıyla burada nasıl bir yol haritasının izleneceği konusu ciddi bir sorun olarak gündemde. 

Çünkü hem Türkiye hem taraflar hem de Birleşmiş Milletler'in 2015'te yayımlanan 2254 sayılı maddesinde "Suriye'de bütün tarafların içinde olacağı siyasi bir çözüm gerekli" deniyor.

Türkiye'de bunu söylüyor; aslında herkes bunu söylüyor. 

Ama işte bunu hayata geçirmekte bu biraz evvel söylediğim olay durum ciddi bir sorun olarak ortada.

Bu kalkmadan, Birleşmiş Milletler'in kararıyla öngörüldüğü şekilde Suriye sorunu nasıl çözülür; belli değil. 

Dolayısıyla herkes aynı şeyi söylüyor ama herkes aslında farklı bir şey ima ediyor.

Bu ciddi bir sorun. 

Tabii ki Suriye sorunu çok bilinmeyeni olan bir denklem;

Ama son zamanlardaki bazı gelişmeler, bu denklem içindeki bilinmeyenlerin sayısını yavaş yavaş aslında azaltıyor. 


Bir başka da bu çerçevede baktığımızda önemli bir gelişme;

Suriye'nin Şam'ın Arap ülkeleriyle olan ilişkilerinde ortaya çıkan yeni durum. 

Suriye bu ülkelerle ilişkilerini tekrar başlattı, başlatıyor ve de bu Şam'ın elini herkese karşı hem içerideki muhaliflere karşı hem de komşularına ve dış dünyaya karşı güçlendiren yeni bir durum.

Dolayısıyla bu durum çerçevesinde de olaya baktığımızda aynı zamanda şu tespiti de yapmak mümkün:

Şu anda Suriye için özellikle Moskova'da buluşan dört ülkenin önündeki en büyük engel
ABD'nin Suriye'deki varlığı ve o varlıkla bağlantılı olarak oradaki Kürtlerin siyasi bir statü elde etme ihtimali. 

Dolayısıyla bu ülkeler şuna oynuyor bundan sonraki süreçte. 

Nasıl ki Rusya oradaki Kürtler yüzünden bu dediğimiz ülkelerle ve genelde ilgili diğer ülkelerle ilişkilerini bozmak istemiyor ise;

Yani Rusya, "Oradaki Kürtler birtakım haklar alabilir" diyor.

Ama bunu Türkiye, İran ve Şam istemiyorsa; "E tamam o zaman ben de susuyorum. O zaman bir şey yapamam. Benim merkeze aldığım benim dikkate aldığım güçler merkezi güçlerdir. Yani devletlerdir. Onun için Kürtler yüzünden onlarınla arayı bozamam" şeklindeki yaklaşımı var. 

Şimdi bu Moskova'da buluşan dört ülke, ABD'yi de bu noktaya getirmek istiyor.

Ve bu noktaya getirmek istediği süreçte aslında birtakım gelişmeler de yaşandı. 

Örneğin demin bahsettiğim Arap ülkelerinin Suriye'yle yakınlaşması.

Bu anlamda yani ABD'nin de getirilmek istediği nokta şu;

"Ee İŞİD IŞİD diyordunuz, İŞİD bitti sayılır. E bundan sonra siz gerçekten oluşacak yeni dünya düzenine giden bir yolda bu ülkelerle, hatta ve hatta Arap ülkeleriyle, Arap dünyasıyla Kürtler oradaki yapı yüzünden ilişkiyi bozmaya hazır mısınız? Bakın iş bu noktaya gidebilir" şeklinde bir sinyal veriyor. 

ABD'nin bunu nasıl algılayacağı, ABD'nin buna karşı nasıl bir tavır geliştireceği, şu anda tam olarak öngörülemiyor. 

Büyük bir ihtimalle de bu konudaki netlik ancak Türkiye'deki seçimlerden sonra ortaya çıkabilir. 

O da yine bir anda olacak bir şey değil. 

Türkiye'nin güvenlikle ilgili algılarının seçimlerden sonra hemen değişeceğini düşünmek
yanlış olur. 

Türkiye'nin güvenlikle ilgili algıları değişmez. 

Hangi iktidar gelirse gelsin değişmez, ama soruna yaklaşım biçimi değişebilir. 

Dolayısıyla en son sorduğumun sorduğum sorunun cevabını da ancak seçimlerden sonra yaşanacak belki de uzun bir süreçten sonra cevaplandırabiliriz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU