Bitmeyen çilemiz; Kürtçe lisanımız meselesi

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

25 Haziran 2019 tarihi, saat 14:22'de, logosunda Kültür Bilimleri Akademisi'ni Türkçenin yanı sıra çivi yazısı gibi bir yazı (ki ne olduğunu tam anlayamadım, sözde çoğu alfabeyi biliyorum) ile beraber, Rusça ve İngilizce de yazan anlı şanlı bir profesör Twitter hesabında aynen şu cümleleri yazdı;

Ana dili eğitim ana dilde eğitim temelden farklı iki uygulamadır. Kürtçe fiilen anadilde eğitim yapılamaz. Bilimsel literatürü olmayan bir dildir. Kuzey Irak Üniversitelerinde eğitim sözde Kürtçe.


Sayın Prof. Dr. Kemal Üçüncü Bey, bu engin görüşlerinin büyük keşfini yaptığı günden bu yana, 396 kişiden aferin/beğeni, 50 kişiden katılıyorum/retweet, 532 kişiden de cevap almış, ki çoğu ona hakaret etmiş. Elbette yapılan hakaretlere katılmıyorum. Twitter'daki Kürt gençleri veya büyükleri, kendi toplumları ve dilleriyle ilgili olumsuz beyanatta bulundu diye herhangi bir insana hakaret etme hakkına sahip olamazlar. Eleştiri hak, hakaret nahaktır. Hiç kimse eleştiriden münezzeh tutulamaz ve hiç kimse de yazdığından dolayı hakareti hak etmez.

Lakin sosyal medya denilen alan torba değil ki ağzını büzesin. İsteyen istediğini söylüyor ve kimse de bir şey yapamıyor. Dolayısıyla sayın profesöre yapılan hakaretleri kabul etmememe rağmen, burada onlara katılmadığımı söylemekten başka çarem yok. Ancak bu hocayı serdettiği engin fikirlerinden dolayı eleştirmek de hakkımızdır sanırım.

Prof. Üçüncü Bey'in diğer tweet ve yazılarına baktığımızda, genel anlamda Türk ulusalcılığı fikriyatı içinde olduğunu söyleyebiliriz. Sağcı olsun, solcu olsun Türkiye'de genel olarak kültürel milliyetçilikten farklı olarak bir ulusalcılık vardır. Bu ulusalcılık genel anlamda devlet kaynaklıdır ve tarihi ise yüz yıldır. Faşisttir. Batı kökenli Nasyonal Şovenizmden etkilenmiş, hatta onun Türkiye versiyonu gibidir.

Etnisitesi ile savunduğu ulus farklı olan bir ulusalcılık

Kesinlikle Türklükle, Türk Milliyetçiliği ile bir alakası da yoktur. Türk ulusalcılığı fikrini savunmakta olan insanlara baktığımızda hemen her etnik kökenden insanları ihtiva eder. Belki en az etnisitede Türklerdir. Zira Türk Milliyetçiliği sağ muhafazakar bir karakter arz ederken bu ulusalcılık sol kökenlidir. Faşistliği de oradan kaynaklanır.

Bu ulusalcılık ne Ziya Gökalp'e ne de onun devamcılarına dayanır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra özel bir Avrupai tohumla ekilmiş, sürekli olarak beslenmektedir. Dikkat edilirse bu ulusalcılık davasını güden insanlar, sık sık demokrasiden ve insan haklarından da bahsetmektedir. Ancak bu tamamen bir örtünme, gizlenmedir. Etnisitesi ile savunduğu ulus farklı olan bir ulusalcılıktır. 

Türkiye'de Kürtlerin derdi ve meselesi de Türk milliyetçileri ile değil. Asıl sorunumuz, derdimiz Türk ulusalcıları iledir ve esas faşizm de oradan kaynaklanmaktadır. Türk milliyetçiliği özü itibariyle örf, adet ve geleneğe, dil ve kültüre ve nihai olarak da imparatorluk hülyasına dayanır. Bundan dolayı, diğer etnisiteleri kabul edebilir. Yeter ki asabiyesine boyun eğsin. Ama ulusalcılık öyle değil. Yok edicidir. Dilkırımcıdır. Başka kültür ve edebiyatlardan hazzetmez. Diğer etnisite ve milliyetçilikleri yok etmek, asimile etmek ister. Edemezse de aşağılar, hakaret eder. Bizim mevzu bahsimiz olan da böyle bir şeydir.

Birkaç hafta önceki yazımda Türkiye'de Kürt olmanın ne kadar zor olduğunu yazmıştım; bizim de normal insanlar olduğumuzu ve normal şeylerden bahsetmek istediğimizi de... Ama sürekli birileri çıkıp bizim yaramızı kaşır ve bizi meşgul eder. Bu durumu Toni Morrison çok veciz bir şekilde dile getirmiş; 

Faşizmin numarası, en kuvvetli numarası dikkat dağıtmadır. İnsanı işinden gücünden alıkoyar. İnsanı var olma nedenini tekrar tekrar açıklamak zorunda bırakır. Biri çıkıp 'senin dilin yok' der, yirmi yılını aksini ispatlamak için harcarsın. Biri çıkıp 'kafanın şekli düzgün değil' derse de düzgün olduğu gerçeğini gösterecek bilim insanlarına sahip olmak zorunda kalırsın. Biri 'hiç krallık kurmadınız' der, mecburen bunu araştırır durursun. Bunları hiçbirine gerek yok. Nasıl olsa bir iddiaları daha olacak.


Bayan Morrison doğru bir tespitte bulunmuş ve bizim ahvalimize birebir uyuyor da, fakat cevap vermemek de olmaz ki.

Kürt siyasi partilerinin uğraşması gereken bir numaralı konu olmalıdır

Türkiye'de Kürtçe eğitim ve öğretimin üç tane çok önemli veçhesi var.

Birincisi, Kürtçe anadilinde eğitim ve öğretim, insani, ahlaki, hukuki, dini ve de siyasi bir haktır. Türkiye'nin de kabul ettiği Birleşmiş Milletler Ana Sözleşmesi'nde vardır. Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen devletler, uluslararası hukuk çerçevesinde insan haklarını ihlal ederek suç işlemektedirler. Türkiye'de Kürt siyasi partilerinin uğraşması gereken bir numaralı konu da bu olmalıdır. Ancak onlar, yapabilecek işleri yapmıyorlar, yapamayacakları işin edebiyatını yapmaktalar.

Aynı zamanda Türkiye'nin kuruluş senedi olan Lozan Barış Antlaşması'nın 39/d bendi bu konudadır, ama Türkiye bu hakkı Kürtlere vermemek için 2009'a kadar direndi. Nihayet 2009'dan beri iyi kötü bir anadilde yayın ve eğitim var.

İkincisi; Kürtçe anadilde eğitim ve öğretim bir vatandaşlık hakkıdır. Nasıl ki, Sağlık Bakanlığı'nın kurumlarında Kürtler, Kürt olarak sağlık hizmeti alıyorlar ise; Karayollarının yaptığı yollarda kendi arabalarını kullanıyorlar ise; tarım ve ziraat müdürlüklerinden yararlanıyorlar ise; Milli Eğitim Bakanlığı'ndan da bir Kürt olarak ve eşit şekilde yararlanmalıdırlar. Aynı zamanda Kültür Bakanlığı'nın programlarından da istifade etmelidirler. Zira bu devleti 100 hisseli bir şirket olarak düşünsek, bunu yüzde 25'i Kürtlerindir. Onlar hastanede, tarımda, karayollarında ne iseler, milli eğitimde de odurlar. Diğer kurumlarda normal olan hizmet, 'milli eğitim'de asimilasyona, inkara, dil kırımına uğrayamaz.

Üçüncüsü ise teknik bir meseledir; gerçekten Türkiye'de Kürtçe anadilde eğitim yapılır mı yapılamaz mı, teknik bir konudur ve tartışılmalıdır. Ancak evvela önceki maddeleri yerine getirmeliyiz ki üçüncüsünü tartışabilelim. Ki bence olur ve fevkalade de güzel olur. Esasen olmaktadır da. Şimdi Türkiye'de, ilkokul dördüncü sınıftan sonra isteyen her öğrenciye Kürtçe anadilinde öğretim yapılmaktadır. Sanırım 200 bin civarında öğrenci bu dersi "seçmeli ders" olarak almaktadır zaten. Ayrıca 5 üniversitede Kürtçe lisansüstü ve doktora programları yaklaşık 7-8 yıldır devam etmektedir. Binlerce öğrenci tezli veya tezsiz olarak alınabilen bu programlardan mezun olmuş. 300'den fazla kişide tezlerini teslim etmiş, tezleri kabul edilmiş ve bir çoğu kitap olarak da yayınlanmıştır. 
Bundan başka 3 üniversitemizde Kürt Dili ve Edebiyatı lisans eğitimi var. Yanılmıyorsam bazıları 3. mezunlarını dahi verdi.

Türkçede bile hali hazırda bir felsefe literatürü oluşmamıştır

Şimdi en başa dönersek, sayın profesörün söylediği şeyin ne kadar yanlış ve gereksiz olduğunu ispatlamışımdır sanırım. Ayrıca, bahsedilen bilimsel literatürde son derece göreceli bir şeydir. Yaklaşık yüz yıldır iyi kötü bir düzenli eğitime sahip olan Türkçe'de bile hali hazırda bir felsefe literatürü oluşmamıştır. Fizik, kimya, biyoloji, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, arkeoloji vb. bilim dallarının kavramlarının yüzde 70'i yabancı kelime ve kavramlardır. Bu bilim dallarında Türkçe literatürü oluşmamıştır. İnanmıyorsanız gidin her hangi bir kitapçıya çıkarın ilgili bilim dallarından birisinin sözlüğünü, yalnızca bir sayfayı sayın, o zaman görürsünüz neyin ne olduğunu.

Türkçe'nin dünyada en iddialı olabileceği alan edebiyattır. Zira 3 binden fazla divandan bahsedilmektedir. Gelin görün ki edebiyat biliminin bile bütün kavramları Arapça'dır. Ayrıca hangi harflerle başlayan kelimelerin Türkçe olmadığı ile ilgili bir tekerleme dahi var; "Jip Şehnaz, Moğol Cafer" Bu kelimelerdeki ünlüler çıkarıldıktan sonra geriye kalan "c,f,h,ğ,j,l,m,n,r,v,z" harfleri başlayan kelimelerin bazı çok küçük istisnalar hariç hiçbiri Türkçe kökenli değildir. Peki, buna rağmen ben Türkçeye hakaret edebilir miyim?

Elbette ki ben Türkçe'ye hakaret etmem, edemem. Zira Türkçe benim ikinci anadilimdir. Ben sahip olduğum bütün bilgiyi, kültürü, edebiyatı Türkçe ile elde etmiş biriyim. Birinci anadilim olan Kürtçe'de bile çok sonradan okur yazar oldum. Bir insan kendi anadiline, Cemil Meriç'in, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, İhsan Oktay Anar'ın, Nahid Sırrı Örik'in ve binlerce daha okunası yazarın yazdığı bir dile hakaret edebilir mi?

Aşık Veysel'in deyişiyle son verelim;

Beni hor görme kardaşım
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU