Moskova'dan farklı bir bakış açısı

Halkın tutumunun şaşkınlık ve endişeden desteğe ve Batı ülkelerinin vatanlarına zarar verme girişimlerine karşı kendilerini müdafaaya dönüştü

Rus kamuoyu, Ukrayna krizi patlak verdiğinde şaşırmış ve rahatsız olmuştu / Fotoğraf: AFP

Son zamanlarda, uluslararası olaylarla ilgili olarak Batı medyasına ve Batılı kaynaklara güvenmeye alıştık.

Rusya ve Çin gibi ülkelerin medyasına kıyasla bu kaynakların daha güçlü, daha aktif ve daha etkili kaynaklar olduğunu kimse ne inkar ne de iddia edebilir.

Arap medyasından bazı kuruluşlar da mesleki kaygılar nedeniyle Batı ülkelerinin başkentlerini kendilerine mesken edindiler.

Bu yüzden, uluslararası olaylara ilişkin kaynaklarımıza, iç ve bazen bölgesel durumlarla ilgili ulusal bakış açısına eklenen Batılı bakış açısı hakim oldu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Mısır'ın Batılı siyasi yönelimlere sahip bir ülke olan, ancak kendine özgü bir kültürü, karakteri ve benzersiz ulusal uygulamaları olan Japonya Büyükelçisi olma onuruna eriştiğim 1997-1999 yılları arasında öğrendiğim bir dersi hatırlıyorum.

Japonya'dayken gözden kaçırılmaması gereken çok büyük ve statüsü yüksek başka bir dünya daha olduğunu fark ettim. Bu farkındalık gerek çalışma gerek özel hayatımdaki deneyimlerime yansıdı.

Durumu doğru bir şekilde ve farklı bakış açılarından değerlendirdikten sonra başkalarının fikirlerini anlamaya, bana uygun olanı kabul etmeye ve olmayanı reddetmeye çalışırım.

Geçen günlerde Moskova'ya Rus uzmanların, akademisyenlerin, araştırmacıların ve öğrencilerin bir araya geldiği uluslararası dönüşümler konulu büyük bir konferansta açılış konuşmasını yapmak üzere davet edildim.

Bu konferansa katılmam, özellikle Ukrayna'daki olaylar çerçevesinde Rusya'nın uluslararası duruma ilişkin bakış açısını görmemde ve anlamamda yararlı oldu.

Moskova ziyaretin, koronavirüs salgını ve Ukrayna savaşı nedeniyle uluslararası arenadaki tecrit ve bölünme sürecinin ardından Moskova'nın görüşlerini doğrudan dinlemek ve sokağın nabzını tutmak için doğrudan bir fırsattı.

Uçağımın Kahire Uluslararası Havalimanı'ndan kalktığı andan itibaren uluslararası durum, eski rotanın Ukrayna hava sahasından uzaklaşılması gerektiğinden Karadeniz, Macaristan ve Polonya üzerinden geçen bir başka rota ile değiştirilmesi nedeniyle uçuşun yaklaşık bir saat daha süreceğinin netleşmesiyle seyahatime damgasını vurdu.

Uçağımın indiği havaalanından otele bir saatten fazla süren araba yolculuğunda, Moskova sakinlerini ve sokaklarını ilgiyle seyrettikten sonra doğrudan ana meydanlara girdim ve meydanların doğal olarak dolu ve kalabalık olduğunu gördüm.

Batı ülkelerinden gelen turistlerin ve işçilerin sayısının çok azaldığı ve geçmişe göre daha düşük seviyelere gerilediği açıkça görülse de ticari faaliyetlerde herhangi bir durgunluk yahut herhangi bir kriz ve kemer sıkma yönünde bir belirti görünmüyordu.

Ancak Batılı şirketlerin hiç düşünmeden çekildiği mağazaları, her yaştan Rus vatandaşıyla dolup taşan bu dükkanların yüksek rayiç bedellerine rağmen Rus şirketlerinin satın alıp hızla işgal etmesi de dikkat çekiciydi.

Bu toplumsal olaylardan sonra Rusya'nın turizm sektörü ve sosyal faaliyetlerinin durmadığını, vatandaşların alışveriş ve diğer etkinlikleri sürdürmesini sağlayan ekonomik imkanların halen var olduğunu gördüm.

Rusya'nın para biriminin değerinin biraz düşmesine ve Batılı ülkelerden teknolojik cihazların ve yedek parçalarının ithal edilmesindeki tüm zorluklara rağmen Batı medyası, Rusya ekonomisinin henüz bir krize ya da resesyona uğramadığını aktarıyordu.

Başkent Moskova'da kaldığım süre boyunca tanıştığım insanlara çeşitli sorular sordum. Verdikleri yanıtlardan önemli izlenimler edindim.

Bu izlenimlerden ilki, Rus kamuoyunun askeri çatışmalara girmekten ve bu çatışmaların yaşam standartlarının yükselmesini etkileyeceğinden duyulan endişe ve eski Sovyetler Birliği dönemine dönmek istenmemesi nedeniyle Ukrayna krizinin patlak vermesine başta şaşırdığı ve rahatsız olduğu, ancak çatışmaların devam etmesi ve Batı'nın bir yandan Ukrayna'ya büyük ve tam destek verirken uluslararası arenaya hakim olma ve Rusya'yı doğrudan zayıflatma girişimine karşı koymak zorunda kalmasından dolayı savaşın destekçisine dönüşmesiydi.

Dolayısıyla halkın tutumunun şaşkınlık ve endişeden desteğe ve Batı ülkelerinin vatanlarına zarar verme girişimlerine karşı kendilerini müdafaaya dönüşmüştü.

Hatta bazıları, Ukrayna isyanının, yarı Nazi akımlarının yayılmasına yardımcı olan Sovyetler Birliği lideri Nikita Krusçev döneminden bu yana Ukrayna'ya karşı eski Sovyet esnekliği, zayıflığı ve hatalarından kaynaklandığını düşünüyorlardı.

Bu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in son zamanlarda bu ifadeyi kullanmasını da açıklayabilir.

Aynı ikileme uzmanlarla ve akademisyenlerle yaptığım görüşmelerde de rastladım. Konferanstaki konuşmam sırasında, iki kutuplu kavramları reddettiğimi ve Ukrayna'ya yönelik saldırıyı uluslararası hukukun ihlali olarak gördüğümü açık ve net bir şekilde ifade ettim.

Batı'nın çifte standart uyguladığını ve iki tarafın anlayışlarını ihlal ettiğini de söyledim. Ayrıca birkaç uluslararası konuya değindim.

Konuşmacılar sadece bazı konularda benimle aynı fikirde olduklarını ve bazı konularda farklı düşündüklerini dile getirdiler.

Ukrayna meselesini ve benim bu konudaki gözlemlerimi açıkça belirtmekten ve üzerinde durmaktan kaçınarak birçok konuda soru sordular.

Rusya'nın dış politikası hakkında kısa süre önce yayımlanan 42 sayfalık bildiriyi, özellikle bildirinin hazırlanma yöntemi, yayınlanma zamanı ve taşıdığı mesajlar hakkında bilgi almak amacıyla uzmanlarla tartıştım.

Bildiriyi Rusya Devlet Başkanlığı'nın siyasi yönelimlerine uygun olarak hazırlanmasında Dışişleri Bakanlığının ana rolü oynadığını ve çok sayıda uzmandan ve araştırma merkezinden yardım aldığını söyledi. Bildirilerin içindeki fikirlerde asıl rol devlet kurumlarına aittir.

Bazı konuşmacıların, bildirideki ilk mesajların, on yılı aşkın bir süredir, ABD de dahil olmak üzere genel olarak Batı ile uyum içinde olunması gerektiği konusunda yanlış ve başarısız yönelimler benimseyen Rusya'nın dış ilişkileri alanında çalışanlara yönelik olduğunu tekrarlamaları dikkatimi çekti. 

Bir diğer önemli ve stratejik mesajın da Batı ve özellikle ABD için olduğu, yani Batı'nın artık potansiyel bir ortak olarak görülmediği aksine, artık ülkenin ulusal güvenliğine zarar verme çabası içinde Rusya için ana endişe ve tahrik kaynağı olarak görüldüğü ve bunun da ikili ilişkilerde ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyeleri olarak üzerlerine düşen sorumluluklar çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliği sağlamadaki rollerinde radikal bir olumsuz değişimi yansıttığı vurgulandı.

Konuşmacılar, büyük bir küresel medeniyet ve Avrasya arenasında çok önemli merkezi bir ülke olarak medeniyetlerinden duydukları gururu teyit ettiler.

Söz konusu bildiride de bu özellikle vurgulanıyordu. Rusçayı yaymak ve Rus kökenli toplulukların çıkarlarını korumak için daha fazla bölgeye genişleme niyetinin yanı sıra, Batı'nın hegemonyasını ve Batı liberal medeniyetini herkese empoze etme girişimlerinin reddedildiği güçlü ve sert bir şekilde tekrarlanan bildiride herkes için geçerli olan katı kurallara ve sağlam temellere dayanan çok kutuplu bir uluslararası düzen ve Batı'ya karşı birlikte mücadele için Çin ve Hindistan ile iş birliğini öngördükleri bir sistem inşa etme arzusu dile getirildi.

Bildiride, medeniyetler konusuyla ilgili olarak Rusya'nın Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerle iş birliğine ilgi duyduğu görülüyordu.
 


Uzmanlar, Suriye ve Libya dosyalarındaki bazı anlaşmazlıklara ve Türkiye'nin özellikle Ortadoğu'da radikalizmi destekleyen tutumuna dair çekincelere rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye ile ilişkileri iyi ve istikrarlı olduğundan en azından kısa vadede Türkiye'ye özel ilgi gösterdiler. 

Bildiride terörle mücadeleye önemli bir yer ayırıldı. Öte yandan Türkiye'nin NATO üyesi olarak tutumunda bir değişiklik olmasından duyulan endişe de söz konusuydu.

Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan yakında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesi halinde Türkiye'nin, NATO'daki diğer üye ülkelerin tutumuna ortak olabileceği ve Ukrayna'ya silah sağlayabileceği düşünülüyor.

Moskova'daki ilk günüm bitip bu izlenimlerle ayrılırken bildiriyi tekrar okudum. Benim için Ruslardan bana iletilen mesajları teyit eder nitelikteydi.

Ayrıca, belgenin içeriğinin ve üslubunun, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ve bu çöküşle birlikte Rusya'nın uluslararası rolünün bir süper güçten büyük bir ülkeye gerilemesinin verdiği acıyı yansıttığını da hissettim.

Bu acı, Rusya'nın halen üstesinden gelmeye çalıştığı bir gerçek. Ardından bildiride Batı ülkeleri dışında dünyanın büyük çoğunluğu için çekici olan ilkeler ve hedefler yer aldı.

Tüm bunlar, Rusya'nın, Batı'nın eğilimlerinden farklı bir uluslararası sistemin oluşmasına katkıda bulunmak için uluslararası desteği harekete geçirme çabasıyla önümüzdeki yıllarda diplomatik çabalara başvuracağının sinyalini veriyordu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU