İsrail protestoları ve anayasal çelişkiler

Dengesizliğin ana kaynağı, seçimlerdeki nispi temsildir, zira bu etnik kökenler arasındaki bölünmeyi derinleştirmenin yanı sıra, tek bir partinin belirli ve net bir siyasi programla seçimi kazanmasına da imkân tanımıyor

Fotoğraf: AFP

Fransa'nın büyük şehirlerinde uzun süredir devam eden protestoların özü ve doğası, göstericilerin talepleri ve bunların arkasındaki nedenler, İsrail'de yaşanan protestolardan farklı olsa da aralarında odaklanmak istediğim ortak unsurlar var.

Eski, (nispeten) yeni veya çok yeni Batılı sistemler, halen başkanlık ve yarı başkanlık sistemde daha belirgin görünen temel bir yapısal kusur içeriyorlar.

Örneğin Birleşik Krallık'ta olduğu gibi, yazılı bir anayasa olmasa bile parlamenter monarşinin istikrarı ve sürekliliği ile karşılaştırıldığında, bu ülkeler sık sık anayasal çalkantılara ve çıkmazlara maruz kalıyorlar.

Fransa'da protesto hareketi, sosyoekonomik taleplerle başladı, ancak protestoların boyutunun genişlemesi ve yoğunluğunun artması, bizzat Cumhurbaşkanının (Emmanuel Macron) performansından duyulan memnuniyetsizliği yansıtıyor.

Fransa'da parlamento (Ulusal Meclis) hükümetin emeklilik yaşını yükseltme yasa tasarısını reddettiğinde, anayasal olarak siyasi yasalar cumhurbaşkanına otokratik önlemler alma olanağı tanıyor.

Yani pratikte seleflerinin yaptığı gibi protestoları görmezden gelerek parlamentoyu devre dışı bırakabilir.

Zira anayasal bir ülkenin devlet başkanı olarak (anayasaya göre) cumhurbaşkanı hükümet ile parlamento arasındaki her türlü ihtilafta hakemdir.

Aynı zamanda başkanlık sisteminde de hükümeti atayan yürütmedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu, İngilizleri şaşırtıyor, zira onların yazılı olmayan anayasaları, teamüllerin ve yasaların birikimi ile oluşmuş uygulamalar geleneğidir.

Kontrol ve denge sisteminin varlığı, parlamenter çoğunluğa sahip bir İngiliz hükümetinin, savaş gibi acil durumlar dışında, tek taraflı olarak tartışmalı bir karar almasını neredeyse imkansız hale getiriyor.

İsrail'de Ben Gurion Havalimanı'nda uçuşları durduran, dahası bizzat Hava Kuvvetleri subaylarının, keza işçi ve meslek sendikalarının greve gitme kararı almaları noktasına varan geniş çaplı protestolara gelince, Binyamin Netanyahu başkanlığındaki koalisyon hükümetinin Yüksek Mahkeme'nin yetkilerinde ve çalışmalarında yapmaya çalıştığı değişikliklerden kaynaklanıyorlar.

İsrail'in de yazılı bir anayasası yok ve genç olduğu için (sadece 75 yaşında), İngiltere'de olduğu gibi uygulamalar ve geleneklerle şekillenmiş bir anayasanın oluşması için nesiller boyunca birikmiş teamülleri ve gelenekleri yok.


Birleşik Krallık'ta (BK), Kraliyet Sivil Servisi'ne bağlı sabit ve istikrarlı devlet aygıtı ile bir yürütme aygıtı olan ancak o da seçilen siyasi hükümet arasında bir ayrım vardır.

Bakanlar her gün parlamentoda yeşil kürsülerde milletvekili olarak otururlar. Burada, sadece diğer sistemlerle monarşi sistemi arasındaki istikrar farkı değil, farklı parlamento kompozisyonunun önemi de netleşiyor.

BK'da hükümet, Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası olmak üzere iki meclisten oluşan parlamentonun bir parçasıdır.

Oysa İsrail'de örneğin Knesset yalnızca bir meclisten oluşur. Lordlar, onay için krala sunulup uygulanabilir bir yasa haline gelmeden önce Avam Kamarası tarafından oy çokluğuyla kabul edilen dilekçeleri (yasa tasarılarını) inceleyen bir emniyet supabıdır.

Yine Westminster'da halkın karşısında bir alternatif olarak muhalefetin gölge hükümeti vardır. Başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinde ise böyle bir uygulama yoktur (İşte bu yüzden Avam Kamarası'nın yarım daire şeklinde değil, rakiplerin yüz yüze durdukları karşılıklı iki saf halinde dizayn edildiğini görürüz).

Bu belki de (gelecekte ondan daha iyi bir sistem kurulana kadar) en iyi demokratik parlamenter sistemdir.

Çünkü demokrasinin istikrarı, denge ve kontrol demektir ve buradaki denge de, muhalefetin, hükümete alternatif olarak tüm bakanlık pozisyonlarına atanmış bakanlarıyla bir gölge hükümet olmasıdır.

Böylece muhalefet seçimleri kazanması halinde sonuçların açıklanmasından birkaç saat sonra göreve başlayabilir.

Diğer sistemlerde ise, bir hükümetin kurulması bazen birkaç ay sürebiliyor (Belçika'da 2018'den 2020'ye iki yıl sürmüştü).


Netanyahu koalisyonunun icraatlarına karşı çıkan protestoların arkasındaki İsrailli hukukçular ve entelektüeller, yabancı radyo ve televizyon kanallarına çıkıp hükümetlerini ve başkanını sert bir dille eleştirmekten çekinmiyorlar.

Yahudi devletinin fanatik ve milliyetçi bir teokrasiye dönüştüğü konusunda uyarıda bulunuyorlar.

Onu "İran ve Taliban Afganistanı'na benzeterek" onların kaderini yaşamaya doğru ilerlediğini söylüyorlar.

Hatta bazıları, "uzun süre görevde kalmanın yolsuzluğu" ve nükleer silahlara sahip bir ülkede sağcı koalisyonun diktatörlüğü olasılığının tehlikesi konusunda uyarıda bulunuyorlar.

Netanyahu ve müttefiklerinin hazırladıkları yargı "reformları" tasarısını siyasi bir darbe olarak nitelendiriyorlar.

Bu noktada doğru tanımlamaların önemi ortaya çıkıyor. Darbe kelimesi insanların zihninde askeri darbelerle ilişkilendirilmiştir ama bu dar bir tanım.

Zira İsrail'de ordu politize olmamıştır ve pek çok subay ve askeri pilot hükümeti protesto ederken kendilerini "sivil" olarak gördüler ve grevlerini sivil bir sendika olarak organize ettiler.

Dolayısıyla ortada bir saray darbesi ve yasaların uygulanmasını engelleyecek, adaleti zayıflatacak şekilde yasaları değiştirmek için parlamentodaki çoğunluğun suistimal edildiği bir anayasal darbe var (hem de İsrail'de yazılı bir anayasa olmaması paradoksuna rağmen).

Yani doğru görünen bir yöntemle yanlış bir şey yapılmaya çalışılıyor. Sebep de genellikle seçimler gibi meşru anayasal yollarla mevcut hükümeti devirmeyi zorlaştırmak için gücü otokratik bir şekilde yoğunlaştırarak onun ömrünü uzatmak.

Örneğin Mısır'da Müslüman Kardeşler yönetimi sırasında (2012-2013), yasal olarak seçilmiş cumhurbaşkanları Muhammed Mursi'nin yetkileri nasıl elinde topladığını ve Anayasa Mahkemesi'nin çalışmasına engel olduğunu (ve destekçilerinin onu kuşattığını) pek çokları hatırlıyor.

Bu uygulamalar, ertesi yıl devrilmesine yol açan büyük bir halk ayaklanmasına yol açmıştı.
 


Aralarında 10 yıllık bir zaman dilimi bulunan iki örnek, ne kadar adil ve dürüst olursa olsun "seçimlerin" tek başına demokrasinin bir tanımı olmak için yeterli olmadığını gerçekçi bir şekilde ve tarihten ders alarak gösteriyor.

Demokrasinin, hem sabit hem de kurumları, kanunlar ve dengelerden dallanıp budaklanan kolları ile dinamik eklemleri ve kuralları vardır.

İsrail gibi (model olarak tek) siyasi sistemlerin temel hukukunda, seçilmiş (tek meclisli) bir parlamentoda çoğunluğa sahip bir hükümeti dizginleyecek en güçlü denetim organı Yüksek Mahkeme'dir.

İsrail Yüksek Mahkemesi 75 yıl önce kuruldu ve 15 yargıçtan oluşuyor. Şu anki Başkanı (2017'den beri görevde ve görev süresi 6 ay sonra sona eriyor) 69 yaşındaki Esther Hayut, 1977'de avukatlık yapmaya başladı ve 1990'da yargıç oldu.

2004 yılında Yüksek Mahkeme'ye katıldı, bağımsızlığı ve yasalara harfiyen bağlılığıyla tanınıyor.

Yüksek Mahkeme'nin bağımsızlığı, onu pratik olarak kararların yasal doğruluğu açısından nihai ve tek denetim mekanizması haline getiriyor.

Westminster gibi (Lordlar Kamarası ile dördüncü güç olarak özgür basın ile birlikte denge oluşturan) bir gölge hükümete sahip bir sistemin yokluğunda, İsrail'deki parlamenter denge siyasi sistemi için bir tehlike kaynağı haline geliyor.

Çünkü bu, koalisyonu oluşturan güçlerin çıkarlarının tekelinde olan yalıtılmış bir denge.

Söz konusu koalisyon, başkanını siyasi ve sosyal kültürleri toplumun genel dokusuyla çelişen gerici dini partiler gibi azınlık partilerin oylarına güvenmeye zorluyor.

Toplumun genel dokusuyla çelişen kararlara, İsrail'de seksenli yıllarda koalisyonda sadece iki üyesi olan bir dini partinin, ülkede tatil olan cuma-cumartesi günlerinde uçuşları yasaklamasını örnek verebiliriz.

Entelektüeller, sağcı azınlık partilerin kadınlar ve Yahudi olmayan azınlıklar için eşitlik, turizm faaliyetleri ve tıbbi araştırmalar gibi sivil özgürlükleri kısıtlayacakları konusunda İsraillileri uyarıyorlar.


Dengesizliğin ana kaynağı, seçimlerdeki nispi temsildir, zira bu etnik kökenler arasındaki bölünmeyi derinleştirmenin yanı sıra, tek bir partinin belirli ve net bir siyasi programla seçimi kazanmasına da imkân tanımıyor.

Bunun yerine, aşırılık yanlısı azınlık gruplara toplumdaki hacimlerinin küçüklüğünü yansıtmayan bir güç veren koalisyonların kazanmasını sağlıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU