Türkiye'de yeni bir ideoloji olarak "muhafazakar solculuk"

Bayram Zilan Independent Türkçe için yazdı

Görsel: The Nation

Siyasi ideoloji olarak sağcılık ve solculuk, birçok ülkede kendi kültürel dokusundan neşet eder ve farklı formlarda gelişir.

Sözgelimi Batı'da Birleşik Krallık'taki İşçi Partisi ile Afrika'da Zimbabve'deki Afrika Ulusal Birliği-Vatanseverler Cephesi'nin solculuğu iki farklı ucu temsil eder. Her ikisi de solcudur ancak ilki küresel kapitalizmi, ikincisi dünyadaki en sosyalist ekonomiyi savunur.

Solculuğun dünyada birçok versiyonuyla karşılaşmak mümkün. Sosyalizm, Marksizm, anarşizm, demokratik sosyalizm, Maoizm, Stalinizm, yeni trend olarak feminizm, çevrecilik, küreselleşme karşıtlığı gibi birçok versiyonu bulunur.

Kavramsallaşma olarak adını Fransız Devrimi sonrası mecliste kurulan oturma düzeninden alan solculuk, genel anlamda sosyal ve ekonomik hiyerarşiyi ortadan kaldırmayı, zenginliğin eşit dağılımını ve emeği savunur.

Odağında mezhep, din, etnik kimlik, cinsiyet ve milliyet yoktur. Merkezine sadece "insanı" alır.


Sağcılık ise genel olarak sosyal ve ekonomik hiyerarşiyi hayatın olağan akışı olarak kabul eder.

Eşitsizliği, milletsel, ırksal, inançsal ve kültürel farklılıklar nedeniyle kaçınılmaz kabul eder. Uyumluluk gösterir, itiraz etmez.

Piyasa ekonomisinde rekabeti destekler, bu rekabetin getirdiği yoksulluğa, emek sömürüsüne ve adaletsizliğe başkaldırmayı salık vermez.

Önemli olan düzendir. Yapılması gereken düzeni "itiraz etmeden" muhafaza etmektir. 


Solculukta olduğu gibi sağcılık da adını Fransız Devrimi sonrası oluşan oturma düzeninden alır.

İhtilal sonrası kurulan parlamentoda değişim isteyen halkçılar meclis başkanının solunda, burjuvazi ve zenginliği temsil eden değişim karşıtları ise başkanın sağında oturmuştur.

Bu oturma düzeni siyasi olarak "sağ" ve "sol" kavramlarının doğmasına neden olmuştur.


Sağcılığın da dünyada merkez sağdan, aşırı sağcılığa kadar birçok versiyonu bulunmaktadır. Son yıllarda trend "aşırı sağdan" yanadır.

Aşırı sağın temel özelliği demokrasi karşıtlığı, aşırı milliyetçilik ve ırkçılıktır.

Sağcılık ve solculuk akımının Türkiye'ye yansıması farklı olmuştur. 


Dünyada Sanayi Devrimi sonrası oluşan sosyal hayat, emek ve işçi haklarını gündeme getirmiştir.

Sol akımlar emek ve işçi haklarından neşet ederken, sağ akımlar "sermayeyi ve düzeni" muhafaza için var olmuştur.

Türkiye'de ise sağcılık ve solculuk ideolojisi ana karakterini Sanayi Devrimi sonrası oluşan iklimden daha ziyade "iki kutuplu dünyanın" oluşturduğu iklimden alır.

Bu açıdan Türkiye'deki sağcılığı ve solculuğu "geç dönem sağcılık" ve "geç dönem solculuk" şeklinde ifade etmek mümkün.


Çok partili hayata geçtikten sonra kurulan Demokrat Parti, Adalet Partisi, MHP, ANAP, DYP, Refah Partisi gibi partiler "sağ siyaseti" temsil ederken SHP, CHP, DSP, HADEP gibi partiler "sol siyaseti" temsil etmiştir.

Ne var ki Türkiye'de siyasi ideoloji olarak sağ/sol ayrımı ile dünyadaki sağ/sol ayrımı çok belirgin ve anlamsız farklılıklar gösterir.

Dünyada sol, özgürlüğü, adaleti ve eşitliği temsil ederken Türkiye'de sol, otoriterliği, baskıcılığı ve yasakçılığı temsil etmiştir.

1990'lı yıllara kadar sağ, düzeni/devleti önceleyerek muhafaza etmeyi savunurken 90'dan sonra değişimi savunup, yoksuldan yana tavır göstererek sağcılığa "yeni bir perspektif" kazandırmıştır.

Refah Partili belediyelerin icraatları ve AK Parti'nin ilk on yılındaki siyasi yaklaşımı evrensel anlamda sağcılıktan çok solcu bir yaklaşımı çağrıştırmıştır.

Refah Partili belediyeler, "adil düzen" slogan ile gettolara yönelmiş, yoksul sınıfa sosyal yardımlar sağlamış, işçi, emekli ve dezavantajlı gruplara imkanlar yaratarak "eşitsizliğin" tam karşısında olmuştur.

AK Parti ise ilk 10 yılda Refah Partili belediyelerin kentlerde icra ettiği bu "solcu" yaklaşımı reformist bir perspektif ile Türkiye geneline yaymayı başarmıştır.


Türkiye'de sol ise, genel anlamda değişimin karşısında olmuş, çevreyi değil merkezi savunmuş, statükonun devamı için mücadele etmiştir.

Bu yaklaşım ile kendisine solcu diyen siyasi partiler evrensel ölçekte aslında sağcılığı temsil etmiş ve "kavramsal paradoksa" neden olmuştur.

Ne var ki, teknolojik gelişmeler, yeni nesil sosyal ağlar, küreselleşme ve iletişim/bilgi çağı yeni bir dünya düzeni getirmiş ve sağ/sol kavramlarını yeniden tanımlamaya muhtaç hale getirmiştir.

Bu gelişmeler ışığında küresel nüfus hareketleri ve göçler hızlanmış, Batı'da aşırı sağcı partiler yükselişe geçmiştir.

Türkiye'de ise AK Parti gibi ilk 10 yıl solcu icraatlar yapan bir parti, MHP gibi aşırı sağcı/milliyetçi bir parti ile ittifak kurmuş ve reformist/solcu tarafını askıya alarak devleti ve düzeni önceleyen bir parti haline dönüşmüştür.

MHP ile ittifak yapan AK Parti, milliyetçiliği önceleyerek hem "demokrat" kimliğini kaybetmiş hem de "muhafazakar" tarafını törpülemek zorunda kalmıştır.

Bugün muhafazakarlığın bir "otoriterlik" olarak algılanmasının temel nedeni AK Parti'nin son yıllarda oluşturduğu "dışlayıcı ve baskıcı" politikalardır.

Yoksul muhitlerden çekilerek sermaye sınıfının taleplerine ram olmayı tercih eden AK Parti "muhafazakarlık ideolojisinin" geniş kesimler tarafından "sorgulanmasına" neden olmuştur.

Kendisi gibi olmayanı "öteki" kabul eden yaklaşım, doğal olarak "dışlayıcı" olmuş ve "muhafazakarlık ideolojisinin" içini boşaltmıştır. 

MHP, Vatan Partisi gibi partilerle kurulan resmi-gayri resmi ittifaklar AK Parti'de "ideolojik eksen kaymasını" derinleştirmiş ve farklı kimlik, ideoloji ve düşüncelere tahammülsüzlük ve baskıyı kaçınılmaz bir politika olarak benimsemesine neden olmuştur. Bu da muhafazakarlığa "antipati" toplamıştır.


Öte yandan Kılıçdaroğlu'nun ilk dönem genel başkanlığına kadar CHP'nin temsil ettiği solculuğun da dışlayıcı, baskıcı ve ötekileştirici bir solculuk olduğunu söylemek gerekir.

Türkiye'deki dindar kesimin inanç ve başörtüsü özgürlüğüne karşı geliştirilen katı/laikçi seküler baskıcılık, "sol nosyonunun" içini boşaltmıştır. 

Sonuç olarak Türkiye'deki siyasi partiler, eylem ve söylemleriyle "muhafazakarlığın ve solculuğun" içini boşaltılmıştır.


Gelinen noktada bugünün mevcut siyasi partileri, yeni nesil seçmenlerin "ideolojik açlığını" giderememektedir.

Türkiye'deki kadim kültürel kod ve gelenekler, kentleşme, bilgiye kolay erişim ve etkileşim yoğunlaşmasının oluşturduğu yeni atmosferle bütünleşerek yeni bir ideolojik fraksiyon ihtiyacını açığa çıkartmış ve muhafazakarların ve solcuların ideolojik ölçekte kabuk değiştirmesine neden olmuştur.

Bu yönüyle artık bugünün Türkiye'sinde muhafazakarlık, solculuk olmadan, solculuk da muhafazakarlık olmadan eksik bir ideoloji olarak siyasetteki derin boşluğu doldurmaya güç yetirememektedir.

Diğer bir deyişle artık ne tek başına muhafazakar olarak siyaset sahnesinde yer alabilirsiniz ne de tek başına solcu olarak Türkiye seçmeninin bütününe hitap edebilirsiniz. 


"Türkiye'nin yüzde 30'u sol, yüzde 70'i sağcıdır" klasiği tuz buz olmuştur. Bugünün Türkiye'sinde seçmenin yüzde 75'i zihinsel olarak Muhafazakar Sol ideolojiye daha yatkındır.

2023 Türkiye'sinde 85 milyona hitap edebilmenin yolu muhafazakarlığı solculukla mezcederek yeni bir ideolojik form oluşturmaktan geçmektedir.

Bu ideolojik formun adı: "Muhafazakar solculuk"tur.

Muhafazakar solculuk, varoluşunu ülkenin genel inanç haritasına göre belirler. İslam, bu ülkenin en büyük inancıdır. Ancak hiç kimseye İslam inancı baskısı yapmaz.

Herkes kendi inancını seçmekte ve yaşamakta özgürdür. Hiç kimseye inancından ötürü baskı yapılamaz. Esas olan din ve vicdan özgürlüğüdür.


Muhafazakar solculuk, hiçbir mezhep arasında bir tercihte bulunmaz. Sünnilik veya Alevilik'ten taraf olmaz. Devlet Hanefilik ve/ya Sünnilik üzerine bir diyanet kurumu inşa edemez.

Devletin inancı olmaz. Kişilerin inancı olur ve herkes inancında özgürdür. O halde devletin diyanet kurumu çok mezhepli bir temelde yeniden inşa edilmelidir.

Hiçbir mezhebe dışlayıcı bir politika güdülemez. Tüm mezhepler eşit koşullarda ibadethanesine sahip olur. Devletin ibadethanelere sunduğu imkanlar eşit dağıtılır. 


Muhafazakar solculuk, "dışlayıcı laikliği" değil, "özgürlükçü laikliği" savunur.

İnancı ve mezhebi ne olursa olsun herkes kamusal alandan eşit şartlarda yararlanır. Hiç kimseye kılık/kıyafetinden, din ve mezhebinden dolayı ayrımcılık yapılamaz. 


Muhafazakar solculuk, inancı "yaratıcı ile insan arasında bir ilişki" olarak tanımlar.

Devlet bu ilişkinin hiçbir yerinde olamaz. Sadece inançların özgürce yaşanmasını tesis eder.


Muhafazakar solculuk, etnik milliyetçiliğin tümünü reddeder. Hiç kimse etnik kimliğinden ötürü ayrımcılığa maruz bırakılamaz.

Etnik kimlikçiliği "ilkel bir yaklaşım" olarak kabul eder. Dünya vatandaşlığını esas alır. Hiç kimse doğduğu coğrafya ile bağdaştırılarak ayrımcılığa tabi tutulamaz.

Etnik ayrımcılığı bir "insanlık suçu" olarak kabul eder. Etnik kimliği ne olursa olsun herkesin kamusal alandan eşit şekilde istifa etmesini temin eder. 

Muhafazakar solculuk, sermaye ve burjuvaziden yana olmaz. Yoksul, dezavantajlı ve mazlumdan yana olur. Ezilenin hakkını savunur. Ezenden hesap sorar. Sınıfsal eşitsizliği ve gelir adaletsizliğini giderecek politikalar geliştirir.


Muhafazakar solculuk, fabrikalarda duman tütmesini destekler, istihdam yaratır. Ancak emeğin ve alın terinin tam karşılığının verilmesini de sağlar. İşverenin işçiyi ezmesine müsade etmez.

Muhafazakar solculuk, adaleti esas alır. Herkesin kendisini eşit ve özgürce savunma hakkı olduğuna inanır. Hukukun üstünlüğünü her şeyin üzerinde görür. Adil yargılama ve masumiyet karinesini esas alır. "Herkes için adaleti" savunur.


Muhafazakar solcunun muhafazakar tarafı özgürlükçüdür. Adaletsizce hükmeden bir Müslümandansa adalet ile hükmeden bir Hristiyan'ı tercih etmekte bir beis görmez.

Önemli olan, yöneticilerin ve/ya kişilerin dini inancı, mezhebi, dili ve ten rengi değil, adalet duygusudur. Adaletli olmak, her türlü kişisel özelliğin önünde gelir ve temel kriter olarak kabul edilir.

Zorbalık yapan bir Sünni'yi değil, eşitlik ve adaletle yöneten bir Alevi'yi tercih etmekten asla çekinmez. Bu yaklaşımı geleneksel olarak hayatın doğal akışı haline getirmeyi çabalar.


Muhafazakar solculuk, değişimcidir, yenilikçidir, reformisttir. Devrimci karakterini her zaman muhafaza eder. Asla anarşiden ve şiddetten taraf olmaz.

Ancak herkesin protesto ve eleştiri hakkının olduğuna inanır. Şiddete başvurmadan eleştiri yapan ve protesto eden hiçbir insana suçlamada bulunulamaz.

Hiç kimsenin gösteri, toplantı ve yürüyüş hakkını engellenemez. Hiç kimse iktidarı eleştirdiği için suçlanamaz. 


Muhafazakar solculuk, düşünce ve fikir özgürlüğünü savunur. En radikal ve ayrılıkçı konuların bile tartışılabilmesinin zeminini hazırlar.

Hiçbir birey düşüncesini ifade ettiği için yargılanamaz. Düşünceyi ifade hakkı dokunulmazdır. Hiç kimse eleştirilemez değildir. 


Muhafazakar solculuk, gelir adaletinin olduğu bir ekonomik düzen inşa eder. Gelir dağılımındaki makası daraltacak politikalar uygular.

Zengin ile fakir arasındaki farkı azaltıcı düzenlemeler yapar. Mülkiyet hakkını korur. Ancak mülk edinmeyi zenginleşme aracı olmaktan çıkarır.

Herkesin yaşayabileceği bir evinin olması için pozitif ayrımcılık yapar ve yoksuldan taraf olur. Kamu imkanlarını ve bankacılık sektörünü yoksuldan yana seferber eder.

Vergilendirmeyi kademelileştirir. Yüksek gelirliden yüksek vergi, dar gelirliden düşük vergi alır.


Muhafazakar solculuk, merkezi yönetim aracılığı ile yerel yönetimlere tahakküm kurmaz. Merkezi yönetimi bir sopa gibi kullanmaz. Yerel yönetimleri güçlendirir. Yetkileri paylaşır.

Muhafazakar solculuk, tüm dillere, renklere ve kültürlere saygı gösterir. Her dili koruma altına alır. Kültürlerin yaşaması için imkan sağlar.

Yerel yönetimlerde, vatandaşın kolay erişimi için "yerel dillerin" kullanımını bir "tehdit" olarak görmez. Hizmete erişimde "çok dilliliği" destekler.


Muhafazakar solculuk, özgür eğitimden yanadır. Otoriter yaklaşımlara izin vermez. Bilime ve sanata saygı duyar. Eğitimde fırsat eşitliğine inanır.

Farklı dillerde eğitim görme hakkına inanır. Üniversiteleri özerk hale getirir. Müdahaleci olmaz.

Üniversiteler, YÖK gibi kurumlar ile zapturapt altına almaz. Bilim ve düşünce üretilmesi için tüm kaynakları seferber eder.

Üniversiteleri, gençler için "en özgür alanlar" haline getirir. Merkezi yönetim hiçbir üniversiteye rektör atamaz.

Her üniversitenin rektörü o üniversitedeki akademisyenlerin demokratik seçimi sonrası kendilerince belirlenir. 

Muhafazakar solcu, doğaya ve tüm canlılara saygılıdır. Yeşili korur. Çevrecidir. Doğanın talanına, canlıların yaşam alanlarının gaspına karşıdır.

Muhafazakar solcu, kadın erkek eşitliğine inanır. Cinsiyetçiliğe karşıdır. Hiç kimse cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa maruz bırakılamaz. Kadına şiddet ve tecavüzün caydırıcılık için en ağır ceza ile cezalandırılmasının yasal alt yapısı düzenler.

"Erkek egemen" düzenin karşısında, "insan egemen" düzenin yanında yer alır.

Muhafazakar solcu bir kişi, hiç kimseyi etnik kimliğine ve inancına göre ayırmaz. 


Bir muhafazakar solcu için Türk, Kürt, Alevi, Sünni olmak "ölçü" değildir.

Ölçü "adil, eşitlikçi ve özgürlükçü" olmaktır. Emekten, alın terinden yana olmaktır. İşçiden, yoksuldan yana olmaktır.

Muhafazakar bir solcu, kendisi gibi düşünmeyen hiç kimseyi tahkir etmez, düşmanlaştırmaz, öteki ilan etmez. Herkesi kucaklar. 

Muhafazakar solcuların masasında emek ve alın teri vardır. Hak, hukuk ve adalet vardır. Barış ve huzur vardır. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük vardır. Refah ve gelir adaleti vardır. 

Bu masanın etrafında konumlanmak isteyen herkes etnik kimliğini, mezhebini ve inancını kapı girişindeki "askıya" asar.

Masaya sadece "insan vasfıyla" oturur ve sadece masanın üzerindeki değerlerin etrafında kenetlenir. Bu değerleri "tüm insanlık" için savunur. 

Eğer bir insan hırsızlık, adaletsizlik, zorbalık, hukuksuzluk yapıyorsa o insanın Müslüman olması, alnının secdeye gitmesi onun suçlu olduğu gerçeğini kamufle etmez.

Muhafazakar solcu, dürüst ve adil bir Yahudi'yi, hırsız ve sahtekar bir Müslüman'a tercih etme olgunluğunu gösteren kişidir.

Muhafazakar solcu, haksızlığı yapan kendinden olsa bile onu eleştirebilen kişidir. Kol kırılır, yen içinde kalır anlayışıyla hareket etmez.

İşte bugün geldiğimiz noktada Türkiye'de böyle bir ideolojik akımın doğum sancıları var. 

Öyle ya da böyle Türkiye seçmeni kitlesel olarak "muhafazakar solcu" bir eğilime doğru kayıyor.

Bunu ilk keşfeden siyasi parti, geleceğin de siyasi partisi ve parlayan yıldızı olur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU