Libya'daki savaş komutanları arasında uzlaşma gerekli mi?

"Silahlar, uluslararası taraflarca körüklenen yerel çatışmanın tarafları arasında bir denge olarak görülüyor"

Silahlı milislerin beslendiği siyasi sorunun sona erdirilmesi için seçim sürecini harekete geçirme çağrıları / Fotoğraf: AFP

Son zamanlarda ülkenin batısındaki Zaviye ve el-Acaylat gibi birkaç Libya şehrinde yeniden başlayan güvenlik huzursuzluğu, özellikle de yasadışı silahlı kuvvetlerin elinde yasadışı silah taşıma olgusunun yayılmasının ışığında Libyalıların ülkenin yeniden iç çekişme meydanına kaymasına ilişkin korkularını artırdı.

Birleşmiş Milletler'in (BM) 2021 yılı için yayımladığı son rapor, "Libya'nın 29 milyon silahı olduğunu" ortaya koydu.

Raporda, "Libya'nın kontrolsüz silah bulundurma açısından dünyanın en büyük stoku haline geldiği" belirtildi. 

Ayrıca, "ülke genelinde tahmini silah miktarının 150 ila 200 bin ton arasında değiştiği" ileri sürüldü.

BM tahminlerine göre Libya'daki silahlı milislerin sayısı, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin "silah zoruyla kontrol edilen siyasi bölünme" nedeniyle yapılamaması nedeniyle ülke genelinde kontrolünü genişleten birleşik bir ulusal hükümetin yokluğunda, herhangi bir yasal statü olmaksızın farklı silahlara sahip 300 milise ulaşıyor.

Mağrip Medya ve Çalışmalar Merkezi'ndeki Araştırmacı İzzeddin Akil'e göre, "Libya'nın batı, doğu ve güneydeki silahlı milislerin liderleri arasında uzlaşmaya şiddetle ihtiyaç duyduğu kadar, artık kapsamlı bir ulusal uzlaşmaya ihtiyacı yok."

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

DDR programı

Yenilenen silahlı çatışmalara ilişkin yorumlarda bulunan Akil, "Libya Silahlı Kuvvetlerinin en yüksek komutanı olarak Başkanlık Konseyi'nin başkent Trablus'un ev sahipliğinde 8-12 Ocak tarihleri arasında Libyalı partilerin temsilcilerinin katılımıyla düzenlenecek Ulusal Uzlaşma Konferansı'nın hazırlık forumuna odaklanmak yerine, önce savaş komutanları arasında gerçek bir uzlaşma üzerinde çalışması gerekiyordu. Bunların arasında aşiret liderleri ve parti başkanları ile Arap ve bölgesel organlar da bulunmalıydı. Öte yandan Libya krizinden oldukça önemli bir ağırlığa sahip olan savaş komutanları ile böyle bir çalışma görünmüyor" dedi.

Akil, "Unutmamalıyız ki, son yıllardaki tüm siyasi girişimler, siyasi karar alma mutfağında silahlı gücün hakimiyeti nedeniyle başarısız oldu" şeklinde konuştu.

Aryıca Akil, Libya'nın, silahlı bir çatışmadan geçen herhangi bir ülke gibi, bir eski savaşçıların silahsızlandırılması, terhisi ve yeniden entegrasyonu (Disarmament, Demobilization and Reintegration - DDR) programına şiddetle ihtiyacı olduğunu vurguladı.

DDR programından bahsetmişken Akil, "Silahları toplamak ve bir daha ayrılmamalarını sağlamak için kesin bir depo sistemine sahip tek varlık olarak Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Departmanı tarafından yapılan teknik bir kısım var. Ayrıca sadece insanlar için tehlike oluşturmayan, çevreye ve toprağa kadar uzanan harap durumdaki tüm silahların imha edilmesini sağlayan ve daha sonra ülkenin milli güvenliğine yansıyan mobil atölyeler de bulunuyor" dedi. 

Yüzlerce milisin elinde yaklaşık 29 milyon silahın varlığı ışığında ulusal seçimlerin yapılmasından bahsetmenin mümkün olmadığını vurgulayan Akil, savaş komutanları arasındaki silahsızlanma, terhis ve yeniden entegrasyon müzakerelerini denetlemek için bir güvenlik misyonunun oluşturulmasının gerekliliğine işaret etti.

İzzeddin Akil, "DDR programının teknik bölümünün başarısı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), BM, Avrupa Birliği ve Afrika Birliği tarafından temsil edilen çeşitli ana bileşenleriyle birlikte uluslararası toplumun milis liderlerini silahsızlandırmaya zorlaması için baskı yapmasını gerektiriyor. Çünkü bu baskılar müzakere masasına oturmalarına yol açacak. Savaş komutanları genellikle silahsızlanmayı kabul etmezler, ancak uluslararası yaptırımlarla zorlanmaları gerekir" dedi.


Uluslararası tecrübeler

Akil, "Lübnan, Angola, Bosna-Hersek gibi daha önce silahlı çatışma yaşamış birçok ülkenin deneyimlerine geri dönülmesi" çağrısında bulundu.

Silahsızlanma, tasfiye ve yeniden entegrasyon programının başarısını "Libya'daki güvenlik misyonunun başına geçecek bir iç çekişme durumundan geçen ülkelerden birinde uluslararası deneyime sahip mavi şapkalı bir generale duyulan ihtiyaç" ile ilişkilendirdi. 

Akil, "Silahsızlandırma ve silah teslim etme sürecinin ancak milis liderlerinin Libya'da siyasi ve güvenlik istikrarını yeniden tesis etme sürecini başlatmak için bazı garantiler alması karşılığında başarılı olabileceğini" kaydetti.

Bunun, onlarla bir başbakan seçme konusunda müzakere etmeyi içerdiğini söyleyen Akil, "Böylece Libya'daki BM misyonunun yıllar boyunca yaptığı, siyasi sürecin gerçek kontrolörlerinden izole bir başbakan atama hatasından kaçınabiliriz" dedi.

İzzeddin Akil, "DDR programının Libya'daki silah sorununu sona erdirecek olan siyasi kısmının başarılı bir şekilde uygulanması, Tıpkı Bosna-Hersek'teki Dayton'da veya Kongo'da silahlı milis liderlerinin Kabila'yı başbakan olarak kabul etmesi gibi savaş komutanlarının başbakanın kişiliği üzerinde anlaşmasını gerektiriyor. Müzakereler, başka bir şey teklif etmek karşılığında bir şeyden taviz verilmesini gerektirdiğinden, savaş komutanlarıyla olan müzakere boşluğu uluslararası toplum tarafından göz ardı edildi. Bu da Libya'da seçim sürecinin harekete geçmesini engelledi" şeklinde konuştu.


Önce siyasi çözüm

Ayrıca Madrid Medya Merkezi araştırmacısı Muhammed es-Surayt, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada "Herhangi bir silahsızlanma programına geçmeden önce siyasi çatışma sona erdirilmelidir. Çünkü siyasi çatışmanın tarafları, silahlı milislerin yayılmasına katkıda bulunan, onlara sığınan ve onları maddi olarak destekleyen taraflardır" dedi. 

Surayt, "Silahsızlanma, ülke üzerinde denetimini dayatabilecek ve ardından silahsızlanmaya devam edebilecek güçlü bir güvenlik kurumunu gerektirir. Bu, özellikle de çoğu kişi bunu sömürgeciliğin bir yüzü olarak gördüğü için, Libya topraklarındaki varlığı sahneyi daha da rahatsız edebilecek bir BM güvenlik misyonu aracılığıyla değil, yalnızca ulusal bir hükümetin bayrağı altında olabilir" şeklinde konuştu. 

Surayt, "silahlı milislerin beslendiği ve karşılığında çatışmanın tarafları tarafından sahada siyasi hedeflere ulaşmak için askeri silah olarak kullanılan siyasi sorunu sona erdirmek için seçim sürecini harekete geçirmeye yönelik çalışma ihtiyacına" vurguda bulundu. 

İzzeddin Akil'in bir DDR programına katılma çağrısına itiraz eden Surayt, "Başkanlık Konseyi'nin girişimi (kapsamlı ulusal uzlaşma) etrafında toplanılması" çağrısında bulundu.  

Bunun güvenlik teşkilatının birliğini gözetleyecek olan yürütme erkinin birleşmesi ve ardından silahların yaygınlaşmasının kademeli olarak sona ermesine yol açacağını söyledi. 

DDR programını şu anda Libya'da uygulamanın imkansızlığına vurgu yapan Surayt, "Çünkü batı kampından kendisini silahsızlandırmasını isteseydi, kendisine her an saldırabilecek bir doğu kampının varlığını haklı gösterecekti ve doğu kampı da kendi adına, Libya Ulusal Ordusu devletin kurumunu temsil ettiği için silah sahibi olmayı meşrulaştıracaktır" dedi.


Her çatışmanın kendine has özelliği vardır

Mavi şapkalı generallerin himayesinde silahsızlanma, terhis ve yeniden bütünleşme konusundaki uluslararası deneyimlerden birinin benimsenmesi olasılığı üzerine Surayt, "Her politik mücadelenin kendine özgü bir özelliği vardır. Örneğin, Angola veya Bosna-Hersek modelini benimseyemeyiz, çünkü Libya'daki silahlar şu anda uluslararası taraflarca körüklenen yerel çatışmanın tarafları arasında bir denge olarak görülüyor" dedi. 

Sorunun, DDR programında veya başka herhangi bir silahsızlanma programında değil, mesele daha çok silahlı bir çatışmaya dönüşen siyasi bir çatışma olmasında olduğunu kaydetti.

Libya'daki silahlı milisler arasında bir güvensizlik durumu yaratan birden fazla savaşın söz konusu olduğunu bu nedenle siyasi uzlaşma sağlamadan herhangi bir silahsızlanma programını uygulamanın zor göründüğünü ifade etti.

Muhammed Surayt, "Örneğin, ülkenin batısındaki Özel Caydırıcılık Gücü silahlı bir milistir, ancak meşruiyet sahibidir. Çünkü doğrudan başbakana bağlı ve Libya Başsavcı konvoyunun güvenliğini sağlıyor. Aynı şey ülkenin doğusunda da genel komutayı takip eden ve yasal çerçevesi olan silahlı kuvvetler için de geçerli. Batı kampındaki rakibi ise onu bir milis olarak sunuyor ve kendisini mevcut hükümete bağlı meşru güç olarak görüyor" dedi.

Araştırmacı, siyasi bir fikir birliği olmaksızın herhangi bir uluslararası silahsızlanma projesine doğru gidilmemesi konusunda uyardı.

"Çünkü Libya sorunu, her ikisi de gayri meşru olan batı ve doğu askeri kutupları arasındaki güven krizinin şiddetlenmesinde yatmaktadır" ifadelerini kullandı.

 

DAHA FAZLA HABER OKU