Biket İlhan: "Bir Hekimin Anıları" benim için doktorlara selam durmak gibi...

Sayım Çınar Independent Türkçe için Biket İlhan ile konuştu

Kolaj: Independent Türkçe

Türk tıp tarihinin öncü isimlerinden Besim Ömer Paşa'nın hayatı belgesel oldu.

Türkiye'nin ilk doğum kliniğini açan bilim insanının hayatını konu alan "Bir Hekimin Anıları" adlı belgeselde yönetmen Biket İlhan'ın imzası var.

Besim Ömer Paşa'yı Bahtiyar Engin'in müthiş bir performansla canlandırdığı yapım, Antalya, İstanbul, Adana ve Ankara'da özel gösterimlerle seyirciyle buluştu.

Biz de 33. Ankara Film Festivali'ndeki gösterimin ardından Biket İlhan'la bir araya geldik, tadına doyulmaz bir söyleşi gerçekleştirdik.
 

Biket İlhan (1).jpg
Biket İlhan, Independent Türkçe için Sayım Çınar'ın sorularını yanıtladı

 

"Bir Hekimin Anıları" adlı yeni belgesel filminizi tamamladınız. Son olarak Ankara'da gösterildi. Besim Ömer Paşa, kadınların özgürleşmesine büyük katkıda bulunmuş, döneminin belki de en önemli doktorlarından biri olmasına rağmen unutulmuştu. Siz şimdi hatırlatıyorsunuz onu. Yaşamak hatırlamaktır, değil mi?

Elbette... Hatırlatmak çok önemli ve güzel bir şey. Ben de bu görevi üstlenmekten hoşlanıyorum doğrusu.

Özellikle de yakın tarihimize bakarak yapıyorum bunu. Çünkü geçmişimize bakmazsak, bugünümüzü anlamak zorlaşır diye düşünüyorum.

Her alanda nereden nereye gelmişiz diye geçmişte bir gezinmek lazım. Bunu çok önemsiyorum. "Bir Hekimin Anıları" projesi de Dr. Besim Ömer Paşa'nın hayatını anlatıyor. 
 

 

"Bu belgesel benim için doktorlara selam durmak gibiydi"

Nasıl doğdu bu proje?

Ona ben 2 sene önce yaptığım bir başka belgeselde; "Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi" sırasında rastladım.

Hilal-i Ahmer, yani Türk Kızılayı, onun şemsiyesi altında kadınlar tarafından kurulmuş bir cemiyet.
 

Hilâl-i Ahmer.jpg
Fotoğraf: Kızılay Tarih

 

1912 yılında Balkan Savaşları sırasında biliyorsunuz oğullar, eşler, babalar yani ne kadar erkek varsa hepsi savaşa katılmış.

Bu nedenle de kadınlar tek başlarına kalmışlar, çocuklarıyla birlikte. Ve çok sefil olmuşlar.

O dönemin önemli kadınları; Fatma Aliye, İhsan Raif, Halide Edip Adıvar ve daha birçok isim, kadınlara sahip çıkmak için bu cemiyeti kurmuş.

Besim Ömer Akalın.JPG
Besim Ömer Akalın
Fotoğraf: Wikipedia

Hem onlara sahip çıkmak hem de ayakları üstünde durmalarını sağlamak için. Ve bu cemiyeti kurarlarken onlara Dr. Besim Ömer Paşa önayak olmuş.

Kadınlara çok destek vermiş ve hep yanlarında durmuş. İşte o belgeseli yaparken Besim Ömer Paşa'nın ne kadar önemli olduğunu fark ettim.

Sonra pandemi hayatımıza girdi. O dönem birçok kişiyi kaybettik. Herkesin bir yakını hastalandı ya da maalesef hayatlarını kaybetti.

Pandemi döneminde doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın gayretleri, çabaları gerçekten takdire şayandı.

Zaten Besim Ömer Paşa aklımın bir kenarında vardı, bir de böyle bir durum olunca bu projeyi mutlaka yapmalıyım diye düşündüm. Doktorlarımıza selam durmak gibiydi benim için bu... 


"Kadınlar onun gayretleriyle tıp fakültesine girme hakkı kazandı"

Besim Ömer Paşa devrimci bir doktor. Hatta kadınlar bugün tıp fakültesinde okuyabiliyorlarsa, bunda onun da katkısı büyük, öyle değil mi?

Evet, Besim Ömer Paşa'nın gayretleriyle tıp fakültesine girme hakkını kazanıyor kadınlar. 
 

Biket İlhan (4).jpg
Biket İlhan

 

O dönem doğum evleri yokmuş. Besim Ömer Paşa ısrarla ilk doğum evinin açılmasını sağlamış. Aslında çok da zorlanmış, çünkü linç kampanyaları uygulanmış. O ise her şeye rağmen direnmiş ve kadınların rahatça doğum yapabilmeleri için büyük çaba sarf etmiş. Neden bu konuya bu kadar önem vermiş sizce?

Belgeselde olmayan bir şeyi anlatayım size... Besim Ömer, çok iyi bir ailenin çocuğu.

Babası onun müzik adamı olmasını istiyor ve ona bir keman alıyor. Ama onun aklı başka şeylerde...

Evinde bir sürü çalışan var, müstahdem dediğimiz. Onların eşleri, kızları evde doğumlar yapıyor. Ancak bazıları ölüyor.

Yani onların çığlıklarıyla büyümüş Besim Ömer. İşte bu yüzden takılıyor kadınların bu durumlarına. Ondan sonra da doktor olmaya karar veriyor. Çok hassas biri aslında... 


Doktor olmak için de büyük çaba sarf ediyor. O dönem eğitim için Fransa'ya gitmek, Amerika'ya gitmeye çabalamak... Bunlar çok önemli. Türkiye'de tıbbın gelişmesi için de elinden geleni yapıyor. Kitaplarını bağışlıyor örneğin. Yani büyük bir devrimci karşımızdaki...

Evet, devrimci biri. Bütün bu yaşadıklarını ve yaptıklarını da kayda geçirmiş. Yoksa bizim bugün bunları öğrenmemiz çok zorlaşırdı. Böylesine de ileri görüşlü bir adam. Röportajları var, yazdığı kitaplar var, anıları var... 
 

Besim_Ömer_Akalin.jpg
Besim Ömer Akalın

 

"Tutucu çevrelerin baskısına maruz kalmış"

Tabii bir yandan da edebiyatla iç içe. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı da okuyor, Reşat Nuri Güntekin'i de, dünyayı da takip ediyor...

Arkadaşları onların zaten. Edebiyata düşkünlüğü de belli. Eğitimi çok önemsiyor Besim Ömer Paşa, yurt dışında staj görmeye gidiyor.

O dönem Fransa, Türkiye için çok önemli. Genelde oraya gidiyorlar. Besim Ömer de eğitimini Paris'te yapıyor.

O günlerde tıp alanında modernlik adımı atılmamış olsa, acaba bugün nereye kadar gelirdik, bilmiyoruz...

Kadınların cerrah olmasına önayak olmuş, kadınların deneyimsiz ebelerin elinde heba olmalarına, çocukların sakat kalmalarına ya da ölmelerine mani olmak için bir klinik açmaya, yani modern tıbbın gerekleri neyse ona göre bir sistem hazırlığına kalkışmış.

Tabii önceleri bu çok yadırganmış. Hele ki tutucu çevreler o dönemde daha baskın. O çevrelerce birçok baskıya maruz kalmış.

II. Abdülhamit döneminden bahsediyoruz. Ki II. Abdülhamit'in de modernlik alanında attığı bazı adımlar var tabii.


II. Abdülhamit, çok önemli bir doğumu için Besim Ömer Paşa'yı çağırtıyor, değil mi?

Evet. Önceleri o da bir tedirgin oluyor, paşanın bu isteği karşısında. Ve klinik açma isteği karşısında. Çünkü daha halkın hazır olmadığını düşünüyor.

Çok da yanlış değil bu düşüncesi, nitekim saldırılar oluyor. Ama sonunda izin veriyor ve resmen doğum klinikleri açılmaya başlıyor.

Yani çabalarını sonuçlandırmış bir doktor Besim Ömer Akalın. Tabii o zaman Akalın soyadı yok, Cumhuriyet'ten sonra bu soyadı alıyor.

 

"Titanik'e bilet almıştı sis nedeniyle gidemedi"

Belgeselde şöyle bir sahne var; Amerika'ya gitmek istiyor, önce Fransa'ya gidiyor, fakat sis nedeniyle İngiltere'ye kalkan gemiye binemiyor. Esasında bu sayede hayatı da kurtuluyor. Çünkü aslında Titanik gemisine bilet almış. Onu da anlatır mısınız biraz?

Fransa'ya gidiyor. Oradan İngiltere'ye geçecek, Southampton Limanı'na. Oradan da Amerika'ya gidecek.

Fakat Kale Limanı'nda öyle bir sis var ki, oradan Southampton Limanı'na gemi kalkmıyor. Çok kötü oluyor tabii, geri dönüyor Paris'e.

Birkaç gün sonra açıyor gazeteleri, bir bakıyor; binlerce yolcusuyla buz dağına çarparak batan geminin, Titanik'in haberi.

Yani koskoca bir kazadan kurtuluyor şans eseri... 
 

 

Amerika'ya neden gitmek istiyor, onu da anlatın lütfen...

Biliyorsunuz Kızılhaç var o zaman, Türkiye de Kızılhaç'a üye. Ama birtakım tedirginlikler var ülkede. Haç meselesi rahatsız ediyor Müslüman ülkeyi.

Bunun üzerine Hilal-i Ahmer yani Kızılay amblemini kabul ettirmek için çaba sarf ediyor.

Sonunda gidiyor ve söylüyor bunu, "Biz Kızılhaç'ı dini bir kurum olarak görmüyoruz. Bir yardım dayanışma kurumu olarak görüyoruz ama her şeye rağmen Müslüman ülkeleri tedirgin etmemek gerek. Böyle bir önerimiz var" diyor. Ve sonunda kabul ettiriyor zaten.
 

Bahtiyar Engin (1).jpg
"Bir Hekimin Anıları" adlı belgeselde Besim Ömer Paşa'yı Bahtiyar Engin canlandırıyor

 

Belgeselde Besim Ömer Paşa'yı canlandıran Bahtiyar Engin'in performansı gerçekten müthiş. O dönemin Türkçesiyle konuşmak özel bir çaba gerektiriyor. Oyuncu seçimini yaparken neye dikkat ettiniz?

Bahtiyar iyi bir oyuncu. Tiyatrocu zaten biliyorsunuz. Ben "Teleflaş"ı çekerken birlikte çalışmıştık, oradan tanırım.

Tabii o zaman çok gençti, 20'li yaşlarındaydı. Şimdi 50'li yaşlarda. Besim Ömer Paşa'ya görüntü olarak çok benzediğini fark ettim.

Tabii benziyor olması çok gerekmiyor belki ama daha inandırıcı en azından. Ben belgeseli çekerken, benim için inandırıcılığı fazlaydı. 
 

Bahtiyar Engin (2).jpg
Besim Ömer Paşa (solda), Bahtiyar Engin (sağda)

 

Besim Ömer Paşa'nın fotoğraflarına bakarken birebir benzediğini fark ettim ben de, bu da büyük bir şans...

Ayrıca tabii çok çalıştı, okudu. Çok zordu çünkü. İçinde eski sözlerin de olduğu çok uzun cümleleri söylemek zorundaydı.

Tabii usta bir oyuncu olduğu için başardı da bunu. Ama benim cast yapma konusunda iyi olduğum bilinir zaten.

Mesela Nazım Hikmet projesinde Yetkin'i (Dikinciler) seçmem de önemliydi. Hem çok benzedi hem de çok iyi bir performans sergiledi.

Bahtiyar da aynı şekilde. Hem benziyordu hem de onun da performansı müthişti.
 

"Tıp çalışanıymışım gibi muamele gördüm"

İlginç bir şey de oldu, belgeselin gösterimine katılanlar arasında doktorlar vardı ve sizi de doktor sananlar oldu. Şaşırttınız biraz izleyenleri, değil mi?

Evet, sanki tıp çalışanıymışım gibi muamele gördüm bazılarından. Sorularından anlaşılıyor tabii bunlar. Ama ben sinemacıyım.

Önemli bir doktorun yeniden fark edilmesini ve başardıklarının konuşulmasını istediğim için bu filmi yaptım.

Demek ki bunu da başarmışım ki beni bir doktor sanıp o soruları sorabildiler. Bir sinemacı olarak böyle bir kişiyi gündeme getirdim yeniden.

Fark etmelerini ve yeniden araştırmalarını sağladım belki de... 
 

 

"Attila İlhan 'Bana Attila İlhan olduğum için gelmeyen tek kadın sensin' demişti"

Merhum eşiniz Attila İlhan'dan da bahsetmek istiyorum. Kendisi çok önemli biri, Türk edebiyatının baş tacı. Onunla olmanın avantajları da filmlerinize sirayet etmiştir sanıyorum. Bir şair tarafınız da var sanki...

Şair tarafım yok da bir şairle yaşamışlığım var diyelim. 


Ondan size geçen bir doku var ama... Her işinizi çok büyük ciddiyetle yapıyorsunuz...

E tabii ama bence her işin ciddiye alınması gerekir. "Attila sayesinde bir şeyler yaptın mı?" diye sorarsanız, hayır onu kabul etmiyorum.

Ama Attila'yla yaşamak önemliydi tabii benim için. Gerçi ben onu ilk gördüğümde kim olduğunu bilmiyordum. O dönemlerde televizyon falan olmadığı için.

Benim için herhangi biriydi o. Hatta kendisi de söylemiştir; "Bana şiirlerim için ve Attila İlhan olduğum için gelmeyen tek kadın sensin" demiştir.

Biket İlhan 4.jpg

Ama şöyle bir şey var; sinema kariyerimde Attila İlhan'ın senaryoları anlamında bir şansım oldu.

Mesela "Sokaktaki Adam" onun ilk romanı. Filminin senaryosunu da Ülkü Karaosmanoğlu'yla birlikte yazmıştı.

Onun kaleminden çıkan bir işi beyazperdeye aktarmam çok önemliydi benim için.

Daha sonra "Kurtlar Sofrası" romanından bir uyarlama yaptık TRT'ye. Onun da yönetmeni bendim.

O zamanlar Kanal 6 vardı, o kanala "Teleflaş" diye bir polisiye dizi yaptık. 13 bölüm yazmıştı. O dizinin de yönetmenliğini bana teslim etti.

Yani o bakımlardan şanslıyım. Ama tabii kendim düşünerek yaptığım da birçok projem var; Nazım Hikmet'i konu alan "Mavi Gözlü Dev" olsun, köy enstitülerini anlattığım "Yarım Kalan Mucize" olsun... 

 

"Besim Ömer Paşa'nın nasıl unutulduğuna ben de şaşırıyorum"

Besim Ömer Paşa'ya dönelim, sizce bunca yıldır nasıl unutulmuş bu kadar önemli bir değer?

O kadar çok insan var ki böyle unutulmuş... 


Ama o ülkemizdeki kadınların haklarına kavuşmalarında büyük rol oynamış, gerçekten çok önemli biri...

Besim_Ömer_Akalın.jpg

Tabii, zaten belgeselde söz ediyoruz bundan. Kadınların varlığı ve onların eğitilmesi, birtakım hakları kazanmaları anlamında çok önemli bir rolü var Besim Ömer Paşa'nın. Takdire şayan gerçekten.

Nasıl unutulduğuna ben de şaşırıyorum. İstanbul'daki bir tıp fakültesinde Besim Ömer kitaplığı olduğunu duydum aslında.

Haseki Hastanesi'nde de bir büstü varmış ama o büst sonradan nereye götürülmüş bilmiyorum... 
 

Titanik'e binememesiyle ölümden döndüğünü konuştuk. Bir de boğulma tehlikesi atlatmış, onu da anlatır mısınız?

Evet, Türkiye'ye döndüğünde yaşıyor bunu da ve şöyle diyor: "Benim ölümüm denizden olacak!"

O dönemki şehir hatları vapurları olan Şirket-i Hayriye vapuruna biniyor. Bir panayırdan dönen vapur çok kalabalık.

O kalabalık bir tarafa yığılınca gemi hafif yan yatıyor ve Besim Ömer Paşa denize düşüyor.

Şaka gibi resmen. Sonunda kurtuluyor ama baya ölüm tehlikesi atlatıyor. 


Bu arada Besim Ömer Akalın çok yalnız bir adam. Hayatını hep çalışarak geçirmiş. Özel hayatına hiç vakit ayırmamış...

Evet, "Evlenmeye nereden vaktim olacaktı" diyor hatta... 


Projede büyük emekleri olan isimleri de buradan saymış olalım; senaryoyu yazan Aydan Gündüz, görüntü yönetmeni Aydın Sarıoğlu, müziği Hüseyin Kıyak yaptı. Selin Yücesoy da son jenerikte çok güzel bir şarkıyı okudu... 

Çıplak sesiyle okudu hem de. Bu beni çok etkilemişti. Çok severim sesini. 
 

 

"Yapamayacağım şeylere girişmem"

"Bir Hekimin Anıları" Antalya, Ankara, İstanbul ve Adana'da gösterildi. Özel gösterimler yapıyorsunuz ve çok özel izleyiciler geliyor. Bu sizin manevi boşluğunuzu doldurdu mu?

Elbette. Ben bir şeyi kafaya koydum mu gerçekleştirmek isterim. Ve şimdiye kadar da kafamda 10 tane proje varsa, en az 9 tanesini gerçekleştirmişimdir.

Bundan dolayı da çok mutluyum. Çünkü biliyorsunuz projeler her zaman vardır ama gerçekleştirmek zordur.

Ben yapamayacağım şeylere girişmeye kalkmıyorum zaten. Gerçekleştireceğime inanırsam girişiyorum, o zaman da gerçekleşiyor. 


Sizin de çok destansı bir hayatınız var Attila İlhan'la. Hayatınız boyunca yaşadıklarınız da bütün bu sanat eserlerine etki ediyor, hayata bakışınızı değiştiriyor, öyle değil mi?

E tabii her şey insanın hayata bakışına yansıyor mutlaka. 


Bir de çevrenizde sadece aydınlar var...

İşte hayatı nasıl seçtiğinize bağlı yaşıyorsunuz zaten. 
 

"Attila'nın ilk şiir kitabı çıktığında Nazım 'Bu çocukta iş var' demiş"

Geçmiş yıllarınıza dönelim, bir dönem İngilizce öğretmenliği yapmıştınız. O yıllardan bugüne hayatınızda neler değişti?

Tabii ki hayat zaten kendiliğinden değişiyor. Ama öyle çok kesin değişimler yok benim hayatımda. O zamanki öğrencilerim hala benim hayatımda.

Yazışıyoruz halen. İzmir'e gittiğimde buluşuruz, Ankara'ya gittiğimde ararlar, yanıma gelirler. Tabii onlar 60 yaşlarının üstünde, hatta 70'in üstünde bile öğrencim var.

Ben 20'li yaşlarda öğretmenlik yaparken 18 yaşında lise son sınıf öğrencisi varsa, benden birkaç yaş küçük oluyor zaten. Çok genç başladım ben öğretmenliğe.

Öğrencilerimle ilişkilerim de sürüyor hala. Hani öğretmenlik pat diye bitmiş de sinemaya başlamışım gibi bir durum yok. Hayatımda olanlar hala benim yanımdalar. 
 

atilla-ilhan.jpg
Attila İlhan

 

Attila İlhan'la müthiş bir beraberliğiniz vardı. Sizi kalbinizden vuran, çok etkileyen şairler de mutlaka vardır. Hala şiirlerini okumaktan keyif aldığınız, içinizi titreten şairleri sorsam kimleri söylersiniz?

İsim saymayayım. Ama şöyle bir şey; yazarlar var artık, edebiyatçılar yok. Ben eskiden çok okurdum, şimdi hem bu işlerim dolayısıyla hem de her şeyin artık farklı mecralara dökülmesinden okuyacak vaktim olmuyor.

Yine de okuyorum ama tabii bizim o çok okuduğumuz yıllarda ne televizyon vardı ne sosyal medya. Kendimizi ancak okuyarak tamamlıyorduk.

Sorunuza yine Attila İlhan yanıtını vereyim ben. Ve Nazım diyeyim...

Şunu da söyleyeyim: Attila'nın ilk şiir kitabı çıktığı zaman Nazım bakmış kitaba, "Bu çocukta iş var. İyi bir şair olacak" demiş. O da benim kafamda kalmıştır, hep anlatırdı Attila. 


Son olarak şunu sorayım: hiç "Ben Sana Mecburum"u dinlediniz mi ondan?

Evet. Hatta kayda almıştık okuduğu şiirleri ama ben o kasetleri kaybettim. Ondan dinlemek başka bir keyifti tabii.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU