Bursa Amerikan Koleji'nde yaşanan tuhaf hadise ve Atatürk'ün tepkisi

Genç Cumhuriyet rejimi ve Atatürk laiklik konusunda ne kadar sıkı davranırsa davransın yabancılar karşısında İslamiyet ve Türklük unsurlarından taviz vermemeleri anlamlıydı

Bursa Amerikan Kız Koleji

1928 yılı, Genç Cumhuriyet'in laiklik anlayışını toplumda yerleştirmek adına devrimlerin zirve yaptığı tarihlerden birisiydi. 

Bursa'da yaşanan bir hadise ise laiklik konusunda taviz vermeyen Cumhuriyet rejiminin ve Atatürk'ün sabrını taşıracak cinstendi. 

Bursa Amerikan Kız Koleji'nde Dr. Yusuf Sadi'nin kızı Sabiha, ruhi bunalımlar yaşadığını söyleyerek kolejde öğretmenlik yapan Edith Sanderson'a başvurdu. 

Bu dini sohbetlere, kısa bir süre sonra, Matbaacı Vasıf Necdet Bey'in kızı Muadelet ve Miralay Talat Bey'in kızı Seniha da başvurdu.
 

 

Sabiha, Muadelet ve Seniha'nın üçü de cumhuriyetin temel öğretilerine sadık ailelerin çocuklarıydı.

Yaşadıkları ailevi ve toplumsal bunalımlar sonucu Hocalarının dini telkinlerinden etkilenmiş görünüyorlardı.

Kısa süre içerisinde üç Türk ve Müslüman kızı; İncil'e büyük bir sempatiyi duymaya başladıkları anlaşılınca öğretmenleri tarafından Hıristiyanlığa davet edildiler.

Bu hadise fısıltı halinde öğrenciler arasında yayıldı ve kurumda daha önce öğretmenlik yapan Behice Hanım isimli öğretmen, yabancı öğretmenleri uyararak bunun toplumda infiale neden olacağını söyledi. 

4 Aralık 1927 tarihinde Muadalet'in günlüğünün çalınması bir dizi trajik olayların meydana gelmesine sebep oldu. Kurumda öğrenci olan diğer kızlar Milli Eğitim Müdürlüğüne gelerek arkadaşlarının Hıristiyan olduğunu ihbar etti ve kayıp günlüğü yetkililere teslim etti.
 

Muadalet.png
Muadalet

 

Konu kısa sürede Ankara'ya intikal etti. 

Cumhurbaşkanı Atatürk, hiç tereddüt edilmeden okulun kapatılmasını emretti; ama hadise bir kez topluma sirayet etmişti ve gerginlik had safhadaydı. 

Bu gelişmeler üzerine savcılık iddianame hazırlayacak ve Türk kızlarını Hıristiyanlaştıran Amerikalı öğretmenler hakkında kamuoyunun yakından takip edeceği bir cezai dava açılacaktı.


Kızların Hıristiyanlaştırılması

Raif Kaplanoğlu, Bursa'da Yaşam Degisi'nde yayımladığı "Bursa Amerikan Kız Koleji'nin Kapatılması ve Türkiye'de Yaptığı Etki" isimli yazısında hadisenin tanıklarından İffet Alton'dan kızların Hıristiyanlaştırılma sürecini nakleder:

Yatakhane sorumlusu hocamız Miss Sanderson'du. Bir gün Anadolulu olan Şahide adlı kıza; ‘Gel! Bizimle birlikte dua et' demiş. Şahide bunu üzülerek Muadelet'e anlatmış. Muadelet'in yatakhane arkadaşı Şahide, bir gün dolabını karıştırırken hatıra defterini bulmuş.

Merakla okumaya başlayınca bir sayfasında: ‘Vaftiz olmak istiyorum' cümlesini görmüş. Şahide, gece defteri kıyafetinin altına saklayarak, okula en yakın ev olan bizim Havuzlu Ev'e getirmişti. Hâkim olan babam defteri okudu. Soğukkanlılıkla ‘Al bunu sakla' dedi. Ben 16 yaşındaydım. Korku içinde defteri yastığımın altına sakladım. Din değiştirenlerden Muadelet'le Nemika Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'ne gittiler.

Şahide ise Ziraat Yüksek Mektebi'ne, ilk kız olarak girmişti. Nemika'nın ise evlendiğini duydum. Kendisinden bir daha haber alamadım. Bizim sınıf 8 kızdık. Yatılı 6 kız arkadaş vardı. Biz 2 kız da gündüzcüydük. Şahide, Leman, Muadelet, Pakize (Tarzi) bizden büyüktü. Biz 10. Sınıftayken, o 2 arkadaş mezun olup diploma aldı.

İddianame


Hadise ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra savcılık tarafından süratle iddianame hazırlandı.

Bursa Amerikan Kız Koleji'ndeki hadise iddianamede evvela laikliğe aykırı bir eylem olarak ele alındı.

1924 yılındaki yasaya istinaden okullarda dini eğitimin yapılamamasından hareketle suç, cumhuriyet ilkelerine mugayir bir yorum şeklinde ele alındı.

İddianamenin devamı ise Müslüman Türk toplumunun aşağılanmasına yönelik yorumlar içermesi bakımından önemliydi; devlet bu bağlamda İslamiyet'in ve Türklüğün aşağılanmasını kabul etmeyerek aslında bir anlamda din işlerine karışmış oluyordu. 

Nitekim 4 yıl sonra meydana gelen Vagon Litz Hadisesi'nde de Cumhuriyet rejimi yabancılar karşısında benzer hassasiyeti bu kez Dil tartışmaları üzerinden gösterecekti.

Vagon Litz Hadisesi'ne gelecek olursak olay şu şekilde gelişecekti.
 

 

1932 yılında Doğu Ekspresi'nin sevilen müdürü Belçikalı Boel görevden alınıp yerine Gaeodon Jannone isimli bir İtalyan Faşist müdür olarak atanır.

Beyoğlu Şubesinde çalışan Naci Bey 21 Şubat 1933 tarihinde Ankara istikametine yataklı vagon olup olmadığını öğrenmek için Galata şubesini arar. Bu görüşmeyi haliyle Türkçe yapar. 

Telefon konuşmasına şahit olan Müdür Jannone, diğer memurlara dönerek lisan-ı ecnebi olarak şöyle der:

"Bu memur, böyle nece anırıp duruyor, Türkçe mi?"

"Evet", yanıtını alan Müdür, hışımla Naci Bey'e:

"Burada resmî lisanın Fransızca olduğunu bilmiyor musunuz? Size kaç defa söylemeli? Size sopa ile mi hareket etmeli!" sözlerini sarf eder.

Naci Bey cevaben şöyle der:

Ben Türküm! Memleketimde resmî lisan Türkçedir. Hatta siz bile Türkçe öğrenmelisiniz.


Bu cevap üzerine Naci Bey'e para cezası verilir. Cezayı öğrenen Naci Bey kalabalıkların sloganına dönüşecek şu cevabı verir:

Niye ceza vereceğim, kabahatim nedir? Memleketimde Türkçe konuşmak hakkımdır.


Naci Bey sonrasında kurumdan ceketini ve şapkasını alarak çıkması kısa sürede kamuoyuna yansıdı.

Olayları yatıştırmak isteyen müdür, basına şu demeci verecekti:

Bazı memurların müşterilerle konuşurken, bu müşterilerin memnuniyetsizlik gösterdiklerini görüyordum.

Bittabi memurlardan Fransızca olarak izahat istiyordum. Geçen gün mevzubahis memur Galata acentesi ile konuşuyordu. Meseleyi bana izah etmesini söyledim. Cevap vermedi ve konuşmasına devam etti. Müşteri gittikten sonra, memurun yanlış muamelesini gördüm ve kendisini on lira ile değil, on kuruşla tecziye edeceğimi söyledim. ... Bu ihtarım üzerine sinirlendi. Bana Fransızca izahat vermiyeceğini, ceza veremeyeceğimi söyledi. Bunun üzerine diğer arkadaşlarına suimisal olmasın diye, kendisine on beş gün mezuniyet vereceğimi söyledim, fakat iyi bir memur olduğu için, mezuniyetini yedi güne indirdim. O da şapkasını alıp gitti.


Oysa olay kısa sürede infial yarattı. Basın şirketin üzerine gitti. Vakit gazetesi hadiseyi şöyle aktaracaktı:

Bu Yeniçeri ocaklarında, kazanı, ecnebî müessis ve müstahdemler kaldırır, umumî müdürler, ne nizam, ne kanun tanırlar, Türkleri kapı dışarı ederler, istediklerini kovarlar, istediklerini tutarlar. Astıkları astık, kestikleri kestiktir.

Basının ilgisi Darülfünun gençliğini harekete geçirdi binlerce öğrenci kısa sürede şirket önünde toplanarak protestolara başlayınca şirket kepenk indirerek çalışanlarını evlerine gönderdi.

Hadise her geçen gün büyüdü ve yaklaşık 30 kadar öğrenci gözaltına alındı ve tazyikli suyla müdahalede bulunuldu.

Şirket hadiseyi kapatabilmek için cezasını kaldırarak Galata şubesinde görevlendirdi. Oysa gösteriler sırasıyla Bursa ve Ankara'ya da yayılarak dalga dalga büyüyecekti.

Hükümet, bunun üzerine Müdür Jannone hakkında adli soruşturma başlattı.

Tüm bu hadiseler yaşanırken aynı müdürün bir başka Türk çalışanı yolsuzlukla itham ederek "Sen muhakkak fazla aldın ki şikâyet ettiler. Zaten siz Türk değil misiniz, hepiniz hırsız ve sahtekârsınız" sözleri söylediğine dair savcılığa yapılan bir başka şikâyet bardağı taşırdı.

Müdür görevden alındı ve TBMM'den alınan izinle hakkında "Türklüğe hakaret" davası açıldı; ama aynı yıl çıkan "Genel Af" kapsamında affedildi.

Bursa'daki davaya dönecek olursak 13 Şubat 1928 tarihinde ilki gerçekleştirildi. Bayan Jillson, Lucille Day ve Anderson Sulh Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaları başladı. Tıpkı Vagon Litz Hadisesinde olduğu gibi halk mahkeme ve etrafını hınca hınç doldurdu. 
 

 

Mahkeme sırasındaki en ilginç gelişmelerden birisi de üç Türk kızın Hıristiyan olmuş olma ihtimalleri göz önüne alınarak ifadeleri sırasında Kuran'ı Kerim'e el basmalarına müsaade edilmemesiydi. 

ABD'li yetkililer Türkiye'de birçok misyoner okulunun akıbetini dikkate alarak davaya müdahil olmamaya gayret etti; ama öğretmenlerin duruşmaları şova çevirmesi misyoner okullarına yönelik öfkeyi daha da büyüttü. 

Kolej öğretmenleri.png
Kolej öğretmenleri

Öğretmenler Jillson, Sanderson ve Day mahkeme kararı ile suçlu bulundu ve 3'er gün hapis cezasına çarptırıldı.

Bu okulun kapanması anlamına geliyordu, ancak daha önemlisi ülkedeki tüm yabancı okullara bir mesaj verilmiş oluyordu. 

Sonuç olarak kıssadan hisse şuydu; genç Cumhuriyet rejimi ve Atatürk laiklik konusunda ne kadar sıkı davranırsa davransın yabancılar karşısında -Vagon Litz ve Bursa Amerikan Koleji Hadiselerinde olduğu gibi-  İslamiyet ve Türklük unsurlarından taviz vermemeleri anlamlıydı.

İki hadisede de halkın dini ve milli duygularındaki infial dikkate alınmış ve uluslararası diplomaside Türkiye'nin aleyhine olması pahasına halkın hissiyatı öncelenmişti.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU