Dünyanın en zor işi; Türkiye’de Kürt olmak (1)

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Evliya Çelebi (temsili)

Sanırım, çoğu insan bu yazının başlığını abartılı bulacak ve çoğu da ret edecek. Ancak dostum Ümit Fırat'tan duymuştum, biri ona şöyle söylemişti;

"Dünyanın en zor mesleği Kürt olmaktır"


Sözün sahibi belli olmasa da kullananı çok. Şimdi ben Kürt olmanın dayanılmaz zorluğunu bir kaç misal ile size anlatmaya çalışacağım...

Bir kaç gündür, Twitter üzerinde Paulo Coelho'nun 11 dakika kitabında Kürdistan isminin sansürlendiği asıllarıyla beraber paylaşıldı. Can Yayınları'nın isteyerek bir kitabı sansürleyeceğini tahmin etmiyorum. Zira taksiratı af ola Erdal Öz demokrat ve aydın bir insandı. Söz konusu kitabı geri toplatıp ve yeni baskılarda düzelteceğini beyan eden Can Öz'ün de babasından geri kalır yanı olmadığını öğrendik böylece.

Lakin 11 Dakika'daki sansürün paylaşılmasından hemen sonra, Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinden Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu'na kadar, memlekette ne kadar çok kitapta Kürdistan kelimesine sansür uygulanmışsa, hepsi de tekrar tekrar sosyal medya platformlarında fazlasıyla paylaşıldı, tartışıldı ve üzerine olur olmaz, bir sürü gerekli gereksiz laf da edildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İnsan, içinde yaşadığı ortamda gayet doğal olan bazı kelime ve kavramların, Türkiye'de ve Türk olduğunu iddia eden insanlarda bu kadar korku ve antipati yaratmasına çok hayret ediyor doğrusu. Zira Kürdistan ismini en eski olarak kaydeden kitap, Türklerin kutsal kitabı sayılabilecek Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügatı-Türk adlı eserinin haritasındaki "Arzı Ekrad" kaydıdır. Sanırım ondan önce de yine bir Türk komutan olan Sultan Sencer'in Kürdistan Eyaleti isimlendirmesidir. Bu kullanımların da bin yıla yakın bir mazisi var. Ve esasen, devlet erkanının iştahla kullandığı "Kürtlerin ve Türklerin bin yıllık geçmişi" de buraya dayanmaktadır. Ardından, Kürdistan'ın da padişahı olmaktan gururla bahseden Osmanlı Padişahları dönemi, Kürdistan Beylikleri ve nihayet 1852'de Sultan Abdulmecit tarafından kurulan Kürdistan Eyaleti ve Osmanlı'nın yıkılışına kadar olan dönemde, konuyla ilgili her kitapta, belgede, salnamede, tahrir ve tapu belgesinde milyonlarca kere kullanılan bir coğrafya ismi, neden ve niçin insanlarda bu kadar antipatiye sebep olur.

Zaman zaman çok aydın ve entelektüel olduğunu sandığın, ümmet bilinci olduğunu bildiğin insanlarda bile bu isimlendirmeye karşı antipati olduğunu görmüşüm. Bu da bana, Hamburglunun fıkrasını hatırlatıyor. Hikaye şöyle; Hamburglu bir Yahudi ile çok iyi elbise dikmekle meşhur olan bir Alman yakın dost imişler. O günlerde de Naziler, Almanya da kötülüklerini yoğunlaştırmış ve Yahudilerin gettolara, oradan kamplara götürüldüğü haberleri yaygınlaşmış. Hamburglu Yahudi'de kime ne kadar güvenebileceğini anlamak amacıyla terzi dostuna gidip demiş ki: Duydun mu kardeş, Naziler Yahudileri ve terzileri topluyorlarmış. Terzinin korkudan beti benzi atmış; tamam Yahudileri anladık da terzilerin ne suçu var, demiş. Buna karşı Hamburglu Yahudi; be hey vicdansız, benim ne suçum var ki götürsünler, diyerek onca yıllık dostluğuna da son vermiş.

İşte bizim halimiz de buna çok benziyor. Düşünün Çalıkuşu'nu 1922 de yayınlayan R. Nuri Güntekin; "... Nizameddin bey artık bir daha İstanbul'a dönmemiş, altı sene diyar diyar bütün Kürdistan'ı, Irak'ı; Arabistan'ı dolaşmıştı" derken, bu tarihte, Twitter'den Ayhan Kaplan beyinde doğru tespitiyle, "Kürdistan demenin İstanbul demek kadar doğal olduğu bir dönemde yazdığı romanını 1930'lu yıllarda gözden geçirip yeniden yayınlıyor" ve kendi kendini sansürlüyor. 

Yine Osmanlı Arşivlerinden sonraki en büyük tarihi hazinelerden biri olan Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi ancak 1982 yılında ve eksiklerle yayınlanabiliyor. Çünkü bana göre, Seyahatname, Kürdistan tarihi açısından Şerefxanê Bitlisi'nin Şerefname'sinin değerinde, belki ondan bile daha değerlidir. Ve bu kitap sadece Kürtlerden, Kürdistan'dan, örf adet ve geleneklerinden bahseden bir kitap olduğundan dolayı yıllar yılı baskıya, sansüre ve hatta görmezlikten gelmiştir. 

Marco Polo'nun tartışmalı Seyahatnamesinin bile bu ülkede bir kaç baskısı var iken, Seyahatname'nin Üçdal Yayınları'nın eksik ve sansürlü baskısı ile Yapı Kredi Yayınları'nın tam ama sansürlü baskısından başka elimizde baskısı yok. Seyahatname başka bir milletin kitabı olsaydı, onun için özel üniversiteler, enstitüler kurulacaktı. Ama Kürtlerden bahsediyor diye, bu ülkede neredeyse yasaklanacak. Ayrıca şunu da belirteyim ki, Kürt Toplumu ile ilgili en önemli Antroplojik ve Filolojik en eski kaynaklardan biri de yine Evliya'nın Seyahatnamesidir. İlk sözlüğümüz de, ilk şiir antolojimiz de o kitaptır.

Elbette bunlar gibi başka kaynak kitap isimleri de verilebilir, hatta bir kaç yıl öncesine kadar Sayın Cumhurbaşkanımız dahi başkalarına karşı Kürdistan coğrafyasının hakikatini tarihi belgelerle meclis kürsüsünde savunuyordu. Son bir kaç yıldır ülkemizde eski hastalıklar yeniden nüksettiğinden bu gün bu sıkıntılar üzerine konuşmak zorunda kalıyoruz. 

Oysa biz Kürtler de normal insanlarız ve herkes gibi hayatımızı normal bir şekilde yaşamak isteriz. Bizim aydınlarımız, akademisyenlerimiz de tarih, edebiyat, felsefe ve diğer kitaplar okuyorlar ve onlar üzerine konuşmak isterler. Yazı yazabilen insanlar olarak, hepimiz değişik konulardan, çiçeklerden, böceklerden, aşktan, ekonomiden, spordan, sağlıklı beslenmeden vs. bahsetmek isteriz. Lakin sürekli olarak bize Kürtlüğümüz hatırlatılıyor ve başka kimliklerimiz olmasına rağmen sadece Kürtlüğümüz sorgulanıyor, konuşuluyor ve yaramız kanatılıyor. Çünkü üzerimize bir kabus çökmüş ve sürekli boğazımızı sıkıyor, derin bir uçuruma yuvarlanmış yaralı bir şekilde bağırıyor, çağırıyor, ama sesimizi duyuramıyoruz. Sürekli ispatı vücut etmek zorunda kalıyor; kendimizi, insanlığımızı, dilimizin, kültürümüzün zenginliğini diğer insanlara ispata çalışıyoruz ve bu da bizi insan olarak yoruyor.

Trabzon'daki son olaylardan bahisle bu konulara girdim. Ancak anlaşılan bu hamur daha çok su kaldıracak ve ben de yoruldum ve başka bir yazı da konuya devam edeyim...

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU