Rusya, Batı ve Ukrayna

"Asla kana susamış bir düşmanı yaralayıp yaşamasına izin vermeyin. Ya onu öldürün ya da onunla arkadaş olun."

Fotoğraf: Sputnik

Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı ve dördüncü ayına giren savaşın sonuçları ne olursa olsun, savaş, birçok analist tarafından iki konuya odaklanılarak incelendi.

Birincisi, Vladimir Putin'in Rusya'yı baskıcı rejimlerle veya 'liberal olmayan demokrasilerle' kuşatma hırsına son verecek mi?

Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra bağımsız olan 15 ülkeden yalnızca üçü -Baltık cumhuriyetleri- Batı tarzı kapitalist demokrasiler kurarak Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) tam üyesi olabildi.

Ancak, Stalin'in ilhak ettiği bu üç ülke tamamen Sovyet olmamıştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ağustos 1974'te Letonya'yı ziyaretimiz sırasında Moskova'dan gelen 'korumamızın' Letonya'nın başkenti Riga'nın 'neredeyse Avrupa gibi' olduğunu söylediğini hatırlıyorum.

Putin'in, Moskova ile sıkı bağlara sahip Sovyet modelinde bir ülke olarak kalan Belarus ile hiçbir sorunu yok.

Yönetici seçkinlerin zaman zaman Moskova karşıtı düşünceleri olmasına rağmen Sovyet sistemi Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan'da da model olarak kullanılmaya devam ediliyor.

Kafkasya bölgesinde Gürcistan 'batılılaşmaya' çalıştı ancak 2008 yılında Putin'in Güney Osetya ve Abhazya'yı işgal edip ele geçirmesiyle geri adım atmak zorunda kaldı.

Bir kimlik bunalımı ile boğuşan Azerbaycan, bir yandan Türkiye ve İsrail ile ittifak kurarken diğer yandan da ABD ile 'özel ilişkiler' kurarak biraz ışıltı katarken Sovyet sistemini korumaya çalıştı.

Ermenistan, Sovyet modelinden kendini uzaklaştırmaya çalışsa da kendisini Türk-Azerbaycan tehdidinden korumak için Rus güçlerini ülkesine çağırmak zorunda kalınca geri adım attı.

Bu arka plan ışığında, Ukrayna'nın kaderinin gelecekteki seyri özel bir önem kazanıyor. Çünkü Sovyet imparatorluğunun enkazından çıkan ve Rusya'dan sonra en kalabalık ikinci ülke Ukrayna'dır.

Buna ek olarak Rusya Federasyonu'nda Ukrayna etnik kökenli ve Rus-Ukrayna melez etnik kökenli kişi sayısı yaklaşık 2,5 milyona ulaşmaktadır.

Ukrayna, Sovyet sonrası dönemde Putin ve onun 'neo-Slavları' tarafından şekillendirilen modele alternatif bir model sunarak, kültürel, bilimsel, edebi ve dini alanlarda Rusya ile gerçek bir meydan okuma olmasa da rekabet etme gücüne sahip olan tek cumhuriyettir.


Putin'in kendi hayal dünyasının büyüsüne kapıldığını varsaysak bile, Ukrayna'yı, siyaset, kültür ve Rusları farklı bir yaşam tarzı düşünmeye iten ekonomik bir güç olması dolayısı ile varoluşsal bir tehdit olarak görebileceğine hiç şüphe yok.

Ukrayna'da şu anda süren savaş ile ilgili önemi olan ikinci noktaya gelirsek, savaşın sonuçları en azından başka bir nesil için tüm Avrasya bölgesindeki güç dengesini belirleyebilir.

Bazı Batılı analistler, Ukrayna'daki yarı yenilginin bile Rusya'yı komünist Çin'in kollarına atabileceği konusunda uyarıyorlar. Böyle bir şeyin olacağını sanmıyorum.

Çünkü Rus tarihi ve kültürel zihniyetinde Çin hala bir numaralı tehdittir. Ayrıca Rus ekonomisinin Çin ile az ya da çok dengeli bir ilişki yürütebilecek durumda olmadığı da gözden kaçırılmamalı.

Tablodan şu anda anlaşıldığı kadarıyla Rus-Çin ilişkisi, petrol, gaz ve madenler de dahil olmak üzere bir hammadde ihracatçısı ve sermaye, mamul mal ve hatta göçmen ithalatçısı olarak Rusya ile yalnızca yeni bir sömürge kimliği halini alabilir.

Şu anda tahminen 3,3 milyon Çinli göçmen, çoğunlukla Sibirya ve Çin-Rusya sınır bölgelerinde yeni tarım ve hafif sanayi projeleri yürütüyor.


Diğer yandan Rusya ekonomik güç açısından Çin'in Putin'i yanlış hesaplarının sonuçlarından kurtarmak için ABD, Avrupa Birliği, Avustralya ve Japonya ile ilişkilerini riske atması için çok küçük.

Böyle bir durumda bile Rusya yalnız bir kurt olarak bırakılırsa, sadece Avrupa'da değil, aynı zamanda Orta Doğu'da ve paralı askerler aracılığıyla Afrika'da ortalığı karıştıran taraf rolünü oynamaya devam edebilir.

Bu son olasılığın iki örneği Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de şimdiden görülüyor. Nitekim Putin, paralı ordusu Wagner Grubu iplerini eline aldığı sırada Fransız ve diğer Avrupa ordusunu bu topraklardan kovmayı başardı.


Rusya, Suriye'deki varlığını azaltmaya başlamış olsa da, Tahran'daki İslam Cumhuriyeti tarafından görevlendirilen ve kontrol edilen yerel vekiller ve paralı askerler aracılığıyla, yönetimin olmadığı bu bölgede önemli bir oyuncu olmaya devam etmesi muhtemel.

Buna ek olarak Rusya Irak'a silah satmak ve Iraklıları bu silahları kullanmaları için eğitmek üzere 4 milyar dolarlık bir sözleşme de imzaladı.

Dünyanın dördüncü en büyük petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olan Rusya, diğer petrol ihraç eden ülkeleri etkilemek için tehdit ve rüşvet ikilisini kullanabilir. Şu anda bunun bir örneğini görüyoruz.

Nitekim Rusya, Tahran'ın teklif ettiği fiyata karşılık Pekin'e varil başına 1,5 dolar kadar indirim teklif ederek, İran'ın Çin petrol pazarındaki payını elinden alıyor.

Resmi yaptırımlara rağmen Rusya'nın 'gri' petrol ve doğalgaz piyasasında oynayabileceği olumsuz rol küçümsenemez.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un da belirttiği gibi Rusya 'endişe verici' olarak görülüyor.

Çünkü Rusya, Batı demokrasilerinde orduyu güçlendirmeye, savunma bütçelerini artırmaya ve hem AB hem de NATO'da acilen yapılması gereken reformları engellemeye yönelik mevcut eğilimi körükleyebilir.

Finlandiya ve İsveç bile NATO'ya katılmak için acele ederken, Donald Trump'ın 'alakasız' ve Macron'un 'beyin ölümü gerçekleşmiş' olarak nitelendirdiği bir örgütte nasıl reform çağrısında bulunulabilir?

Avusturya ve İrlanda gibi diğer kadim 'tarafsızlar'ın da NATO üyeliğine başvurmaları uzun zaman sürer mi?

Putin'in daha büyük bir sıcak savaşın fitilini ateşleyemeyecek durumda olduğu su götürmez bir gerçek. Ayrıca Soğuk Savaş'ın yeni bir versiyonunu kazanma şansının olmadığını da biliyor.

Ancak köşeye sıkıştırılırsa, Avrupa'da gerilimler yaratarak ve Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika'da yangınlar çıkararak 'ılık' bir savaş yürütmeyi tercih edebilir.
 


ABD Başkanı Joe Biden ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Ukrayna savaşının 'zafer kazanılana kadar' devam edeceğini söyledi. Ancak her ikisi de neyin zafer olduğunu söylemedi.

Bazı ABD'li ve İngiliz yetkililer, hedefin Rusya'yı, Putin'in Ukrayna'ya karşı yaptığı uyarıda olduğu gibi başka bir uyarı yapamayacak kadar zayıflatmak olduğunu savundular.

Ancak Rusya zayıflatılsa bile, düşük bir 'ılık' savaş yürütme gücü kaybolmayacaktır.

Bütün bunlar bizi esas soruya geri getiriyor:

Düşman kim?

Putin mi yoksa Rusya mı?

Bu soruya verilecek cevap, gerçek ve kalıcı bir zafer elde etmek için gereken stratejiyi belirleyebilir ve Rusya'nın yalnız veya 'endişe verici bir kurt' haline gelmesine ilişkin tüm olasılıkların kaybolmasını sağlayabilir.

Bu durum bizi Floransalı bir yazarın 500 yıl önce tavsiye ettiği şeye getiriyor:

Asla kana susamış bir düşmanı yaralayıp yaşamasına izin vermeyin. Ya onu öldürün ya da onunla arkadaş olun.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU