Kılıçdaroğlu, SADAT ve alternatif hegemonya

Dr. Onur Alp Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: CHP

Geçtiğimiz günlerde CHP lideri Kılıçdaroğlu çeşitli vesilelerle gündeme gelen SADAT'ı ziyaret etti. Bu ziyaretin zamanlaması manidardı. Çünkü bu ziyaret, Millet İttifakı'nda adaylık tartışmalarının alevlendiği bir anda gerçekleşti.

Öyle ki bu ziyaret, anketlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı muhalif blokta Mansur Yavaş'ın ardından en yüksek teveccühü gören Ekrem İmamoğlu'nun muhtemelen Yavaş'ın önüne geçerek altılı masayı kendi adaylığına zorlamak için başlattığı Karadeniz gezisi ve ardından yaşananlarla beraber muhalif seçmenin bir bölümüyle yaşadığı gerilimin hemen ardından gerçekleşti.

Ayrıca yine bu ziyaret, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na siyaset yasağı getirilen ve muhalif seçmenin cesarete en muhtaç olduğu anda yapıldı. 


Bu ziyaretle beraber Kılıçdaroğlu, bir yandan adaylık rekabetini kolay bırakmayacağını ve seçime kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı anketlerde kazanabilecek bir noktaya gelmek için çabalayacağını gösterirken, diğer yandan da her şeye rağmen sandıkların savunulacağının mesajını vermiş oldu.

Ek olarak Kılıçdaroğlu, seçim gecesi ortaya çıkabilecek her türlü demokrasi dışı fiili de SADAT'ın üstüne yıkarak, meçhul olması muhtemel olan faili baştan meşhur kıldı.

Unutmamak gerekir ki meşhur fail, meçhul fail kadar rahat hareket edemez. Ancak burada şöyle bir tehlike doğuyor: Muhalif seçmenlerin sandıktan umudunu kesmesi ya da iktidarın sandıkta kaybetse dahi iktidarı bırakmayacağı endişesi. 

Nitekim otoriter popülist rejimlerde iktidar partisinin birleşik ve güçlü muhalefete karşı izlediği temel stratejilerden biri de muhalif seçmenin sandıktan umudu kesmesini sağlamaktır.

Bu, iktidarın oyunu yükseltemediğini idrak ettiği anda muhalif seçmenin sandığa küsmesini sağlayarak oy kullanma oranını düşürerek iktidarda kalma stratejisine işaret eder.

Yani bu strateji, "kendine çekemiyorsan sandığa gitmesini engelle" şeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla CHP'li aktörlerin "sandıklara sahip çıkacağız" söylemi, sandık güvenliğiyle ilgili kaygıları arttırabilir.

CHP'nin SADAT ziyaretinin ardından yapması gereken, bu diskuru sürekli tekrarlamak yerine, seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağını kamuoyunu ikna edecek bir yöntemle anlatmaktır.

Başka bir ifadeyle, muhalif seçmenin ihtiyacı söylem değil, somutlaşmış bir eylem planıdır. Bu da hâlihazırda siyaset yasağı getirilen ve İstanbul seçimlerinde kamu vicdanında oylara sahip çıkan figür hâline dönüşen Canan Kaftancıoğlu'nun liderliğinde oluşturulacak bir seçim güvenliği komisyonu olabilir örneğin. 


Alternatif hegemonya 

Diğer taraftan muhalefetin iktidarın kamu kaynaklarını kullanarak yarattığı hegemonyaya alternatif bir hegemonya ortaya çıkarması şart.

Muhalefet masasının çok parçalı hâli, tek ses çıkmasına engel gözükse de servet transferi vasıtasıyla toplumun geniş kesimlerinin geniş tanımlı yoksulluk sınırının altına itildiği, diğer taraftan çok sınırlı bir grubun servetine servet kattığı mevcut düzende bu hegemonyanın iktisadi vaatlerle kırılabileceği aşikardır.

Muhalefet, bu doğrultuda belirleyeceği asgari müştereklerde uzlaşarak toplumun önüne 100 günlük, 200 günlük; 1 yıllık, 2 yıllık… kademeli planlar koymalıdır.

Örneğin Millet İttifakı'nın 100 günün ardından enflasyon hedefi nedir? Faiz politikası ne olacaktır, döviz kurlarıyla ilgili hedef nedir?

Yine bunun yanında örneğin nitelikli barınma sorunu orta ya da uzun vadede ne gibi bir süre içinde ve nasıl çözülecektir?

Mülkiyet eşitsizliğine çözüm önerileri nelerdir? Refah ve mülkiyet nasıl tabana yayılacaktır?

Tüm bu sorulara verilecek yanıtlar ortaklaşabilirse alternatif bir hegemonya yaratılabilir. Yani masa parçalı olsa da kamusal zeminde çıkan ses tekleştirilebilir.

Bu alternatif hegemonya, tıpkı CHP'nin 128 milyar dolar meselesinde yaptığı gibi, ancak bu sefer altı muhalefet partisinin örneğin 100 günlük vaatleri partilerinin belde-ilçe-il tüm binalarına akılda kalıcı sloganlarla asılarak yaratılabilir.

Ardından ise muhalif liderler ve yöneticiler, konuk oldukları tüm mecralarda bu slogana indirgenmiş vaatleri detaylı olarak topluma açıklayarak görsel hafızayla yaratılan farkındalığı işitsel olarak destekleyebilirler.

Tüm bunlar yapılmadan bütün tartışma adaylık etrafında şekillenir, basit bir siyaset kavgasına dönüşür ve halk bunu böyle algılarsa kazananın Cumhurbaşkanı Erdoğan olma ihtimali yeniden doğabilir.

Çünkü böyle bir program ortaya konmadıkça Parlamenter Sistem tartışmaları halkın ekseriyeti için teknik bir tartışma olmanın ötesine geçmeyecektir.

Yapılacak bu tartışmada, mevcut ekonomik tabloda cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin olumsuz etkisi de veriler vasıtasıyla halka anlatılarak parlamenter demokrasinin iş demek olduğu, aş demek olduğu teorik boyutundan soyutlanarak, son derece somut biçimde örneklendirilebilmelidir.


İktisadi temelli alternatif bir hegemonya kurgulanmadıkça, seçim sathında bu sorunların geçici çözümü için iktidarın seçim ekonomisi vasıtasıyla atabileceği EYT sorununu çözme, KYK borçlarını silme, asgari ücrete yeniden zam, emekli maaşlarını arttırma ve bayram ikramiyelerine zam gibi olası adımlar da düşünüldüğünde muhalefet zor durumda kalabilir.

Seçmenler, iktisadi programı muğlak ve görüntüsü parçalı olan altılı masa yerine, yeniden iktidara yönelebilir. Başka bir ifadeyle, muhalefet önündeki vakti iyi değerlendirmezse seçmenler biri altıya tercih edebilir.

Özetle, muhalefetin önünde iktidarın yılgınlığa sürüklemeye çalıştığı kitleleri sandığa gitmeye ikna etmek ve bunun için onlara geleceği vadetmek, sandığın güvenliğini sağlamak ve kitleleri buna ikna etmek gibi birbirinin doğal uzantısı olan birtakım sorunlar var. Bunun da önkoşulu, asgari müştereklerde uzlaşılmış bir iktisadi program. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU