Lübnanlılar için seçim gününün neler getireceğine dair samimi bir okuma

"Değişimci" atılımlar hala mümkün olsa da, bazı bölgelerde "egemencilere" verdiği zarar büyük ve bilhassa mezhepsel bakımdan karma bölgelerde Hizbullah ve yandaşlarına büyük oranda fayda sağlayacak

Fotoğraf: Reuters

Bu saatlerde Lübnanlılar, anavatanlarının hayatındaki bir dönüm noktasını yaşıyorlar ve önlerinde birkaç seçenek bulunuyor, bunlardan en öne çıkanları:

  • Silah, para ve devletin güvenlik kurumları üzerinde hakimiyet kurarak çeşitli Lübnan bölgeleri ve bileşenleri içinde yayılmış, Hizbullah liderliğindeki "Azınlık İttifakı"na bağlanmak.
     
  • Her ne kadar anayasal bir kılıfa sahip olsa ve  açık ABD-Fransız suç ortaklığı- demeyelim de uluslararası bir "göz yummadan" faydalansa da, fiili bir silahlı ve güvenlik işgali altında yapıldığından meşruiyetini yitirmesi için seçimleri boykot etmek.-
     
  • Kendilerini "egemen güçler" olarak adlandıran, şu anda "Hizbullah'ın işgali" ve Lübnan üzerindeki hegemonyası olarak tanımladıkları duruma karşı açık ve samimi bir savaşa girişen güçlerin arkasında durmak.
     
  • "Yönetici sistem" olarak tanımladıkları şeye karşı "değişim" sloganını yükselten güçler üzerine bahis oynamak. Pratikte Ekim 2019 halk hareketi ile siyasi mahallede ortaya çıkan bu "değişim" güçleri, "hepsi yani hepsi" sloganı altında savaşın istisnasız "sistem"in tamamına karşı verilmesi gerektiğini düşünüyorlar.

Genel olarak, bunlar mevcut siyasi tartışmaya hakim olan dört ana seçenek.

Bu seçenekler, (Hizbullah ve müttefikleri tarafından dayatılan) seçim yasası, feci ekonomik ve geçim sorunu gibi etkili iç faktörler ve en az onun kadar önemli Lübnan-Arap ilişkileri, Arap-İran ilişkileri, İran nükleer dosyasına uluslararası yaklaşım gibi dış faktörler tarafından kontrol ediliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Birinci seçenek, bugünkü seçimlerde en büyük meydan okumayı oluşturuyor, zira takipçileriyle birlikte Hizbullah, mevcut parlamentoda çoğunluğa sahip.

İran Devrim Muhafızları’na bağlı "Kudüs Gücü" eski komutanı Kasım Süleymani, 4 yıl önce, bir önceki seçimlerin bitiminden kısa bir süre sonra Lübnanlılara bunu müjdelemişti ve maalesef günler, Süleymani'nin haklı olduğunu ve Lübnan'ın giderek fiili bir işgalin altına girdiğini kanıtladı.

Bugünlerde Hizbullah'ın kendi yetenek ve kapasitesine, öncülüğünü yaptığı bölgesel komplonun uygulanması için elverişli uluslararası ortama olan güveni öyle arttı ki, kendi mezhepçi çevresi dışındaki Lübnanlı dini ve mezhepsel bileşenlere yönelik aleni ve sistematik nüfuz etme ve boyun eğdirme eylemlerine girişti.

Bu iki eylem, Lübnan'ın neredeyse tüm seçim bölgelerinde rakiplerine karşı yürüttüğü aleni "devre dışı bırakma savaşlarında" kendini gösteriyor.

Bunun da ötesinde, Hizbullah kendi çıkarlarının ölçüsüne göre hazırlanmış, kendi bölgelerini sızmalara kapalı ve nüfuz etme girişimlerine karşı güvenli tutarken, nispi temsil yoluyla partizan ve mezhepsel blokları bölmeye dayanan bir seçim yasasına güveniyor.

Yasa sayesinde kendi bölgelerinde, hakim olduğu, nüfuz ettiği ya da güçsüzleştirdiği güvenlik güçlerinin müdahalesinden korkmadan, rakiplerine baskı uygulayarak ve korkutarak bu bölgelerin temsilini tekeline alabiliyor.

Sonuç olarak, diğer bölgelerde oyların dağılıp bölünmesi, Hizbullah'ın her alanda atılımlar yapması beklenirken, Hizbullah ve yandaşları, mutlak hakimiyet alanlarında meclis sandalyelerini tekellerine alacaklar.


Seçimleri boykot etmek olan ikinci seçeneğe gelince, eski Başbakan Saad Hariri tarafından benimsenen ve Mustakbel Akımı'ndaki yandaşlarına yayarak genelleştirdiği seçenektir.

Hariri'nin seçimleri boykot etmesinin ardındaki mantık; sonuçları manipüle edilmiş ve Hizbullah ile takipçilerinin lehine önceden belirlenmiş olduğu için "seçimlerin meşruiyetinin tanınmaması"nı sağlamak.

Teorik olarak, bu "mantık"ta bir sorun yok. Dahası boykot, eğer daha erken bir dönemde kararlaştırılmış, bunun için geniş bir ittifak örülmüş, silahlı bir partizan ve mezhepsel işgal altında adil seçimler yapmanın imkansızlığına dikkat çekmek için uluslararası forumlarda faaliyetlerde bulunulmuş olsaydı doğru bir seçimdi.

Ancak bu geniş boykot uzlaşısına varılamadı. Ne Hariri ne de boykotta ısrar eden diğerleri, bu seçimlerin yapılmasını engellemek için uluslararası başkentlerde faaliyet göstermediler.


Bu nedenle, seçimlerin iptal edilememesi, geri çekilmeyi ve geride durmayı, olumsuz, hatta faydasız bir tür intihar seçeneğine dönüştürdü.

Ortaya çıkaracağı tek sonuç, İran işgal güçlerinin daha büyük bir çoğunluk elde etmesi ve - en kötü senaryonun gerçekleşmesi- yani ülkeyi anayasal olarak kontrol eden üçte iki çoğunluğa ulaşması olacak.

Daha da kötüsü, Hariri boykotta ısrar etmekle kalmayıp, aynı zamanda eski başbakan Fuad Sinyora, eski bakan Halid Kabbani, Dr. Mustafa Alluş gibi onunla aynı fikirde olmayan eski destekçilerine ve taraftarlarına karşı acımasız bir savaş başlattı ve onlara karşı listeler oluşturulmasını destekledi.

Hariri yanlıları ayrıca, eski müttefikleri "14 Mart Bloğuna" karşı da medya kampanyaları yürüttüler. Hatta Sünni arenayı "Hizbullah" ve takipçilerinin nüfuzuna açık bırakmanın olası sonuçlarından ürken Lübnan'daki Sünni müftülerin kararlarına bile meydan okudular.

Sonuç olarak, bugün Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki seçim savaşlarının sadece Sünnilerin parlamenter temsili için değil, aynı zamanda korkutucu bir Sünni zayıflık karşısında İran işgalci projesinin emelleri için de son derece önemli olacağı söylenebilir.
 

"Egemen güçleri" desteklemek olan üçüncü seçeneğe baktığımızda, bu, Hizbullah'ın gücüne ve aleni devre dışı bırakma projesine sahip bir siyasi rakip karşısında önemli ve gereklidir.

Lübnan'daki büyük çöküşe katkıda bulunan siyasi başarısızlıklarına rağmen, şurada burada halktaki saygı, daha doğrusu -sadakat- kredilerini henüz tüketmeyen geleneksel "egemen" güçlerin bulunduğuna şüphe yok.

Ancak, sahada bu tamamen doğru değil. Bugün, "egemen" güçler ve şahsiyetler, Cebel-i Lübnan ile Kuzey Lübnan'da kendi aralarında ve bilhassa Hristiyan mahallede Hizbullah’ın "Truva atı" olan Özgür Yurtsever Hareket’e karşı mantıktan yoksun zarar verici hesaplaşma savaşları yürütüyorlar.

Hristiyan bölgelerde  "egemen" blokların oylarının bölünmesi, Avncılar ile diğer Hizbullah takipçilerinin Hristiyan bölgelerde Hizbullah’ın nüfuzunu genişletme, birkaç ay sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hristiyan parlamenterlerin oyları üzerindeki kontrolünü sıkılaştırma misyonlarını yerine getirmelerini epey kolaylaştıracak.
 


Son olarak, "değişim" güçlerine gelince, gerçek şu ki, Lübnan'daki genel çöküş, "değişim" seçeneğini destekledi ve bunu talep edenlerin varlığını pekiştirdi.

Bununla birlikte, 2019'da halk hareketlerini geliştirip ileriye taşımakta başarısız olan "değişimciler", bazı örgüt ve yüzlerinin güvenilirliğine olan güveni sarsan aksiliklerle karşılaştılar.

Ayrıca, çocuksu, radikal ve ütopik olmak arasında gidip gelen popülist sloganları, birçok halk kesimini gerekçesizce yabancılaştırdı.

Bu kişiler ayrıca, özdeş önerilere dayanan ve sadece "itirazcı sesler" olmakla yetinmeyip, bunun ötesine geçen geniş cepheli bir uzlaşı ve anlayışa ulaşamadılar, bu da inandırıcılıklarını olumsuz bir şekilde etkiledi.

Şunu söylemeliyiz ki, "değişimci" atılımlar hala mümkün olsa da, bazı bölgelerde "egemencilere" verdiği zarar büyük ve bilhassa mezhepsel bakımdan karma bölgelerde Hizbullah ve yandaşlarına büyük oranda fayda sağlayacak.

Bugün zor, gelecek ise belirsiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU