Lübnan'daki çöküş ve Arap krizi

Lübnan, özleme layık olan tüm hususiyetlerini kaybetti. En büyük kaybeden Lübnan halkı oldu ancak Araplar da Lübnan'ın kaybıyla çok şey kaybettiler

Fotoğraf: Reuters

Geçenlerde Abu Dabi'de Semir Ataullah ile tanıştım. Ortak arkadaşımız Fas'ın eski Dışişleri ve Kültür Bakanı Muhammed Binaysa ile görüşmek üzere Beyrut'tan değil, Dubai'den geliyordu.

Lübnan hakkında dert yandığı son yazıları hakkında biraz konuştuk. İki arkadaştan ayrıldıktan sonra Ataullah'ın on yıl önce şu ürkütücü başlık altındaki bir dizi yazısını hatırladım: "Doğunun sonu!"

Beyrut da dahil olmak üzere doğunun büyük şehirlerinin kozmopolit karakterinin yok olmasının Beyrut, Şam ve Bağdat'ı korkunç çöküşe götürebileceği on yıl önce hiçbirimizin aklına gelmedi.

Arap şehirleri, iç savaşlar, kıtlıklar ve modern uygarlığın tüm yönlerinin yokluğundan muzdarip ortamlar haline geldi.

Gerçekleri, rakamları, tarihi, beklentileri, umutları gözden geçirdiğimde, bu krizin Maşrık (Batı Arap dünyası) şehirlerine yayılmasında Beyrut modelinin mevcut çöküşünün önemli bir rolü olduğu aklıma geldi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Lübnanlıların 19'uncu yüzyılın ortalarından bu yana yalnızca Amerika'ya göçmen olarak değil, aynı zamanda Mısır'a da gittiklerini; gazetecilik, ticaret, sözlük ve ansiklopedi yazımına büyük katkılarda bulunduklarını hatırlıyoruz.

Binaysa bana, eski Arap tarihinin ilk canlı resmini çizenin Corci Zeydan'ın romanları olduğunu hatırlattı.

1950 ve 60'lı yıllarda Intra Bank'ı kuran Filistin asıllı Youssef Beidas'tan bahsetti ve Arap dünyasındaki ilk bankaların 1980'li yıllarda Beyrut'ta ortaya çıktığını söyledi.

Arap dünyasındaki ilk üniversiteler (bir değil iki tane), 1865 ve 1875 yıllarında Beyrut'ta kuruldu. Bugün, 16 ve 17'nci yüzyıllarda Lübnan Dağı'nda ve ardından Beyrut'ta kurulan matbaaların neresindeyiz?

1906'dan sonra doğudaki herhangi bir limandan önce Beyrut Limanı'nın kendisiyle geliştiği denizcilik şirketleri kurmada neredeyiz?

90'lı yıllarda Başbakan Refik Hariri'nin Dubai Emiri'ne şu sözleri söylediğini hatırlıyorum:

Siz değerli büyüklerimizden rönesansın ve ilerlemenin yöntemlerini öğrenmeye geldik.


Emir, bunun üzerine öfkeyle karışık kendisine şöyle cevap verdi:
 

Çok mütevazısınız Sayın Başkan! Sizin böyle sözler sarf etmeniz hoşuma gitmiyor. Siz öncüsünüz ve ilk modelsiniz. Sivil barışı korumanız, eğitiminizde ve iyi yönetiminizde üstün olmanız şartıyla bunu sürdürebilirsiniz.


Dubai emirinin ve rönesansının kurucusunun bahsettiği "model" meselesi, Lübnan'daki mevcut tıkanıklık ile Arap krizi arasındaki ilişki hakkında ne kastettiğim konusundaki temel meseledir.

Lübnan'ın eski Dışişleri Bakanı ve Beyrut Amerikan Üniversitesi Dekanı olarak görev yaptıktan sonra Balamand Üniversitesi Rektörü olan Elie Salem, bana şakayla karşılık şunları söyledi:

60'larda, Lübnan: Devrimsiz Evrim adında bir kitap yazdım. Tam tersi oldu. Herhangi bir gelişim veya evrim olmaksızın devrim ve hatta devrimler gerçekleşti.


Neden böyle oldu?

Bunun çeşitli sebepleri var ve şüphesiz sonuncusu, Ghassan Tueni'nin dediği gibi, başkalarının Lübnan topraklarındaki savaşlarıdır!

Bununla, 1975-1990 yılları arasında yaşanan iç çatışmayı kastediyordu. O dönemde savaş, Taif Konferansı'nda uluslararası ve Arap özelinde bir çözümün yanı sıra yeni bir anayasa ile sona erdi.

Ancak yine de derin yaralar açıldı. Bunlar arasında en önemlisi, Marunilerin iktidarı kaybettikleri ve Lübnan'dan göç etmeleri gerektiği görüşüdür.

Suriyeliler cumhurbaşkanlığı için ordu komutanı Emil Lahud'u destekliyor gibi görünerek bunu manipüle ettiler.

2005 yılında Başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesinin ardından Lübnan'dan çıktıklarında, Hizbullah filmi tamamlama görevini üstlendi.

Eski Genelkurmay Başkanı Avn'ı destekledi ve azınlık ittifakına ilişkin tam bir ideolojiyle hareket etti. 2006 yılından bu yana General Avn ve silahlı müttefiki, mevcut tıkanıklık ve sefillik durumuna ulaşana kadar Lübnan sistemini sabote etmeye devam etti.

Lübnan "modeli"nin çöküşündeki ilk faktör budur: Sistemi ve kurumları sabote etmek, kötü yönetim, yolsuzluk ve istişare veya anayasa olmaksızın silahlı partiye iktidarın dizginlerini vermek!

İkinci faktör, Sünnilerin (bunlar Lübnan toplumu, devleti ve kurumlarının bir arada tutan unsur mesabesindedir) Başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesinin ardından başbakanlık pozisyonunu koruyamamasıdır.

14 Mart İttifakı dört yıl direndi ve iki kez (2005 ve 2009) seçimleri kazandı. Başbakan Sinyora'ın iki hükümeti umutluydu.

Ancak sonra koalisyon dağıldı ve 2011'de silahlı parti ve general hükümetin kontrolünü ele geçirdi. O zamandan beri Lübnan'da ismini hak eden bir hükümet olmadı.

Faktörler, sebepler ve koşullar ne olursa olsun Sünni liderliğinin, birlik ve sağlamlıktan yoksun olması ve cumhurbaşkanlığını devretmesi nedeniyle devletin ve sistemin aşağılanmasındaki sorumluluğu büyüktür.

Lübnan, on beş yıl boyunca silahlı partinin yönetimi ele geçirmesi, yolsuzluk ve yatırım yokluğu nedeniyle Arap ve uluslararası desteği kaybetti.

Bu sırada, Irak ve Suriye İran'ın çıkarına olacak şekilde tahrip edildi. Bu üç ülkedeki çöküş, ulus-devletin başarısızlığıyla birlikte Maşrık'ın çöküşüne tanıklık ediyor gibiydi.
 


Birçok gözlemci, Beyrut'un uzun süren iç savaşlarla fırsatı kaybettiğini; yerini başka ülkelerin, limanların ve havalimanlarının aldığını söyledi.

Hakikate gelince, inanılırlığını, güvenilirliğini, modelini ve fikrini kaybetmedikçe kimse bir başkasının yerini alamaz.

Lübnan'da siyasi sistem çöktü. Bu çöküş, eğitimi, iş dünyasını, ticari kurumları ve hukukun üstünlüğünü de kendisiyle birlikte aşağı çekti.

Artık hiç kimse -geçmiş bir model olmasının dışında- Lübnan modelinden bahsetmiyor.


Gerçekte süregelen başarısızlığa rağmen bu model, onlarca yıl -uluslararası ve bölgesel durum değişene kadar- direndi.

Demek istediğim, uzun vadede gerçekleşen bu düşüş nitelikseldi fakat şu üç şey tüm açıklığıyla görünene kadar tam olarak ortaya çıkmadı:

Elektrik sorunu, eğitim ve üniversite problemleri, bankaların kapanması ve para biriminin çöküşü.

Bunlar, bir asırdan fazla süredir Lübnan ve Beyrut'un karakteristik özellikleridir. Karmaşık ve uzun vadeli bir süreçte güven yaratan Lübnan'ın çeşitli hususiyetleriydi.

Onun tezahürleri, modernitenin ve çağdaşlığın deliliydi ve söylendiği gibi Lübnan "Ortadoğu'nun İsviçre'si" idi.

Seçimlere günler kala kimse söz konusu çöküşün ve boğulmanın ortasında modelden de güvenden de bahsetmiyor.

Lübnan, özleme layık olan tüm hususiyetlerini kaybetti.

En büyük kaybeden Lübnan halkı oldu ancak Araplar da Lübnan'ın kaybıyla çok şey kaybettiler.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU