Bağımsızlığın ve Nekbe'nin 64'üncü yılı

İçinde bulunduğumuz mayıs ayında İsrail bağımsızlığını kutlayabilirken, Filistinliler halen devam etmekte olan Nekbe'yi hatırlıyor ve dinliyorlar

Fotoğraf: Saeed Al-Khatib/AFP

Her yıl mayıs ayı, Arap-İsrail çatışması, Filistin-İsrail çatışması, İsrail devletinin bağımsızlığı, Filistinlilerin topraklarından koparıldıkları ve bu yazının yazıldığı zamana kadar bağımsız devletlerini kurma haklarından mahrum bırakıldıkları Filistin Nekbe'si (Büyük Felaket) ile ilgili anılar demetini dayatır.

Tarihsel olarak, biz çocuklar ve gençler için onlarca yıldır bu ay, Filistin ve onunla birlikte Cezayir'in kurtuluşu için gösteriler düzenleme günleri olmuştur. Gösteriler, Cezayir ve ardından Vietnam deneyiminden büyük ilham alan Filistin direnişini destekleme tutkusu ile dolu olurdu.

Gerçeğin her zaman galip geleceği, adaletin her zaman gerçekleşeceği gerçeğine dayanan büyük bir inanç ve güven vardı. Ulusal kurtuluş savaşının, çeşitli işgaller altında kalan üçüncü dünya ülkelerinin çoğunda olduğu gibi, her zaman bağımsızlık ve bağımsız bir devlet elde ederek sonuçlanacağına dair şüphe yoktu.

Mayıs ayı gösterileri her zaman Filistin ve Arap tarafında önemli olaylara sahne oldu. Diğer tarafta, İsrail tarafında ise, İsraillilerin başarılarını saydıkları bir yıl daha ekledikleri için sevindikleri bir bağımsızlık bayramıydı.

Genel olarak, tarih durağan değildi, İsrail'in küçük bir imparatorluğun özelliklerine sahip olana kadar genişlediği, ama çok geçmeden savaş ve müzakerelerle geri çekildiği, fakat tüm Filistin toprakları ile Suriye'deki Golan Tepeleri'ni işgalini sürdürdüğü dönüm noktaları ile doluydu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Filistinliler kendi adlarına, direniş, intifada ve müzakereler ile geçen yaklaşık 70 yılın ardından, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde siyasi bir kolu olan, teorik olarak Filistin Ulusal Otoritesi'nin temsil ettiği siyasi bir oluşum elde ettiler.

Gerçekte ise, "Filistin meselesi" askıda kaldı, çünkü "nihai statü" üzerinde anlaşma mümkün olmadı. En az bunun kadar önemli olan bir diğer husus, Filistin oluşumunun fiilen biri Batı Şeria'da Fetih tarafından diğeri Gazze Şeridi'nde, İsrail'le 4 savaşa giren "Hamas" tarafından yönetilen iki oluşum haline gelmesidir.

Sonuç olarak, içinde bulunduğumuz mayıs ayında İsrail bağımsızlığını kutlayabilirken, Filistinliler halen devam etmekte olan Nekbe'yi hatırlıyor ve dinliyorlar.


Denildiği gibi, 64 yıl boyunca Araplar ile İsrail arasındaki köprülerin altından, savaşlar, barış anlaşmaları ve müzakereler olsun çok sular aktı.

İki taraf arasındaki mücadelenin temel yasası, bir oldubittiyi dayatma ya da onu değiştirme gücüydü. İsrail'in yaptığı şey, özellikle Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra artan sayıda Yahudi göçmeni emen gelişmiş bir ülke inşa etmekti.

Aslında son zamanlarda Ukrayna'dan mülteci olarak gelenler dışında İsrail'e göç edebilecek ve bunu yapabilecek Yahudi kalmamıştı.

Öte yandan, Filistinliler, ister ikinci sınıf vatandaş olarak yaşadıkları eski İsrail sınırları içinde, isterse Batı Şeria ve Gazze'yi içeren Filistin topraklarının tamamında olsunlar, topraklarında kalma ve direnme konusunda üstün bir yetenek gösterdiler.

Dünyanın dört bir yanına yayılan Filistinlilerden oluşan bir Filistin "diasporası"nın bulunduğu doğru, ancak Filistin ve İsrail sınırları içinde kalanlar, İsraillilerle güvenlik, ekonomik ve siyasi etkileşim halinde yaşadıkları bir tür demografik denklik elde ettiler.

Batı Şeria'da güvenlik alanındaki koordinasyon, İsrail para biriminin kullanımı ile sağlanan ekonomik uyumluluk, Filistinli işçilerin İsrail duvarlarında gedikler açmaları, güneş enerjisi ile çalışan İsrail teknolojileri aracılığıyla Gazze atmosferinden toplanan su buharı ile su üretmek bu etkileşimin göstergelerinden.

Bunların hepsi, "jeopolitik" Filistin-İsrail yakınlığının dayattığı yeni bir gerçekliğe işaret ediyor.


Son birkaç on yılda Arap, Filistin-İsrail ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşandı.

Birincisi, Oslo Anlaşmalarının Filistin-İsrail ilişkilerine yasal bir referans oluşturması ve Haziran 1967 sınırları çerçevesinde açıkça iki devletli bir çözüm şartı koşmasıdır.

İkincisi, Filistinli ve İsrailli taraflar arasında atıfta bulunulan etkileşim derecesinin, şu anda ister Filistinli ister İsrailli olsun, toprak sakinleri arasında var olan ve bazen, on yıllar önce Güney Afrika'da var olan "apartheid" ilişkileri gibi tanımlanan eşitsizlikle kesintiye uğrayan tek bir devletin temellerini atmış olmasıdır.

Üçüncüsü, Mısır, Ürdün, BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas dahil olmak üzere Arap ülkeleriyle yapılan barış anlaşmaları sonucunda "merkezi Filistin-İsrail sorunu" etrafındaki bölgesel iklimin kökten değişmesidir. Bu son anlaşmalar, güvenlik, ekonomik ve teknolojik biçimler alan bölgesel iş birliği için geniş bir alan yarattı.

Dördüncüsü, bölgesel iklimdeki bu olumlu değişime rağmen, bunun ne tarihsel çözülüşünü sürdüren Filistin'de ne de iç siyasi bütünleşme ve kenetlenme kudretini kaybeden İsrail'de siyasi seçkinleri etkilememesidir. İlkinde, Arapların Filistin davasını ihmal ettiğine dair şikayetler sürekli hale geldi. İkincisinde, seçkinler Batı ülkelerinde ve daha yakın zamanda Rusya'da Yahudi karşıtlığı anlamında artan "anti-Semitizm" oranlarından endişe duymaktadır.
 


Tüm bu gelişmeler, önümüzdeki on yılların zorunlu olarak önceki on yıllara benzemesini gerektirmiyor, aksine çatışma tarihinde eşi görülmemiş değişikliklere kapı aralıyor.

Birincisi, tek devletli çözümün kendisini iki devletli çözüme güçlü bir şekilde dayatmasıdır. Bu konuda "İsrailli Araplar" olarak bilinen kesim, ilk tezahürleri mevcut İsrail hükümetinin oluşumunda ortaya çıkan bir köprü haline geldi.

Bu noktada, İsrailli seçmenlerin bazı kesimlerini yatıştıran İsrail’in yerleşim yerleri inşa etme eylemleri, iki devletli çözümü pratikte gerçek dışı kılıyor.

İkincisi, önümüzdeki dönemde ve belki de içinde bulunduğumuz on yılda, Filistinliler için şiddete göre daha fazla olumlu olan barış durumunu içeren eşitlik meselesi, kurtuluş meselesinden daha kaçınılmaz ve bir gereksinim haline gelebilir. 

Üçüncüsü, Doğu Akdeniz Gaz Forumu örneğinde olduğu gibi enerji alanı ile teknoloji alanındaki mevcut bölgesel iş birliği aktivizminde, Filistinliler dahil olmak üzere Araplar ile İsraillileri terörizm ve İran müdahalelerinden daha fazla bir araya getiren hususlar var. Su ve gıda kıtlığı sorunu, İsrail'in sunabileceği ve Arapların iş birliği yapabilecekleri yeni kapılar aralıyor.

Dördüncüsü, eğer Filistin doğal gazının sırları Mısır ve Filistin arasında deniz sınırları belirlenerek çözülür ve İsrail-Lübnan müzakerelerini taçlandıracak bir anlaşmaya varılırsa bu iş birliği çerçeveleri Filistin-İsrail barışı için yeni dönüm noktaları sunabilir.

Deniz sınırlarının belirlenmesi ve İsrail ile Lübnan arasındaki müzakerelerin başarılı olması, Rus doğal gazının sadece kıt değil, aynı zamanda derinleşen Ukrayna krizinin bir parçası haline geldiği Avrupa krizi sırasında bölgesel doğal gaz piyasasının, ulaşım, üretim ve ortak çıkarlar olsun onunla ilgili her alanda iş birliğinin genişlemesinin önünü açacaktır.

Beşincisi, Arap-İsrail gelişmeleri bir boşlukta asılı değil, aksine en az onun kadar önemli, Suudi Arabistan-İran, Türkiye-Suudi Arabistan, İsrail-Türkiye ve Mısır-Türkiye görüşmelerinde ortaya çıkan olumlu bölgesel gelişmelerle tamamlanıyor.

Bunların hepsi sözde Arap Baharı olaylarından yakın zamana kadar devam eden, ülkelerin içinde ve dışında olsun bölgenin siyasi enerjisinin çoğunu tüketen iç ve bölgesel savaşlarla somutlaşan bir istikrarsızlık içinde yaşayan Ortadoğu bölgesinde tansiyonu düşürüyor ve ateşi dindiriyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU