Vizyonda bu hafta: Sıra dışı ve büyüleyici bir kadın; “Colette”

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için vizyondaki filmleri yazdı

Colette filminden bir kare

Bir edebi eserin sinemaya uyarlanması durumu istisnalar olsa da edebiyat severler nezdinde çoğunlukla hayal kırıklığı yaratır. Bu nedenle sinema ve edebiyatın birbiri ile olan ilişkisi kaçınılmazsa da bu konu edebiyat çevrelerinde her daim tartışmaya açık olmuştur.

Dolayısıyla böylesi bir riski göz önüne alarak uyarlama bir film seyredip vakit kaybetmek yerine, kitabın kendisini okumak isteyenler muhakkak vardır. Fakat her ne olursa olsun, iyisiyle kötüsüyle dünya sinemasında çokça örneğini gördüğümüz; kimisi hayal kırıklığı yaratan, kimisi eserin aslına sadakatiyle övgüye boğulan uyarlamaları göz ardı etmek yine de mümkün değildir.

 

Benzer şekilde, yazmak eylemini ilginç bulmayıp bu süreci sadece saatlerce bir masada oturarak kalem oynatmaktan ibaret olduğunu düşünenler, bu kapsamda biyografi türleri içinde yazarlarla ilgili filmlere karşı da önyargılı olabilir. Ama böyle bir önyargı nedeniyle geçen hafta vizyona giren “Tolkien” ve bu hafta vizyona girecek olan “Colette” filmlerini izleme listesinden çıkarmış olanlar varsa, dersine çok iyi çalışmış bu iki başarılı yapımı ıskalayacaklarını söyleyebilirim. Zira her iki film de derinlemesine yapılmış bir araştırma ile yazarları yakından tanımak ve onları anlamak adına eşsiz bir fırsat sunuyor. 

 

Sıra Dışı ve Büyüleyici Bir Kadın; “Colette”

Yönetmen: Wash Westmoreland / Oyuncular: Keira Knightley, Dominic West, Denise Gough, Fiona Shaw, Eleanor Tomlinson, Robert Pugh, Ray Panthaki / 111 dakika

Dürüst olacağım, kısaca Colette olarak bilinen Fransız yazar Sidonie-Gabrielle Colette’in hayatını anlatan bu filmi seyredene kadar onun hakkında herhangi bir şey bilmiyordum. Önüne konulan her kuralı ihlal eden ve yüreğinin istediği şekilde korkusuzca yaşayarak hayatına yön veren bu cesur kadının yaşadığı dönemi kadrajına alarak edebi bir yolculuğa çıkaran film, hem Colette’in hayatında neler olduğu, hem de dönemin Paris’i hakkında benim için keyifli bir öğreti oldu.

 

19’uncu yüzyılın sonları ile 20’nci yüzyılın başlarında geçen film, Fransa’nın kırsal bir bölgesi olan Burgonya’nın insana huzur veren tabiatıyla açılış yapıyor. Sonrasında, uygun bir beyefendi ile evlendirilmek üzere bekleyen, naif, köylü kızı Colette’in, Paris’te Willy mahlasıyla tanınmış bir yazar olan Henri Gauthier-Villars’ın ailesini ziyaretini takiben ikilinin evlenerek sanatın kalbinin attığı Paris’e doğru uzanan hikayeleriyle devam ediyor.

 

Çiftin evlilik öncesinde kırsalda kaçamak yaşadıkları ilişkilerinin heyecanı, evlendikten sonra Colette’in Willy’nin evlilik dışı ilişkilerini keşfetmesiyle kesintiye uğruyor. Üstelik Colette kocasının kısıtlamaları nedeniyle kendini kapana kısılmış gibi hissettiği apartman dairesinde, sadece Willy’nin “erkeğin doğası” diyerek bu aldatmaları normalleştirme çabasıyla değil, aynı zamanda onun kaba alışkanlıklarıyla ve kumar düşkünlüğü nedeniyle içine düştükleri maddi zorluklarla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Ve en önemlisi Willy’nin Paris’te bir yazar olarak elde ettiği unvanın başarısını çevresindeki hayalet yazarlara borçlu olduğu gerçeği de ilişkilerinde bir güven zedelenmesine sebep oluyor.

 

Colette kocasını çok sevmesine rağmen, üst üste yaşadığı bu olaylar sonrasında Paris’ten ayrılarak Burgonya’ya ailesinin yanına geri dönüyor. Burada hem kızının içindeki potansiyelin farkında olan annesinin desteği, hem de kendi iç sesini dinleyerek aldığı bir karar ile Willy ile aralarında gizli saklı hiçbir şey olmaması koşulunda bu evliliğe devam edeceğini kocasına bildiriyor. Paris’e geri döndüklerinde etrafındaki hayalet yazarlar ile ödeme sorunları yüzünden yayımlayacağı kitapları için yeni malzeme temin etmekte sıkıntı yaşayan Willy, biraz da Colette’i meşgul edeceğini düşünerek ona sık sık çocukluğundan bahsettiği hikayeleri yazmasını öneriyor. Bu tavsiye ve yönlendirme üzerine Colette, yarattığı Claudette karakteri üzerinden kızlık dönemine ait yarı-otobiyografik bir roman kaleme alıyor. 

 

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır

Colette, kendi düşünceleri ve deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı, 15 yaşındaki bir kız öğrencinin şehvet ve sevgi açlığına dayalı hikayesini anlattığı romanını çevrelerindeki erkek hayalet yazarlardan çok daha hızlı bir şekilde yazar ve kocasına teslim eder. Willy, karısını oyalamak için verdiği bu tavsiyenin Colette tarafından bu kadar ciddiye alınması üzerine onu kırmamak adına romanı beğendiğini ancak içeriğinin çok kadınsı olduğunu ve yayınevlerinin bununla ilgilenmeyeceğini söyler. Fakat bir zaman sonra haciz ile evlerindeki eşyaları kaybetmeye başladıkları noktada kariyerini ve mali durumlarını kurtarmak adına ellerinde sadece Colette’in yazdıklarının kaldığını anlar. Kafa kafaya verip bazı düzeltmeler yaptıktan sonra Willy imzasıyla roman yayımlandıktan sonra Colette’in “Claudine” hikayesi büyük bir başarıya ulaşır. Böylece kariyerinin zirvesine çıktığı bu dönemde Willy hayalet yazar olarak karısını kullanmaya başlar.

 

Gelen bu başarı üzerine Willy’nin Paris’teki cemiyet hayatında dikkat çekerek hızla yükselen karısına karşı erkeklerin ilgisini fark etmesiyle ortaya çıkan kıskançlıklar üzerine Colette, duygusal, entelektüel ve fiziksel olarak kadınlara olan ilgisini kocasıyla paylaşır. Bu duygular içinde kendini tanıma isteğiyle Colette sonunda Willy ile olan evliliği dışında kendi cinsel arzularını da yaşamaya başlar. 

 

Kadının adı yok

Colette, bir cinsel devrim etkisini başlatan ilk eseriyle tüm ülke çapında yakaladığı başarı üzerine bu yeni arzuları doğrultusunda kendi yaşadıklarından yola çıkarak üç “Claudine” romanı daha kaleme alır. Cinsel kaçışlar, tanımlanan yeni cinsel kimlikler ve aldatma üzerine tartışmalı konularıyla her biri bir öncekinden daha çok ilgi gören ve Paris’in seçkinleri arasında zincirleme skandal ve sansasyona sebep bir Fransız kızın hikayesi tüm ülke çapında sanatsal bir ikona dönüşür. Eser tiyatro sahnelerine taşınır, hem sanatta hem de günlük tüketim hayatında kuralları yıkan trendler oluşur. Fakat gün geçtikçe her şeyin farkına varmaya başlayan Colette, erkek egemen bir dünyada, kocasının ona dayattığı bir yaşamın sınırlarından kurtularak yazdıklarını sahiplenmeye karar verir ve bir sonraki kitapta kendi adının da geçmesini ister. Willy’nin bunu reddetmesi üzerine Claudine serisinin piyasadaki başarısına karşın topluluk önünde bunun gururunu yaşama fırsatını kaçırdığını anlayan Colette, sanatını ve yeteneğini çalan ve bir kadını sömüren bu kısır döngüden çıkmak için kendini ifade etmenin farklı yollarını arar. Bunun üzerine pantomim ve sahne çalışmalarına başlar. Böylelikle kadının adının olmadığı ataerkil ve baskıcı bir dünyada kişisel ve profesyonel duruşu ile meydan okuyarak gelecek neslin kadınlarına ışık tutan feminist bilincini yükselten bir kültürün temellerini atar.

 

Toplumsal cinsiyet ve normlarına meydan okumaktan korkmayan böylesi sıra dışı bir yazara hayat veren başrol oyuncusu Keira Knightley’in performansı kesinlikle göz dolduruyor. Colette gibi birinin çekiciliği ve zekasını oldukça başarılı bir şekilde üstleniyor. Giydiği her kıyafeti mükemmel bir şekilde üzerinde taşıyan oyuncu yazarın gençliğinden yetişkinliğe doğru evirilen döneminde rekabetçi arzularla karmaşık bir hal alan ilişkiler çerçevesinde Fransız edebiyatının çalkantılı dönemine, hayat verdiği karakterin özüne sadık bir şekilde ışık tutuyor.

Haftanın diğer filmleri

Amerikan Soygunu

Barty Layton yönetmenliğindeki American Animals, sanat tarihindeki en büyük hırsızlıklardan birini konu edinen gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Sıradan yaşamlar süren dört üniversiteli genç, önemsiz gördükleri hayatlarına heyecan katmak ve “Amerikan Rüyası”na ulaşmak için şaşırtıcı bir soygun planı yaparlar. Kütüphanede özel bir şekilde korunan 12 milyon dolar değerindeki koleksiyon kitaplarının peşine düşen dörtlü, yavaş yavaş kendi yarattıkları fantezide kaybolmaya başlar.

Arkadaşımın Aşkı

Daniel Auteuil'in yönetmenliğini üstlenip başrolünde yer aldığı Amoureux de ma femme, yıllar sonra karşılaştığı arkadaşı Patrick'i akşam yemeğine davet eden Daniel'in, Patrick'in yemeğe birlikte geldiği sevgilisi Emma'dan hoşlanmasıyla gelişen olayları konu ediniyor. Ellili yaşlarındaki Daniel, uzun süredir görmediği arkadaşı Patrick'le sokakta karşılaşır. Arkadaşını görmekten duyduğu memnuniyetle onu aynı akşam evine yemeğe davet eder. Patrick geldiğinde, yanında 30 yaşında oldukça alımlı genç bir kadın olan yeni kız arkadaşını getirir. Daniel, bu yeni misafirden ne kadar heyecanlandığını anlayacak kadar onu iyi tanıyan eşinin yanında, Patrick'in yeni sevgilisi hakkında hayaller kurmaya ve bir maceraya dalmaya başlar.

Astronot Willy: Macera Gezegeni

Terra Willy: Planète inconnue, ailesiyle yaptığı uzay yolculuğu sırasında kaybolan Willy'nin, ailesine geri dönme çabası sırasında yaşadığı serüvenleri konu ediniyor. Ailesiyle uzayda yolculuk yapan Willy, bir kaza sonucu onlardan ayrılır ve kendini hiç bilmediği bir gezegende bulur. Bu egzotik yeni dünyanın renkli bitki örtüsü ve sevimli hayvanları karşısında Willy’nin yanında, ona heyecan dolu maceralarında eşlik edecek robot Buck vardır. İkili Willy’nin ailesini beklerken bu gizemli ve hayat dolu yeni gezegeni keşfederler.

Cin “Aşk Büyüsü”

Battal Karslıoğlu'nun yönettiği Cin “Aşk Büyüsü”; Musa'nın, Esra'nın sevgisini kazanmak için yaptırdığı aşk büyüsünün felakete yol açan sonuçlarını anlatıyor. Sevdiği kadını elde etmek için aşk büyüsü yapan genç bir adamın hikayesini konu ediyor. Esra’yı elde etmek için türlü yollar deneyen ve hepsinde hüsrana uğrayan Musa, son çare olarak aşk büyüsünü denemeye karar verir. Son zamanlarda sosyal medyada da büyük yankı uyandıran Aşk Büyüsü'nü deneyen Musa, beklediğinden de iyi sonuç alır. Her şey onun düşündüğünden fazla yolunda gitmiştir. Ancak her büyüde olduğu gibi basit görülen bu büyünün de sonu felakettir.

Cin Deresi “Müsfer”

Uluslararası büyük bir şirket bir yarışma düzenlemiştir. Şirket gruplardan tespit edilememiş arkeolojik kalıntıları tespit ederek büyük bir sunum hazırlamalarını ister. Grubun üyelerinden Arda ekibini çocukluğunu geçirdiği ancak ayrılmak zorunda kaldığı yaklaşık 600 yıllık tarihi olan Bağırganlı Köyü’ne götürür. Ekip Osmanlı zamanından kalma kaya limanı için Çakal Tepesi’ndeki dar geçitlerden geçmek zorundadır. Arda’nın yaptığı bazı uyarılara rağmen, Murat hiç yapmaması gereken bir hata yapar. O hatanın bedeli için Arda, Defne ve Sude’nin Cin Deresi’ni geçmeleri gerekecektir. Ancak bu kolay olmayacaktır çünkü o yol, en tehlikeli cin kabilelerinden olan Müsfer cinlerinin yolu değil evidir.

Kaçış Planı 3

Sylvester Stallone'un başrolünde yer aldığı Escape Plan filminin serisi, The Extractors isimli üçüncü bölümüyle devam ediyor. Güvenlik uzmanı Ray Breslin, Hong Kong'un en zengin iş adamının kaçırılan kızını kurtarmak üzere görevlendirilir. Ancak Ray'in kız arkadaşı da aynı kişiler tarafından kaçırılınca işler değişir. Tüm bunların arkasında, Ray'in eski iş ortağının oğlu vardır. Bu gözü dönmüş adamın aklında tek bir şey var: İntikam. Acaba Ray, zamana karşı yarışarak tutsakları bu adamın elinden kurtarabilecek mi?

Kıyamet Deneyi

Rec Revan'ın yönettiği Aporia, silahlı bir grup tarafından zapt edilerek ölümcül bir deneyin parçası haline getirilen insanların bu durumdan kurtuluş mücadelesini konu ediniyor. Kasaba sakinleri, bilinmeyen bir grup tarafından esir alınır. İnsanlar üzerinde bir deney yapmaya başlayan bu grup için başta işler güzel gitse de sonrasında yapılan deneyler bir felaketin başlangıcı olacaktır. Başarısız olan denekler kasabadan uzak bir dağ başına götürülüp infaz edilmek istenir. Ancak bu katliamdan kurtulan ‘Arvin’ ve ‘Ejla’ isimli çift dağların ardında derin bir çukurun içinde saklanmayı başarır. Arvin ve Ejla arasında belli belirsiz bir aşk hikayesi yaşanmaktadır. Ejla ve Arvin ilk başta kurtulduklarını sanarlar fakat onları kabus dolu günler beklemektedir. Çift, düştükleri derin çukurdan çıkmanın türlü yollarını ararken hesapta olmayan ölümcül zorluklarla karşılaşır. Derin çukur onlar için zamanla mezara dönüşmeye başlar.

Ölü Adam

Jim Jarmusch'un klasik filmlerinden Dead Man, vahşi batıya doğru bir yolculuğa çıkan William Blake'in, Hiç Kimse adındaki Kızılderili ile tanıştıktan sonra yaşadıklarını anlatıyor. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan William Blake, vahşi batıya uzanan bir yolculuğa çıkar. Gittiği kasabada beklediği hayatı bulamayan William, Hiç Kimse adında bir Kızılderili ile tanışır. Hiç Kimse, onun aynı isimdeki ünlü şair William Blake olduğuna inanır. Çıktıkları yolculuğun sonunda William, hem duygusal hem de fiziksel anlamda yepyeni bir adam olur. Yaşadığı hayatın şartları, onu doğasına aykırı bir şekilde acımasız bir hale getirir.

Ölümcül Sular

Kaya Scodelario'nun başrolünde yer aldığı Crawl, Florida'yı vuran kasırga sonucu yaşanan selde babasını kurtarmaya çalışırken alligatörlere karşı hayatta kalma savaşı veren Haley'nin hikayesini anlatıyor. Haley, Florida’da yaşadığı yere büyük bir kasırga vurduğunda, tahliye emirlerine aldırmadan kaybolan babasını arar. Babasını, evlerinin döşeme altındaki boşluğunda ağır yaralı bir halde bulur. İkisi birden kısa süre içinde azgın sel sularında mahsur kalır. Güçlenen fırtınadan kaçmak için zaman giderek azalırken yükselen su seviyesi, Haley ve babası için korkacakları en son şey olur.

Yuvaya Dönüş

M. Hakan Kurşun'un yönettiği Yuvaya Dönüş, günümüzde Yumi'nin öyküsünden 1985 yılında aşk yaşayan Zafer ile Keiko'nun hikayelerine kadar uzanan iç içe geçmiş olayları anlatıyor. 1985 yılında İran-Irak Savaşı devam ederken, Irak uçaklarının bombaladığı Tahran’da 215 Japon yolcu mahsur kalmıştı. Japon yolcuları kurtarmak için İstanbul’dan havalanan THY uçağı sadece Tahran’a değil, aynı zamanda büyük bir aşkın da ortasına iniyordu. Tahliye edilen yolculardan biri de Keiko’ydu. Tahran’da görev yapan Türk istihbarat subayı Zafer Tuna’nın büyük aşkı… Aradan 34 yıl geçmiş, Keiko ölmüş, ardında ise kızı Yumi’ye bütün gerçekleri anlatan bir mektup bırakmıştı. Annesinin ölümünden sonra gerçek babasının kimliğini öğrenen Yumi Türk olan babasından hesap sormak için Türkiye’ye gelmişti. İstanbul’da tanıştığı yakışıklı taksici Mesut ile Kapadokya’ya giden Yumi, annesini terk eden babası Zafer Tuna’nın tam karşısındaydı. Ona karşı öfke doluydu. Ama bilmediği büyük sırlar vardı.
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU