İnanç Özgürlüğü Raporu yayımlandı: Köklü bir değişime ihtiyaç var

Norveç Dışişleri Bakanlığı destekli İnanç Özgürlüğü Girişimi, 2016-2019 yılları arasında Türkiye'deki İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu yayımladı, raporda hak ihlallerine ve ayrımcılık örneklerine yer verildi

Fotoğraf: Agos 

2011 yılından bu yana Türkliye'de düşünce, din ve inanç özgürlüğüne dair çalışmalar yapan İnanç Özgürlüğü Girişimi, 2013 yılından bu yana çeşitli raporlar hazırlıyor.

Norveç Dışişleri Bakanlığı destekli girişim, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde İnsan Hakları Komitesi’ne, Evrensel Periyodik İnceleme sürecinde İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne ve Avrupa Konseyi nezdinde Bakanlar Komitesi’ne Türkiye’de düşünce, din veya inanç özgürlüğünün korunmasına ilişkin raporlar sunuyor.

Dr. Mine Yıldırım tarafından hazırlanan son rapor, Ocak 2016 ile Mart 2019 arasındaki yaklaşık 3,5 yıllık dönemi kapsıyor. 

Raporda, ibadethanelere dönük saldırılar, Ermeni toplumunun patrik ve vakıf yönetimlerinin seçilmesi önündeki engeller, zorunlu din dersleri, kadınların camilere ulaşımı noktasındaki sorunlar, Anayasa Mahkemesi din ve vicdan özgürlüğü, eğitimde inanç özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve din veya inanç özgürlüğü, ibadet yeri kurma hakkı, dini mabetlere yapılan saldırılar, din ve inancın açıklanması önündeki engeller ve hukiki çerçeve gibi alanlardaki sorunlar ve çözüm önerileri yer alıyor.

İnanç Özgürlüğü Girişimi raporun sunuş yazısında şöyle deniliyor:

Türkiye’de din veya vicdan özgürlüğü ile ilgili olarak Ocak 2016 - Mart 2019 aralığını kapsayan izleme raporu din veya inanç özgürlüğü hakkının bileşenlerini uluslararası insan hakları hukukunu temel alarak sistematik bir şekilde değerlendirmektedir. Raporda ayrıca mevzuat ve uygulamanın insan hakları hukuku ile uyumlu hale getirilmesi konusunda yol gösterici tavsiyelere ve iyi uygulamalara yer verilmektedir. Türkiye’nin din veya inanç özgürlüğü alanında gerek uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Lozan Antlaşması gerekse Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan kaynaklanan önemli insan hakları yükümlülükleri bulunmaktadır. Öte yandan eski ve yeni pek çok inanç özgürlüğü meselesi mevzuat ve uygulama değişikliği ile halen çözüm beklemektedir. Raporda ayrıntılı bir şekilde ortaya konan bulgular herkesin din veya inanç özgürlüğü hakkının etkili bir şekilde korunmasının güvence altına alınması için insan hakları standartlarını temel alan ve kapsayıcı bir danışma süreciyle hayata geçirilecek köklü bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

 
Ayrımcılık

Raporda, Türkiye’de inanma, inanmama veya inancını değiştirme hakkının yasal olarak koruma altında olduğuna dikkat çekilen raporda, buna rağmen ayrımcılığa maruz kalındığına dikkat çekildi:  

Özellikle İslam’dan farklı bir din, inanç veya dünya görüşüne sahip olanların aile, iş hayatı ve sosyal çevre bağlamında baskı ve ayrımcılığa yaygın bir şekilde maruz kaldığı veya bu riskle karşı karşıya olduğu bildirilmektedir. Bu durumun ateistler, Hristiyanlık dinine geçenler, Aleviler ve gayrimüslim azınlığa  mensup bireyler tarafından yaygın bir şekilde deneyimlendiği anlaşılmaktadır. Bireysel vakalar üzerinden hak arama yollarının çeşitli sebeplerle (ispatlama zorluğu, daha fazla baskı görmekten çekinme, din veya inancını açıklamak istememe, işini kaybetme korkusu vb.) pek etkili olamadığı bu gibi durumların önlenmesine yönelik genel ve yaygın önlemlere ihtiyaç duyulmaktadır.” 

 

Kimliklerdeki din alanı ve saldırılar

Kimliklerde yer alan din hanesinin isteğe bağlı olarak konulmasının olumlu bir gelişme olduğuna dikkat çekilen raporda, nüfus kayıtlarında yer alan din alanının kaldırılması, kaldırılana kadar ise bireylerin kendilerine sunulan liste dışında yer alan bir din veya inancı, ateizm, agnostisizm gibi dünya görüşlerini belirtmelerinin mümkün hale getirilmesi gerektiği belirtildi.

Devletin patrik seçimlerine müdahale ettiği ve vakıf seçimlerinin yapılamıyor olması da eleştirildi.

İbadethanelere dönük saldırılara geniş yer verilen raporda, saldırıların cezasız kaldığı vurgusu yapıldı.

İbadet yerlerinin ve inananların güvenliğinin etkili bir şekilde sağlanması, saldırı ve tehditlerin etkili bir şekilde soruşturulması ve cezasız kalmaması gerektiği belirtilen raporda, İçişleri ve Adalet Bakanlığı’na din ve inanç temelli nefret suçlarının izlenmesi, raporlaştırılması ve önleyici önlemlerin alınması konusunda öneriler sunuldu.

"Paskalya için izin hakkı olmalı"

Raporda Türkiye’de dini bayram olarak sadece Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nın resmi tatil günleri arasında sayıldığı ancak diğer çeşitli grupların özel bayram ve dinlence günlerinin resmi tatil kapsamı içinde olmadığı belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:
 

Hristiyanların genellikle ibadetleri için bir araya geldikleri pazar günleri hafta tatili günü sayılmaktadır. Türkiye’deki çeşitli Alevi grupları, Yahudiler, Hristiyanlar ve Bahailer açısından geçerli olan özel bayram ve dinlence günleri resmî tatil kapsamı içinde değildir. İnananların bu özel günlerde aile ve topluluk olarak bir araya gelebilmeleri, inanç ve dinlerinin icaplarını yerine getirebilmeleri kimliklerinin gelişimi ve yeni kuşaklara aktarımı açısından önem taşımaktadır. Ne var ki, gerek devlet kurumlarında gerek eğitim kurumlarında resmî tatil olan günlerin dışında kalan dinî bayramlar veya özel günler için izin hakkı bulunmamaktadır.

Raporda, kamu ve özel sektörde çalışan bireylere resmi olarak tanınan dini bayramlar dışındaki dini bayramlarda ve özel günlerde izin kullanma hakkı tanınması gerektiği, eğitim kurumlarında hazırlanan sınav programlarında Türkiye’deki din veya inanç çeşitliliğinin dikkate alınması gerektiği önerilerinde bulunuldu. 

Son yıllarda, Noel'de yapılan açıklamalar ve protestolar da raporda yer aldı: 

Noel (Doğuş Bayramı) dönemlerinde yeni yıl kutlamaları, hediye alışverişi, Noel ve Noel Baba üzerinden dezenformasyona dayalı protesto, kampanya ve medyada yer alan söylemler giderek artmaya ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Hristiyanlıkla ilgili yanlış bilgilerin yayılmasına ve Hristiyanlara karşı önyargıların beslenmesine sebep olabilecek bu durum Hristiyanların bayramlarını kutlamalarını olumsuz şekilde etkileyebilir. Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde yer alan kurum ve yetkililerin okullarda “milli değerlerimiz” arasında yeri bulunmayan yeni yıl kutlamalarının yapılmaması ve ‘Çocuklara Noel’i anımsatacak herhangi bir etkinlik yapılmaması’ yönünde talimatları dikkat çekicidir.

 

Dr. Mine Yıldırım- İnanç Özgürlüğü Girişimi.jpg
İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım / Fotoğraf: www.inancozgurlugugirisimi.org

 

Köklü dönüşüm ihtiyacı

Raporda, eğitim sistemindeki inanç özgürlüğü, vicdani ret ve zorunlu din dersleri de yer buldu.

Bu alanlarda ihlaller olduğu gerekçesiyle çeşitli önerilerin yer aldığı raporda, köklü bir dönüşüme ihtiyaç olduğu belirtildi:
 

Türkiye’nin din veya inanç özgürlüğü alanında gerek uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Lozan Antlaşması gerekse Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan kaynaklanan önemli insan hakları yükümlülükleri bulunmaktadır. Öte yandan eski ve yeni pek çok inanç özgürlüğü meselesi mevzuat ve uygulama değişikliği ile halen çözüm beklemektedir. Raporda ayrıntılı bir şekilde ortaya konan bulgular herkesin din veya inanç özgürlüğü hakkının etkili bir şekilde korunmasının güvence altına alınması için insan hakları standartlarını temel alan ve kapsayıcı bir danışma süreciyle hayata geçirilecek köklü bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.


Ermeni toplumunun patrik seçimine dönük gerçekleşen devlet müdahaleleri de raporda yer aldı:
 

Diyanet İşleri Başkanlığı yapısı dışında ruhani önderlerin atanması konusunda en fazla müdahaleye maruz kalan gruplar Ermeni Ortodoks, Yahudi ve Rum Ortodoks topluluklarıdır. Ermeni Ortodoks toplumu 84. Patrik Mesrob Mutafyan’ın 2008 yılında hastalanmasıyla görevlerini yerine getirememesi üzerine önce eş Patrik, sonrasında da Patrik seçmek üzere İstanbul Valiliği aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’na başvurduğu halde seçimleri özgürce gerçekleştirememiştir. Devletin müdahalesi sonucunda 2010 yılında Patrik Genel Vekili atanmıştır. Son olarak Şubat 2018 tarihinde İstanbul Valiliği’nin Patrik Mesrop Mutafyan’ın halen hayatta olduğu ve yeni Patrik seçimi için koşulların oluşmadığı ve Patrik Vekili Aram Ateşyan’ın halen görevde olduğuna dair yazısıyla seçim sürecine müdahale edilmiş ve seçim engellenmiştir. 

Raporda, din veya inanç topluluklarının din görevlisi seçme ve atama konusunun kendi iç meselesi olduğu ve içişlerine müdahale edilememesi gerektiği belirtildi. 

Vakıf seçimlerinin da yapılamıyor olması raporda eleştirilirken, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan atama genelgesinin insan hakları yükümlüklerine uymadığı belirtildi:

İnanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğünü  etkili bir şekilde kullanabilmesi için Seçim Yönetmeliği’nin çıkarılması kamu görevlilerinin pozitif yükümlülükleri arasında bulunmaktadır. Seçim yapılabilecekken ve cemaat vakıflarının isteği bu yöndeyken bunun yerine atama talimatı verilmesi insan hakları yükümlülüklerine uygun bir tedbir olmayıp bu toplulukların içişlerinde özgür olma ve örgütlenme haklarına yönelik ağır bir müdahale oluşturmaktadır. Kaldı ki, söz konusu vakıfların yönetim kurulu üyelerinin tarihsel belirlenme yapısına ve geleneklerine aykırı olduğu gibi, ihtiyaçları da karşılamamaktadır.

Kadınların camilere ulaşımı: Devlet pozitif ayrımcılık yapmalı

İzleme ve raporlama döneminde özellikle din veya inanç özgürlüğünün cinsiyet boyutuyla ilgili öne çıkan bir konu, kadınların camilerde ibadet etme hakkı.

"Kadınlar Camilerde" hareketi, 2017 yılında başlattıkları kampanyayla “Kadınların cami cemaatine daha etkin bir şekilde katılımının sağlanmasının yollarını açmak ve camilerin düzenlenmesinden sorumlu mekanizmaları bu talepler doğrultusunda harekete geçirmek” amacıyla çalışmaktadırlar.

Raporda, şöyle denilmektedir:

Türkiye’deki tüm camilerin Diyanet İşleri Başkanlığı yönetimi altında bulunduğu ve kadın ve erkeklerin ibadetlerini gerçekleştirmeleri konusunda kuralları belirleme ve uygulama konusunda tekele sahiptir. Bu durumda kadınların camilere erişimini sağlama konusunda devlete pozitif yükümlülükler düşmektedir. Uygun fiziksel koşulların sağlanması ve kadınların camilerdeki ibadetlerine müdahale edilmemesini sağlamak bu yükümlülükler arasındadır. Dini eğitim ve öğretim alanına aktarılan kamu kaynakları tüm inanç gruplarına orantılı bir şekilde paylaştırılmalıdır. Din Eğitimi ve Öğretimi Yapacak Okul Açma Hakkı: Herkes din veya inancını öğretim yoluyla açıklama hakkına sahiptir. Bu hak din görevlileri ve liderlerini yetiştirmek için eğitim ve öğretim kurumları açma hakkını da içerir. Türkiye’de inanç özgürlüğünün en fazla kısıtlandığı alanın din eğitim ve öğretimi alanı olduğu söylenebilir.

İnanç Özgürlüğü Raporu'na göre bu durumun başlıca iki sebebi var:

Birincisi, din eğitimi alanında devletin tekelci konumudur. Anayasa’nın 24. maddesine göre “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din eğitimi ve öğretimi yapan özel öğretim kurumları açılamaz. Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) çatısı altında olmadan, toplulukların kendi kurumlarını kurma ve yaşatma imkanı bulunmamaktadır. Bu durumun sembolleşmiş örneği, 1971 yılından beri kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulu’dur. İkinci sebep ise, kamu kaynaklarının sadece çoğunluk inancına mensup olanlara yönelik din eğitim ve öğretimi hizmetine aktarılmasıdır. Bu durumda diğer inançlara mensup kişi ve gruplar, eğitim-öğretim ihtiyacını kendi mali kaynakları ile karşılamak durumunda kalmaktadır. Bu nedenle bir yandan vergileriyle çoğunluğa yönelik dini eğitim-öğretim hizmetine katkıda bulunurken, bir yandan da kendi topluluk ve din görevlilerine yönelik alternatif eğitim ve öğretim sağlamak için kaynak geliştirme yüküyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Raporda Alevi Lisesi de yer buluyor, "Din görevlisi yetiştirme konusunda kamu kurumları ile dini topluluklar arasındaki işbirliğine bir örnek olarak, Dosteli Yardım Eğitim ve Kültür Vakfı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortak projesi olan özel statülü Alevi Lisesi gösterilebilir" deniliyor.

İnanç Özgürlüğü Raporu'nun devamında şöyle deniliyor:

Adı geçen lise, 2019-2020 eğitim-öğretim yılı için kayıt almaktadır. Bu pilot çalışma, kapsayıcı bir süreçle değerlendirilmelidir. Her inanç topluluğunun, kendi din görevlileri ve önderlerini yetiştirmek amacıyla uygun eğitim ve öğretim kurumları kurmaları için gerekli adımlar atılmalıdır. Dini eğitim ve öğretim alanına aktarılan kamu kaynakları, tüm inanç gruplarına orantılı bir şekilde paylaştırılmalıdır. Bu kaynakların paylaşımı için kurulacak sistem kapsayıcı bir süreçle belirlenmelidir. Cami cemaatleri imamların atanmasında karara katılmalıdır. Din Görevlileri Serbestçe Atama Hakkı Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı, il müftüleri ve camilerde görev yapacak olan imamların tamamı kamu görevlileri tarafından atanmakta olup cami cemaatlerinin bu kararlara katılımı için bir mekanizma bulunmamaktadır. Cami cemaatlerinin tercih etmeyeceği kişilerin cami imamı olarak atanabildiği bildirilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı yapısı dışında ruhani önderlerin atanması konusunda en fazla müdahaleye maruz kalan gruplar Ermeni Ortodoks, Yahudi ve Rum Ortodoks topluluklarıdır. Ermeni Ortodoks toplumu 84. Patrik Mesrob Mutafyan’ın 2008 yılında hastalanmasıyla görevlerini yerine getirememesi üzerine önce eş Patrik, sonrasında da Patrik seçmek üzere İstanbul Valiliği aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’na başvurduğu halde seçimleri özgürce gerçekleştirememiştir. Devletin müdahalesi sonucunda 2010 yılında Patrik Genel Vekili atanmıştır. Son olarak Şubat 2018 tarihinde İstanbul Valiliği’nin Patrik Mesrop Mutafyan’ın halen hayatta olduğu ve yeni Patrik seçimi için koşulların oluşmadığı ve Patrik Vekili Aram Ateşyan’ın halen görevde olduğuna dair yazısıyla seçim sürecine müdahale edilmiş ve seçim engellenmiştir. Protestan Kiliseler Derneği son iki yılda yaklaşık olarak 100 civarında yabancı uyruklu din görevlisinin vize veya ikamet izinlerinin yenilenmemesi gerekçesiyle Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldığını bildirmiştir. Din görevlisi yetiştirmek için uygun öğretim kurumlarının açılmasının mümkün olmadığı göz önüne alınırsa, Protestan topluluğunun din görevlileri veya öğretmenleri için yabancı ülke vatandaşlarına ihtiyaç duyduğu aşikardır. Bu nedenle, yabancı din görevlilerinin Türkiye’de bulunmasına izin verilmemesinin bu toplulukları olumsuz bir şekilde etkilediği anlaşılmaktadır.

Türkiye’de özellikle Protestan toplumu kiliselerinde görevli olan yabancı din görevlilerinin vize veya ikamet izinlerinin yenilenmemesinin yaygınlaşması ve artmasına da değinildi.

Raporda çeşitli yazılar da tarihleriyle örnek olarak gösterildi.

Türkiye tarafından Bakanlar Komitesi’ne gönderilen 8 Şubat 2017 tarihli yazı, İstanbul Valiliği tarafından Ermeni Patrikhanesi’ne gönderilen 5 Şubat 2018 tarihli yazı, Protestan Kiliseler Derneği Genel Sekreteri ile görüşme, Haziran 2019. Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi, "din görevlisi olarak gerçekleştirdiği faaliyetlerle terör örgütünü desteklemekle" suçlanan Pastör Andrew Brunson’un yargılanma, tutukluluk, tahliye ve Türkiye’den ayrılma sürecini de örnek gösterdi. Raporda, "Din ve inanç özgürlüğünün yabancı veya vatandaş herkesin hakkı olduğu kuralından hareketle, yabancı din görevlileriyle ilgili tedbirlerde din veya inanç özgürlüğü hakkı meselenin merkezinde yer almalıdır.  Din veya inanç topluluklarının din görevlisi seçme ve atama konusu kendi iç meselesi olup, bu bağlamda içişlerine müdahale söz konusu olmamalıdır. Türkiye’deki din veya inanç topluluklarının yabancı din görevlisi davet etmesinin ve çalıştırmasının mümkün hale getirilmesi için gerekli, erişilebilir ve ayrımcı olmayan düzenlemeler yapılmalıdır" denildi.

Raporda şu tavsiyelerde bulunuldu:

- Düşünce, din ve vicdan özgürlüğünün herkesin hakkı olduğu ve bu hakkın din veya inanmama ve din veya inancını değiştirme hakkını da kapsadığı konusunda ilgili devlet kurumları ve STK’lar tarafından başta eğitim ve istihdam alanlarında olmak üzere toplumsal farkındalık yaratılmalıdır.

- Nüfus kayıtlarında yer alan din alanı kaldırılmalıdır.

- Din alanı kaldırılana kadar bireylerin istedikleri şekilde, kendilerine sunulan liste dışında yer alan bir din veya inancı veya ateizm, agnostisizm gibi dünya görüşlerini belirtmeleri mümkün hale getirilmelidir.

- DKAB dersinden muafiyet hakkını kullanmak isteyen Hristiyan veya Yahudi öğrencilerin muafiyet hakkından yararlanmak için nüfus kayıtlarında din alanını boş bırakma hakkından feragat etmek zorunda kalmamaları için bu yöndeki beyan yeterli olmalıdır.

- Vicdani ret hakkı uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu bir şekilde tanınmalıdır. Sivil ve cezalandırıcı niteliğe sahip olmayan alternatif hizmet olanağı hayata geçirilmelidir.

- Vicdani retçilerin başvurularını yapabilecekleri tarafsız bir başvuru mekanizması oluşturulmalıdır.  Askerlik hizmetini yapmayı reddeden kişilere yönelik idari para cezası uygulamasına son verilmelidir.

- AİHM ve BM İnsan Hakları Komitesi’nin vicdani ret hakkıyla ilgili kararları etkili bir şekilde uygulanmalıdır.

 - Kadınlar için camilerde ibadet yerlerine erişim için gerekli koşullar oluşturulmalı kadınların cami cemaatinin bir parçası olarak kararlara katılımı için önlemler alınmalıdır.

- İbadet yerlerinin ve inananların güvenliği etkili bir şekilde sağlanmalıdır.

- Saldırı ve tehditler etkili bir şekilde soruşturulmalı ve cezasız bırakılmamalıdır.

- İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı, din veya inanç temelli nefret suçlarını izlemeli, raporlamalı ve önleyici önlemler almalıdır.

- İbadet yerlerinin yapımı, ruhsat verilmesi ve şehir planlarında uygun yerlerin ibadet yeri olarak belirlenmesi, ibadet yeri statüsünün tanınması din veya inanç özgürlüğü standartlarıyla uyumlu bir şekilde kolaylaştırılmalı ve ayrımcı olmayan bir şekilde hayata geçirilmelidir.

- İbadet yeri statüsüyle ilgili AİHM tarafından verilen kararların icrası etkili ve ivedi bir şekilde gerçekleştirilmelidir.

- Diyarbakır Sur ilçesinde ibadet yerlerinin onarımı kamu kaynaklarıyla en kısa zamanda tamamlanmalıdır.

- Diyarbakır’da çok kültürlü yaşamın canlanması için çok boyutlu önlemler alınmalı çatışma ve sonrasındaki süreçte şehirden ayrılanların, başta azınlıklar olmak üzere, dönmesi alınabilecek önlemler din veya inanç toplulukları, sivil toplum kuruluşları ve kamu kuruluşları arasında kapsayıcı bir süreçle belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

 - Acele kamulaştırma kararları sonucu inanç topluluklarının yaşadığı kayıplar adil bir şekilde tazmin edilmelidir.

- Çatışma ve sonrasında yaşanan gelişmelerde inanç toplulukları dezavantajlı gruplar olarak değerlendirilmeli ve koruma açısından ek önlemler alınmalıdır.

 - Kamu görevlileri din veya inancı yayma hakkını güvence altına almak için prokvatif adımlar atmalı; başta eğitim, güvenlik ve yerel yönetim sektörleri olmak üzere bu konuda farkındalık yaratılmalıdır.

- Her inanç topluluğunun kendi din görevlileri ve önderlerini yetiştirmek amacıyla uygun eğitim ve öğretim kurumları kurmaları için gerekli adımlar atılmalıdır.

- Dini eğitim ve öğretim alanına aktarılan kamu kaynakları tüm inanç gruplarına orantılı bir şekilde paylaştırılmalıdır.

- Bu kaynakların paylaşımı için kurulacak sistem kapsayıcı bir süreçle belirlenmelidir.

- Kimse yasal veya fiili olarak dinsel bir sembol veya giysiyi kullanmaya veya kullanmamaya zorlanmamalıdır.

- İbadetlerde geleneksel olarak kullanılan dillerin eğitim ve öğretimi için kamu kaynaklarından ayrımcı olmayan bir şekilde kaynak sağlanmalıdır.

 - Din veya inanç topluluklarının din görevlisi seçme ve atama konusu kendi iç meselesi olup bu bağlamda içişlerine müdahale söz konusu olmamalıdır.

- Türkiye’deki din veya inanç topluluklarının yabancı din görevlisi davet etmesinin ve çalıştırmasının mümkün hale getirilmesi için gerekli, erişilebilir ve ayrımcı olmayan düzenlemeler yapılmalıdır.

- Bireylerin din veya inançları doğrultusunda defnedilme hakları etkili bir şekilde korunmalıdır. Belediyeler mezarlık, defin ve krematoryum ile ilgili talepleri tarafsız ve kolaylaştırıcı bir şekilde değerlendirmelidir.

- Din veya inanç topluluklarının tüzel kişilik edinme hakları uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu bir şekilde korunmalıdır.

- Türk Medeni Kanunu’nun 101. maddesinde yer alan “Belirli … cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz” ifadesi kaldırılmalıdır.

- Dernekler ve vakıflar mevzuatı, örgütlenme özgürlüğü ve din veya inanç özgürlüğü standartları bağlamında yeniden gözden geçirilip iyileştirilmelidir.

- Cemaat vakıfları seçim yönetmeliği ivedilikle ve katılımcı bir süreç izlenerek çıkarılmalıdır

- Türkiye’nin AİHS’nin 1 No’lu Protokolü’nün 2. maddesine ilişkin çekincesi kaldırılmalıdır.

- DKAB derslerine ilişkin anayasal zorunluluk kaldırılmalıdır. Ders zorunlu olacak ise, dinler hakkında nesnel ve tarafsız bir ders niteliğine kavuşturulmalı ya da insan hakları standartlarıyla uyumlu bir muafiyet mekanizması oluşturulmalıdır.

- MEB, DKAB dersinden muaf olan öğrencilerin LYS puan hesaplamasının eşitsizliğe yol açmaması için gerekli önlemleri almalıdır.

- MEB seçmeli din derslerinin gerçek anlamda seçmeli olarak sunulup sunulmadığını izleyip denetlemeli ve seçmeli olması için gerekli önlemleri almalıdır.

- MEB, DKAB dersinden muaf olan öğrenciler için LGS bağlamında oluşan eşitsizliği ortadan kaldırmak için gerekli önlemleri almalıdır.

- Okullarda dini uygulamalara ilişkin düzenlemeler devletin eğitim alanındaki görevlerini yerine getirirken ebeveynlerin dini veya felsefi görüşlerine saygı gösterme ve tarafsızlık yükümlülükleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmelidir.

- Anayasa Mahkemesi din ve vicdan özgürlüğü ve bununla kesişen haklarla ilgili bireysel başvuruları düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkının uluslararası insan hakları standartlarını temel alarak, ertelemeden ivedilikle karara bağlamalıdır.

 

*** İnanç Özgürlüğü Girişimi, Norveç Helsinki Komitesi’nin bir projesidir ve Norveç Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenmektedir. Norveç Helsinki Komitesi (Norwegian Helsinki Committee – NHC0) merkezi Oslo’da bulunan ve insan haklarının uygulamada korunmasını sağlamak amacıyla 1977 yılından beri çalısan bir sivil toplum kuruluşudur. Bu amaçla izleme ve raporlama, eğitim faaliyetleri gerçekleştirir ve demokratik yapıları destekler. NHC’nin çalışmaları Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı kapsamında kabul edilmiş insan hakları belgelerini temel alır. Orta Asya da dahil olmak üzere birçok ülkede projeler yürütmektedir.

 

Independent Türkçe, Agos

DAHA FAZLA HABER OKU