Ayın önemine binaen

İsmail Müftüoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Sen bağışlama yolunu tut!
İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

(A'râf/199)

 

Eğer şeytandan bir fit (gelip) seni dürterse, hemen Allah'a sığın!
Çünkü O, hakkıyla işitendir, her şeyi tam bilendir.

(A'râf/200)            

                            
Ramazan ayına girmiş bulunmaktayız. Bu ayın diğer aylardan farkı, daha çok ibadet yapıldığı, insanın eline, diline ve beline hâkim olmaya çalıştığı, doğru olanı yapmak için daha çok efor harcadığı, savurgan olmaktan, aşırılıktan kaçındığı bir ay olmasıdır. 

Bu makalemizin amacı, insanların arasını açmak, ikilik çıkarmak, ötekileştirmek değil, tam aksi kardeş olduğumuzu hatırlatmaktır.

Yani birilerini yermek, diğer bazılarını övmek değildir. Örfümüze, geleneklerimize, inançlarımıza vaki, hoş olmayan görüntüleri aziz milletimize hatırlatmaktır. 


Hemen belirtelim ki, Allah'ın kulu olduğunu kabul eden herkesin, O'nun koyduğu esaslara dikkat etmesi gerekir.

Onun için, insanların inancını mühimsemeden, 'ben hürüm' diyerek, her anormal giyim-kuşamı bu ay içinde gündem konusu haline getirmek ve gönlünce teşhirde bulunmak bir hak olarak görülemez.

Başkalarının rahatsızlığını intaç edecek tavırlardan, ar ve hayâ ile kabili telif olmayan görüntülerden, giyim-kuşamdan uzak durmanın gerekli olduğunu dillendirmek, hakseverliğin bir neticesidir.  

Hiç kimse 'Benim istediğim gibi vücudumu teşhir etme hakkım var' diyemez. Çünkü toplumun değerleri var, onlara uymak medeni insan olmanın gereğidir. Aksini düşünme, cahiliye anlayışıdır.

Malum, Anayasalar ve dinler disipline edilmiş kurallardır. Bunlara herkesin uyması, vatandaş ve insan olmanın gereğidir. Aksi halde herkes, gönlünce, kural dışı yaşamaya başlar ki, toplumun düzeni bozulur. Anarşi baş gösterir, her kafadan bir ses çıkar, böylece nefret kapıları açılır.


Böyle bir durumun olmasını herhalde hiç kimse istemez. Ama prensiplere uymamaya hürriyet denecek olursa, bu, ihtilafların, ayrışmaların meydana gelmesine sebebiyet verir.

Nasıl ki, deniz mevsiminde mayolarla, plaj dışında dolaşanlara müdahale ediliyorsa, ramazan günlerinde göbeklerini, vücutlarını açanlar da ehli namus insanları rahatsız ediyorsa, onun da önüne geçilmeli, inanan insanların ibadetlerine sıkıntı verici görüntülerin sergilenmesine alkış tutulmamalı, tam aksi onlar sadede davet edilmelidir. 


Bu davet son derece yumuşak olmalı, tahkir edici olmamalıdır. Ancak toplumu gerebilecek durumlara da hiç kimse tarafından meydan verilmemelidir.

15. Benedict, 1921 yılında yayımladığı enteresan bir bildiride, kadınların kıyafetleri ve sosyal hayat ile ilgili şu hususlara dikkat çekmektedir.

Şöyle ki;

… Bu bakış açısına göre, her yaş ve durumdan pek çok kadının içinde bulunduğu gafletten, herhangi birisinin pek müteessir olması düşünülemez. Zira o kadınlar sırf (birbirlerini ya da kendilerini) tatmin etme duygusundan kaynaklanan, terbiyesiz giyim-kuşam tarzlarını Tanrı'yı ve dürüst adamları ne kadar korkunç şekilde sarstığını göremeyecek kadar kör olmuşlardır.

Şimdilerde umarsızca sokak ortasında giydikleri tuvalet denilen elbiseleri, önceki zamanlarda giyselerdi, bu tür elbiseler Hıristiyan hayâ duygusuyla vahim derecede çeliştiğinden ötürü, kuşkusuz yüzleri kızarırdı…

Ve son dönemlerde moda çevrelerine ithal edilen, biri diğerinden kat be kat iğrenç olan ve hayâ duygusunun en son kırıntılarını bile yok eden, ecnebi ve kaba danslardan bahsetmiyoruz bile…

(Dr. Fatma Çetin, 
'Küreselleşmenin Aile Üzerindeki Etkileri
ve İslami Perspektif', sh:160)


Dr. Fatma Çetin, dipnotunda "Papa Benedict'in bu konuşmasından alıntı yapmamızın sebebi, Osmanlı Devletinde batıyı esas alan değişim başladığı sıralarda, batılı bir din adamının dilinden batıdaki sosyal hayat ve kadınlarla ilgili olarak fikir sahibi olmaktır" diye yazmaktadır. (Papa Benedict bu günleri görse, ne derdi acaba?)

Papa Benedict'in o günlerde gördüğünü, bugün bizim Diyanet'imiz göremiyor mu, yoksa mahalle baskısından korkarak susmayı mı tercih ediyor?

Ülkemizde bu olumsuzlukların aynısı, erkekler için de geçerlidir.

Bütün bunların saygı çerçevesinde önüne geçilmeli, böylece ülkemiz bugün hâlâ altında bulunduğu kültürel baskıdan kurtulmalıdır.  


Kalın selametle.

 

          

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU