Hallac-ı Mansur ve iktidar kavgaları…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Görsel, Wolfgang Günter Lerch'ın "Bağdat'ta Ölüm/Hallac-ı Mansur" kitabının kapağından alınmıştır

Adıyaman, bana nedense hep Hallac-ı Mansur'u hatırlatır.

Antik ismi ile Semsur, eski ismiyle Hısn-ı Mansur'un çarşılarını gezerken Hallac-ı Mansur'u göreceğime dair hisse kapılırım.

Çarşının, dar sokaklarının birinde küçük bir çay ocağının, eski taş duvarlarına, dışa doğru gelip geçenlerin görebileceği şekilde taşa çakılan ve bir hayli eski olan metal tabelada Hısn-ı Mansur yazısı da bu düşüncemi pekiştirir.

Öte yandan, Adıyaman çevresinde, asırlardır bilinen halk oyununun "Hallac" ismi de zihnimdeki Hallac-ı Mansur çağrışımını güçlendirir, kentle Hallac-ı Mansur'un arasında bağ kurmama neden oluyor.

Bin küsur yıl önce yaşamış ve düşüncelerinden dolayı, bin bir işkence ile öldürülen bir filozofun, Adıyaman'ın yoksulluk kokan eski çarşısında zihnimde canlanması, bana ilginç geldiği gibi, Hallac'a olan ilgimi de depreştiriyor.

Kendi kendime; 'acaba Hallac-ı Mansur ile Adıyaman arasında bir bağ var mı' diye düşünüyor, Hısn-ı Mansur'la ilişkilendirmeye çalışıyorum.
 

 

Daha önce de bazı kitap ve dergilerde, değişik kent ve yerlerde Hallac-ı Mansur'a ait makamlar olduğunu duymuş, okumuştum. 

Adıyaman'da da böyle bir yer olabilir mi diye düşünerek, üzerinde kendi kendime yoğunlaşmış, Hallac-ı Mansur'un kim olduğunu anlamaya çalıştım.

Kafamda daha önce okuduklarımı, duyduklarımı karşılaştırdım, Hallac-ı Mansur'un tarihsel kişiliğini öğrenmeye çalıştım…

Bu yöntem size tuhaf gelebilir ama zihnim böylesi bir yol izleyerek meseleyi kendince çözme yoluna girdi. Yanlış ya da doğru izlenen yol bu.

Bu konuda, çok cahil olduğum da ortaydı. İlk iş, en kolay yöntem olan arama motorlarından biraz bilgi toparlamak oldu.

Sonra yıllar önce aldığım "Bağdat'ta Ölüm/Hallac-ı Mansur"un hayatını anlatan kurgusal romanı hızlıca okuyarak işe koyuldum.
 

 

İlk anda okuduğum kitap ve yazıların satır aralarında, Hallac-ı Mansur'un bin küsur yıl sonra dahi halen bilinir olmasının ne anlama geldiğini anlamaya, çözmeye çalıştım. Benim için asıl önemli olan buydu.

Ben araştırdıkça, zihnim berraklaşacağı yerde, giderek karışmıştı, olaylar arasında bağ kurmakta güçlük çekiyordum ve Hallac-ı Mansur'u tanımak konusunda zorlanıyordum.

Bir süre konuyu kenara koydum, bir anlamıyla demlemeye bıraktım ve sessizce izini sürmeye devam ettim.

Gittiğim her yerde adını, sokak aralarında, meydanlarda izini, düşüncelerini görmeye çalıştım. 

Ha unutmadan, Hallac hakkında, çok ama karmakarışık bilgilerin olduğunu söylemek istiyorum.

Bu kadar farklı düşünce ve anlatımlar, hiçbir tarihi kişilik hakkında yazılmamıştır diyebilirim.

Okuduklarımdan şunu anladım. 1150 yıl önce yaşayan Hallac-ı Mansur'un düşüncelerini okuyanlar eğer karşı değillerse çoğunlukla kendi tarafına çektikleri görülüyor.

Bir Zerdüştî'ye göre Hallac, atalarının izinde yürüyen birisiydi. İslam'ın bazı akımlarına göre de Hallac, Şia öğretisine sahip, muhalif bir kişilikti.

Kimisine göre de Hallac, dinsiz, zındığın tekiydi. Dolayısıyla her düşüncenin Hallac'a bakışı farklı farklı oluyordu.

Dolaysıyla Hallac-ı Mansur'u tanımak için bunların hiçbirinin yeterli olmadığı apaçık ortadaydı. Çünkü Hallac yaşadığı sürece bambaşka bir kişilik profili çizmişti.

Bin küsur yıl önce yaşayan, İslam toplumunda zaman zaman büyük tartışmalara neden olan Hallac-ı Mansur kimdi, neyin nesiydi?

Hikaye uzundu ve Hallac'ın hayatı, karanlık tarihin en karmakarışık süreçlerinde tarihe not düşmüştü.

Aradan geçen zamana inat adının hala zihinlerde yer alması, araştırmalara konu olması bana ilginç geliyor, izini sürme isteğimi canlı tutuyordu.

Amatör bir araştırmacı ruhla, izini sürdüm ve zihnimde biriktirdiklerimle yüzlerce yıl sonra fotoğrafını çekmeye çalıştım.

Acısını, coşkusunu ve kederli hayatını öğrenmeye çalıştıkça, Hallac-ı Mansur'un sahsında iktidar mücadelesinin, ne kadar acımasız bir savaş olduğunu da görmüş oluyordum. 

Hallac-ı Mansur,  görüşleri ve yaşamıyla tartışmalı değerlendirmelere konu olan ünlü mutasavvıf *. Kişiliğiyle pek çok Müslüman toplumunda kimilerinde hayranlık, kimilerinde öfke uyandıran, yaşamı ve ölümü İslam tarihinin en çok sözü edilen öykülerinden biridir. 1


Hallac-ı Mansur'un asıl adı Ebu'l - Mugîs el-Hüseyin Bin Mansur El-Hallac-ı Mansur'dur.

Ayrıca "Baba mesleğinden dolayı Hallaç (pamuk çırpan, atan) adıyla tanınır. Ayrıca 'manevi sırları hallaç pamuğu gibi attığı' benzetmesiyle 'Hallac-ı esrar' olarak da zaman zaman anılır..." 2 

858 yılında, İran sınırları içerisinde yer alan Fars eyaletinin güneyine düşen Beyza Yerleşime bağlı Tûr köyünde doğar.

Etnik yapısı da inancı gibi tartışmalıdır. Birçok kaynak Fars olduğunu yazar. Kimi kaynaklar ise Arap olduğunu ileri sürer.

Hallac-ı Mansur'un Kürd olduğunu yazan da var, Türk olduğunu söyleyen de...

Ne ilginçtir ki etnisitesi bile, araştırmacıların düşünce dünyasına göre değişim göstermiş, hakkında yeterince bilimsel araştırmalar yapılmamıştır. 3

Araştırmalara göre, Zerdüşt dinine bağlı olan büyükbabası inancını ölümüne kadar korurken, Hallac'ın babası ise Müslümanlığı seçer.

Müslüman olduktan sonra aile, kısa zaman içinde İran'daki mezhep çatışmaları nedeniyle Tûr'dan ayrılarak, Arap kültürünün önemli merkezlerinden biri olan ve hafızlarıyla ünlü Vasıt kentine yerleşerek yeni bir hayata başlar. 4

Hallac, Vasıt'te ileri düzeyde Kur'an öğrenir ve 12 yaşında hafız olarak dikkatleri üzerine çeker.

Hafızlığının yanında İslami sohbetlere katılır ve daha fazla bilgi için İran'ın başka bir dini merkezi olan Tuster'e yerleşmekle çalkantılı bir hayata yelken açar.

Tuster'de iki yıl kalır, dini eğitimini ilerlettikten sonra yeni bir mecraya koşar. 

20 yaşında, dönemin ilim merkezi olan Basra'ya gider. Bir süre burada çevre kazanır, sohbetlere, vaazlara katılır.

Sufileri dinledikçe sofistike düşüncelere açlığı artar ve Basra'yla yetinmez, Bağdat'a giderek Cüneyd-i Bağdadî, Amr bin Osman el-Mekkî, Ebü'l-Hüseyin en-Nûrî gibi Bağdat'ın tanınmış sûfîlerinin sohbetlerine katılır.

Dersler alır, yeni düşünceler edinir. Burada Basralı Ebû Ya'kūb Akta adlı bir sûfînin kızı ile evlenir. 

Hallac bunları yaşarken, Bağdat'da siyasi karışıklık had safadadır. Abbasî hilafetine karşı Zenc/Siyahi kölelerin isyanı patlak verir.

Ülke genelinde çatışma ve başkaldırı haberleri yayılır. Hallac, siyahi ve isyancıları aktif olmasa da düşünsel boyutu ile destekler ve onlara sıcak bakar. 

İşte film burada kopar aslında. Ölüme giden yolun taşları tek tek döşenme süreci başlar böylelikle.

Düşüncelerden dolayı kayınpederi ve aynı zamanda şeyhi olan Ebû Ya'kûp Akta arasında şiddetli bir geçimsizlik başlar.

Aralarında içten içe bir çatışma, karşıtlık yaşanır.Belki de rakip olarak görülmeye başlanır.

Hallac, kayınpederine rağmen farklı davranmaya devam eder. Soru sorar, içindekileri dile getirir.Vaaz ortamlarında alışık olunmayanları dile getirir.

Bir yandan da dini bilgisini ve ibadetini ihmal etmez. Hacca gider, kendini ibadete verir. Hac dönüşü Bağdat'a dönerek Cüneyd-i Bağdadî'ye yakın olmak için Bağdat'a yerleşir ve sohbetlerine katılmaya devam eder.

Ama artık eski Hallac değildir. Sohbetlerde durmadan soru sorar, kafasına takılı olanı söyler.

Hallac'ın maksatlı sorular sorduğuna ve bu konuda samimi olmadığına kanaat getiren Cüneyd-i Bağdadî, onun sohbetlerine katılmasından rahatsız olur ve meclisinden atar. 5


Bunun üzerine Hallac, yeniden Tuster'e döner. Aralarında bir yıl kaldığı Tuster halkı kendisini kucaklar, sahiplenir, düşüncelerine önem verir.

Hallac, beş yıl sürecek bir yolculuğa çıkmak üzere Tuster 'den de ayrılır...

Horasan, Maveraünnehir, Sicistan ve Kirman bölgelerini dolaşır. Doğduğu Fars'ta halka vaazlar verir, onların içinde yaşar. 

Seyahat sonrası İran'ın Huzistan Eyaletine bağlı Ahvaz'a ailesiyle birlikte yerleşir. Şeyhi, Amr bin.

Osman el-Mekkî'nin Ahvaz yöresine kendisini kötüleyen mektuplar yazması üzerine, ondan giydiği hırkayı çıkarıp, atarak bazı sufilerle köprüleri yıkar.

Eğitim aldığı, sohbetlerine katıldığı sûfîlerle arası bozulan Hallac, artık kendi başına hareket ederek Ahvaz' da halka vaaz vermeye başlar ve dini konularda kendi düşüncelerini yaymaya, cemaat toplamaya başlar.

Böylelikle güçlenir, 400 müridi ile Basra üzerinden Mekke'ye gider. Hacdan sonra Bağdat'a yerleşir.

Bir süre sonra İslam'ı yaymak üzere Hindistan seyahatine çıkar. Gittiği yerlerde halka vaazlar verir, ateşli sohbetler yapar.

Ününe ün katar, insanları etrafında toplar. Eskisinden daha da güçlenir.

Hindistan seyahatinden dönünce, hakkında yürütülen aleyhte faaliyetler de tekrar başlar.  903 yılında üçüncü defa hacca gider ve burada iki yıl kalır.

Bazen ibadet eder, bazen da halk arasına karışıp hacda kesilen kurbanlar gibi Allah yolunda kendini feda etmeye hazır olduğunu haykırır.

Kendinden geçer, ulu orta vaazlar verir. Bu nedenle herkes deli olduğunu düşünmeye başlar.

Çarşıda pazarda, alışık olunmayan konuşmalar yapar. Kendini kaybetme halleri yaşanır. Ölümüne neden olan sözü de bu sırada söylediği ileri sürülür.

Ünlü 'Ene'l-Hak' sözünü bir vecd anında bu dönemde söylediği anlatılır.


Kendisiyle ilgili rahatsızlık artınca Bağdat'a geri döner. Hallac, eski Hallac değildir artık.

Kendini hak yolunda feda edeceğinden bahsetmeye başlar. Düşünceleri, hem Abbasi Yönetimini, hem de kendisi gibi sûfîleri rahatsız etmekten öte bir hal alır.

Karmatîlerin Abbasî Devleti'ni tehdit ettiği,  870 yılında başlayıp 883'e kadar devam eden Zenc isyanının izlerinin henüz silinmediği, istikrarsızlığın devam ettiği bir dönemde, Hallac'ın sözleri ve davranışları halk ve ulema arasında yeni bir huzursuzluğun çıkmasına neden olur. 6


İç karışıklık, iktidar mücadelesi ve Hallac'ın durumu aynı dönemlere denk gelince, aleyhinde söylenti çıkarmak da kolaylaşır ve Hallac nihayetinde dinsiz ilan edilir. 

Hallac'ın, yolculuk tutkusu ve tasavvuf deneyimlerini kendisini dinleyen herkesle paylaşma çabası, şeyhlerinin de hoşuna gitmemişti. Onun, İslamî yaymayı amaçlayan yolculukları, şiddet eylemleriyle Abbasi yönetimini tehdit eden Karmatîler'in yıkıcı etkinlikleriyle de ilişkilendiriliyordu.

Ayrıca, karısı aracılığıyla, Mezopotamya'nın güneyinde patlak veren Zenc ayaklanmasıyla bağlantı kurduğu öne sürülüyordu. Nitekim Hallac'ın 'Ene'l-Hak' sözüyle Karmatîlerin ve Zenc kölelerin öğretileri arasında bir koşutluk vardı. 
7

Hallac, düşüncelerini orda burada yayarken, devletin içinde de bazı, önemli görev üstlenenlerle ilişkilenmişti.

Adil bir vergilendirmeden yana olan, Halifenin başmabeyincisi Nasr el-Kaşuri, bunlardan biriydi.

O, Hallac-ı desteklemese bile koruyordu. Hallac, yakalanıp, yargılandığında bu ilişki kendisini gösterecek, uzun süre ölümden kurtaracaktı.

Hallac, yaklaşık olarak 911yılında, İran'ın bir kenti olan Sus'ta yakalanarak hapsedildi. İlk yargılanmasında Şafii kadısı İbn Sureye, onun öldürülmesine karşı çıktı ve aleyhinde istenen fetvayı vermedi.

Daha sonra Maliki kadısı Ebu Ömer ile İbn Mücahid ve İbn Buhlul da Hallac'ın öldürülemeyeceği yönünde karar verdiler. Büyük mutasavvıfın öldürülmeksizin tutuklu kalması, ününün daha da yaygınlaşmasına yol açtı. Geniş bir halk kitlesi ve giderek büyüyen bir cemaate sahip oldu.

Sonunda Vezir Hamid, Ebu Ömer'den Hallac'ın öldürülmesi yönünde bir fetva elde etmeyi başardı. Bunun üzerine Hallac; önce kırbaçlandı, ardından kolları ve bacakları kesildi, asılarak halka teşhir edildi. Başı kesildikten sonra, yakılarak külleri savruldu. 
7


Hallac, öldürülmüş olmasına rağmen Bağdat huzura kavuşamamış, karışıklık son bulmamıştı.

Hem Hallac'ın düşünceleri, hem de iktidarı kapma mücadelesi Bağdat'ı sallayacak, sonunda Abbasiler iktidarı bırakmak zorunda kalacaklardı.

Hallac-ı Mansur'un düşünceleri ise İslam dünyasının otorite karşıtı olan bütün isyan ve ayaklanmalarda değişik zamanlarda dirildi ve İslam dünyasında iktidarlar tarafından "ötekileştirilenler" arasında taraftar buldu, muhalifliği asırlar boyunca sürdü, hala da sürüyor…

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

*Mutasavvıf: Tasavvuf inançlarını benimseyip kendini Tanrı'ya ve Tanrısal hikmete vermiş, tasavvufla uğraşan, gizemciliği yaymaya çalışan kimse.
1. https://www.turkedebiyati.org/Hallac-ı-mansur/
2. https://www.turkedebiyati.org/Hallac-ı-mansur/
3. https://sites.google.com/site/kurtfilozoflarvesozleri/Hallac-ı-mansur-kimdir
4. https://www.turkedebiyati.org/Hallac-ı-mansur/ 
5. https://islamansiklopedisi.org.tr/hallac-i-mansur
6. https://tr.wikipedia.org/wiki/Hallac-ı_Mansûr
7. https://www.turkedebiyati.org/Hallac-ı-mansur/ 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU