AK Parti, Uygur meselesinde gerçekten sessiz mi?

Dr. Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Son yıllarda gerek muhalefet partilerinin gerekse de uluslararası basının sıklıkla dile getirdiği bir tez var:

Çin ve Türkiye arasında artan ekonomik ilişkiler nedeniyle Türkiye, Çin'i rahatsız etmemek için Uygur meselesini görmezden geliyor.

Uluslararası medya, neredeyse her hafta bu konuyu işleyen şu şekilde içerikler üretiyor: 

"Çin Türkiye'nin sessizliğini satın aldı"

"Türkiye'deki muhalefet Uygurlar konusundaki sessizlik üzerine Erdoğan'a meydan okuyor" 

"Türkiye-Çin flörtü Uygurların başına bela oluyor"

"Kuşak-Yol Girişimi bağlamında Türkiye'nin Uygur ikilemi"

"Türkiye'deki Uygurlar Çin'in Türkiye'de artan etkisinden korkuyor"


Kısa bir araştırma sonrasında hem uluslararası hem de ulusal muhalif basında bunun gibi sayısız yayına denk gelebilirsiniz.

Basının yanı sıra, Türkiye'deki muhalefet partileri de son yıllarda Uygur meselesini gündem konularının en başına almış durumda.

Muhafazakâr-milliyetçi seçmenin hassas olduğu Uygur meselesi, hem AK Parti'yi dövmek için güzel bir alan hem de belirli oy potansiyeli olan bir konu.

Zira AK Parti gibi muhafazakâr seçmene hitap eden bir partiyi Müslüman ve Türk olan Uygurlar üzerinden yıpratmak ele geçirilmeyecek bir fırsat.

Bu nedenle CHP'den tutun HDP'ye kadar her parti, hükümeti Uygur meselesinde eleştiren açıklamalar yaptı, demeçler verdi, yayınlar çıkardı. 


Fakat İYİ Parti ve Gelecek Partisi hükümete en sert eleştirileri yaparak, Uygur meselesini sahiplenme konusunda biraz daha ön plana çıktı ve AK Parti'ye yönelik en agresif muhalefeti gerçekleştirdiler.

Peki, muhalefet partileri söylemlerinde haklı mıydı?

AK Parti gerçekten de Uygur meselesinde sessizliğe mi bürünmüştü? 

Öncelikle artan Çin-Türkiye ilişkileri ve Çin'in Türkiye'deki yatırımları sonrasında AK Parti'nin daha yumuşak bir ton benimsediği ve sert söylemden vazgeçtiği doğru.

Ancak hükümeti tamamen sessizliğe bürünmekle suçlamak biraz acımasız. Hükümetin zaman içerisinde Uygurlar konusunda yaptığı açıklamalara bakarak ne demek istediğimi daha rahat anlayacaksınız.

  • 2009'da Uygur Özerk Bölgesi Sincan'da büyük çaplı olaylar meydana geliyor ve Çin hükümetinin açıklamalarına göre olaylarda 184 kişi hayatını kaybediyordu.

    Başbakan Recep Tayip Erdoğan Çin'e yönelik çok sert açıklamalar yapıyor ve olayları "vahşet ve soykırım" diye tanımlıyordu.
     
  • 2015 yılında AK Parti Gençlik Kolları'nın organizasyonuyla Türkiye genelinde Çin karşıtı protestolar düzenleniyordu.
     
  • 7 Şubat 2019 tarihinde ünlü ozan Abdurrehim Heyit'in Çin'de hayatını kaybettiği iddia edilmiş, sosyal medyada hızla yayılan olay Türk kamuoyunda ciddi bir öfke patlamasına sebep olmuştu. Bunun üzerine 9 Şubat tarihinde Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili sert bir açıklama yaparak, Çin'i ciddi bir şekilde eleştirmişti.
     
  • 22 Ekim 2021'de aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 43 ülke, Çin'i Müslüman Uygur toplumuyla ilgili olarak "hukukun üstünlüğüne saygılı olmaya" çağırıyordu. Türkiye ise ilk kez böyle bir çağrıya destek veriyordu. 
     
  • 2021'de Feridun Sinirlioğlu BM toplantısında, Çin temsilcisine Türkiye'nin uluslararası hukuku ihlal eden bir ülkeden ders almayacağını söylemişti.
     
  • 24 Kasım 2021'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı'nda, "Çin'deki Uygurların ve diğer Müslüman azınlıkların durumunu büyük bir hassasiyetle takip ediyoruz. Beklentimiz İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kuruluş amaçları doğrultusunda Uygurlara karşı hassasiyet göstermesidir" demişti.
     
  • 23 Mart 2022'de Mevlüt Çavuşoğlu İslam İşbirliği Örgütü (İİÖ) toplantısında Çin'i hedef alarak, "Çin'de Uygur Türkleri ve diğer Müslümanlar, dini haklarını ve kültürel kimliklerini korumada zorluklarla karşı karşıya. Uygur Türklerinin durumunu görmezlikten gelmek doğru mu?" diyerek konuyu tekrar gündeme getirmişti.

    Üstelik bu yılki İİÖ toplantısına Çin de davetliydi ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ilk kez ülkesini burada temsil ediyordu. Buna rağmen Çavuşoğlu Uygur konusunu gündeme getirmiş ve Çin tarafı oldukça rahatsız olmuştu. 

Bu örneklerden de görüleceği üzere, muhalefetin ya da uluslararası basının dediği gibi Türkiye'nin Uygur meselesiyle ilgili tamamen sessizlik ve görmezden gelme politikasını benimsediğini söylemek mümkün değil.

Çünkü gerekli görüldüğü durumlarda Türkiye'nin rahatsızlıkları pek çok kez dile getirilmiştir. Ancak belirli dönemlerde farklı üslup ve tonlamaların kullanıldığı kesin.

Özellikle son bir yılda AK Parti, Uygur meselesinde yeni bir dil benimsemeye ve daha sahiplenici açıklamalar yapmaya başladı.

Bunun sebebiyle ilgili bazı tahminlerim olsa da yazının konusu olmadığı için ileriki günlerde yeniden ele almak kaydıyla bu konuya değinmeyeceğim.


Gelelim diğer bir konuya. 

AK Parti'nin iktidar partisi olması ve reel politiği göz önüne alması gerçekliği buz gibi önümüzde duruyor.

Partilerden bağımsız şekilde Türkiye'yi yöneten kim olursa olsun, Uygur meselesiyle ilgili bugünkünden farklı bir politika izleyemeyeceğini bilmemiz gerekiyor.

Zira Çin bu konuda çok hassas ve konuyu ilişkileri zedeleyecek bir mesele olarak görüyor.

Yaklaşık 23 milyar dolarlık ticaret hacmimizin olduğu, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, BM daimi üyesi, Kuşak ve Yol'un sahibi, Ortadoğu'daki varlığını ve ülkemizdeki yatırımlarını her geçen gün artıran bir ülkenin hassasiyetlerini sürekli kaşımak doğru bir politika olmasa gerek diye düşünüyorum.

Ayrıca Çin gibi bir ülkeyle ilişkileri geliştirmek ve bağları koparmayıp diyalog kapısını sürekli açık tutmak Uygur meselesinde de Türkiye'nin izleyebileceği en mantıklı strateji. 


Çin gerçekliği bu şekilde karşımızdayken, şu an muhalefette bulunan partilerin iktidara gelmesi halinde, Çin'e karşı bugünkünden bir milim bile daha sert bir politika uygulamalarının mümkün olmadığını söylemek gerekiyor.

Yani Uygur meselesinin en büyük sahiplenicisi gibi görünen İYİ Parti ve Gelecek Partisi şu an iktidarda olsa dahi AK Parti'den farklı hiçbir şey yapamayacağını da çok iyi bilmeliyiz.

Neden mi?

Çünkü şu an muhalefette olan ancak daha önce Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yapan Ahmet Davutoğlu dönemlerinde bunu deneyimleme şansımız oldu.

Örneğin Başbakan Erdoğan, 2009 olaylarını vahşet ve soykırım olarak tanımladıktan sonra bozulan Türkiye-Çin ilişkilerini yeniden rayına koyan kişi Davutoğlu idi.

Dışişleri bakanı olduğu dönemde Çinli mevkidaşına "Türk topraklarında hiç kimsenin Çin'in egemenliğine zarar verecek faaliyetler gerçekleştirmesine izin vermeyeceğiz" sözünü veren kişi Davutoğlu idi.

Yine kendisinin dışişleri bakanlığı döneminde Çin ile Türkiye arasında terörizme karşı ortak bir mekanizma kuruluyor ve Türkiye'deki Çin karşıtı ayrılıkçı terörist faaliyetlerin bastırılması taahhüt ediliyordu.


Kısaca özetlemem gerekirse, 

  1. AK Parti'nin Uygur meselesinde farklı tonlar kullandığı doğru ancak tamamen sessizliğe büründüğü yanlış.
     
  2. Uluslararası ilişkilerde realizm hala tek geçer akçeyken, yöneticilerin ülke çıkarlarını maksimize etmeye çalışarak politikalar belirlemesi zarurettir. Ve muhalefet etmek dediğimiz konfor alanından ayrıldıktan sonra romantik söylemleri bırakıp reel politik ipine sarılmak kaçınılmazdır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU