ABD-Çin rekabeti ve Avrupa'nın tereddüdü karşısında Putin'in seçenekleri

Çin'in sepetine daha fazla yumurta koymaktan ya da yüzleşmeye devam etmekten başka seçeneği yok

Fotoğraf: AA

ABD Başkanı, 18 Mart Cuma günü Çinli mevkidaşını Rusya'yı silahlarla desteklemenin veya dayanak olacak araçlarla yardım etmenin sonuçları konusunda uyardığında Çin Devlet Başkanı kendisine şu meşhur atasözü ile yanıt verdi:

Kaplanın boynuna çanı kim takarsa o çıkarır.


Bu, Çin'in 'ABD'yi Ukrayna krizinin nedeni olarak gördüğünü ve Çin'i tehdit etmek yerine çözüm bulması gerektiğini söylediği' anlamına geliyor.


Rusya Devlet Başkanı Putin, Kırım'da kalabalık önünde yaptığı konuşmada, Ukrayna'daki özel harekatın planlandığı üzere devam ettiğini söyledi.

Bundan kısa bir süre önce de Ukraynalıları destekleyen ve kendilerini tehlikeye atan kimseleri tarihte benzeri olmayan sonuçların beklediği yönünde tehdit ederek nükleer silahların kullanımına yönelik imada bulundu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çin'in bu pozisyonu ve Rusya'nın sert tepkisi ne anlama geliyor?

Öncelikle Putin'in güvenliği için -nükleer silahlarla sonuçlansa bile- büyük bir maceraya girmeye karar verdiği anlaşılıyor.

Bu, aynı zamanda Çin'in, -bir ihtimal- Rusya'nın yenilmesine izin vermeyeceğine karar verdiği anlamına geliyor.

İkinci olarak ABD'nin ve müttefiklerinin "çatışma" seçeneğiyle karşı karşıya olduğu anlamına gelir.

Geri çekilmeleri ise askeri yenilgi değil, insanlık için en iyi model olarak gördükleri liberalizmin yenilgisine işaret eder.


Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, rejiminin liberalizmden daha iyi olduğunu ve (otoriter) modeli sayesinde hızla zirveye çıkabildiğini açıkça söylüyor.

Bununla birlikte liberal rejimlerdeki gibi ekonomik veya sosyal sorunlardan mustarip değil. Dahası Çin liderliği önceliğin özgürlük değil, ekonomi ve boş mideyi doyurmak olduğunu düşünüyor.

Rusya Devlet Başkanı, liberalizmin Rusya'ya uygun olmayan başarısız bir sistem olduğuna, Rusya'nın değerleriyle çeliştiğine, toplumları değerlerinden ve tarihlerinden vazgeçmeye zorlayarak yok etmeye çalıştığına inanıyor.

Putin'in liberalizme ynelik en açık suçlamalarından biri, eşcinsellik ve dejenerasyon çağrısı yaptığı yönündedir.

Bu nedenle Rus topraklarında bulunmasına rağmen "Ukrayna'ya başlattığı özel harekata" karşı çıkanları, liberalizmin savunucuları olan hainler ve pislikler olarak nitelendirdi.


Tüm bunların yanında çatışan ülkelerin çıkarlarının dikte ettiği büyük hesaplar var.

ABD, Sovyetlerin çöküşünden bu yana sıkıntı yaşıyor ve Rusya'nın gelecekte büyük bir sorun teşkil edeceğinin tamamen farkında.

Avrupa, güçlü bir Rusya'nın kendisine ve istikrarına tehdit oluşturacağını da biliyor. Ayrıca Rusya'nın güçlü olduğunun, ABD'ye boyun eğmeyeceğinin ve fakat aynı zamanda bir süper güç olamayacağının da bilincinde.

Görünüşe göre Amerikan liderleri, özellikle eski Başkan Clinton bu açık meseleyi anlamadılar. Rusya'yı kendi yörüngesine zorla değil de gönüllü olarak nasıl çekeceğini düşünmeden ona bir mağlup olarak muamele ettiler.

Ayrıca Amerikalılar, bir reformcu olarak eski Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'e bel bağladılar. Oysa -eski Dışişleri Bakanı Andrei Kozyrev'in de dediği gibi- onun sarhoş olduğunu ve Polonya'nın eski Devlet Başkanı Lech Walesa'nın sarhoş olduğu bir anda NATO'ya katılımı için onay almayı başardığını biliyorlardı.


Yeltsin'in zayıflığı dolayısıyla Putin ve radikaller iktidara geldi. Bu kimseler, Sovyetler Birliği zihniyetini ortadan kaldırmak bir yana onu geri getirmek için çalıştılar.

Reformistlerden ya sürgün ederek ya da öldürerek kurtuldular. Bu şekilde Rusya 'ne Avrupalı ne de Asyalı' olan eski yoluna geri döndü.

Bu gerçeklik, Rus milliyetçiliği dalgasını ve büyük Rusya'ya olan inancı yeniden canlandırdı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymuyor.

Rusya, devasa büyüklüğüne rağmen 1,49 trilyon dolarlık milli geliriyle İtalya'nın da gerisinde (1,89 trilyon dolar) kalıyor.

Bu rakam ABD için 20,9 trilyon dolar iken Çin için de yaklaşık 14,7 trilyon doları buluyor. Süper güç olma arzusu olan Rusya, böylece fiilen iki büyük gücün avı haline geliyor: Çin ve ABD.


Çin, onun bir süper güç olmasını istemiyor. Çünkü tarihsel olarak güvenliğine yönelik tehdit oluşturduğu gibi oluşturmaya da devam ediyor.

Aynı şekilde ABD de Rusya'nın Avrupa'ya hâkim olmasını değil, dahil olmasını istiyor. Böylece ABD ve Çin, Rusya ile nasıl başa çıkacakları konusundaki anlaşmazlıklarına rağmen zımnen de olsa bir amaç üzerinde uzlaşıyorlar: Rusya'yı bastırmak ve çıkarlarına boyun eğdirmek.
 


Avrupa'ya gelince; Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra küçümseyici bir tutum takınması yanlıştı. Zira Rusya'dan en çok etkilenen kendisidir.

Avrupa, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün sunduğu tarihi fırsatı anlamadı. Rusya'ya aşağılayıcı bir gözle bakarak ona uygun bir yer vermeyi reddetti ve bu tarihi hatayı düzeltme fırsatını kaçırdı.

Avrupa ekonomik sistemine katılması için yerine getirilmesi gereken şartları sıkı tuttu.

Bu davranış, Putin'in liderliğindeki radikal milliyetçilere, "Rusya'nın tehlikede olduğunun ve Rusların ülkelerini savunmaları gerektiğinin" gerekçesini verdi.

Putin, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü 20'inci yüzyılın en büyük felaketi olarak nitelendirdi. Buradan Putin'in davranışını, Batı'dan korkmasını ve varoluşsal olarak nitelendirdiği bu savaşta dengeyi sağlamak için Çin'e gitmek zorunda kalmasını anlayabiliriz.


Böylece Putin ülkesini Ukrayna'dakinden daha büyük bir krize sürükledi. Bu krizde Çin'e ihtiyacı var ve bunun için pek çok şeyden vazgeçmesi gerekiyor.

Bu ise onun milliyetçi mantığı ve Rusya'nın prestijiyle çelişiyor. Aynı zamanda nükleer silah kullanma tehdidinde bulunduğu uzun bir savaşı kazanmasının güçlüğüne rağmen Batı ile olan çatışmasında ileri gitmek zorunda kaldı.

Bunun yanı sıra nükleer silah tehdidi yıkımına yol açacaktır. Çünkü rakipleri daha güçlü nükleer silahlara sahipler. Bu nedenle Putin'in seçenekleri her geçen gün daralıyor.

Çin'in sepetine daha fazla yumurta koymaktan ya da yüzleşmeye devam etmekten başka seçeneği yok.

Fakat bununla birlikte Rus oligarşisinin kendisine sırt çevirmesi veya asgari düzeyde bir itibar karşılığında bir anlaşmayı kabul etmeye zorlanması ihtimali de var.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU