Acil misyon: İran'ı kurtarmak

Batılı ülkeler için bir diğer acil misyon, artık Rusya'nın engellediği ve ABD'nin imzalamaktaki acelesini dizginlediği Viyana müzakerelerinde yeni bir anlaşma imzalanmasa da İran rejimini kurtarmak için ciddi girişimlerde bulunmaktır

Fotoğraf: Reuters

Biden yönetimindeki ABD, sol-liberal olma, gündemini müttefiklere ve ortaklara empoze etmeye çalışmaya, aynı zamanda bir yandan ABD'nin ve dünyadaki müttefiklerinin düşmanlarına kur yapmaya; diğer yandan müttefikleri hedef almaya dayanan vizyon, politika ve yön bakımından Obama'nınkine çok benziyor.

Bu aslında siyasi bir saçmalıktır ve Washington'un İran rejimine karşı duruşu en belirgin örneğidir.


İran rejimi ile nükleer anlaşmanın imzalanması, Obama döneminde Körfez ülkeleri ve Arap devletlerinin çıkarları gözetilmeden gerçekleşti.

Anlaşma, İran'ın askeri nükleer projesini iptal etmiyor sadece erteliyordu. Bu nedenle, eski Başkan Donald Trump anlaşmayı reddetti, çekildi ve rejime sert yaptırımlar uyguladı.

Başkan Joe Biden yönetimi devraldığı anda, ABD'nin vahim anlaşmayı yeniden canlandırma hevesi aşikar hale geldi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Arap ülkeleri, sadece küstah açıklamalarla değil, bölgesel ve uluslararası politika ve duruşlarla görünür bir şekilde hedef alınmaya başlandı.

Arap ve Körfez ülkeleri ABD'ye karşı tutumlarını değiştirmediler, bunun tam aksi oldu. ABD'nin tutumu daha sert, müttefiklerle ortaklık ve onların desteği ile daha az ilgili hale geldi.

Ne var ki bu Amerikan değişiminin bir sorunu var, o da Suudi Arabistan ve BAE'nin, gözlemci ve takipçilerin gözden kaçıramayacakları iç ve bölgesel gelişmelere öncülük etmesiyle aynı zamana denk gelmesi.

Liderlik ettikleri Arap koalisyonu galip geldi ve şimdi İran rejimine karşı istikrarı ve ılımlılığı savunuyor. Bahreyn ve BAE, İsrail ile normal ilişkiler kurdu.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, ülkesinin "İsrail'i bir düşman olarak değil, birlikte elde edilmeye çalışabilecek birçok çıkarda potansiyel bir müttefik olarak gördüğünü, ama o noktaya varmadan önce bazı meselelerin çözülmesi gerektiğini" söyledi.


Rusya-Ukrayna savaşının ardından enerji fiyatları dalgalı hale geldi. Rusya'ya karşı yürütülen eşi benzeri görülmemiş kampanyada, Batı politikaları genel olarak siyaset ve düşünce özgürlüğü ile ilgisi olmayan bir "diktatörlüğe" yöneldi.

Rusya'yı kuşatma görevi en büyük öncelik haline geldi ve bu durumda Suudi Arabistan ve BAE'ye ihtiyaç eşi görülmemiş bir dereceye ulaştı.

Bu noktada Biden yönetimi, bu ülkelerin kendi çıkarlarını ve halklarının çıkarlarını birinci sıraya koymalarına, dolayısıyla bu ülkelerle kimlerin çıkarları varsa artık onların da çıkarlarını hesaba katmaları gerektiğine şaşırmış görünüyor.

Bu, siyasetin prensiplerinden biri gibi görünebilir, ancak açıklanan politikalarla gerçekten ve pratik olarak uygulandığında tarihi bir başarı addedilir. Tüm dosyalarda yeni uluslararası kuralların oluşumunu temsil eder.


Batılı ülkeler için bir diğer acil misyon, artık Rusya'nın engellediği ve ABD'nin imzalamaktaki acelesini dizginlediği Viyana müzakerelerinde yeni bir anlaşma imzalanmasa da İran rejimini kurtarmak için ciddi girişimlerde bulunmaktır.

ABD, Birleşik Krallık (BK) ve dünyadaki bazı müttefikleri, İran rejimine yüz milyonlarca dolar gibi devasa ödemelerde bulunmaya giriştiler.

BK, İran'a bir anlaşmada yaklaşık yarım milyar dolar ödedi. Husi milislerinin terör örgütü listesinden çıkarılmalarından sonra, şimdi bizzat İran Devrim Muhafızları'nın terör örgütleri listesinden çıkarılmasından bahsedilir oldu.

Halbuki Devrim Muhafızları, el-Kaide'den IŞİD'e ve Lübnan Hizbullah'ından dünyanın her yerindeki Şii "terör milislerine" kadar çağdaş bölgesel ve uluslararası terörizmin başıdır.

Bu, yalnızca Arap ülkeleri için değil, tüm dünya için doğrudan bir tehdit ve tehlikedir. Terörizme, gruplarına ve örgütlerine eşi görülmemiş bir destektir. Bunun ilk kurbanları Arap ülkeleri ve İsrail'dir.

Bu, kırmızı çizgilerin ihlali ve dengeleri değiştirme girişimidir. Newsweek tarafından perşembe günü yayınlanan habere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İran ile birkaç gün içinde anlaşma imzalanabileceğini söyledi.


Suudi Arabistan ve BAE'nin askeri açıdan Yemen'deki İran'a bağlı Husi milislerinin saldırılarına, balistik füzelere, insansız hava araçlarına açık bir hedef kalmasında ısrar eden, bu ciddi tehditlere karşı koymak için yaptıkları silah alımlarına mantıksız kısıtlamalar getiren, tasvip edilemeyecek bir Amerikan ve Batı politikası var. Ama bu iki ülke güçlüdür ve geniş uluslararası ilişkilere sahiptir.

Htürlü eksikliklerini giderebilir ve her tehlikeye karşı koyabilirler. Burada sadece açıklamalarla değil, politikalar ve pozisyonlarla dost ve müttefikleri diğerlerinden ayırmaya ve tanımaya çalışmaktan bahsediyoruz.


BK Başbakanı Boris Johnson'ın Suudi Arabistan ve BAE ziyareti en belirgin uluslararası çatışma ve Rusya-Ukrayna savaşına dayanan Soğuk Savaşın gölgesinde gerçekleşti.  

Böyle bir krizde enerji fiyatları hiçbir şekilde küçümsenemeyecek kadar önemli bir unsurdur. Sorun, zorlu ve karmaşık dosyalarda hassas bir denge gerektiriyor.

Çıkarlar çatıştığında ve ittifak ilişkileri bozulduğunda çözümler daha karmaşık hale gelir, tüm taraflardan tavizler gerektirir.

Devletlerin pozisyonları ve politikaları da karşılıksız değildir. Devletler arasındaki ittifaklar tabi olma veya boyun eğmek değil, aksine eşitliğe dayalı ilişkiler ve ortak çıkarlar anlamına gelir.

Söylemleri tarihin dışında ve gerçeklikten uzak olduğundan bölgedeki slogancılar ve aşırılıkçılar her geçen gün daha fazla geriliyorlar.
 


Afganistan'dan acilen çekilmek, Taliban Hareketinin ülkede kontrolü ele geçirmesini sağlamak, Husi milislerini terör örgütü listesinden çıkarmak, İran Devrim Muhafızlarını terör listesinden çıkarmaya çalışmak, İran'ın Irak Kürdistan bölgesini bombalamasına karşı sessiz kalmak, Ukrayna cihadı olarak adlandırılabilecek eylemleri desteklemek, Ukrayna'da Rusya'ya karşı teröristleri seferber etmek, ülkelerin istikrarını, barışın yayılmasını destekleyen dünya ve Arap ülkeleri için son derece tehlikeli politikalardır.

Ülkeler çıkarları söz konusu olduğunda güçlü durur, bugünü ve geleceği gerçekçilik, bilinçlilik ve öngörü ile okurlar.

İster süper güç isterse haydut bir ülke olsun dünyadaki hiçbir ülkenin, gerek varoluşsal tehditler gerekse istikrar ve güvenliğin hedef alınması nedeniyle olsun, tehlikeli ve gelecekte uzun vadeli etkileri olan bu tür dosyalarla oynamasına, onları kurcalamasına izin vermezler.  


Biden yönetiminin birçok önemli uluslararası dosyada izlediği politikalara yönelik ABD'nin kendi içindeki tartışma keskin ve güçlüdür.

Tartışmalar, ABD Kongresi, Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin güçlü pozisyonları aracılığıyla yürütülüyor.

Amacı da özellikle zor bir tarihi anda, dünyanın kapılarını güçlü bir şekilde çalan yeni bir soğuk savaşta, safları sıkılaştırmaya, ittifakları güçlendirmeye, ortaklıklar kurmaya yönelik eşi görülmemiş bir ihtiyacın görüldüğü bir zamanda, uluslararası vizyon ve politikalardaki bu dağılmayı engellemektir.

Herhangi bir tarafsız uluslararası gözlemci, Biden yönetiminin İran ve Suudi Arabistan'a yönelik politikalarında keskin bir çelişki görecektir.  

İran'a eşi görülmemiş bir şekilde kur yaparken, Suudi Arabistan'a aynı şekilde davranmamaktadır.


Son olarak, Suudi Arabistan Veliaht Prensi The Atlantic ile yaptığı röportajda, Biden'ın Suudi Arabistan'a karşı ne düşündüğüyle "ilgilenmediğini" açıkça belirtti.

Bu, ülkesinin ve halkının çıkarlarını iyi bilen bir liderin tutumu ve Suudi Arabistan halkı ile birçok Arap halkı, kalpleri ve ruhları ile onun yanında olduklarını ifade ettiler.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU