Yayın Savaşları: Disney ve Apple’ın Netflix’e rakip olması televizyon izleyicileri için neden güzel haber?

İzleyicilerin istekleri günden güne artarken, Al Horner televizyonun altın çağının ne zaman başladığını tartışıyor

İnsanların eğlenceyi el altında bulundurma ayrıcalığı için seve seve ödeme yapmayı kabul ettiği zamanlar vardı (The Independent)

1982’de, babam güçlükle kazandığı öğretmen maaşından 90 sterlin biriktirerek bir video aldı. İçindeki film “Kutsal Hazine Avcıları”ydı ve kalın kutusunun ön yüzünde, kırbacıyla birlikte gülümseyen Indiana Jones bulunuyordu. Kulağa şimdi delice gelebilir ama o alışveriş, eğlence devriminin şafağındayken bana pahalı görünmemişti. VHS ve Betamax’den önce, filmler sadece ve sadece sinema salonlarındaydı. Yayından kaldırıldıktan sonra filmleri istediğiniz zaman tekrar izlemeyi ya da koltuğunuzdan filmi durdurup başa almayı bir kenara bırakın, onları bir daha görme imkânınız olmazdı. Filmler sinema salonlarını terk ettikten sonra, eğer tekrar gösterime girmezse, uzun zaman önce çıktığımız egzotik bir tatil gibi hafızalarımızdan silinmeye başlardı. Daha sonra sinemaseverler için yeni bir konsept olan video kasetler ortaya çıktı. Belli bir ücret karşılığı Indiana Jones’u evinize götürebilirdiniz artık. Artık Star Wars’daki ışın kılıcının ışıltısını saklayabilir, Jaws’un yaşattığı paniği yeniden yaşayabilir ve Marty McFly’la zamanda tekrar tekrar yolculuğa çıkabilirdiniz.

Tabii herkes Adam Sandler’ın komedi filmi olan Süper Baba filminin nedense üç DVD’sini alan babam kadar fanatik değildi. Hatırı sayılır miktarda izleyici için ev sineması alışılmamış bir şeydi. 90 sterlin aslında iyi bir fiyattı. Yaklaşık 1,4 milyon insan, 1987’den önce “Kutsal Hazine Avcıları” filminin VHS kopyasını satın almıştı. 80’ler bittiğinde fiyatlar düşmeye başlamış, ev sineması sektörü insanların kendi favori filmlerini almak veya kiralamak istemesiyle yükselişe geçmişti. 1987’nin en önemli anlarından biri, Paramount’un Pepsi’yle yaptığı milyonlarca dolarlık bir anlaşmaydı. Anlaşmaya göre Top Gun adlı filmin her VHS kopyasında, film başlamadan önce Pepsi reklamı oynayacaktı. Bu anlaşma yapım şirketinin VHS kopyalarının fiyatlarını İngiltere’de 25 dolara (ya da 20 sterlin) düşürmesini sağlamış ve ev sinemasını bütçeye uygun bir hale getirmişti. 1990’lara gelindiğinde İngiltere’deki evlerin %50’sinde VCR bulunuyor, Disney’in “Leydi ile Sokak Köpeği”nin üç milyondan fazla kopyası satılıyordu. Birkaç yıl sonra 1995’deyse ev sineması formatı “Aslan Kral’la” birlikte iyice yaygınlaştı ve 520 milyon dolar değerindeki 32 milyon kopya siz daha “hakuna matata” diyemeden satıldı. 

Bunları hatırlatmamın sebebine gelince... İnsanların eğlenceyi el altında bulundurma ayrıcalığı için seve seve ödeme yapmayı kabul ettiği zamanlar vardı. VHS dönemi zamanında ve DVD’nin arttığı 2000-2009 yıllarında sinemaseverler 20 sterlini rahatlıkla öderdi. 2019’daysa, 8,99 sterlin, size Netflix’in neredeyse sınırsız film arşivine tam bir ay boyunca erişim sağlıyor. Ancak yine de çoğu izleyici için eleştirilecek noktalar var. Bu yıl Disney (izlenmesi gereken Star Wars ve Marvel filmlerini toplayarak) ve Apple (JJ Abrams ve Steven Spielberg gibi kişiler tarafından hazırlanan özel diziler ve filmlerle) kendi yayın hizmetini sunmaya hazırlanıyor. Görünen o ki, bu iki şirket de Netflix’in sahip olduğu yayıncılık tacına oynuyor. Amazon’un Prime Video’ya yaptığı yatırımların devam etmesiyse izleyicilerin ayrıca bu hizmete de para ödemesi gerektiğini gösteriyor. Tabii The Marvelous Mrs.Maisel ve Good Omens gibi popüler dizileri kaçırmak istemiyorlarsa... WarnerMedia da Friends, Harry Potter filmleri ve HBO yapımı projelerle kendi yayın hizmetini piyasaya sunuyor. Üstelik bunların hepsi daha ITV ve BBC’nin ortak çalışması olan BritBox’dan önceydi. Guardian, istediğiniz içeriği seyretmenin gittikçe pahalılaştığını anlatan bir makale paylaştı: “Televizyonun altın çağı gittikçe parlıyor olabilir ama yayın hizmetlerinin altın çağı yok oldu.”

 

 

Gerçekten de böyle mi? Eğer bahsedilen her yayın hizmetine üye olursanız bu size tahminen aylık 45 sterline mal olur. Bu günde yaklaşık 1,45 sterline ya da 1982’de Indiana Jones filminin VHS kopyasının yarısına denk geliyor. Şu anda içinde bulunduğumuz televizyonun altın çağında izleyicilerin bu paraları ödemesini istemek cidden aşırıya kaçmak mı? Kimse sizi bu hizmetlere üye olmaya zorlamıyor ve çoğu da 4-5 kişiyle birden kullanabileceğiniz, fiyatı paylaşabileceğiniz aile paketleri sunuyor. The Guardian’ın makalesi birçok abonenin düşüncesini dile getirdi. Geçen hafta Netflix, popüler olan “The Office” adlı dizinin Ağustos itibariyle Amerikan platformundan kaldırılacağını açıklamış ve tepki çekmişti. Konuyla ilgili bir dilekçe hazırlanmış ve kısa bir sürede 50 binden fazla imza toplanmıştı. Problem şu ki, bu Netflix’in elinde olan bir şey değil: Yapımın sahibi olan şirketler NBC/Warner, Netflix’e verdikleri diziyi Warner’ın piyasaya çıkacak yayın hizmetlerinde kullanılmak üzere geri almıştı. Michael Scott’ın “HAYIR, TANRIM HAYIR” diye bağırdığı fotoğrafları görmüşsünüzdür. Hayranlar da, muhtemelen 9 sezonu birden neredeyse 30 dolara alabileceklerini bilmeyerek, aynı umutsuzluk ve üzüntüyle tepki vermişti. Üsteik bu fiyat, 3 aylık Netflix üyeliğine denk geliyordu.

Yayın hizmetlerinin hayatı kolaylaştırdığı, televizyonun en zirve zamanında yaşıyoruz. Wall Street Journal yazarı Ben Fritz’in mükemmel kitabı The Big Picture, seri filmlerin, film evrenlerinin ve Netflix gibi yayın şirketlerinin nasıl Hollywood’da yeni bir çağ açtığını anlatıyor. Ayrıca DVD’yle başlayan, Netflix ile artan yayın hizmetlerinin ve tek seferde izleme kültürünün yeni hikâye anlatımlarına olanak tanıyacağından bahsediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

“Netflix ‘tek seferde izleme’ kavramını değiştirdi...” diye yazıyor Fritz. Her bölümün nasıl kendine özgü bir hissiyat yarattığını ve nasıl sanki ilk defa izliyormuşsunuz gibi hissettirdiğini açıklıyor. DVR, DVD ve yayın hizmetlerinin yükselişi, izleme ediminin anlamını değiştirdi ve yapımlar bunun çevresinde şekillenmeye başladı. Bu hafta yeniden ekranlara dönecek Stranger Things gibi sezonluk diziler bölümlere ayrılmış 10 saatlik filmler aslında. Geçen yılın popüler korku dizisi olan The Haunting of Hill House, kanallar arasında geçiş yaparken sezon ortasındaki bir bölüme denk gelen biri için aslında hiçbir şey ifade etmez. Seyircilerin dizileri bir maraton gibi izlediğini bilen dizi yapımcıları, projeleri sürekli gelişen ve hikâyeyi kapsayan bir yapıda kuruyor.

2019 yılında eğlence sektöründen daha fazlasını, daha az ödemeyi umarak bekliyoruz. Bu sadece televizyon ve film sektörünü ilgilendiren bir problem değil. İnternet çağı müziğe, habere ve iletişim olanaklarına bedavaya veya cüzi bir miktara sahip olmayı bekleyen bir nesil yetiştirdi. İnsanlar sanatın varolması için ödeme yapmaları gerektiğini kabul etmezse, internet üzerinden verilen yayın hizmetleri de uzun süreli olamaz. Netflix’in, Apple ve Disney’le mücadele etmek için, bu sene orijinal yapımlara  11,5 milyar sterlin harcaması bekleniyor (Disney+ ve Apple’ında bu kadar harcayacağı düşünülüyor). Eğer küçük bir ekstra ücretle Star Wars evreninin Disney’deki The Mandolarian’a genişlediğini, “It’s Always Sunny in Philadelphia’dan” Rob McElhenny’nin Apple komedi piyasasına girdiğini veya deneysel animasyon BoJack Horseman’ı tekrar izleme ihtimali varsa ben bu işe varım. İnternet üzerinden yayının altın çağı gerçekten de yeni başlamış olabilir. 

 

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/arts-entertainment

Independent Türkçe için çeviren: Berat Yurtseven

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU