Perslerin himayesinde İsrail halkının Babil sürgününden çıkışı

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Aylar ve hatta yıllardır yaptığımız Antik İsrail çalışmalarının asıl amacı; aslında bir bakıma devamı niteliğinde olan Antik İran çalışmalarımızın iki yakın coğrafyanın ve kültürün kendi içerisindeki uyumunun zamanla nasıl bir çatışma halini alabildiğini gözler önüne sermek ve bu çatışmadan doğan modern dünyanın sorunlarına neşter vurabilmektir.

Kim ne derse desin antik iki uygarlığın bugün dahi hala ayakta olması güçlü bir rejimden ziyade, hem etnik açıdan hem de diaspora yönünden güçlü olmasından ileri gelmektedir. 


Antik dünyanın en zorlu yıllarını ihtiva eden özellikle M.Ö  4-5. yüzyıllarda meydana gelmiş her türlü siyasi, ekonomik ve askeri olay ve olgunun herbirini etraflıca düşünüp, tartışmak yahut irdelemek lazım gelir.

Pers hakimiyetiyle tanışmış Babillerin ele geçirilmesiyle ile birlikte gerçekleşen mutlak surette bir hadise vardır ki, bu hadise Yahudilerin sürgünden dönüşüdür.

Daha evvelki dönemlerde Babiller tarafından sürgüne yollanan ve kadim Ortadoğu halklarından biri olup, hiçbir zaman o coğrafyada huzur ve sukünet ile yaşamalarına izin verilmeyen Yahudilerin, Babil sürgününden çıkıp tekrar ait oldukları topraklara geri dönüşleri onlar adına oldukça mutlu edici bir hadisedir.

Perslerin Babilleri zaptı sonrası meydana gelebilecek olası yağma ve talana karşı önemleri takdire şayan iken, Kral Kyros da hoşgörü politikası izleyip Babil şehrinin tanrılarına ve mabetlerine karşı oldukça saygılı yaklaşmıştır.

Kralın bu davranışı bir bakıma idaresi altına giren Babil memleketinin o yıpranmış, ezilmiş ve heba olmuş halkına küçük bir jestinden başka bir şey olamazdı. 
 

 

Kyros sadece Babil halkına değil, Antik İsrail halkına da olası tüm haklarını iade edip, onların sürgünden dönmesine müsaade ederek; yeni bir mabet inşa etmelerine olanak sağlamış, diasporalarını yaymalarına müsaade etmiştir.

Onun bu cömert davranışı Yahudiler üzerinde olumlu neticeler doğururken ilerleyen dönemlerde rejime karşı yapacakları direnişlerin de kapısını aralamış oluyordu.


Fenike şehir hattı boyunca Doğu Akdeniz havzası Pers hakimiyetine merhaba derken, bu limanlar üzerinden seyreden ticaret ağı oldukça genişlemeye ve sağlam temeller üzerinde gelişmeye başlamıştır.

Yine bu devirde çağdaşı olan İyonya kent devletlerine kıyasla hatırı sayılır bir refah seviyesine ulaştığını söyleyebiliriz.

Kyros yönetimi modern devrin birçok sorunu yahut olumlu gelişmeleri açısından da oldukça önemi haizdir.

Bu idare altında birçok rejim yanlısı ve karşıtı, meydana getirmiş oldukları diasporaları uzak memleketlere değin ulaştırmış ve modern dünyanın temellerini atmışlardır. 
 

 

Kyros iktidarının son dönemlerinde İran'ın kuzey doğusuna ilişik olan kavimlerle ve ayrıca en çok da Sakalarla olan mücadelesi oldukça sarsıntılı olmuş ve Kyros Sakalarla girmiş olduğu savaş neticesinde dehşet verici bir ölüm ile tanışmıştır.

Herodotos'a ( Ἡρόδοτος) inanacak olursak Kyros, İskit kraliçesi Tahm-irih (doğu dillerinde) bir başka adıyla Tomyrisle savaşırken korkunç bir şekilde öldürülerek kellesi İskit Kraliçesi'ne getirilmiştir. 
 

 

Antik İsrail halkının o yıkılmaz hatta sarsılmaz sandığı iktidarları yıkılmış, geriye kendilerinden pek de bir şey kalmamıştı.

Davud'un himayesi altında Yehova'nın buyruklarına itaat ve ibadetlerler günlerini idame ettirirken Babil halkı tarafından tasfiye edilmiş ve o bilindik sürgüne yollanmışlardır.

Bugün bile yankıları devam eden bu sürgün hadisesinin sadece coğrafya değişikliğinden ibaret olmadığını vurgulamak gerekir.

O kudretli Yahova'nın aslında İsrail halkını korumaya gücünün yetmediğini anlayan neo-Yahudiler emperyal güçlerin tanrılarını benimsemeye ve onlar gibi bir yaşam sürmeye iten çaresiz bir sebep olmuştur.

Kudüs'ün ve mabetin yıkılmasıyla sürgüne iltica eden İsrail halkı bu sürgünde çok kez Babil kültürüyle haşır neşir olmuş ve hali hazırda var olan tanrıdan uzaklaşma düşüncesi vuku bulmuştur. 
 

 

Güney Yahuda'da bulunan iki Yahudi kabilesinin Babil'e sürgüne yollanmasıyla birlikte onların birçoğu orada asimile olurken, birçoğu da Yahova'yı el üstünde tutmaktan çekinmemiştir.

On yedi kabilenin sürgün hadisesi Babil iktidarı boyunca çeşitli kıyımlara maruz kalırken, kendi öz benliklerini kaybetmeleri noktasında çeşitli sorunlarla başa çıkmak zorunda olmuşlardır.

Babil iktidarı Persisler tarafından ortadan kaldırıldıktan sonra iki Yahuda kabilesi tekrar Kudüs'e giderek sürgün hayatından azat olmuşlardır.

Azat olanların sayısı oldukça azınlıkta kalırken birçoğu diyasporada kalmayı tercih etmiştir.  
 

 

Sürgün dönüşü yeni bir iktidar (Persler) Mevcut halk (Babiller) ile karşılaşan Yahudiler, ata topraklarına kavuşmuş olmanın sevincini yaşarken Babil'in bazı aydın kesimi bu kabileleri kabul etmemiş ve birçok konuda çatışma yaşanmıştır.

Antik İsrail halkı için yeni bir mücadele dönemi başlarken, kırılma yahut bir başka deyişle dönüm noktasının yaşanması kaçınılmaz olmuştur.

Pers yönetimi olası bir savaş ve kaosun yaşanmaması adına bölgeye güçlü dini ve politik liderler atarken şehir idaresi altında olan tüm farklı halklara sükunet çağrısında bulunmuştur.

Yahudi halkının liderliğini daha sonra da önderliğini yapacak bir isim öne çıkar ki biz ona Ezra yahut Uzeyir demekteyiz. 


Ezra adındaki Yahudi din adamının Uzeyir olduğu konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, bu konuda çeşitli önermeler yapılırken onun hakkındaki bu tartışmalar devam etmektedir.

Ezra (עֶזְרָא ) esaret altında olan iki Yahudi kabilesini Kudüs'e getirip Babil'den çıkışına öncülük etmiştir.

Yahudilerin klasik çıkış hadiseleri Musa'nın çıkış hadisesiyle vücut bulurken birçok din bilimci Babil'den çıkışı Musa'nın Mısır'dan çıkışıyla özdeşleştirirken aynı zamanda Musa ve Ezra'yı da aynı ölçüde masaya yatırır.
 

 

Antik metin yazarı yahut antik metin toplayıcısı ve kopyacısılığı olarak anılırken, Tanah bölümünde kendi adında yazılmış bir bölümün varlığı oldukça dikkat çeker.

Yahudi inanç ve kültür diasporasına farklı bir boyut getirirken, hem erken dönem Yahudi gelenekleri hem de modern Yahudi uygulamalarının da temel faktörü olmuştur.

Irk kavramı tam manasıyla bir anlam kazanamazken, bu dönemde Yahudilerin başka ırklarla evlenmelerini yasaklamış ve kendi içinde yeni bir anlayış tezahür etmiştir.

Yıkılan Kudüs şehri ve tapınakları mevcut iktidarının gözetimi altında yeniden onarılmış ve çeşitli reformlarla döneme damga vurulmuştur.

Ezra'nın Tanrının oğlu olduğu yakıştırması antik dünyanın vazgeçilmez kültlerinden biri olması yanısıra Hıristiyanlıktaki İsa'nın tanrının oğlu olma düşüncesi yine bu devrin bir sonucudur. 


Sürgünde yahut sürgün sonrası kaybolan Kitab-ı Mukaddes'in yeniden ortaya çıkarılması demeyelim de yeniden dizaynı ve geliştirilmesi yine Ezra'nın hünerlerinden biri olurken, Yahudileri tek bir millet çatı altında toplama girişimi oldukça başarılı görülmekteydi.

Daha önce de bahsettiğimiz üzere Musa ile Ezra'nın özdeşleştirilmesi hadisesi o dönemin İsrail halkı için oldukça önem arz ederken, bazı aydınalrın Musa olmasaydı da Ezra olsaydı, yahut Ezra'nın yeni Musa olduğu görüşleri çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

 

Devam edecek...

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU