Cortazar'ın Sessiz Yolcu öyküsü

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Devletin insanın zihnine dek sokulduğu bir dünyada, ölülerin bedenleri üzerinde hak gasbına girişmesi gün geçtikçe artıyor.

Ölümün indirdiği perde ile devletin ölüye baktığı yer arasındaki mesafe giderek uzuyor.

Ölünün bedeni sadece bir şeyler anlatmaya yetmez, ölünün gömüldüğü topraktan ve gömüldükten sonraki süreçte devlet eliyle, anlaşılmaz birçok politika uygulanıyor.

Belki bu noktada ölülerin kimlikleri devreye giriyor. Ama başka pencereden baktığımızda, devlet aklıyla hareket eden insanların, devletin bu kusurlu sistematik müdahelesini ya görmüyor ya da uyuşmuş zihinleriyle sistemin buyruklarını yerine getiriyor.

Bir günde kaç insan gömülüyor?

Kaç insan gömülmeden yakılıyor?

Kaç ölünün bedeni yakınlarından habersiz gömülüyor?

Belki rakamlar olayın dramatik yönünü korkunç gösterebilir.

Fakat, yalnızca bir bedende yaşanan bu insanlık dramının dehşete düşüren tarafına eğilmek zor olmasa gerek.

Ezilenlerin fotoğrafı, sistemin devamı için motive aracı olarak kamuoyuna sunuluyor.

Devletlerin birbirine benzeyen politikaları, birbirine benzer insan hikâyeleri de ortaya çıkarıyor.

Bilmeden, duymadan, ses etmeden bu aynı hikayeler dünyaya bir şeyler anlatıyor.

Yaşanan her bir hikâyenin bir daha yaşanmayacağına kim itiraz edebilir ki?

Evet, itiraz etse dahi bu itirazını hikayeyle karşılaştığında itirazını ortadan kaldırabilir.

Dünyanın her kıtasından ve her bölgesinden hikâyeler, bize insanı anlatırken insanın arkasında oynanan oyunları da önceden görmemize olanak sağlıyor. Bizim insana yüzümüzü çevirmemizi, insana dair örtülen ne kadar gerçek varsa hepsini öğrenmemizi, öğrendiklerimizle onlarla aramızda bağ kurmanın yolunu açıyor.

Ve hikâye edilen her şey hakikatle her an buluşabiliyor. 


Julio Cortazar: Sessiz Yolcu

Julio Cortazar'ın "Lucas Diye Biri" kitabında yer alan 'Sessiz Yolcu' adlı öyküsünde, ölü bedenleri üzerinde sistematik olarak yürütülen devlet politikalarını işaret ediyor.

Cortazar'ın öykülerindeki gerçek ile düş ikilemi, karşıtlıklarla anlatıyı yükselten çözümlemelerle olayı başka yere çekmeyi başarıyor.
 

 

'Sessiz Yolcu' öyküsünde ise, öykünün ana temeline giriş yapmadan önce, nerede ve nasıl anlatıldığına dair bir anlatımla meseleyi açıyor.

Farklı bakış açılarına metnin içinde sık sık rastlanırken, ani çıkışlarla da fantastik bir yönünü cümleler arasında gösterebiliyor.

Anlamsal zenginliği hemen bir çırpıda öykünün içinde aktarmayan Cortazar, bunu okurun zihnine yükleyerek ya da okurun adım atmasını bekliyor.

Okuru öykünün içine çekmeden önceki evrede, öykünün çıkış noktasıyla giriş yapmayı tercih ediyor:

Aralarında uzun yıllar ve çok uzak mesafe bulunan bir hikâye ile bir varsayımın tuhaf bağlantısı; şimdi gerçek bir olay olarak kabul edilebilen ama Paris'teki bir sohbetin tesadüfüne kadar Arjantin'in Cordoba bölgesinde ıssız bir karayolunda, yirmi yıl önce hiç yaşanmamış görünen bir şey.


Julio Cortazar, hikâyeyi başkasından dinlediğini belirtirken, varsayımları ise kendisinin eklediğini dile getiriyor.

Doğaçlama gelişen her bir ayrıntının ansızın gerçeklik ve düş perdesiyle görünmesi kaçınılmaz oluyor.

Bilgi vermenin hemen arkasından gelen öyküyü destekleyici açıklamalar, yazarın yeni bir evren düzeni ortaya koyma çabasına da ulaşılıyor.

Algılanan gerçekliğin, insan doğasının dışında yine insanla bütünleşerek bir hakikat sorununu dile getirdiği, doğruya temas ettiği anlaşılıyor.
 

julio cortazar.jpg
Julio Cortazar / Fotoğraf: Pierre Boulat/LIFE

 

Cortazar, öykülerindeki antropolojik arayışı dilsel, kurgusal ve yapılandırma işlevlerinden geçirerek, gerçekliğe aynı derecede uzak ve aynı derecede yakın bir yerden temas edip öykünün vücudunu oluşturmaya çalışıyor.

Tüm bunların ışığında okuru öyküye hazırlarken, geri dönüşlerde bulunmayı unutmuyor: 

Hikâyeyi Aldo Franceschini anlattı, varsayımsa bana ait ve bu ikisi Paul Valery Sokağı'ndaki bir resim atölyesinde, şarap yudumları, sigara ve vatanımıza ait şeyler hakkında, oralarda neden dolaştıkları çok iyi bilinmeyen diğer onca Arjantinlinin övgüye değer folklorik iç çekişleri olmadan konuşmanın keyfi arasında oldu. 


Gündelik bir akışın içinde, Cortazar'ın öykülerinde yansıttığı çeşitli bakış açıları Sessiz Yolcu öyküsünde de ön plana çıkıyor.

Bireysel düzeyde anlattığı olaylar bir sonraki aşamada kollektif olarak karşılıyor okuru.

Ana olaya varmadan önce, olayı birçok yönüyle ele alıp, olayın gerçekliğini ispat edene dek birkaç pencere aralıyor.

Ve araladığı bu pencerelerin her birinde, aynı gerçekliği farklı sunuşlarla aynı duyguda buluşturmayı başarıyor.

'Sessiz Yolcu' öyküsünde olayla karşılaşmayı, öyküdeki başka bir karakterle okuru sürekli hazırlıkta tutma çabasında girişiyor.

O karakterin anlatımıyla, anlatıcı hikâyenin çıkış noktasına dair hatırlamalara varıyor. Böylece olayın doğuşunu görmüş oluruz: 

…Aldo'nun hikayesi bir yerlerdeki mekanizmayı tetikledi, IBM bir anda devreye girdi ve üzerinde bir varsayım, belki de hikayenin açıklamasının bulunduğu bir fiş çıkardı. Ayrıca bir Buenos Aires kahvesinde bana o şeyden ilk kez bahsettiklerinde benim de buna benzer bir şey, sinemada Vampir filmini seyrederken olduğu gibi tamamıyla zihinsel bir korku hissettiğimi hatırladım; o korku onca yıl sonra şimdi Aldo'nunkiyle örtüşüyordu ve varsayıma tüm gücünü veren de işte bu örtüşme oluyordu.


Anlatıcının hikayeyi kanıtlama ve aynı zamanda teyit etme yoluna başvurduğu görülür.

'Sessiz Yolcu' öyküsündeki düğüm yavaş yavaş çözülmeye başlıyor.

Zihinsel yolculuk, birkaç kişinin bulunduğu bir ortamda da devam ediyor.

Anlatıcının hikâyenin tarihsel dönüşümünü aktarırken devreye girmesiyle, birden çok eleştirel öğeleri okura sunmuş oluyor: 

O gece sürücünün yanında yolculuk eden bir ölüydü” dedim. “Otuzlu ve kırklı yıllarda, özellikle Cordoba'daki sanatoryumlarda ölen ve ailelerinin Buenos Aires'ta toprağa vermek istedikleri veremlilerin cesetlerini taşıma endüstrisinden bahsedildiğini duymamış olman garip. Federal haklar ya da ona benzer bir şeyden ötürü cesedin taşınması korkunç pahalıya mal oluyordu; ölüye biraz makyaj yapıp bir arabada sürücünün yanındaki koltuğa oturtma ve başkente gün doğmadan önce varmak için Cordoba'dan Buenos Aires'e kadar olan yolu gece yarısı kat etme fikri işte öyle doğdu. Bana bundan bahsettiklerinde neredeyse seninle aynı şeyi hissettim; daha sonra hayatlarını bu şekilde kazanan heriflerin hayal gücünden ne kadar yoksun olduklarını hayal etmeye çalıştım ama asla başaramadım.


Julio Cortazar'ın gerçek ile kurgu arasındaki dönüşlerde, hakiki bir yapı inşa ettiği, okurun yönünü değiştirdiği ölçülebiliyor.

Hiçbir müdahelede bulunmadan okura bıraktığı bu hikâyen, evrensel bir gerçekliğe dönüşüyor.

Hayati bir değer taşıyan bu hikâyede, insanların yakınlarına ulaşma arzusuyla ortaya çıkan ceset taşımacılığı günümüze dek farklı biçimleriyle uzanıyor.

Savaş sonrası gömülemeyen ölüler, sistematik olarak kaçırılan yakınlarına teslim edilemeyen ölüler, sınırlarda ölen göçmenlerin kimsesizler mezarlığına gömülen ölüler…

Cortazar'ın 'Sessiz Yolcu' öyküsüyle bir kez daha görülüyor ki, dünyada değişen bir şey yok, her şey başladığı gibi devam ediyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU