Beşiktaş Başkanı Çebi: Geldiğimizde ekonomik bir yangın içine düştük ama atılmış imzaların arkasında asker gibi nöbetçi dikildik

Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, sorularımızı yanıtladı

Süper Lig'de 2020-21 sezonunu üç kupa ile tamamlayarak taraftarlarına büyük sevinç yaşatan Beşiktaş'ta bu sezon işler yolunda gitmiyor.

Şampiyonlar Ligi'nde Avrupa arenasına puansız veda eden siyah-beyazlılar, Ziraat Türkiye Kupası'nda da umduğunu bulamadı.

Süper Lig'de Sergen Yalçın sonrası göreve getirilen Önder Karaveli ile yeniden çıkışa geçerek art arda topladığı puanlarla üst sıralara tırmanan Beşiktaş, 28. hafta itibariyle elde ettiği 45 puan ve averajla 7. sırada yer alıyor.

Beşiktaş Kulübü Başkanı Ahmet Nur Çebi, takımın durumunu ve Türkiye'nin gündemine dair merak edilenleri Independent Türkçe için yanıtladı.

"Kadına şiddete hayır, kırmızı kart"

8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle maçınızı kadınlara ücretsiz yaptınız. Ne söylemek istersiniz?

Beşiktaş Jimnastik kulübü olarak kadınlara verdiğimiz değeri, önemi ve toplum olarak da dahil edilmesi gerekenleri vurgulamaya devam edeceğiz. İşte okuyoruz gazeteleri çok tatsız tuzsuz haberler. Kadına şiddet. Kadına şiddete tabii ki hayır, kırmızı kart. Bu vesileyle onların sesini daha fazla duyurabileceği aksiyonları almak istiyoruz. İşte bir tanesi de bugün (dün). Çocuklarıyla beraber ya da çocuklarını evde bırakıp gelemeyecek olanlara da dedik ki 'Çocuklarınızı alıp gelin'. Böyle bir şey yaptık. Sağlıklı bir karar verdik.

 

 

"Kadın futbolunda öncü olduğumuzu düşünüyorum"

Kadın futbolunda Beşiktaş en büyük kulüplerden biri. Daha önce birçok sosyal sorumluluk projesinde de yer aldınız. Kadın futbolunun Türkiye'deki gelişimini nasıl görüyorsunuz?

Kadın futbolunda öncü olduğumuzu düşünüyorum. Geçen sene şampiyon olmamızın verdiği ses çok önemliydi. Artı geçen sene A takımın almış olduğu 3 kupanın yanında bir de bu gelince tabii ki algılanması ve önemi daha da ortaya çıktı. Şunu da söylemek istiyorum: Fenerbahçe de Galatasaray da bu sene kadın futbolunda güçlü birer takım yaptılar. Ona da ön ayak olduğumuzu düşünüyorum. Bundan sonra daha da zevkli olacaktır. Hatta ve hatta bazen düşünüyorum 'İki, üç, dört yerli futbolcu olacak' diyoruz ya. Belki önümüzdeki yıllarda futbol takımının içinde iki bayan olacak. Minimum üç olacak diyerek belki de eşitlik anlamında karma bir takım statüsüyle böyle bir şey de neden olmasın? Olabilir. 40 sene, 50 sene evvel kadın futbolu olur mu olmaz mı deniliyordu. Nasıl olduysa bunlar da olabilir.

 

Ahmet Nur Çebi-AA1.jpg
Ahmet Nur Çebi, 10 yıldır Beşiktaş'a hizmet ediyor, son 2 buçuk yıldır da başkanlık görevini üstleniyor / Fotoğraf: AA

 

"Mayısta seçim var, yine aday olduk, umarım birçok Beşiktaşlı arkadaşımızın talip olacağı bir süreç olur"

2 buçuk sene önce göreve geldiğinizde temel stratejiniz, hedefleriniz nelerdi? Ne kadarını başardınız, ne kadarını başaramadınız? Geri dönüp baktığınızda nasıl görüyorsunuz?

Biliyorsunuz ben 6 buçuk yıl burada ikinci başkanlık yaptım. Sonra bir sene civarında bir ayrılık söz konusu oldu, sonra da başkanlık. Yani benim ikinci başkanlığımda tam anlamıyla değil ama en azından şu andaki süreç kadar yorucu ve aktifti. Ama tabii ki başkanlık ayrı bir şeymiş. Başkanlıkta her şeyden haberdar oluyorsunuz. O gün bilmediğimiz birçok konu söz konusu icra ediliyordu. Bugün ise bilmediğimiz bir konu hemen hemen yok. Yüzde 90'ından 99'una haberdarız. Aradaki tek fark o. Çalışma anlamında bugün daha tempolusunuz, o gün biraz daha az tempoluydu ama benim neredeyse yaklaşık 9 yılım Beşiktaş camiasında hizmet anlamında tamamlanmış oluyor. İnşallah önümüzdeki mayısta da olağan seçim var. Görev süremiz tamamladık, yine aday olduk. Umarım birçok Beşiktaşlı arkadaşımızın talip olacağı bir süreç olur. Beraber keyifle yaşayacağımız, Beşiktaş'a katkı verebileceğimiz söylemlerde bulunacağımız bir süreci inşallah yaşayacağız.

"Ekonomik bir yangın içine düştük, atılmış bütün imzaların arkasında asker gibi nöbetçi dikildik"

'Özellikle neyi hesapladık, neyi hesaplamadık' derken ben buraya gelirken bir şeyi planlama şansım olmadı. Biliyorsunuz, olağanüstü bir seçimle geldim. Birdenbire seçim kararı aldım. En azından 2 buçuk yıl sonra bir seçim olabileceğini, belki o süreçte işin içerisinde olabileceğimi düşünürken birden bire bir önceki başkanın ani bir şekilde seçime gitme isteği, talebi, kendine göre gerekçeleriyle kendimizi seçim atmosferinde bulduk. Her şey çok çabuk gelişti, dolayısıyla öyle bir planla gelmedik. Zaten geldiğimizde neyi planlayacakmışız ki? Zaten ekonomik bir yangın içine düştük. Eski futbolcularla yapılmış sözleşmeler şu anda bile halen yürüyor. Bu sene nasipse bitecek yüzde 90'ı. Elinizi kolunuzu bağlayan bir sürü futbolcu sözleşmeleri, burada yapılmış sözleşmeler. Elimiz kolumuz bağlıydı. Biz bir şey yapmadık. Biz, yapılanları taşıyıp, yürütebilmeyi ancak amaç edinebildik. Artı biz gelmeden 3-4 ay önce bankalarla yapılan sözleşmeyle her şey kilitlenmişti, her şey! Yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu! Biz geldik, atılmış bütün imzaların arkasında asker gibi nöbetçi dikildik. Bunu onurlu bir şekilde yapmaya çalıştık. Beşiktaş'a yakışır bir şekilde yapmaya çalıştık. Ve süreç içerisinde yeni hatalar yapılmasına engel olmaya çalıştık. Dolayısıyla benim uzun bir süre yanlışlıkları temizlediğim bir süreç olarak kabul ediyorum geçen iki buçuk yılı.

"Bu yeni süreçte kafamda, arzularımda olan özkaynağa yönelme daha mümkün olacak"

Bundan sonrası ancak bizim 'yeni' planlayabileceğimiz, 'yeni' futbolcu sözleşmeleri, finansman sözleşmeleri, her şeyin yeni yapılacağı bir sürece geçeceğiz. Bu süreçte beynimde olan, kafamda olan, arzularımda olan öz kaynağa yönelme daha mümkün olacak. Aslında yine geçiş süreci içerisinde 9 çocuğumuzu getirdik. 4-5'i takımla sürekli, son 1,5 senedir kadroda yer buluyor. Bunlara baktığınız zaman aslında gelecekte planlamak istediklerimi, yapabileceklerimi biraz da olsa bu süreçte de başlatma imkanı bulduğum kadarıyla da yaptım. Dolayısıyla artık bu borçlardan nasıl kurtulacağımızı hesap etmemiz gerekiyor. Onun da yolu az harcayıp, çok kazanmak. Evet gelirlerimizi arttırmak zorundayız ama bu çok da elimizde olmayabilir. Pandemi, ekonomi, içinde bulunduğumuz dünya ekonomisi, savaşlarla çok zor bir süreçten geçiyoruz. Allah tüm kulüplere yardım etsin Türkiye'dekilere özellikle. Dışarıdakilerin de pandemi sürecinde büyük sıkıntıya düştüğünü görüyoruz.

"Şunu bilmeleri lazım: Kulüpler yoksa ne kendileri ne de futbolcular olacaktır"

Şimdi ilginç tarafı UEFA'nın ve FIFA'nın CAS'ın pandemide hiçbir şekilde futbol kulüplerine sahip çıkmadığı bir süreç yaşadık. Ben bundan şikayetçi olduğumu söyledim defalarca. Defalarca da söylemeye devam edeceğim. Yani bu futbolcuların haklarını korurken gelir yok, gider yok, 'Futbolcunun maaşını öde'. Niye? Pandemi var. Nasıl olacak? 'E pandemi bizi ilgilendirmez. Sözleşme yaptınız'. İyi de yukarıdaki sözleşmeyi, pandemiyi biz mi yaptık yani? Bunlar olağanüstü şartlar. Bunları bile kaale almayan bir futbol otoriteleri var dünyada. Dolayısıyla bunun bedelini kulüpler ağır ödediler ama şunu bilmeleri lazım ki bu kulüpler yoksa ne kendileri ne de futbolcular olacaktır. Onun için bu saatten sonrasını en azından telafi ve tedavi edici olmalarını buradan söylemek istiyorum.

 

Beşiktaş gençler-BJK.jpg
Beşiktaş Kulübü, altyapısındaki gençlerin çoğunu milli takımlara göndermeyi başarıyor / Fotoğraf: bjk.com.tr

 

"Altyapıyı sadece maddi değil, manevi olarak da değerlendirmek lazım"

Bir döneme damga vuran Beşiktaş altyapısı son yıllarda daha da öne çıkıyor. Bu sezon özellikle kadronuzdaki oyuncuların birçoğu akademi çıkışlı. Altyapı sizin için ne ifade ediyor? Gelecekte Beşiktaş'ta daha çok özkaynak çıkışlı futbolcu görebilecek miyiz?

Altyapıyı sadece maddi değil, manevi olarak da değerlendirmek lazım. Yani altyapınız sağlıklıysa, altyapınıza aileler çocuklarını getiriyorsa, Beşiktaşlılığı anlatabiliyorsunuz. Her biri birer yıldız olamayabilir ama her biri Beşiktaşlı oluyor. Her biri iyi birer Beşiktaşlı olurlar. Her iyi bir Beşiktaşlı birey, iyi bir birey oluyor toplumda. Çünkü bizim bir duruşumuz var, bir tarzımız var. Bunu herkes de biliyor. Dolayısıyla ben işin önce bir manevi tarafını size böyle bir anlatayım. Önemi var. Beşiktaşlılık, Beşiktaşlı olabilmek, Beşiktaşlıların sayısını arttırmak, kalitesini arttırmak ama öbür taraftan da maddi anlamda zaten bugün her kulübün bahsettiği gibi stat gelirleriniz düşüyor, yayın gelirleriniz düşüyor. Ayakta kalabilmek için bu ortamda tek bir ilacınız kalıyor: Sizi ayakta tutabilecek öz kaynaklarınızı, genç çocuklarınızı sahada forma giydirip, makul ücretlerle onları oynatabilmek. Altyapı bu iki açıdan da önem ifade ediyor.

"Biz Beşiktaş'ız, adaletsizliğin olduğu hiçbir yerde olmayız, bundan da medet ummayız"

"Üç Büyükler" zirve yarışından biraz erken koptular. Bunun nedeni sizce neydi?

Özellikle şunu belirtmek istiyorum: Türkiye Futbol Federasyonu'nun koymuş olduğu transfer harcama limitleri iki yıl evvel başladı. Bu ne olursa olsun futbol takımlarının limitlerinin içerisinde kalmasını, zorla da olsa kurallarla sağlamaya çalışan bir düzen... Ben destekliyorum, doğru. Ama biz geçmiş senelerdeki kontratlardan dolayı çok sadık kalamadık, baskı yaptık federasyona, 'Limitlerimizi açın, yoksa biz bir şey yapamayacağız. Çünkü limitlerimiz eski sözleşmelerle dolu. Bu bizim elimizde değil' diye diye de onları da yorduk buradan. Yapabildikleri kadarını yaptılar sağ olsunlar. Şimdi baktığınız zaman bu limitler Türk futboluna bir terbiye, bir sınırlama, bir düzen getirmiştir. 'Üç Büyükler'in harcamalarında aşağıya doğru bir düzenleme getirmiştir. Dolayısıyla Anadolu kulüpleriyle aramızdaki o uçurum kapanmaya başladı ve daha da kapanacak gibi gözüküyor. Bu da farkındaysanız Anadolu kulüpleriyle olan rekabeti daha adil hale getirmiştir. Dürüst olmamız lazım. Biz Beşiktaş'ız. Beşiktaş büyük kulüp, 'Üç Büyükler'den bir tanesi. Bunların avantajları var ama biz adaletsizliğin olduğu hiçbir yerde olmayız. Bundan da medet ummayız. Önemli nedenlerden biri, harcama limitlerinin daralması ve diğer kulüpler arasındaki farkın kapanmasıyla rekabetimiz daha kabul edilebilir bir hale geldi. Dönüp baktığımızda onların da başarılı olduğunu, artık yukarılara doğru 'Üç Büyükler'i zorlamaya başladığını görüyoruz. Gerekçenin biri bu.

"O kırılganlık, psikolojik yorgunluk maalesef uzun süre devam etti ve yarıştan kopmak zorunda kaldık"

Diğer konuda ise bu sene Beşiktaş özelinde söyleyebilirim. Diğerleriyle ilgili bir şey söylemek haddim değil. Beşiktaş doğru transferleri yaptı. Neredeyse 35 yılın en iyi takımını kurdu. Başında bir evvelki seneden başarıyı ispatlamış, üç kupa almış Sergen Yalçın vardı, yine özkaynaktan. Yani altyapımızdan gelmiş, yetişmiş, sevilen bir isim. Bizimkinde sakatlıklar çok önemli rol oynadı. Bir ay neredeyse 11 önemli futbolcumuzu sahaya çıkaramayacak hale geldik. İkincisi Şampiyonlar Ligi'nin ağır psikolojik yükünü de sırtlanmak zorunda kaldık. Bu süreci pandemiyle beraber yaşadık. Arkasından pandeminin getirdiği hasarlar ve zararlar yine bizim takımda üst üste geldi. Dolayısıyla o kırılganlık, o psikolojik yorgunluk maalesef uzun bir süre devam etti ve yarıştan kopmak zorunda kaldık. O kopmanın yarattığı maç kayıpları ve maç kayıplarının yarattığı kopmalar, ikisi birbirine zincirleme.

 

Önder Karaveli-AA.jpg
Önder Karaveli / Fotoğraf: AA

 

"Karaveli'nin sabırla arkasında durmayı düşünüyoruz, bunu fazlasıyla hak ediyor"

Hocamızın vedalaşmak istemesi, kendini Beşiktaş'a zarar vermemek adına zorunlu hissetmesinin arkasından altyapıdan çok değerli ve zaten özkaynağımızdan gelen (Önder Karaveli) ve bugüne kadar da başarısından hiç şüphe etmediğim ve hatta şu ana kadar aldığı sonuçlar bile iki ayda takıma adaptasyonunu düşünürsek başarılı olduğunu düşünüyorum. Daha da başaracaktır. Sabırla arkasında durmayı düşünüyoruz. O da bunu hak ediyor mu? Fazlasıyla hak ediyor. 'Sağda solda konuşulan yalanlara hep kulağını kapat' diyorum. 'Biz ilk başta hoca baktık ama sonra senin başarılı olduğunu gördüğümüzde buna gerek olmadığına karar verdik. Seninle devam edeceğiz' demeye devam ediyorum. Bizim, hocanın arkasında duracağımız sözler kamuoyu tarafından da görülecektir. Kimse gelip buradaki huzurumuzu bozmak için Sergen Hoca ilgili yaşanmamış şeyleri yaşanmış gibi anlatması, artı başka hocaların veya başka medya mensuplarının bazılarının zamansız yapılan söylemleri bizi üzüyor. Bunlara dikkat etmelerini söyleyelim. Daha hassas olalım cümlelerimizle.

"Sıkıntıya sokan biziz, biz çözeceğiz. Daraldık mı 'Bakanlık, Cumhurbaşkanlığı' demek zaten bizim milletimizin fıtratında var"

Son dönemde artan döviz kurları giderlerinin büyük bir kısmı döviz cinsinden olan kulüpleri de zorluyor. Bu konuyla ilgili Kulüpler Birliği Vakfı, Türkiye Futbol Federasyonu ya da bakanlıklar nezdinde bir görüşme, bir çalışma yapılacak mı?

İşi sıkıntıya sokan bizleriz, biz çözeceğiz. Yani işimiz daraldı mı federasyon, daraldı mı Spor Bakanlığı daraldı mı Cumhurbaşkanlığı demek zaten bizim milletimizin fıtratında var. Kolayı çok çabuk seçiyoruz. Cumhurbaşkanımız da bakanlık da bize zaten gereğini fazlasıyla yaptılar. Zor durumda olduğumuz süre içinde Sayın Cumhurbaşkanımız çıkıp 'Kredilendirin, yapılandırın. Bu takımlar önemli camialar' demiştir. E bizim de artık gereğini yapmamız lazım. Çıkacak spor yasasında da destek olmamız lazım. Artık en azından geçmişten gelen faiz yükleri, kur farkları dışında olan normal gelir gider bütçelerimizde artık kendimizi sorumlu hissedecek yasalarla bağlantılı olmamız lazım.

"'Bilerek verildi' kavramı çok tehlikeli, artık taraftarın art niyet aramayacağı bir atama usulü gelmeli"

TFF'nin yapması gereken şeyler tabii ki farklı. Yani en azından hakemlik müessesesinde hep camialarda bir sıkıntı var. Geçmiş hakemler, şu andaki hakemler uzun süre hakemlik yapmışlar. Her takımın yaşadığı artı, eksi, negatif, pozitif yaşanmışlıklar olmuştu. O yaşanmışlıkların sonucu taraftar diyor ki 'Şu hakem beni şu maçta yakmıştı, bizim bu maçımıza niye veriyorsun? Bilerek veriyor'. 'Şimdi niye verildi'den ziyade 'bilerek verildi' kavramı çok tehlikeli bir kavram. Yani arkasında art niyet olduğu, o maçı daha baştan sanki takımının kaybedeceği hissini yaratıyor. Dolayısıyla önümüzdeki sezon da hep söylüyorum aritmetiğe dayalı, başarılı olmuş bir numaralı hakem seçilecek, en yüksek not alan önümüzdeki haftaki en önemli derecede olan maça verilecek. Yani 'Atamaları yapan bir MHK başkanı, bir federasyon başkanı, bir federasyon başkan yardımcısının olduğu' algısından uzaklaşılması lazım. Bunu da tek yolu 'Evet kısmetimize Ahmet Nur Çebi Hoca'mız çıktı. Bu hafta bu maçı yönetecek. Yani bunun arkasında insanların, artık taraftarın art niyet aramayacağı bir atama usulünün gelmesi lazım. Bu geldiği zaman artık geriye kalan hakemlerin başarısıdır. Başarısı olan hakem de zaten not ortalaması da bir sonraki maçlarda aşağı düştüğü zaman cezalandırılacağı için de onlar da hassas davranacaklardır. Yani bir, cezasına göre kendini daha iyi olmaya vakfedecek bir hakem ekibi. İki, o maça atanırken birilerinin isteğiyle veya tercihiyle gelmemiş bir hakem ekibi.

 

Ahmet Nur Çebi-AA.jpg
Beşiktaş, Ahmet Nur Çebi başkanlığında geçen sezon 16. Süper Lig şampiyonluğuna uzandı / Fotoğraf: AA

 

"VAR hakemi bir evvelki maçta orta hakemken farklı karar verebiliyor, bunların hepsi sıkıntı yaratıyor"

Hatta mümkünse de artık eskilerle vedalaşalım. Bana kızıyorlar ama kötü niyetle söylemiyorum. Yani vedalaşalım. Yeni bir sürü hakemlerimiz var alt liglerde. Evet hata yapacaklar ama diyoruz ki 'Yapsınlar. Hiç olmazsa geleceğimizi onlara teslim edeceğiz'. Ama 20 yıldır, 15 yıldır, 10 yıldır aynı hocalar, aynı hakemler. Artık millet de arkalarından konuşmaktan bıktı. Kendileri de aslında çok hırpalanıyorlar, hak etmedikleri çoğu zamandır hırpalanıyorlar. Konya maçında hakem Mete Kalkavan, Beşiktaş'ın lehine vermediği pozisyona, VAR'da Fenerbahçeli futbolcuyu atarak veriyor. Şimdi hangisi doğru? Ben, 'o doğru, bu yanlış' demeyeceğim. Öyle bir hakkım yok. O bana yakışık almaz. Ama verilen o kararı veren, çağıran VAR hakemi bir evvelki maçta da ana hakemken farklı karar verebiliyor. Bunların hepsi işte sıkıntı yaratıyor. Onun için hakemleri gençlerimizden biraz yenileyelim. Eskiler de rahat etsin, yenilerin de yolu açık olsun.

"500 milyon verirken kalite bugünkünden çok mu daha yukarıdaydı?"

Yayın ihalesi merakla bekleniyor. 500 milyon dolarlardan bugünkü rakamlara geldi. Sizce bu düşüşün nedeni nedir?

Bu düşüşün nedeni Türk futbolundaki kalite düşüklüğü falan değil. Hiç kimse bu numaraları bana anlatamaz. Yani Türk futboluna dört sene evvel 500 milyon verirken kalite bugünkünden çok mu daha yukarıdaydı veya bugün daha mı aşağıda? Hayır! Bu bir ticari olaydır. Sonuç itibariyle nasıl ticari olay ben size onu anlatayım. Eğer rakibiniz yok ise, yani ihaleye bir yayın kuruluşu giriyorsa, onun karşısına rakip çıkaramıyorsanız o bir kişi sizinle istediği fiyatta oynar. Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı olduğum süreçte de söyledim, 'Bizim yapmamız gereken en önemli iş, bu yayına katılabileceklerin sayısını arttırmak. En azından kimse katılmıyorsa biz kendimiz bu işi yaparız. Kendi şirketimizi kurarız'. Bu algıyı yaratmamız gerekiyordu. Başladı bu çalışma ama maalesef bu ihaleye yetişmedi, geç kaldık. Dolayısıyla şu andaki ihaleyi bana göre federasyon, kulüpler birliği çok iç içe yaşıyor. Bir evvelkilere göre daha fazla iç içeler ve bunun pozitif etkisini de görüyorlar. Federasyon da rahatladı, kulüpler de rahatladı, birbirleriyle görüşebiliyorlar çünkü. Bazı konular da artık ayrıldı kendi içinde. A yayını, B, C, D herkes her birine ayrı ayrı teklif verdi. Hangisine en yüksek teklif kim vermişse o arkadaşa 'Sen burada en iyi fiyatı verdin, sana veriyoruz'. Öteki kuruluşa 'Sen de burada verdin, sana bunu veriyoruz. Buradakine 'Vallahi buradaki bizim işimize gelmiyor. Bunu da biz kendimiz yaparız. Bir kere daha düşünün' diyoruz. Dolayısıyla şu andaki süreçte fiyatlar maalesef düşüyor ama amaca daha uygun bir tarz belirledik. En azından yüzümüz orada gülüyor.

"Geliri arttıracak, gideri aşağı çekeceksiniz. Bu plan değil, mecburiyet"

Önünüzde bir kongre süreci var. Beşiktaş'ta gelecek planlarınız nelerdir?

Beşiktaş'la gelecek planları o kadar basit ki. Geliri arttıracaksınız, gideri aşağı çekeceksiniz. Zaten bu plan değil, mecburiyetten yapmak zorunda olduğumuz bir olay. Az evvel de söyledim. İki buçuk yıl bizim elimizde olan bir şey değildi bu saatten sonra yeni kadro yaparken daha mütevazı, ücretler anlamında iyice araştırılmış, kimsenin keşfedemediklerini, göremediklerini görebilme kabiliyetiyle donanmış bir scout ekibiyle, iyi futbolcuları daha makul ücretlerle kadromuza katarak, onların en azından makul fiyatlarla oynamasından tasarruf sağlamak, abuk subuk fiyatlarla bu işleri yapmamak birinci vazifemiz. İkincisi geliri arttırmak. Bir de ülkedeki euro, dolar kurları nedeniyle hırpalıyor, biraz da yabancılardan bunun için imtina etmemiz lazım. O sayıya belki bugün itiraz ediyoruz '9 falan olsun' diyoruz evet doğru ama kadrolarımızda eski kontratlar yakamızı bırakmıyor. Şimdi yenileri yaparken en azından yerli futbolculara hem A Milli Takım'ın hem de Türk futbolunun geleceği anlamında olmalı. Ama kreatif değerleri, kaliteleri yüksek 3-4 yabancı futbolcu olabilmeli. En az 2-3 tane gençlerin yanında 'abi' nitelikli Türk futbolcu arkadaşlarımız olmalı. Yani 11 kişilik bir kadronun 6-7'sini özkaynaktan getirirken, ikişer üçer tane de kaliteyi arttıracak, akıl, fikir verecek futbolcularımızla, kadromuzu ahlaki açıdan da sportif anlamda, yaşamsal anlamda önemli futbolcularla desteklerseniz, altyapıdan gelen 6-7 çocuğu da iki sene yerine bir senede kazanmış olursunuz. Bundan sonraki planımız bu.

"Daha ucuz maliyetli bir takım yapmak, 'başarı istememek' anlamına gelmemeli"

Amatör branşlara harcamalar yapılmış. Mesela biz, 50 milyon TL 3-4 sene evvelki paralarla. Doları 3 lira kabul edin. Neredeyse 15-16 milyon dolar harcamışız amatörlere. Karşılığı sıfır. Adam amatör, 300 bin, 500 bin'e imza atıyor. Adam amatör, bir çuval paraya imza atıyor. Bu amatörlük değil. Sapla samanı karıştırmışız. Bu sene açığımız bir milyon dolara düştü. Bakın 15-16 milyon dolar neresi? Üç senede içeri getirdik. Amatörler şu anda ne yapıyor? Gayet güzel. Tertemiz formalarıyla, tertemiz duşlarıyla, tertemiz hocalarıyla spor yapıyorlar. Adam 'Ben amatörüm, voleybol oynayacağım, kızımı takıma alın spor yapsın' diyor. İki sene sonra kız için 300 bin euro istiyor voleybol takımında. Bunlar birer örnek. Biraz bunlardan uzak durmamız lazım. Tamam, anlıyorum rekabet güzel ama bunu aynı zamanda diğer rakiplerimizin de yapması lazım. Rakibiniz kadın veya erkek basketbol takımına bir çuval para harcarken siz bunun onda bir bütçesiyle ayakta durmaya çalışıyorsunuz. Ters gittiği zaman da taraftar haklı olarak diyor ki 'Yazık, günah değil mi? Niye bizim takımımız böyle, bunlar böyle?' Artık karar verecek taraftar. Ya borç içinde yüzen bir kulüp yüzemeyecek ya da kendi çocuklarıyla spor yapan, kendi özüne dönmüş, ahlaki değerlerini sahiplenmiş bir camia olacağız. Yavaş yavaş iş buraya doğru geliyor. Evet başarı istenir. Başarı olmazsa, zaten istemezsen sahaya çıkmana gerek yok. Yani illa daha ucuz maliyetli bir takım yapmak, Beşiktaş'ın bütçesi açısından yapmak 'başarı istememek' anlamına gelmemeli. Bu vurguyu yapanlara da buradan doğru yapmadıklarını seslenmek istiyorum. Doğru olan şu: Hesaplı kitaplı olup terbiyeli, ahlaklı sporcular yetiştirebiliyorsanız, hem bütçenizi dengelersiniz hem borçlarınızdan kurtulursunuz hem de camia olarak değeriniz daha da fazla artmış olur.

 

Ahmet Nur Çebi - Independent Türkçe (2).jpeg
Ahmet Nur Çebi / Fotoğraf: Koray Hacıosmanoğlu - Independent Türkçe

 

"Beşiktaş'ımız için emek bile vermediler, nasılsa kontratlar sağlam"

Sen getiriyorsun buraya 4 milyon euroya bir futbolcuyu, 2,5 milyon euroya Lens'i, 3 milyon 750 bin euroya Ljajic'i, beşer yıllık kontrat yapıyorsunuz. Şimdi işimiz bitti de artık rahat rahat konuşalım. Ağzımız bantlı bir şey diyemiyorduk. Bu çocuklarımızı biz sevdik mi? Sevdik. Değer verdik mi? Verdik. Sahaya çıkardık mı? Çıkardık, karşılığını alamadık. Yaşantılarını bile düzeltmediler. Emek bile vermediler Beşiktaş'ımız için. Nasılsa kontratlar sağlam. UEFA da arkalarında ya işte onu anlatmaya çalışıyorum. Hiç yaptırımları yok. Şimdi 3 milyon 750 bin euro olan adama iki buçuk sene boyunca 375 bin teklif de mi gelmez ya yıllık? O zaman bir yerde bir hata var. Ya seçerken hatayı yapmışsınız ya kasıtlı bilerek bir hata yapmışsınız. Nereye bakarsanız bakın hata. Yani bir şey kasıtlı olması ayıptır ama kasıtlı olmaması da vallahi affedilir bir şey de değil yani. Dikkat edeceksiniz. Burası size emanet edilmiş bir camia. Biz şimdi bunlara hassasiyet gösteriyoruz.

"Denizi inanın en son 25 yaşında gördüm"

İnsanlar sizi daha çok Beşiktaş'la ve futbolla görüyor. Futbol dışında Ahmet Nur Çebi özel hayatında, evde, iş yerinde nasıldır? Sizi sizden dinleyebilir miyiz?

Son 10 yıl gördüğünüz gibiyim. Çünkü ne ev var ne iş hayatım var. Dolayısıyla son 10 yılımı soruyorsanız bir şeyim yok. Ondan evvel işime son derece sadık, cumartesi - pazar tatilini bilmeyen, gece-gündüz çalışmış, genç yaşımdan beri demir-çelik sektöründe 40 senedir mücadele etmiş bir insanım. Karabük Demir-Çelik gibi bir kurumu zor zamanında ayağa kaldırdık. Orada emeğim olduğu için çok mutluyum. Karabük çocuğuyum. Orada büyüdüm. Trabzon'da doğdum ama beş yaşında Trabzon'dan ayrıldım. Benim dilim hiç mesela şiveyi bilmem. Nasıl olduğunu da bilmem. Yıllarca Trabzon'a gidemedim. Denizi inanın en son 30 yaş, 25 yaşında gördüm. Amasra'ya, Karabük'te yakın bir yerde gittiğimizde falan. Halbuki 5 yaşına kadar denizin kenarında doğmuşuz, sonra 20 sene yokuz. İşte çalışma buydu. Ailem evet üç çocuğum, iki torunum var. Aileme, anne babama, eşime, çocuklarıma sadakatimi gururla söyleyebilirim.

"Beşiktaş dışında hiçbir şeye zamanım kalmadı"

Yöneticilik yaptınız ama başkan olduktan sonra hayatınızda en çok değişen ne oldu?

Tabii 6,5 yıl içerisinde Beşiktaş'a hizmet ediyorsunuz ama bir temsil göreviniz yok. Temsili o zaman başkanlar yapıyor. Başkan kimse o yapıyor. Şimdi bir de ona eklenince yani yakalayabildiğimiz o boş zamanlarda da camiayı temsil ettiğimizden dolayı oraya da bir enerji harcıyoruz. Dolayısıyla yani değişen bir şey var tabii. Beşiktaş dışında hiçbir şeye zamanım kalmadı. Sadece uyuyorum. Çay içiyorum, kahve içiyorum, yemek yiyorum ve çalışıyorum.

"Şikayetçi olup olmadıklarını da bilmiyorum"

Peki bu durumdan eşiniz, çocuklarınız şikayetçi oluyor mu?

Vallahi şikayetçi olup olmadıklarını da bilmiyorum. Çünkü görmüyorum. Yani görsem belki şikayet edecekler. Onun için de pek karşılaşmamaya çalışıyorum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Kurlardan olumsuz etkilenmiyorum ancak ülkemin etkilenmesi benim için daha önemli"

Türkiye'nin önemli demir çelik sanayicilerinden birisiniz. Mevcut kurlar ve savaş durumu sizleri etkiliyor mu?

Ben çok ağırlıklı ihracat yaptığım için beni etkilemiyor. Çünkü ben yaklaşık Türkiye'nin en büyük demir-çelik üreticilerinden biriyim. Yılda 1,5 milyon ton çelik üretiyoruz. Ki şunu da belirtmek için söylüyorum. 40 sene evvel bu işe başladığımız zaman yılda 30 bin ton üretiyorduk. Şimdi 30 bin tonu üç günde üretiyoruz. Yani 360 güne 3 gün. Neredeyse 100 katı kadar bir fark var onu söylemek istiyorum. Demir-çelik sektöründe yaklaşık yüzde 75-80 ihracat yaptığım için tüm Amerika kıtasına, güneyden Kuzey Afrika da dahil olmak üzere. Dolayısıyla ben tabii bu kurlardan çok olumsuz etkilenmiyorum. Ancak ülkemin etkilenmesi benim için çok daha önemli.

"Bunların altından kalkmanın tek yolu var: Üreteceksiniz, üreteceksiniz ve üreteceksiniz"

Birçok sanayicinin bundan etkilenmesi, çalışan emekçi kardeşlerimizin bunlardan zayiat görmesi beni tabii ki ürkütüyor, düşündürüyor. Ama bunların altından kalkmanın tek bir yolu var. Üreteceksiniz, üreteceksiniz ve üreteceksiniz. Başka bu işin çözüm yolu yok. Bütçenizi dengelemek için üreteceksiniz. Döviz çıkışlarını engellemek için üreteceksiniz. Ürettiğiniz takdirde ihracat yaparsınız. Üretmediğinizde neyi ihraç edeceksiniz? Kime satacaksınız? Lüks ithalattan biraz kaçınacaksınız. Tamam serbest ekonomi falan da kantarın topuzu da kaçırmamak lazım. Ülkenin gerçekleriyle yaşamayı bilmemiz gerekiyor. Bir, ithalat, lüks ithalat yok. İki, ihracat için üretim yapacağız. Üç, modern, daha çok para kazanan daha tonajda, malda ufak olan ürünlere, teknolojik ürünlere de yönelmeyi de bilmemiz lazım. Hükümetimizin de bunları çok çok desteklemesi lazım. Teknolojik ürün ihracatı.

"Devlet büyükleri olarak da sanayici olarak bizler de ülke insanının çalışacak olanlarına ortam sağlamamız gerekiyor"

Son dönemde artan enflasyon ve işsizlik oranları da endişe veriyor. Bir sanayici olarak bu durumu nasıl görüyorsunuz? Bu durumun tersine döndürülmesi mümkün mü? Neler yapılmalı?

İşsizlik çok önemli bir sorun. Yani insanınızın mutlu olabilmesi için meşgul olması lazım. Para kazanması lazım. Bunların hepsi birbirine bağlantılı şeyler. Bir insan hem para kazanamayacak hem de meşgul olmayacak, sabahtan akşama kadar gezecek veya bir kahvehanede, kafede oturacak. Bunlar hoş şeyler değil. Bunlar için insanları bir defa çalıştıracaksınız. Bakın az evvel sordunuz soruları. Üreteceksiniz, üreteceksiniz, üreteceksiniz. Üretiyorsunuz, işsizliğe engel oluyorsunuz. Üretiyorsunuz, enflasyona engel oluyorsunuz. Üretiyorsunuz, bütçe açığına engel oluyorsunuz. Üretiyorsunuz, döviz açığına engel oluyorsunuz. Tüm bunların hepsinin arkasında sanayi, üretim, ihtiyaca binaen üretim yapabilmek ve planlı, programlı olmak yatıyor. Dolayısıyla hepsinin arkasında çok basit bir şey var arkadaşım. Çalışmak, çalışmak, çalışmak zorundasınız. Ülke insanının çalışacak olanlarına da büyükler olarak, devlet büyükleri olarak da sanayici olarak da bizler de dahil ortam sağlamamız gerekiyor. Kendimize biraz vazife edinmemiz gerekiyor ülke menfaatlerinde. Sadece benim fabrikam, benim sanayicim, benim şirketim, benim kurumum diye bakmamamız lazım. Eğer bir mahallenin temiz olmasını istiyorsanız o mahalledeki herkesin gayret içerisinde olması gerekiyor. Tüm bunların altından kalkabilmenin en önemli yollarından bir tanesi de eğitim. Eğitmemiz lazım. Çoluğumuzu, çocuğumuzu eğiteceğiz. Bütün mesele bu. Ona dikkat edelim.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU