İşgalden önceki son adım: Ergenekon kumpası

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

12 Temmuz 2007’de bir gecekonduda el bombalarının bulunduğu ihbarıyla başlayan Ergenekon kumpası davası 1 Temmuz 2019 tarihinde mahkemenin böyle bir örgütün olmadığı kararıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ve yardım yataklık konularında beraatla sonuçlanmıştır.

Aslında Ergenekon kumpası çok önceden başlatılmış, Türkiye’yi çökertme planının önemli bir parçasıdır. Bürokratların, emniyetin, TSK’nın, yargının, eğitimin, siyaset ve ekonominin velhasıl Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün kurumlarının sinsice ele geçirilmesi ve Türkiye’yi işgal planının ya da zayıflatma planının kritik bir eşiğidir.

Türkiye’nin doksanlı yıllardan itibaren kendi ayakları üzerinde durmaya başlaması, TSK’nın güçlenmesi, Deniz Kuvvetlerinin hem savaş gücü hem de bilinç anlamında sınıf atlaması, TSK’nın milli menfaatler konusunda taviz vermeyen tutumu dolayısıyla TSK, ABD ve İsrail’in hedefi haline gelmişti. 1960’lı yıllarda ABD’nin yeşil kuşak teorisi kapsamında teşkil edilen Komünizm ile Mücadele Dernekleri, Barış Gönüllülüleri vb. ABD istihbaratının araçları kullanılarak örgütler oluşturulmaya başlanmıştır.

1945’ten itibaren Türk İstihbaratı ve TSK’nın 1980 sonlarına kadar bir iki istisna hariç ABD’ye teslim olduğunu görüyoruz. Ancak 1990’ların başından itibaren söz dinlememeye başlayan bir komuta kademesi ve subayların ABD’nin işini zorlaştıracağı öngörülmüştür. Önceden başlayan okullara sızma işi daha profesyonelce yürütülmüştür. 

Bir ülkeyi felç etmenin yolu onu ordusuz bırakmak ya da ordusunu ele geçirmektir. Bir taraftan TSK’ya sızılırken, bir taraftan da Türkiye’yi çökertme planının en kritik eşiği olan TSK’nın işlevsiz hale getirilmesinin planlanmasına başlanmış, planın hazırlıkları için TSK’dan evrak ve bilgi sızdırılması, Emniyetin ve MİT’in kullanılması vb. faaliyetler dahil her türlüm yola başvurulmuştur. 

Bu konuda liberaller ve iktidar tarafından devamlı işlenen askeri vesayet kullanılmış ve TSK’nın itibarını sarsacak ve daha sonra çıkacak söylentilere, açılacak davalara halkın ve aydınların ilgisiz kalmasını sağlayacak her türlü algı yönetimi kullanılmıştır.

Bütün bu hazırlıklar sonunda plan uygulamaya konulmuştur. Tabii hem plandan önce hem de planın uygulaması esnasında malum gazete ve dergiler, TV’ler ve anlı şanlı gazeteciler her türlü desteği sağlamaktan imtina etmediler. Sanki herkes eline kılıcı almış kendi silahlı kuvvetlerinden yılların öcünü alıyordu. Zaten böyle silahlı kuvvetlere de ihtiyaç yoktu. Kartondan kaplandı. 

Bu arada sadece basın yayın organları mıydı ya da vatandaşlar mıydı TSK’yı yalnız bırakan? Siyasetçiler, iktidar, din adamları, üniversiteler, emniyet, MİT, Dışişleri, Yargı, Meclis vb. herkes kenara çekilmiş seyrediyordu. TSK’nın eli kolu bağlıydı ve herkes taş atıyordu hem de hedef gözetmeden. Nasıl olsa ABD ordusu vardı, ABD istihbaratı vardı. Ayrıca bu dönemde orduya ne ihtiyaç vardı. Hoca efendi altın nesil yetiştiriyordu ama bir taraftan da orduya sızmaya devam ediyordu. Çünkü sahipleri talimat vermişti.

Ergenekon kumpasıyla başlayan, toplumun sinir uçlarına dokunacak art arda yapılan operasyonlarla toplumu korkuya sevk ettiler. İnsanların sinmesini, yapılanları kabullenmesini sağladılar. Sonra da diğer operasyonlar ve davalar gelmeye başladı. TSK’nin en zeki, milliyetçi, bilgili ve Atatürkçü generallerini, subaylarını tasfiye ettiler.

Eğer Ergenekon kumpası karşısında TSK yalnız bırakılmasaydı ve desteklenseydi Balyoz, Casusluk vb. kumpas davaların olmasına cesaret edilemezdi ve Türkiye 15 Temmuz darbesini yaşamazdı.

Evet, 12 yıl sonra dava sonuçlandı. Bu kumpas davanın ortaya çıkardığı sorunlarla Türkiye hala uğraşıyor ve daha çok meşgul olacağı anlaşılıyor. Bütün bu yapılanlar sonucunda özür dilemek hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi ölenleri ve yaşananları geri getirmez. 

Yapmamız gereken şey, iktidar, siyasetçiler, aydınlar, yargı, emniyet ve TSK, bütün bu yaşananların nasıl olduğu, kimlerin kullanıldığı, arkasında hangi devlet, örgüt ve vakıfların olduğunu ortaya çıkaracak çalışmalara imkan sağlamak; yol açmaktır. O zaman gerçekleri öğrenir, ders alırız ve bağışıklık sistemimizi geliştiririz. Yoksa aynı olayları yaşamaya başkalarını suçlamaya, sorunu dışarıda aramaya devam ederiz.

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU