Putin 20 yıldır iktidarda ve Batı hâlâ onu anlayamıyor

Özellikle de Birleşik Krallık hâlâ Churchill'in Rusya'yı "kapalı bir kutunun içindeki muamma dolu bir bilmece" diye nitelediği ünlü vecizesinin etkisinde görünüyor ve anlamak için çaba bile harcamıyor

Vladimir Putin (Alexei Nikolsky/AP)

Gerek başbakan gerek devlet başkanı olarak Vladimir Putin 20 yılı aşkın bir süredir Rusya'nın başında. Yine de Batı dünyasının büyük kısmı Putin'i okumada, 1999'da güçsüz düşmüş Boris Yeltsin'in nispeten bilinmeyen biri olarak onu başbakanlığa (ve müstakbel devlet başkanlığına) getirdiği dönemdeki kadar zorlanıyor gibi görünüyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Batı, Putin'in söylediği veya yaptığı iddia edilenler karşısında tekrar tekrar hayret etti, hazırlıksız yakalandı ya da ekseriyetle dehşete düştü. Noel'den önce başlayan, haftalarca daha sürebilecek olan ve artık Ukrayna krizi diye anılan mesele bunun belki de en vahim ve sonuncu örneği. Hem Washington'ın hem de Londra'nın Rusya'nın "eli kulağında" Ukrayna işgali için çaldığı alarm çanlarına rağmen iki başkentteki yetkililer de gerçekten emin olamadıklarını itiraf ediyor. İşgalin bu hafta* başlamasını "son derece olası" görseler de Putin'in karar verip vermediğini, verdiyse de o kararın ne olduğunu bilmediklerini söylüyorlar. Bazılarının karanlık bir biçimde bunu sadece onun bildiğini belirtiyor.

Bunun  tatmin edici olmaktan son derece uzak ve muhtemelen tehlikeli bir durum olduğu herkesin pekala malumu olmalı. Rusya büyük ve nükleer silahlara sahip bir ülke olsa da bazı açılardan vaktiyle Sovyetler Birliği'nden daha küçük ve daha güçsüz. Son teknoloji gözetleme kapasitesi ve son derece eğitimli Rusya uzmanlarından oluşan ekipleriyle Batı, olsa olsa çaresiz bir caydırıcılık hamlesi olarak değerlendirilebilecek durum karşısında III. Dünya Savaşı ihtimalini ilan ederek çırpınıp durmamalı. 

Tüm bu savaş dedikoduları istenmeyen sonuçları da beraberinde getirebilir. Rusya'yı daha da asabileştirmekle kalmayıp aynı zamanda ABD'nin ve birçok Batılı ülkenin önlemleriyle korumaya çalıştığını söylediği ülkeyi, yani Ukrayna'yı mahvetmesiyle de sonuçlanabilir. Diplomatlarını ve ateşkes gözlemcilerini geri çekerek, yurttaşlarına ülkeyi terk etmelerini söyleyerek, ticari uçuşları durdurarak, sigortaları geçersiz kılarak ve daha nicesiyle Ukrayna ekonomisine duyulan güvenin altı oyuluyor ve Kiev'in siyasi istikrarı tehlikeye sokuluyor. Bu hamleler ister gerçek önlemler isterse de sadece retorik uyarıları desteklemek için olsun, korkunç etkiler yaratabilir.

Peki, Batı neden Vladimir Putin'le baş etmede bu kadar zorlanıyor ve bu konuda yapabileceği bir şey varsa bu ne olabilir? 

Yıllardır ama özellikle de şu sıralar, Batı'daki hükümetlerden uzmanlara değin pek çok kişide Putin'in ve yetkililerinin söylediklerini sahiden dinlemeye karşı neredeyse dikkafalı bir isteksizlik var. Son zamanlarda, Rusya'nın geçen günlerde Ukrayna sınırına asker konuşlandırmasıyla ilgili kaç haber duydunuz? Peki bunlardan kaçı Putin'in işgal planlandığını mütemadiyen reddettiğine de yer veriyordu? Şimdi, elbette en iyisini umarken en kötüsüne hazırlanmak akıllıca bir tutum ama bu gayet belirgin inkarları dikkate almamak ya da bunlardan bahis dahi etmemek Putin'i açıklamalarını dikkate almaya değmeyen su katılmadık bir savaş çığırtkanı olarak tasvir ediyor.

Birleşik Krallık (BK) Dışişleri Bakanı Liz Truss geçen hafta Moskova'ya gittiğinde mevkidaşı Sergey Lavrov görüşmede söylediklerine kulak asılmadığından dert yandı. Nasıl ifade edilirse edilsin bu, Rus yetkililerin Batılı yetkililerle, özellikle de Britanyalılarla görüştükten sonra çoktandır dile getirdiği ve çoğu zaman haklı bir serzeniş. Aynı şekilde uzun süredir devam eden ve değişmeyen başka bir sorunla da bağlantılı: Duruma Rusların perspektifinden görmeye bile çalışmamak. 

Batılı yetkililer, NATO'nun sadece savunma amaçlı bir ittifak olduğu ve Rusya dahil kimseye zarar vermeyi amaçlamadığı konusunda istediği kadar yüksek sesle ısrar edebilir. Fakat Rusya böyle görmüyor. 20 yıldan uzun bir süre zarfında batı sınırlarına füze saldırısı yapabilecek kadar yakınlaşan güçlü ve iyi donanımlı askeri bir ittifak görüyor. Hatırlarsınız ki söz konusu bu sınırların geçmişte savunmasız olduğu ortaya çıkmıştı. 

Bir veya daha fazla ABD'li yetkilinin Soğuk Savaş'ın ardından NATO'nun genişlemeyeceği taahhüdünde bulunup bulunmadığını tartışabilirsiniz, gerçi kısa süre önce açılan ABD arşivleri böyle bir taahhüt verildiğine işaret ediyor. Fakat mesele şu ki Rusya ittifakın genişlediğine inanıyor ve kapısının eşiğinde kamp kuran saldırgan bir ittifak olduğunu düşündüğü için kendini çok daha az güvende hissediyor. 
 


Belki de Rusya'nın Ukrayna yakınlarındaki askeri konuşlandırmalarının bazıları, Batı'yı Rusya'nın nasıl hissettiğini gösterip saldırmazlık ya da en azından ateşkes konusunda resmi bir anlaşmaya varmak için daha güçlü gerekçeler sunma umuduyla ilgilidir. Rusya'nın Avrupa güvenliği konulu müzakereleri başlatma ümidiyle aralıkta ABD ve NATO'ya sunduğu belgelerin ana fikri buydu. 

15 yıl önceki Münih Güvenlik Konferansı'nda bu ümidi en dobra biçimde dile getiren kişi Putin olsa da bu sadece ona özgü değil. Bu ümit onun başkanlığından uzun süre sonra da ayakta kalacak ve bunu kabul etmek bir başlangıç olmalı. Yine de Batı'nın büyük kısmı bu kadar büyük ve görünürde güçlü bir ülkenin tehlikede hissetmesini anlaşılmaz bularak Rusya'nın güvensizlik iddialarını düşünmeden reddediyor. 

Putin'i (ve Rusya'yı) anlamadaki başarısızlığın üçüncü bir unsuru da Rusya'nın sözüm ona başarısızlıklarının Putin'e özgüymüşçesine kişiselleştirme biçiminden kaynaklanıyor. Oysa bunlar Rusya genelinde yaygın olarak paylaşılıyor. Bu, mevcut krizle özellikle alakalı çünkü saldırgan davranış "modellerine" dair bir mit var. Buna bağlı olarak Rusya, 2008'de Gürcistan savaşını başlattığı iddia edilen işgalden sorumlu tutuluyor, halbuki bir AB raporu savaşın aslında Gürcistan tarafından başlatıldığını tespit etmişti. Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhakı da bu perspektiften başka bir saldırgan toprak gaspı olarak görülüyor; Rusya'nın Sivastopol'daki sıcak su donanma üssünü kaybedileceği korkusuyla verdiği savunma amaçlı bir tepki olarak görülmüyor. Şimdiyse aynı yanlış "model" Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik niyetlerine yansıtılıyor. 

Rusya'nın askeri harekatlarına dair bu örneklerin her biri birbirinden ayrı ve farklı açıklamalara sahip. Aynısı yurtdışındaki Ruslara yönelik suikastlar ve suikast girişimleri için de söylenebilir ve muhtemelen söylenmelidir de. Aleksandr Litvinenko'nun ölümü ve Skripal ailesini zehirleme girişimi BK'de özellikle yankı uyandırmıştı. Rusya'da Navalni'yi zehirleme amacı taşıyor gibi görünen saldırıyla benzer şekilde, bunlar da aynı Rus saldırganlığı anlatısını besliyor. Halbuki her birinin kökeni birbirinden farklı biçimde belirsiz, ki olayların gerçekten Kremlin'in üstüne yıkılıp yıkılamayacağına dair belirsizlik de buna dahil.

Herhangi bir "davranış modeli" varsa bu, Batı'nın Rusya içindeki ve dışındaki her şey için otomatik olarak Kremlin'i suçlamaya başvurmasıdır, Putin'i deneyimli bir ulusal liderden ziyade sabit fikirli bir KGB ajanı olarak karikatürize eden tasvirlerdir, Putin'in güya Sovyetler Birliği'ni yeniden kurmak istemesi ve Ukrayna'yı bağımsız bir devlet olarak görmeyi reddetmesiyle ilgili (kötü tercümelerle pekiştirilen klişelere dayalı) hatalı varsayımlardır. Bunların hiçbiri doğru değil. 

Belki de şunu açıklığa kavuşturmak gerek: Putin'i ve Putin üzerinden Rusya'yı okuma konusundaki bu derin başarısızlık bariz biçimde bir Anglo-Sakson sorunu. Fransa ve Almanya hem Putin'i okumada hem de ona karşılık vermede çok daha iyi bir iş çıkardı (ki Rusya'nın Ukrayna'yı işgal edeceği önsezisinde ısrar eden ABD-BK korosuna katılmamalarının nedeni tam da bu olabilir). Ayrıca Batı-Rusya anlaşmazlığının dördüncü unsuru olarak gördüğüm tavırdan da genelde kaçındılar: ABD ve BK yetkililerinin sıklıkla kullandığı kibirli ton. Bu uzun zamandır böyle olsa da son haftalardaki açıklamalarda özellikle göze batıyor. 

Tekrar tekrar Rusya'ya Ukrayna işgalinin kendi çıkarları için riskli olduğu uyarısında bulundular. Kusura bakmayın ama bu riskleri anlayan biri varsa o da Putin ve Ruslardır. Leningrad Kuşatması'ndan Stalingrad Muharebesi'ne, Finlandiya'daki Kış Savaşı'ndan başarısız Afganistan müdahalesine kadar Ruslar savaşın, özellikle de kış savaşlarının risklerini çok iyi biliyor. Rusya genel olarak savaşa ve bilhassa da Ukrayna'yla savaşa hiç hevesli değil. Boris Johnson dahil (ama Olaf Scholz veya Emmanuel Macron değil) Batılı liderler neden Putin'le böyle küçümseyici bir şekilde konuşuyor? 

Putin'in nereden geldiğini (yani tarihinin ve coğrafyasının bütün detaylarıyla Rusya'yı) anlamak için daha fazla çaba gösterseydik en azından normal bir iletişim kurabilirdik. Görünen o ki, özellikle de BK hâlâ Churchill'in Rusya'yı "kapalı bir kutunun içindeki muamma dolu bir bilmece" diye nitelediği ünlü vecizesinin etkisinde ve anlamak için çaba bile harcamıyor. Pek çokları Churchill'in bu bilmecenin bir anahtarı olabileceğini ve "bu anahtarın Rusların ulusal çıkarları" olduğunu söylediği yere kadar devam ettirip alıntıyı sonlandırmıyor bile.

Ben "ulusal çıkar" yerine "ulusal güvenlik" demek istiyorum. Çünkü Rusya, Ukrayna'yı gerçekten de işgal ederse, bu ne Putin'in SSCB'yi yeniden kurmak için uydurduğu beyhude bir proje ne de hoşnutsuz olduğu için Ukrayna'ya ders vermek üzere giriştiği bir harekat olacak. Aksi yöndeki birçok peşin hükme rağmen Putin ne emperyal bir geçmişe özlem duyuyor ne de kumar oynuyor. Böyle bir işgalin nedeni, Rusya Devlet Başkanı olarak Putin'in ülkesinin güvenliğinin tehdit edildiğine, hem de, hiç kuşkunuz olmasın ki bizim tarafımızdan tehdit edildiğine inanması olacaktır. 

*Mary Dejevsky'nin 16 Şubat 2022 tarihli yazısını güncelliğini kaybetmediği için yayımlıyoruz.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU