Türkiye ittifakı-Cumhur ittifakı aksında bir yargı reformu

Yargı reformu paketi nasıl bir siyasi atmosferde gerçekleştirilecek? Reform, toplumsal bir beklentiye dönüşen Türkiye ittifakı gerçekleriyle mi hayata geçirilecek, yoksa İstanbul mağlubu, Cumhur ittifakının histerik önyargılarıyla mı şekillenecek?

Fotoğraf: AA

Uzun süredir hazırlıkları devam eden Yargı Reformu Stratejisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 30 Mayıs’ta açıklandı. Dokuz amaç, 63 hedef, 256 faaliyetten oluşan belge, Avrupa Birliği’ne uyum kapsamında 2009 ve 2015’te ortaya konulan reformların devamı niteliğindeki sürecin üçüncü versiyonu aslında. 

Her ne kadar avukatlara yeşil pasaport verilmesine olanak sağlayan sansasyonel bir müjdeyle tartışılır hale gelse de “güven veren ve erişilebilir adalet” mesajının verildiği belge, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasından adliyelerdeki fiziki altyapının geliştirilmesine varıncaya kadar birçok alanda yeniliği içeriyordu.

Reform, AK Parti’nin yetkili organlarında uzun uzun tartışıldı. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve bakanlık bürokratlarından oluşan heyet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iki ayrı sunum yaptı. Reform, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte oluşturulan Hukuk Politikaları Kurulu’nda da ele alındı. Reform kapsamındaki 256 faaliyetin anayasa, kanun, diğer mevzuat ve yönetmelik değişikleri ile hayata geçirilmesi öngörülüyor. Toplumun farklı kesimlerinin ve hukuk profesyonellerinin görüşleri alınarak ortaya çıkarıldı ama Yargı Reformu Stratejisi büyük ihtimalle nihai bir metinden ibaret olmayacak, olmaması beklenir. 2020 sonuna kadar tamamlanması hedeflenen reformun daraltılması da, zenginleştirilmesi de mümkün. 

Yargı reformunun birinci paketi, yenilenen İstanbul seçimleri öncesinde TBMM’nin gündemine getirilmesi planlanıyordu. Ancak ilk paket; infaz sistemi, tartışmalı tahliyelere yol açacak ve hukuk mesleklerine giriş sınavı (hakim, savcı, avukat, noter ) gibi kritik düzenlemelerin getireceği siyasi riskler dikkate alınarak, devletin beka ve güvenlik politikaları ekseninde oluşan cumhur ittifakının öncelikleri de göz önünde bulundurularak seçim sonrasına bırakıldı.

Halihazırda AK Parti grubunun tasniflemeye çalıştığı reformun ilk paketindeki en dikkat çekici düzenleme kamuoyunun yakından takip ettiği soruşturmalardaki tutukluluk süreleriyle ilgili. Terör suçlarında tutukluluk üst sınırı 2 yılla sınırlandırılıyor. Yani savcıların terör örgütü üyeliği ya da ilgili oldukları iddiasıyla soruşturma açtıkları şahıslar hakkındaki soruşturmanın en geç iki yıl içinde tamamlanması ve hakim karşısına çıkarılmaları gerekiyor. İddianamenin iadesi uygulaması da revize edilecek. Savcılar, suç isnadında bulundukları sanıklar hakkında geçerli bir delil yoksa kolayca dava açamayacak. 

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun alkışlayarak destek verdiği avukatlara yeşil pasaport hakkının verilmesi de ilk pakette yer alıyor. Avukatlara yeşil pasaport düzenlemesinde Adalet Bakanlığı’nın 20 yıl olarak öngördüğü kıdem sınırının 15 yıla indirilmesi söz konusu.

Uluslararası alanda Türkiye’yi sansürcü ülkeler listesine sokan internete erişim yasağı uygulaması konusu da yasama dönemi bitmeden gündeme gelecek yargı reformunun ilk paketinde yer bulacak. Düzenlemeye göre ihlal gerekçesi olan içeriğin URL’sine erişim yasaklanabilecek. Eğer bu yolla ihlal engellenemiyorsa tüm sayfanın veya alan adının yasaklanması o zaman gündeme gelecek.

Bir başka tartışmalı konu terör örgütleri ile ilgili ve iltisaklı olduğu iddia edilen kişilere pasaport verilmemesi. Özellikle FETÖ davalarında yargıda aklanmalarına rağmen İçişleri Bakanlığı’nın tedbiren pasaport vermediği şahıslara pasaport verilmesinin önünü açacak düzenlemenin de pakette yer alması bekleniyor.

Yine de af ve infaz düzenlemelerinin olmadığı ilk paketin bir hayal kırıklığı yaratacağı aşikar. 

Çünkü reform, iktidar partisinin Türkiye ittifakı gibi yeni bir siyasi stratejisinin ilk adımları olarak algılanmış ve belgenin Cumhurbaşkanı tarafından sahiplenilmesiyle kamuoyunda büyük bir beklenti oluşmuştu. 

Peki, af, infaz düzenlemesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi, insan hak ve özgürlüklerinin derinleştirilmesi, HSK’nın yapısının değiştirilmesi gibi kamuoyunda birçok beklenti mevcudiyetini korurken Yargı Reformu Stratejisi neden TBMM’nin gündemine özgüvenle getirilemiyor? 

Yargı reformunun ilk paketi hayal kırıklığına neden olabilir. Çünkü bu reform, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin zorladığı yüzde 50+1 siyasi pragmatizminin, yani cumhur ittifakının şekillendirdiği, ruhundan koparılmış bir metin olarak hayata geçirilme riskiyle karşı karşıya... 

Yargı Reformu Stratejisi askerlik sistemi gibi, eğitim reformu gibi sadece her Türk vatandaşının hayatına doğrudan etki edecek bir reform değil, özellikle muhaliflerin mevzilendiği; Türkiye’yi uluslararası alanda zor durumda bırakan “İnsan hak ve hürriyetleri askıya alınıyor”, “Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülke”, “Gazeteciler sırf iktidarı eleştirdikleri için kolayca sorgulanıp hakim karşısına çıkarılıyor” iddialarını temelsizleştirmesi beklenen güçlü bir siyasi metin aynı zamanda.

Yargı reformunun olgunlaştığı politik iklimi anlatmak için iyi bir özet olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı arifesinde ilk kez gündeme getirdiği Türkiye ittifakını hatırlatmakta fayda var. 

Erdoğan, 19 Nisan’da Twitter hesabından “2023 Türkiye’sini inşa edecek olan yine milletimizin bizatihi kendisidir. Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde, siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyarak, 82 milyon hep birlikte Türkiye İttifakı olarak hareket etmeliyiz.” demiş, kimsenin ötekileştirilmeden Türkiye ortak paydasında buluşmanın önemine vurgu yapmıştı. 

31 Mart seçimlerinden hemen sonra gelen Erdoğan’ın çıkışı, AK Parti’nin cumhur ittifakını bitireceği şeklinde yorumlandı. Fakat kısa süre içinde gerek Erdoğan ve Bahçeli, gerek AK Parti ve MHP sözcüleri tarafından Türkiye ittifakı söyleminin cumhur ittifakı ile çelişmediği belirtildi, medyada bir süre daha tartışıldıktan sonra rafa kaldırıldı. Fakat 23 Haziran’da yenilenen İBB seçimlerindeki hezimet ve MHP’nin kıt katkısı bir kez daha Türkiye ittifakını raftan indirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar 2023 hedeflerine olan yolculuğun cumhur ittifakı stratejisiyle devam edileceğini belirtse de AK Parti içindeki özeleştirilerin yüksek sesle dile getirilmesi ve uzunca bir süredir yönetim kadrosu dışında kalan bazı isimlerin yeni bir parti kuracağı haberi Türkiye ittifakı söyleminin cumhur ittifakı karşısında hala ciddi bir alternatif olduğu gerçeğini tekrar hatırlattı.

İşte TBMM takvimine işlenmesi geciktirilen ilk paket, böyle bir siyasi atmosferde dünyaya gelecek. Yargı reformu toplumsal bir beklentiye dönüşen Türkiye ittifakı gerçekleriyle mi hayata geçirilecek, yoksa İstanbul mağlubu, cumhur ittifakının histerik önyargılarıyla mı şekillenecek?

Güvenlikçi politika, milliyetçi söylem, korumacı politik duruş, devletçi bakış açısı şeklinde özetlenebilecek cumhur ittifakının varlık sebebi bile hazırlık süreci toplumsal mutabakatla tamamlanmış, adalet hizmeti verenlerin, gazetecilerin ve vatandaşların talepleriyle şekillenmiş yargı reformu için büyük bir handikap. 

Devlet karşısında bireyin güçlendirilmesi, adalet hizmetlerine erişimin hızlandırılmasından tutun da kısmi bir affın çıkarılması, düşünce ve ifade hürriyetinin genişletilmesi, internete erişimin özgürleştirilmesi, gazetecilerin kolayca gözaltına alınmasının önüne geçilmesi, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi isimlerle ilgili yargı süreçlerinin gözden geçirilmesi ve daha birçok konu sadece yargı reformunun ruhuyla örtüşmekle kalmıyor, tüm bu adımlar aynı zamanda Türkiye ittifakına giden yola kestirmeden girebilmek için hayati bir aks değişikliği anlamına da geliyor.

Zaman ne gösterecek hep birlikte göreceğiz. 
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU