The Woman in the House Across the Street parodi olsa da Netflix gerilimlerinden kötü değil

Dijital yayın platformu, tehlikedeki kadınlar hakkında o kadar çok kötü gerilim yapımı sundu ki artık onların parodisini yapmayı seçiyor. Şimdiye kadar klişeleri öğrendiysek ve durmadan bu türe olan nefretimizi tweetliyorsak neden onlara dönüp duruyoruz?

(Netflix)

The Woman in the House Across the Street from the Girl in the Window. Netflix'in son dizisini zaten izlediğinizi düşünmeniz anlaşılır bir durum. Dizinin adı, kulağa son 5 yılın en popüler yapımlarını besleyen bir başlık oluşturucu tarafından uydurulmuş gibi geliyor. ("Kadın; edat; isim", bir hitin algoritmik sırrı gibi görünüyor.) Başlık tanıdık gelmediyse de dizinin abartılı hikayesini tanıyacaksınız. The Woman… Netflix gerilimlerinin sembolü; sürükleyici, aptalca ve sonu o kadar bayatlıklarla dolu ki ondan önceki her sahneye absürt bir ışık tutuyor. Yalnız bu sefer, bütün mesele bu. Bu dizi bir parodi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu tür gerilimler Netflix'in aynı anda her yerinde bulunuyor. Mini dizi Stay Close (Netflix'in en çok izlenen 10 dizi ve film listesindeki 28. gününde) 2018'den beri gizem yazarı Harlan Coben'ın eserlerinden yapılan 6. uyarlama. Yalnızca 2020'de Netflix, Coben'in 4 romanını ekranlara taşıdı. 6 uyarlamanın daha yapım aşamasında olduğu söyleniyor. Tuhaf kısırlık boğuşması Gözlerinin Ardında (Behind Her Eyes) ve yüksek bütçeli röntgencilik fiyaskosu Penceredeki Kadın (The Woman in the Window) dikkate değer diğer örnekler. Yukarıdakilerin çoğu (doğrudan berbat değilse) vasat yorumları aldı fakat görünüşe göre dijital yayın evi bunların olabildiğince fazla varyasyonlarını yapma görevinde yolundan şaşmıyor.

The Woman… bu akının sonuncusu. Dizi, Arka Pencere (Rear Window) gibi filmlerin küllerinden doğan belirli bir alt türle alay ediyor. Özellikle Penceredeki Kadın, Trendeki Kız (The Girl of the Train), Uçaktaki Kadın (The Dame on a Plane), 10 Numaralı Kamara (The Woman in Cabin 10) ve Göldeki Kadın (The Lady in the Lake) gibi çok satan romanlarla (hangisini uydurduğumu tahmin edebilir misiniz?). Bu gerilim türü kendi evreninde var olur ve ona ait hikayeler belirli kurallara tabidir. Burada, şarap ve afyonu karıştırmak ölümcül değildir. Son derece düşük maaşlı işlerde çalışan kişilerin muhteşem, Architectural Digest dergisinde yayımlanmaya hazır evlere gücü yetebilir. Komşular sadece pencerelerin önünde soyunmakla kalmaz, izleyicilerin bön bön bakmaları için çeşitli soyunma aşamalarında oyalanır.

The Woman...'ın bölümleri, baştan aşağı türünün yakın zamandaki öncüllerinin hoyrat parodileriyle dolu. Kristen Bell, güvenilmez anlatıcımız Anna'yı oynuyor. Anna, birkaç ay önce yaşadığı yıkıcı bir deneyimin ardından ombrofobik hale gelmiş; yani yağmurdan korkuyor. Anna reçeteli hapları, kundaklanmış bir bebek gibi sevgiyle kucakladığı karikatürümsü büyük bardaklardaki merlot'la yutuyor. Anna tesadüf eseri The Woman Across the Lake adlı bir roman okurken sokağın karşısına yeni komşular taşınıyor: Yakışıklı bir Britanyalı dul, genç kızı ve kurnaz görünümlü, yakında ölecek kız arkadaşı. Dan dan dan.

The Woman…'la Netflix de bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Dijital yayıncı, her acemice gönderme ve ucuz diyalog repliğiyle bize "Şakanın içindeyiz!" diye bağırıyor. (Netflix gerilimlerinde adet olduğu gibi, Anna yalnızca "insanların bir güveç gibi katmanları vardır" gibi metaforlarla konuşuyor). Başından sonuna dizi, Netflix'in başka türlü bel bağladığı aynı formülleştirilmiş hikayeyi sunuyor. Elbette dizi, parodi kılığına bürünüyor ama bu kendinin farkında fırfırlar ve kendine işaret eden pilelerin altında aynı yorgun ceset var.

Bell, dizinin tanıtımını yaparken, "[Bu türün] o kadar çok formülü var ki birinin onunla dalga geçmesinin zamanının geldiğini düşündük" dedi. Ancak dalga geçenin Netflix olduğu gerçeğinde ironik bir şey var. Dijital yayıncı ve yapımcı, The Woman…'ın hicvettiği gerilimlerin belki de en verimli üreticisi. Gerçi bu yayılım ateşi birdenbire ortaya çıkmadı ve şirketin onları bu hızda köpürtmesinin bir nedeni var.

İlk olarak, bu bir sayı meselesi. 222 milyon müşteriyi mutlu etmenin (veya en azından aboneliklerini iptal etmeyecek kadar memnun etmenin) bir yolu, Netflix'in orijinal yapımları aracılığıyla giderek daha fazla yaptığı gibi yeni içerik sağlamaktır. Fakat çok fazla seri üretim yaptığınızda kalite kontrolü zorlaşır. "Netflix orijinal yapımı" eskiden harikalığın garantisiydi (House of Cards ve BoJack Horseman'ın ilk günlerini düşünün). Şimdi bu ifade daha cansız ve kolayca sindirilebilir bir şey anlamına geliyor ve bu, hiçbir yerde dijital yayın platformunun gerilimlerinde olduğu kadar doğru değil.
 

Anna - The Woman... (Netflix).jpg
Anna bir gerilim klişesi haline gelen şeyi somutlaştırıyor: Reçeteli ilaçlarını şişe şişe şarapla yutan bir münzevi (Colleen E Hayes/Netflix)


Yine de, çoğu zaman, o kısmen tahmin edilebilir, kısmen keyiflendirici hiti arayarak bir "Netflix gerilimi"ne tıklar ama yalnızca gerçekten berbat bir şey keşfedersiniz. Penceredeki Kadın'ı ele alın. Üst düzey prodüksiyon değeri ve tamamı yıldızlardan oluşan (Amy Adams, Gary Oldman, Julianne Moore ve Jennifer Jason Leigh'in, arasında iki ödül de olan 13 Oscar adaylığı var) bir oyuncu kadrosu bile bu güvenilirlik sarsıcı gizemi kurtaramadı. Bunun yerine, (yine bir hit romanın uyarlaması olan) film sahte bir taklit hissi verdi. Bir gerilim filmi gibi görünüyor ve duyuluyor ama psikolojik derinlikten veya gerçek heyecandan yoksun. Tüm sunduğu, başınızı döndürecek kadar keskin dönüşler.

Gözlerinin Ardında, bu türü benimseyen bir diğer yapım; ekranda gelişen gülünçlüğe bir açıklama vaadiyle ilginizi cezbeden türden. Başka bir uyarlama olan bu dizi, Netflix'in geçen yılki büyük mini dizi hitiydi. Bunun nedeni büyük oranda izleyicilerin dizinin sonunun ne kadar saçma olduğu hakkında konuşmayı bırakamamasıydı. Yakın zamanda yayımlanan Brazen (Alyssa Milano'nun kız kardeşinin katilini yakalamaya kararlı çok satan bir suç yazarını canlandırdığı, Nora Roberts'ın Brazen Virtue romanının eleştirmenler tarafından yerden yere vurulan ve yakın zamanda yayımlanan uyarlaması) Netflix'in Channel 5 gündüz kuşağına daha uygun görünen en son yapımı.

The Woman... bu anlamda da "Netflix gerilimi"nin temsilcisidir. Ne iyi ne de başka bir şey bulmak için kaydırma zahmetine katlanılacak kadar kötü. Günün (ya da mevsimin) sonunda, ironik olarak baştan savma yazarlık yine de baştan savma yazarlıktır. Parodi ön kabulünün üçüncü bölüme kadar suyu çıkarılıyor. Ama diziye başlarken durumun böyle olacağını biliyordum. Netflix, diziye yeşil ışık yaktığında bunu biliyordu. Bütün mesele bu değil mi? "Yeterince iyi", Netflix'in genellikle üzerinde çalışıyor göründüğü kuraldır; yani, giderek daha popüler hale gelen "o kadar kötü ki iyi" mottosundan kazanç sağlayamadığı zaman.

Emily in Paris'e bakın. Bir gerilim olmasa da (gerçi Emily'nin patolojik bir narsisist olduğu iddia edilebilir) bu romantik komedi dizisi Netflix'in parlak zekasının en önemli örneği. Birinci sezon tüm dünyada yerden yere vuruldu. Aynı zamanda, çok daha sevilen Sex Education ve Schitt's Creek'ten daha fazla izleyici çekerek yayıncının 2020'deki en popüler komedi dizisi oldu. Komedyen Philip Henry'nin bir tweet'i, dizinin izleyicileriyle geliştirdiği dinamiği özetliyordu: "1) Emily in Paris, şimdiye kadar gördüğüm en kötü dizilerden biri. 2) Bir oturuşta bitirdim." Bunu üst düzey trolleme olarak düşünün. Netflix, korkunç incelemeleri, öfkeli izleyicileri, aleyhtar manşetleri alıyor ve onları başarıya dönüştürüyor.

Gerilim yapımları, Netflix'inki gibi hem vasat içeriği hem de aşırı tepkileri savunan bir yaklaşıma doğal olarak uyuyor. Ortalama gerilim filminiz kalıplaşmış bir yapıyı takip ediyor: Devam ederseniz, mantıksızlık ve saçmalıkları geride bırakırsanız, bir cevapla ödüllendirileceksiniz. Yine de kimse cevabın tatmin edici olacağını söylemedi. Aslında, Netflix olmayacağı gerçeğini garanti eder. O zaman öyle kesin görüşünüz olur ki alelacele kızgın bir tweet atarsınız. Takipçilerinizin ilgi duyar, kendileri de izleyebilir ve bu döngü bıktıracak kadar devam eder.
 

Amy Adams (Netflix).jpg
Amy Adams ve yıldızlarla dolu oyuncu kadrosu "Penceredeki Kadın"ın kötü senaryosunu kurtaramadı (Melinda Sue Gordon/Netflix)


Netflix bize istemediğimiz hiçbir şeyi vermiyor; en azından dolaylı olarak. Başka bir zoraki, orta düzey gerilim filmi istediğimizi itiraf etmeyiz ancak Netflix kalbimizde ne olduğunu biliyor. Daha doğrusu, en çok izlenen listemiz. Penceredeki Kadın, Rotten Tomatoes'da yüzde 26'lık puana sahip olabilir fakat Netflix'in ilk üçünde 11 gün geçirdi. Gözlerinin Ardında'nın sonundan nefret edildi ama 26 gün boyunca İlk 10'da kaldı. Ve şimdi The Woman… da büyük sayılara erişecek gibi görünüyor. Bu arada benim gibi izleyiciler dizinin ne kadar kötü olduğu konusunda homurdanacak. Hayır, bunlar bizim istediğimiz gerilim yapımları değil ama hak ettiğimiz gerilim yapımları.

"The Woman in the House Across the Street from the Girl in the Window", Netflix'te izlenebilir



https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/tv

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU