3 soruda Şuşa Beyannamesi

Memmed İsmayılov Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında 15 Haziran 2021 tarihinde, Azerbaycan'ın işgalden kurtarılan Şuşa kentinde imzalanan "Şuşa Beyannamesi"nde geçen "beyanname" lafzı, onun uluslararası hukuk niteliğinde bir antlaşma olmadığı anlamına gelmemektedir.

Bu bağlamda Şuşa Beyannamesi'nin uluslararası hukuk bağlamında bir uluslararası antlaşma olduğunu gösteren 27 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'ne (VAHS) atıf yapmak yerinde olacaktır.

Bu sözleşmede,  bir uluslararası antlaşma aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:

Antlaşma, kendine mahsus ismi nasıl olursa olsun bir veya iki ya da daha fazla ilişkili belgeden oluşan, devletlerarasında yazılı şekilde oluşturulmuş ve uluslararası hukuk kurallarına tabi olan uluslararası uzlaşmadır.


Görüldüğü üzere 1980 Sözleşmesi'nde antlaşma  "… kendine mahsus ismi nasıl olursa olsun…" biçiminde ifade edilerek, devletler arasında akdedilmiş irade uyuşmalarının mutlaka "antlaşma" olarak tanımlanması gerekmediğine işaret etmiştir. 


Şuşa Beyannamesi'nin uluslararası nitelikte bir antlaşma olduğunu gösteren diğer iki önemli unsur ise, onun yazılı olması ve antlaşma imzalamaya yetkili kişiler tarafından imzalanmış olmasıdır.

Şöyle ki, uluslararası nitelikte bir antlaşma yazılı olmalıdır. Ayrıca devletin bir antlaşmayla bağlanabilmesi için antlaşma görüşmeleri ve imza devleti temsile yetkili kişilerce yapılmalıdır.

Bu bağlamda doğrudan antlaşma imzalamaya yetkili kişiler devlet başkanları/cumhurbaşkanları, hükümet başkanları/başbakan ve dışişleri bakanlarıdır.

Şuşa Beyannamesi de yukarıda saydığımız doğrudan yetkili kişiler olan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında imzalanmıştır.

Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi 1980 Sözleşmesi'nin aradığı tüm koşulları taşımaktadır ve bu yönü itibarıyla tam anlamıyla bir uluslararası antlaşmadır. 


Ülkelerin meclislerinde onaylanmasına gerek var mıydı?

Bir antlaşmanın iç hukuk bakımından bağlayıcı hale gelebilmesi ve yürürlüğe girebilmesi için birtakım usul işlemlerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Bu usul işlemleri de devletlerin iç hukuklarına göre farklılık gösterebilmektedir. Bu bağlamda 15 Temmuz 2018 tarihli "Milletlerarası Antlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi"nin 2'nci maddesi ile 1982 Anayasası'nın 90'ıncu maddesine göre bir antlaşmanın Türk hukukunda bağlayıcılık kazanabilmesi için önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) "onaylamayı uygun bulma kanunu" ile onaylaması gerekmektedir.

Meclis tarafından antlaşmanın onaylanması ile antlaşma iç hukukta bağlayıcı hale gelecektir.

Bununla birlikte bir antlaşmanın meclis tarafından onaylanması onun yürürlüğe girmesi anlamına gelmemektedir.

Bir antlaşmanın Türk iç hukukunda yürürlüğe girebilmesi için antlaşmaların onaylanmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı ile antlaşmanın Türkçe metni ve antlaşmada belirtilen muteber dil veya dillerden biri ile yazılmış metni Resmi Gazete'de yayımlanması gerekmektedir. 


Antlaşmaların Azerbaycan iç hukukunda bağlayıcı hale gelebilmesine ilişkin kurallar Türk hukukuyla benzerlik teşkil etmektedir.

12 Kasım 1995 tarihli Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası'nın 95'nci maddesine göre, devletlerarası ve Azerbaycan kanunlarından farklı kurallar öngören hükümetlerarası antlaşmaların onaylanması ve iptal edilmesi konusunda Millet Meclisi yetkilidir.

Anayasası'nın 109'uncu maddesinde ise, bir antlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için Meclis tarafından onaylandıktan sonra Cumhurbaşkanı'nca imzalanması gerekmektedir.

Bu bağlamda Şuşa Beyannamesi taraf ülkelerin meclislerince onaylanarak bağlayıcı hale gelmiştir. 


Şuşa Beyannamesi bir güvenlik antlaşması mıdır?

Şuşa Beyannamesi muhteva itibarıyla farklı konuları ele alan bir antlaşmadır.

Bu antlaşmada iki ülke arasındaki ekonomik, siyasi, sosyal, güvenlik, kültür, sağlık, eğitim vb. benzer konular ile Türk dünyasının gelişimini içeren farklı düzenlemeler yer almaktadır.


Ayrıca Şuşa Beyannamesi'nin giriş hükümlerinde antlaşmanın amacı açık bir biçimde düzenlenmiştir.

Bu bağlamda Antlaşma'nın giriş hükmünde, Şuşa Beyannamesi'nin iki devlet arasındaki ilişkileri "müttefiklik seviyesi"ne taşıyan bir antlaşma olduğuna vurgu yapılmıştır.

Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi iki ülke arasındaki ilişkileri yeni bir seviyeye taşıyan bir müttefiklik antlaşmasıdır.


Şuşa Beyannamesi'nde yer alan "Taraflardan herhangi birinin kanaatine göre onun bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne, uluslararası düzeyde tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına veya güvenliğine karşı üçüncü bir devlet veya devletler tarafından tehdit ve saldırı gerçekleştirildiğinde, Taraflar, ortak istişareler yapacak ve bu tehdit veya saldırının önlenmesi amacıyla BM Şartı'nın amaç ve ilkelerine uygun girişimlerde bulunacak, birbirine BM Şartı'na uygun şekilde gerekli yardımı yapacaklardır. Bu yardımın kapsam ve biçimi ivedi yapılan görüşmeler yoluyla belirlenerek ortak tedbirler alınması için savunma ihtiyaçlarının karşılanmasına karar verilecek ve Silahlı Kuvvetlerin güç ve yönetim birimlerinin koordineli faaliyeti sağlanacaktır" hükmü  farklı çevrelerce yanlış yorumlanarak ya da manipüle edilerek; antlaşmanın diğer devletlere karşı bir askeri ittifak antlaşması olduğu ileri sürülmüştür.

Ancak bu tamamıyla yanlış bir yorumdur.

Şöyle ki; Şuşa Beyannamesi'nde yer alan bu hüküm hem evrensel bir örgüt olan Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması'nın 51'inci maddesinde hem de bölgesel bir örgüt olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) 5'inci maddesinde yer alan meşru savunma hakkıyla hemen hemen aynı içeriğe sahiptir.

Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi'nde yer alan ilgili hüküm, taraflardan birine yönelik herhangi bir saldırı olması durumunda diğerinin hemen harekete geçmesini sağlayan meşru savunma hakkını içermektedir.

Buna ek olarak 21 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe giren "Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Strateji Taraftarlık ve Karşılıklı Yardım Hakkında Antlaşma"nın 2'nci maddesinde taraf devletlerden birine yönelik üçüncü bir devlet veya devletler tarafından silahlı baskın veya askeri saldırı olması durumunda diğer tarafın BM Antlaşması'nın 51'inci maddesi ile tanınan bireysel veya kolektif meşru savunma hakkı çerçevesinde saldırıya maruz kalan devlete yardım edeceği düzenlenmiştir.

Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi imzalanmadan önce de iki devlet arasında meşru savunma hakkını düzenleyen bir antlaşma vardı.

Bu bağlamda her iki antlaşmada yer alan hükümler aynı içeriğe sahiptir ve bu bağlamda meşru savunma hakkını düzenlemektedir.

 
Sonuç olarak Şuşa Beyannamesi farklı konuları ele alan ve iki ülke arasındaki ilişkileri müttefiklik seviyesine taşıyan uluslararası hukuk niteliğinde bir antlaşmadır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU