Orada artık bir Suriye yok, şimdi dev sınırın adı Çadıristan

Suriye'de milyonların yaşadığı çadır kamplarda soğuk nedeniyle ölümler yaşanıyor. Bu kez gazeteciler briket ev kampanyasına destek vermek için bölgedeydi

Bölgedeki aktivistlere göre Suriye sınırında artık çadır kuracak bir bölge kalmadı / Fotoğraf: İHH Basın Birimi

Yıl 2011; Suriye'den Türkiye'ye doğru ilk göç dalgasının yaşandığı günler…

Savaşın ilk kıvılcımlarının yaktığı yüzlerce Suriyeli erkek, kadın ve çocuk, Georges Picot ve Mark Sykes'ten yadigar sınır tellerinin önündeler. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

O zamanlar sınırda dev duvarlar yok. 

Tellerin arasından bebekler geçiriliyor. 

Sınırdaki askerler bu dram karşısında çaresiz. 

Her ülkeden gazeteciler; canlı yayın araçlarıyla bu yaşananları dünyaya bildiriyor. 

"Diktatör" olarak nitelenen Beşar Esad'ın çizgiyi aştığı Batı başkentlerinden ve Washington'dan "acil" koduyla gazetelerin ve televizyonların haber merkezlerine servis ediliyor.

O dev sınırdaki ilk göç dalgasını izleyen gazetecilerden biri bendim.

Günlerce yürüyerek canlarını kurtaran insanlar için kurulan ilk çadırları görüntülemiştim.

Zeytin ağaçlarının gölgeliklerine kurulan çadırlar sınırın heybetinde "önemsiz" ayrıntılardı. 

 

erken_secimde_kac_suriyeli_oy_kullanacak_vatandaslik_hakki_kazanan_1529406617_4821.jpeg
2011'deki ilk göç dalgasında çekilen bir fotoğraf / AA


Savaş bir ülkeyi yıktı

Yıl 2022…

O günlerin üzerinden neredeyse 11 yıl geçti. Yüzlerce yıllık şehirlerin topyekûn ortadan kalktığı bir savaşı elimizdeki cep telefonlarının ekranlarından naklen izledik. 

Vekil örgütler ortaya çıktı.

IŞİD bir karabasan gibi insanlığın yakasına yapıştı.
 
Türkiye, Rusya, İran ve ABD doğrudan sahaya müdahale etti. 

İnsanlığın kırmızı çizgisi aşındı ve kasabalara, köylere, şehirlere kimyasal bombalar atıldı. 

 

syria-conflict-header100.jpeg
İç savaş boyunca Suriye'nin önemli kentlerinden milyonlarca sivil kaçmak zorunda kaldı / Fotoğraf: AFP (Arşiv)

 

Varil bombalarıyla yerle bir edilmiş binaların enkazlarından parçalanmış çocuk cenazeleri çıkartıldı.

Ama hiçbiri, I. Körfez Savaşı sırasında CNN'in bütün dünyaya izlettiği petrole bulanmış karabatak kuşu değildi. 

Sayfadan çıkmayı, videoyu durdurmayı, televizyonu kapatmayı tercih ettik. 

Gazeteciler, çantalarını toplayıp sınır boyunu terk ederken, mülteciler oraya gelmeye devam ediyordu.

Dünya gözünü başka yerlere çevirirken sınır hattı çadırla doldu.

Artık burası tek tük çadırların kurulduğu bir sınır hattı değil kocaman bir çadır ülkesiydi. 

"Torunlarımı nefesimle ısıtıyorum"

Nura el Musa, aynı ülkede de olsa artık çok uzaklarda kalmış evini tam 10 yıldır görmedi.

Aslında herhangi bir ev de görmedi. 

60 yaşında bir kadın. Ömrünün altıda birini çadırda geçirdi.

Kış geldiğinde torunlarını nefesiyle ısıtmaya çalışıyor.

Yaşlanmaya yüz tutmuş ciğerleri ısıtmaya yetmiyor onları. 

Çaresizlik nedir?

Kışın öldüren soğuğuyla yazın çekilmez sıcağıyla mücadele etmek bir bez çadırın içinde mümkün mü?

 

76fc16a6-1e6f-4385-a8c7-2da08c075bc9.JPG
60 yaşındaki Nura el Musa, 10 yıldır kampta yaşıyor / Fotoğraf: Independent Türkçe


Briket ev kampanyasına gazetecilerden destek

Sadece İHH bir gün ekmek dağıtmasa 40 bin insanın aç kalacağı bir çamur deryasına girince çaresizliğin ne olduğunu anlayabiliriz belki. O zaman sosyal medyadaki "Suriyeliler, gidin" kampanyalarının, nefreti körükleyen mesajların aslında neye tekabül ettiğini anlayabiliyoruz. Nura Hanım'ın torunlarını ısıtmak için kullandığı nefesi torunlarını ısıtamıyor ama bu anlamsız kampanyaları yok edebiliyor. Gidip görenler için tabi. 

İnsan, bilmediğinin düşmanıdır nitekim. 

 

Suriye çadırkent.jpg
Suriye'deki çadır kamplarda nüfusun önemli bir kısmını çocuklar oluşturuyor / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Amacımız duyarlılık oluşturmak"

İHH, bu insanların en azından bir kısmını soğuktan ölümlerin yaşandığı çadırlardan kurtarıp iki odası, üstünde çatısı ve duvarları olan briket evlere yerleştirmek için bir kampanya yürütüyor. Bu kampanyaya İletişim Platformu da destek veriyor. Türkiye'deki basın kuruluşlarında çalışan yaklaşık 30 gazeteci olarak sınır hattına gittik.

İletişim Platformu Başkanı Yusuf Ziya Çataklı programın amacını şöyle açıkladı:

"Buradaki en büyük amacımız, bir duyarlılığın oluşturulabilmesi. Bugüne kadar hep bölgedeki gazetecilerden dinliyorduk burada yaşananları. Fakat biz İstanbul ve Ankara'daki gazeteci arkadaşlarımızı da sahaya getirelim ve burada yaşananları bizzat görüp aktarsınlar istedik."

Konu salt gazetecilik faaliyeti olmayınca insani duyargalar açılıyor, çamurun içinde yalınayak gezen çocukları görünce gazetecilerin gözleri de buğulanıyor.

Çünkü bu kez fotoğrafa vizörün arkasından bakmıyorlar. Gazeteci Emin Gökçegözoğlu, bütün parasıyla çocuklara çikolata almaya gidiyor.

Başka arkadaşlarımız kendi çocuklarını hatırlıyor, çocuklarını buradaki çocukların yerine koyuyor. En nihayetinde insanlık gülümsüyor. Ama nihai zafer kazanması için çok daha geniş kapsamlı bir yardımın bölgeye yapılması gerekiyor.

Her kış mevsiminde yaşanan dramı bir an önce hafifletmek için daha çok ailenin briket evlere taşınması gerekiyor çünkü, 2011'den bu yana savaşın sürdüğü Suriye'deki kamplarda yaklaşık 2 milyon kişi çadırda yaşıyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU