Bertal Efendi ve Dersim Operasyonu (2)

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Dersim Tertelesi

Sait Kırmızıtoprak Dersim'in Nazmiye ilçesi Civarık köyünde dünyaya geliyor. Doğduğunda yıl 1935'dır. O yıl Ankara, Dersim meselesini kökünden "halletmeye" karar vermiş.

Bunun üzerine iktidar Tunç-eli kanunu çıkarmış ve harekete geçmişti. Bu kanunla hem Dersim'in ismini değiştirmiş hem de yapılacak operasyonun altyapısını hazırlamıştı.

Ve filler için zaman gelmişti, çimenler tamamen ezilmeliydi, 1937'de operasyon bütün şiddeti ve dehşeti ile başladı. 

Önce mıntıka-i memnu (yasak mıntıka) ilan edildi, ardından silahlar toplandı ve nihayet sıra insanlara gelmişti artık.

On binlerce silahsız ve savunmasız insan önce bombalarla, toplarla, tüfeklerle katledilmeye başlandı. Kaçıp dağlarda sığınanlar ise zamanın emniyet müdürlerinden İhsan Sabri Çağlayangil'in deyişi ile fare zehiri ile ve savaşta bile kullanılması yasak gazlarla mağaralarda, vadi ve koyaklarda katledildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ne çevre illerin ne de dünyanın haberi oldu bu katliamlardan. Haberi olanlar ise korkudan sağır kesildi, haberdar olan devletler ise çıkarları için sustular, mazlumların sesine ses vermediler. 

Uçaklar havadan, askerler karadan tam bir temizlik hareketine girişmişti. Her tarafta büyük bir katliam yaşanıyordu. Dersimin dağları, vadileri ve ovaları silah sesleriyle, bomba gürültüleriyle ve insan çığlıklarıyla inliyordu.

Bir sel gibi önüne gelini süpürüp götürüyordu. Namusları payı mal olmasın diye direnenlerin gücü bu orantısız devasa katliamı durdurmaya yetmiyordu.  

Dersimin önderlerinden Seyit Rıza ve arkadaşları faka düşürüldü, göstermelik bir yargılama ile götürtülüp asıldılar. Dersim kan zarı zarı ağlıyordu.

Bilanço ağırdı, 40 bin civarında insan katledilmişti. Olaylara karışmamış olanlar kurtulduk diye sevindikleri sırada, sıra onlara da gelmişti. Onlar da ya katledilecek ya da sürülecekti. Gayrı buyruk kesindi. İsterse cesetlerini çakallar, gözlerini kör sürüngenler yesindi.  


Katliam ve sürgün

Sene kan revan içinde 1937'den 1938'e hızla dönüyordu. Hareketin hışmından şu ya da bu şekilde kurtaranları temizlenmeye ve sürmeye gelmişti sıra.

İşte o zaman daha üç yaşında olan küçük Sait'in ailesinin trajedisi başlıyordu. Hormek aşiretine mensup olan aile devlet yanlısı bir aşiretti aslında. Böyle olmasına, hatta Şeyh Sait isyanında devletin yanında yer almasına rağmen, onlar da devlettin gazabından paylarını alçaktı. 

O zamanki Dersim Hormeklerin reisi Sait'in dedesi Bertal Efendi'ydi. Bertal Efendi'nin hem hali vakti yerindedir hem de devletle arası iyidir.

O kadar iyidir ki ordunun atlarının yemini ihale ile sağlayan kişi odur. Bununla da yetinmez Bertal Efendi, kimi zaman meralarını orduya bağlı askerlere karşılıksız açıyordu. Devletin isyan dediği direnişe de hiç katılmamıştı. 

Bertal Efendi tertelenin yoğun yaşandığı 1937-38 yıllarında yaptığı işlerin parasını almamıştı. Nasıl olsa alırım diye de üstelemiyordu.  

Derken 1938 bitmek üzereydi. O kış, aralık ayında Nazmiye karakolundan kendisine "Tez gel, yaptığın işlerin parasını al" diye bir haber gelir.

Bertal Efendi bu haber üzerine alelacele atına biner, Nazmiye karakoluna doğru dörtnala sürer. Oraya vardığında, bakar ki Dersim kasabı olarak da bilinen bölge valisi General Abdullah Alpdoğan da karakoldadır.

Hoş beşten sonra, general önce Bertal Efendi'nin parasının ödenmesini emreder. Para ödenir. Sonra baklayı ağzından çıkarır ordunun komutanlığını da yapan General Alpdoğan:

Ağa sizin de batıya sürgününüz çıkmış.


Bertal Efendi şaşırır. Sadece şaşırmakla kalmaz bu haberi duyunca epey sarsılır da. Daha savunmasını yapmadan general buyurgan bir biçimde, "Bertal Ağa Köye haber yolla, aile efradın hazırlanıp buraya gelsinler, buradan Elâzığ'a, oradan trenlerle batı Anadolu'ya yollayacağız sizi" der.  

Bertal Efendi "Nasıl olur Paşam, ben bir şeye karışmadım, üstelik size hizmet ettim" demeye çalışır ama bir emriyle mahkemesiz adam astıran Alpdoğan kestirip atar; "Emir büyük yerden Ağa, yapacak bir şey yok" der.

Bertal Efendi bakar ki karar kesindir, naçar bir biçimde,  "O zaman ben gidip çoluk çocuğumu kendim getireyim" der. General ona da izin vermez. "Sen zahmet etme, bir mektup yaz, askerler gidip getirsin" der.

İdadiyi bitirmiş bir adam olan Bertal Efendi oğlu Ali'ye durumu bildiren bir mektup yazar. General Alpdoğan mektubu askerlere verir "Tez gidin alın getrin aile efradı" diye talimatı verir. 

Bir askeri birlik hızla yola çıkar. Köye vardıklarında mektubu babası gibi okuryazar olan Ali'ye verirler. O zaman ortaokula kadar okmuş olan Ali, babasının el yazını tanır.

Alpogan'ın dikte ettiği biçimiyle mektupta;  "Bu mektup size ulaşır ulaşmaz, hemen hazırlığınızı yapın. Yanınıza sadece çok zorunlu eşyalarla birlikte altınları ve paraları alın. Derhal yola çıkıp yanıma gelin. Hayvanları ve diğer eşyaları sonra gelip halledeceğiz" diye yazar.

Aile efradı bu haber üzerine yel yepelek hazırlanır. Neleri var neleri yok artlarında bırakırlar. Sadece Bertal Bey'in dediği üzere yanlarına altın ve paraları alırlar.

Askerler Bertal Efendi'nin ailesinden o gün orada buldukları 49 kişiyi önlerine katıp yola çıkar. 

Kafileyi getiren askerler Nazmiye'nin Derova nahiyesine vardığında orada görev değişimi yaparlar. Görevi devralan yeni askerler hemen yaşına başına bakmadan bütün aile fertlerini birbirine zincirlerle bağlar.

Yeni tim, kafileyi nahiyeden çıkartıp vadiye doğru sürükler. Herkes korku ve telaş içindedir. Zincir şıngırtıları dışında ses duyulmaz. Kimse korkudan "Bizi neden götürüyorsunuz, nereye gidiyoruz?" diye de soramaz.

Derova'nın çıkışındaki vadiye geldiklerinde burada askerler kafileye "Durun" diye emreder. Bir an duran kafilenin üstüne sağdan soldan kurşun yağmaya başlar.

Askerler oracıkta hepsini kurşuna dizerek öldürür. 49 kişiden tek bir ferdi ilahi kurtulmaz. Bağırış çağırış içinde can havli ile birbirine sarılanların çığlıkları arşı alaya yükselir. Birkaç dakika içinde çoluk çocuk, kafilenin hepsi orada can verir.

Askerler cesetleri kontrol ederek yanlarında getirdikleri paraları ve kıymetli eşyaları alır, sonra da cesetler tanınmasın diye üzerlerine benzin döküp yakarlar. Durumu iki generale bildirmek için iki askeri karakola yollarlar. 


Altı parmaklı bir adam: Bertal Efendi'nin acı sonu

Ailesi Derova Vadisi'nde öldürülen Bertal Efendi bu katliamdan habersiz Nazmiye karakolunda onları beklemektedir.

Bu sırada iki asker içeri girip generalin kulağına haberi fısıldarlar. Alpdoğan'a haber gelir gelmez, "Bertal Ağa kafile yaklaşıyor, haydi sende yola çık, ilerde buluşur yola devam edersiniz" diyerek, onu askerlerle birlikte yola salar.

Her şeyden habersiz Bertal Efendi jandarmalarla birlikte ilçeden çıkar. 1,5 kilometre gittikten sonra Kel Tepe denilen mevkie varırlar. Burada timin komutanı arkadan sessizce Bertal Efendi'ye yaklaşarak tabancasıyla onun ensesine bir el sıkar.

Dev bir kaya gibi sendeler Bertal Efendi; ama yere düşmez. Bunun üzerine, korkuya kapılan komutan askerlere ateş emri verir. Askerler arkadan Bertal Efendi'ye onarca el ateş ederler.

Sonunda dev bir kaya parçası gibi atından yığılıp yere düşen Bertal Efendi'nin başına üşüşürler. Ceplerini boşaltıp üstünü toprakla örterek hızla karakola geri dönerler.

Böylece aynı gün aynı aileden 49 kişi Derova Vadisi'nde öldürülürken, hemen hemen aynı saatlerde Bertal Efendi de Kel Tepe'de kurşunlanarak öldürülür. Ölülerin cansız bedenleri orada kurda kuşa yem edilir.

Yollar kesik, kimse gelip gidemez. Ancak birkaç gün sonra mesele anlaşılınca komşu köylüler cesetleri aramaya çıkarlar. Sonunda arayıp bulurlar ölü bedenleri.

Ölenlerin cansız bedenlerinden geriye kalan parçaları toplayıp köylerine getirirler. Bakarlar ki Bertal Efendi aralarında yok. Bu sefer onu aramaya çıkarlar.

Onun topraktan fışkırarak paramparça olmuş cesedini Kel Tepe'de bulurlar. Fakat ceset tanınmaz halde olduğu için Bertal Efendi olup olmadığı konusunda emin olamazlar.

Çünkü cesetten arda çok az şey kalmıştır. Cesedin çoğunu kurtlar parçalamış, geri kalanı da kuşlar tarafından yenmiş, ceset tanınmaz hale gelmiştir. Kalan kemikleri toplayıp bir torbaya koyarlar. Torbanın ağzını bağlayıp köye getiriler.

Neticede yakın bir köylüsü, onu ayağındaki parmaklarından tanır. Çünkü Bertal Efendi'nin sol ayağında beş değil, altı tane parmağı varmış.

O olduğuna kanî olup, ondan geriye kalan parçaları orada gömerler. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU