Bir antik Lübnan şehri: Baalbek

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Livius

Antik Yakın doğu içerisinde hakim olan kadir-i mutlakiyetçilik ve bununla birlikte gelişen totaliter rejimler, ister istemez dini argümanları tarih sahnesine çıkarmışlardır.

Eski doğu olarak nitelendirdiğimiz ve bugünün Ortadoğu ve Afrika kıyılarının batısına kadar ilerleyen coğrafyalarda tapınım, ayin ve kutsallık arz eden birçok yapıyla karşılaşmak mümkündür.

Kendi içerisinde yaratmış oldukları ve uzak memleketlere kadar uzanan dinsel örgütler günümüz tarihlerine ve coğrafyalarına da sirayet etmişlerdir.

Öyle ki bugünün kültür ve birikimlerinde antik birçok medeniyetin izlerini taşımaktayız. Saf bir gelenek yahut örf ve adetten bahsetmek ne yazık ki mümkün değildir.


Antik birçok devlet tarih sahnesine çıkarken kendini gerek gücüyle gerekse yaratmış olduğu inançları ile ispatlama yoluna gitmiştir. Bu devletlerden birisi ise birçok yönüyle tarihe damga vuran ve adından yaşadığımız coğrafya başta olmak üzere İsrail, Suriye, Filistin, Ürdün; Cezayir, Libya, Kıbrıs, Fransa, Yunanistan, İtalya, Malta; Portekiz, İspanya, Fas, Lübnan ve Tunus'ta da sıkça bahsettiren Fenikelilerdir.

Başkenti Biblios ve Sur olmak üzere geniş bir coğrafyaya yayılan Fenikeler (Greekçe : Φοινίκη) M.Ö. 1500-539 yılları arasında hüküm sürmüş ve birçok kültürü bizlere miras bırakmışlardır.

Doğu Akdeniz hattı boyunca birçok şehir devleti kurmuşlardır, en bilineni ise Kartaca idi. Bulundukları coğrafya itibarıyla denizci bir kavim olan bu devlet Eski batı içerisinde ayrı olarak ele alınmaktadır.

Alfabenin mucidi olarak bilinen ve tüm zamanların en büyük devrimi olarak anılan bu olayın Akdeniz coğrafyası üzerinden diğer tüm memleketlere yayıldığını söylemek gerekir.

Öyle ki, Fenike alfabesi bugünün tüm modern alfabelerin de temelini teşkil eder. Onları ilk defa Fenikeliler olarak adlandıran Herodotos olurken kendilerine verdikleri ismin konusunda net bir bilgi de olmazken bazı antikite yazarlar Kenanlılar olarak adlandırma yoluna gitmişlerdir.

Yunancada Kızıl İnsanlar anlamına gelen Phonikes ismi de zikredilenler arasındadır.
 

 

Birçok kültürü kendi içinde barındıran Fenikeliler yayıldıkları coğrafya bakımından son derece dikkate değerdir. Doğu Akdeniz hattı boyunca kurulmuş birçok büyük devletle etkileşim içerine girmiş ve modern dünyamıza birçok eseri miras olarak bırakmıştır.

Özellikle Roma ile çağdaşlığı döneminde yoğun bir etki içerisinde olurken hemen öncesinde Yunanlar ile olan diyalogları bölge siyaseti açısından son derece mühimdir.

Din konusunda onlar da diğer devletler gibi çokça tanrılara inanmışlar ve onlara ibadet etmek maksadıyla mabetler, saraylar, tapınaklar vs. inşa etmişlerdir.

Bunlardan bir tanesi ise bugün Lübnan sınırları içerisinde olan antik bir kent Baalbek'tir. 
 

 

M.Ö 1100-99 yılında Fenikeliler tarafından, belki de tüm zamanların en iyi mimari özelliklerini taşıyan bir Mabet inşa edildi. Doğu Akdeniz dinlerinin bir hac merkezi olarak kabul edilen ve özellikle Roma döneminde zirveye ulaşan yapısıyla oldukça dikkate değerdir.

Baalbek ya da Balabek olarak bilinen bu tapınak Lübnan sınırları içerisinde Baalbek ilçesine bağlı bir merkezde yer almaktadır. Doğu'dan batıya doğru seyreden ticaret yollarının üzerinde bulunurken antikçağın dini hac merkezi olan bu tapınak tonlarca ağırlıktaki sütunlarıyla kendisine hala hayran bıraktıran, kaderi oldukça karanlık olan bir yerdir.

Savaşların hiçbir zaman bitmediği, yıkımın, kıyımın kan ve gözyaşının halen devam ettiği bir coğrafyada ayakta kalıp tüm zamana karşı meydan okuyan Baalbek tapınağı sırlarıyla bizleri kendisine hayran bırakmaya devam etmektedir. 

Roma, Selçuklular, Eyyubiler, Haçlılar, Moğollar, Memluküler ve Osmanlıların hakimiyeti altında bulunan çok kez ilhak, çok kez işgal ve çok kez de kıyıma maruz kalmıştır.

Her medeniyet kendinden önceki medeniyetin mirasına sahip çıkmış ve üzerine kendilerinden hep bir şeyler katmışlardır. Baalbek Fenikelilerin, Yunanların ve Romalıların ortak dini merkezi haline gelmiş ve farklı inançlar bu tapınakta harmanlanmıştır.

Birçok kaynak tapınağının adının Eski doğunun kadim ve kudretli tanrısı Baal-'dan geldiğini bu yüzden buraya Baalbek adının verildiğini ifade etmektedirler.
 

 

Baal: Yakın doğu mitolojisinde çok sayıda yağmur, bereket ve tarım tanrısı için kullanılan genel isim olup, 'efendi', dişil formu Baalat ise 'hanımefendi' anlamlarına gelmekteydi.

Akad karşılığı Bel olan Baal Fenike'nin yerel bereket ve tabiat tanrısıyken sonraları Yahudiler tarafından sahte tanrı olduğu ileri sürülerek reddedilmiştir.

Eski Ahit'te Baal veya Baalim formunda "Uçan Böceklerin tanrısı" (Baalzebub) ve "Antlaşma tanrısı" (Baal-berith) gibi çok sayıda tanrı anılmıştır.

Tanrının Baal-Sidon veya Baal-Lebanon, Baal Tyros (Melqart), Baal-Hadad gibi adlarla anılan çok sayıda yerel varyantı ortaya çıkmıştır. (Öztürk, Özhan)
 

 

Yapımı iki asırdan fazla süren bu tapınak Fenike-Roma kültlerini kendi içerisinde barındırmış ve Roma dönemi ile birlikte önemi yitirmiştir. Baal, Zeus ve Jüpiter adına kurulan bu antik kent Romalıların tek tanrılı dinlere iltica etmeleri birlikte kıymeti harbiyesini de yitirmiştir.

Bu şehirde bilinen üç tapınak var bunlar, Baccus, Venüs ve Jüpiter'dir. Jüpiter tapınağı 22 metre yüksekliğinde 84 devasa sütundan meydana gelirken günümüzde sadece 6 tanesi ayakta kalabilmiştir.

Bahse konu olan bu sütunlar halen dünyanın en uzun sütunları olarak kabul edilmektedir. Devasa sütunların oldukça ağır olan bir bölümü Mısır'dan getirilmiş ancak hangi yöntemlerle getirildiği konusunda bir fikrimiz bulunmamaktadır. 
 

 

Roma tapınağı olan Baccus tapınağı günümüz mimarlarının hala esin kaynağı olmaya devam ederken 18 metrelik 46 sütun ziyaretçilere ev sahipliği yapmaktadır.

Yapılan araştırmalar neticesinde bugün ayakta kalan şehir Roma döneminde inşa edilmiştir. Roma öncesi ayakta kalan bir tarafı ne yazık ki yoktur. Bir hac merkezi olan bu şehir ve tapınaklar dünyanın diğer tapınakları için ayrı bir önem arz ediyordu.

Öyle ki Ayasofya'nın temelinde bile Baalbek'ten getirilen taşlar mevcuttur. 
 

 

Bugün yolu Lübnan'a düşen yahut düşecek olan herkesi Beyrut'a 86 kilometre uzaklıktaki Baalbek kentini ziyaret etmelerini tavsiye edeceğim ama ilk önce kendim gitmem gerektiğinden bu tavsiyemi yine buradan yapacağımı umut ediyorum. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU