Fransız sağının şafağı

Deniz Karakullukcu Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Bundan beş sene önce Fransız siyasetinde büyük bir sarsıntı yaşandı. 2008 mali krizinin ve Avrupa sığınmacı krizinin Batı dünyasının tümünde yarattığı etkilerin ülkede merkez-sol siyaseti temsil eden Sosyalist Partili François Hollande'ın başarısız bir cumhurbaşkanlığı sergilemesi ve merkez-sağ siyaseti temsil eden Cumhuriyetçiler'deki "metal yorgunluğu" ile birleşmesi sonucunda yaşanan taban kayması, Fransa siyasetindeki dengeleri altüst etti.

Bu süreçte merkez siyasette yaşanan güç boşluğunu Hollande'ın eski ekonomi bakanı Emmanuel Macron'un yeni başlattığı siyasi hareket olan LaREM ve müttefikleri kapatırken, solda demokratik sosyalist Jean-Luc Melenchon, sağda ise yalnızca Fransa'da değil, bütün Avrupa'da sağ-popülizmin ve çağdaş anlamıyla ulusal muhafazakârlığın ilk temsilcilerinden olan Jean-Marie Le Pen'in kızı Marine Le Pen güç kazandı.

2017 cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura Macron ile Le Pen'in kalması, Fransa'nın tarihsel merkez-sağ ve merkez-sol ikilisinin yerini AB yanlısı, küreselci ve liberal bir çatı parti ile AB karşıtı, milliyetçi, korumacı ve popülist bir sağ partinin alacağı yorumlarını beraberinde getirdi.

Ancak Macron hükümeti, Sarı Yelekliler protesolarıyla zirve noktaya ulaşan gösteri yürüyüşlerinin ve Kovid-19 pandemisinin etkisiyle asayiş, göç ve İslam gibi meselelerde söylem noktasında Le Pen'e gitgide yaklaştı.
 

Marine Le Pen Reuters.jpg
Marine Le Pen / Fotoğraf: Reuters

 

Benzer şekilde Le Pen, idam cezasının geri getirilmesi ve devletin eşcinsel birliktelikleri tanımaması gibi konularda geri adım attı, partisinin ismini değiştirdi ve babasının yanı sıra ırkçılıkla suçladığı çok sayıda partiliyi ihraç etti. 

Ancak radikal sağın ılımlılaşması ve siyasi yelpazenin merkezine doğru hareket etmesi, siyasette radikal sağın temsil ettiği göçmen karşıtlığı, ulusal kimlik krizi ve izolasyonizm gibi meselelerin arkasındaki toplumsal talebi yok etmiyor.

Hatta radikal sağ siyasetin bu talepleri geri plana atması, bu talebi dile getiren toplumsal grupların daha da radikalleşmesine ve kendilerine daha uçta limanlar aramasına sebebiyet veriyor.

İşte bu siyasi talep, (Avrupa'nın beyaz yerlilerinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan gelen toplu göçler sonucunda azınlığına düşürülmesinin planlandığına yönelik bir komplo teorisi) "Büyük Yer Değiştirme"den (The Great Replacement) bahseden, göçü bir "demografik tsunami" olarak niteleyen, LGBT lobisinin okullarda yeri yok diyen, "kadınsı" değerlerin hâkim olmasının toplum için bir felaket olduğunu söyleyen ve Fransız bürokrasisine kafa tutan Eric Zemmour'u sağ siyasetin yeni yıldızı haline getirdi. 

Peki, Zemmour, aslında siyasi pozisyonun büyük bölümü ana akım merkez sağdan farklı değil olmayan ve De Gaulle geleneğinden gelen, ancak göç konusunda asimilasyoncu bir tavır benimseyerek Fransa'yı Anglo-Amerikan kültür bölgesinden çıkarmayı hedefleyen modern bir Fransız muhafazakârı mı?

Yoksa yeni yıl temennilerini arkasında bir Napolyon büstüyle veren Zemmour'un siyasi çizgisi, Dreyfus karşıtlığının, Action Française monarşizminin, İkinci Dünya Savaşı Pétainizminin ve Front National'in ötesinde söyleyecek bir sözü olmayan eskimiş düşüncelerden mi ibaret?
 

Eric Zemmour afp.jpg
Eric Zemmour / Fotoğraf: AFP

 

Her halükarda Zemmour'un siyasi çizgisi, Fransız basınının ve kamusal entelektüellerinin düşüncelerini elinin tersiyle itmeyi zorunlu kılıyor. Zira siyasette neyin kazandıracağını bilmek, bambaşka bir düşünce yapısını gerektiriyor. Ancak yine bu konuda genelleme yaparken dikkatli olmak gerek.

İlginçtir ki, Fransız felsefesinin ve solunun yaşanan önemli temsilcilerinden olan ve geçtiğimiz yıl yayın hayatını sonlandıran Le Débat dergisinin editörlüğünü üstlenen Marcel Gauchet, Zemmour ve Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin verdiği söyleşi verdi.

Hem katı Marksizme, hem de Nouvelle Gauche'a mesafesiyle tanınan bir isim olan (Gauchet, kendisi gibi Le Débat'nın editörlüğünü yapan Michel Foucault'nun Deliliğin Tarihi adlı eserine bir cevap olarak kaleme aldığı "Akıl Hastanesi Kurumu ve Demokratik Devrim" kitabıyla tanınıyor) Gauchet şöyle diyor:

Zemmour, Fransa'yla ilgili diğer adayların bir tarafa attığı önemli bir hakikati, yani Fransız kimliğine dair belirsizliği gündeme getirdi.


Her ne kadar yıldızı parlayan bir gazeteci de olsa adaylığını açıklamadan önce toplumun büyük bir bölümü tarafından bilinmeyen Zemmour'un yalnızca birkaç hafta içinde seçmenin yaklaşık olarak yüzde 15'inin desteğini alması sıradan bir olay değil.

Gauchet, sözlerine şöyle devam ediyor:

Zemmour, ülkenin en temel sorununa parmak basıyor. Bu mesele, göç veya İslam'a ilişkin şu veya bu politikayla alakalı değil, hepsinden çok daha derin. Zemmour'u eleştirebileceğiniz konu, bu temel soruya ilişkin çok dar bir yanıt veriyor oluşudur. Öyle ki, aslında bu sorun, Fransa'nın tarihsel deneyiminin devamlılığına dayanıyor.


Söyleşiyi yapan kişi, geçtiğimiz haftalarda Le Monde'da yayımlanan bir yazıya atıfta bulunarak Gauchet'nin ve diğer entelektüellerin aşırı sağa karşı "kayıtsızlığını" sorduğunda Gauchet, bunun solun dünyayı yalnızca ahlaki yargılar üzerinden okuma zayıflığının bir göstergesi olduğunu ve basına ve medyaya dayalı bu yeni solun yalnızca bu pozisyonları görmek istediğini söylüyor:

Zemmour, Fransız siyasetinde yıllardır bastırılan olguların geri dönüşünü tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Herkesin kaçındığı soruları siyasetinin merkezine oturtuyor. Geri kalan herkes bu gerçeği kabul etmek zorunda.


Bir agnostik olan, ancak Hristiyan anıtlarının ulusal kültürün birer parçası oldukları için korunması gerektiğini sıklıkla dile getiren Zemmour, Fransızların "toplumlarının yok oluşuna" sona vermesi gerektiğini söylüyor.

Geçtiğimiz günlerde bir Fransız mahkemesinin, dört büyük melekten biri olan Mikâil'in, aynı ismi taşıyan bir kilise önündeki heykelinin din ve devletin ayrılması ilkesi gerekçe gösterilerek kaldırılmasını emretmesinin ardından Zemmour, heykelin önüne giderek "heykelleri yıkarak Hristiyan medeniyetimizi yıkmanıza izin vereceğimizi mi sandınız? Asla" diyordu. 

Burada önemli olan nokta, bir Yahudi olarak yetişen ve Fransız laiklik anlayışı ile din ve devletin ayrılmasına gönülden bağlı olduğunu söyleyen Zemmour'un aynı zamanda Fransız kültürünün Hristiyanlığa derinden bağlı olduğunu ve sembollerinin korunması gerektiğini öne sürmesi.

Örneğin Zemmour, Müslüman kadınlara seslenirken şu ifadeleri kullanıyor:

Benim sizlerden bir farkım var. Ben kökenimi kariyerimde ilerlemek için bir araç olarak görmüyorum. Ben kökenimi ve dinimi özel hayatımın sınırları içinde tutan bir asimilasyon mefhumu taşıyorum.


Bütün konuşmalarını "Çok yaşa Cumhuriyet ve her şeyin ötesinde, çok yaşa Fransa!" cümlesiyle sonlandıran Zemmour, RTL radyosunda yaptığı bir konuşmada şöyle diyor: 

Akışı tamamıyla durdurmak istiyorum. Göçü sıfıra indireceğim. Yasal göçü de azaltacağım. Evet, yasal olandan söz ediyorum. İşte benim rakiplerimle aramdaki fark tam olarak bu. Ben yasal göçü de durdurmak istiyorum. Bu göç zincirini durdurun. İltica eden insan sayısını onlarla veya yüzlerle ölçülür hale getirin. Ben yabancı öğrenci sayısını da büyük ölçüde düşürmek istiyorum.


Hatta Zemmour, solun adayı Mélenchon'un kendisi hakkında "Ekonomi ve iklim değişikliği gibi sorunlarımız varken neden 5 milyon Müslümanı sınırdışı edeceğini söyleyen Zemmour delisiyle uğraşıyoruz?" sözlerine "Hazır başlamışken neden 10 milyonunu göndermiyoruz" diye cevap veren biri. 

Ancak her ne kadar Zemmour, Fransa siyasetinde büyük ses getirse de, "ana akım sağı" temsil eden rakibi Valérie Pécresse, geçtiğimiz günlerde Zemmour'un ismi oy pusulasında yer almadığı sürece onunla bir münazarada yer almayacağını açıkladı.

Bunun sebebi şu; Fransa'da seçimler iki aşamalı olarak yapılıyor. Eğer 10 Nisan günü gerçekleşecek birinci turda hiçbir aday oyların yarısından bir oy fazla alamazsa, bundan iki hafta sonra en fazla oyu alan iki aday ikinci turda yeniden yarışacak.

Ancak aday adaylarının seçime girmeden önce "parrainage" adı verilen bir tür sponsorluk sistemini aşması gerekiyor. İlk turda oy pusulasında yer almak için her aday, belediye başkanları ve milletvekilleri gibi seçilmiş yetkililerden 500 imza toplamak zorunda.

Ülkede imza hakkına sahip 42 bin seçilmiş yetkili bulunsa da seçimlerde genellikle bunların 14 bin kadarı "parrainage" sürecinde katılım sağlıyor. 

Zemmour şu anda 300'ün üzerinde desteği olduğunu, ancak 500 imzaya ulaşacağına ilişkin "makul derecede iyimser" olduğunu söylüyor.

2017 senesinde Lyndon LaRouche hareketinden birinin bile oy pusulasına girebildiğini göz önünde bulundurursak Zemmour'u seçimlerin dışında tutmak çok zor görünüyor.

Yani Pécresse'in bu sözleri, Zemmour'la yapacağı münazarayı seçimlerden birkaç hafta önceye ertelemek için yapılmış bir hamle olarak değerlendirilebilir.

Zira anketlerde kendisinden birkaç puan geride gözüken ve muhteşem bir münazaracı olan Zemmour'un karşısına çıkmak, Pécresse'in faydasına olmayacaktır. 
 

Guillaume Peltier Reuters.jpg
Guillaume Peltier / Fotoğraf: Reuters

 

Bir diğer önemli mesele, Cumhuriyetçiler içerisinden muteber isimlerin Zemmour'a ve kurduğu siyasi hareket olan "Reconquête"e geçiş yapması.

Örneğin Le Pen'in partisi Ulusal Cephe (Front National) kökenli olan ve Cumhuriyetçiler içerisindeki "Güçlü Sağ" grubunun lideri olan Guillaume Peltier, Pecresse'in Macron'dan farksız olduğunu öne sürüyor. 

Kendisini Merkel'e ve Thatcher'a benzeten Pécresse, Fransa'nın en kalabalık bölgesi Île-de-France'ın bölge konseyinin başkanlığını yürütüyor.

Fransa'nın bölge sistemi her ne kadar Amerika'nın eyalet sisteminden farklılık gösterse de bölge konseyi başkanlığı valiliğe benzetilebilir.

Pécresse geçmişt Fillon hükümetlerinde yükseköğretim bakanlığı, bütçe nakanlığı ve hükûmet sözcülüğü görevlerini de üstlenmişti. 

Aralık başında 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partinin adayını belirlemek için yapılan Cumhuriyetçiler büyük kongresinde Dışişleri Eski Bakanı Michel Barnier ve partinin Eski Genel Sekreteri Xavier Bertrand gibi figürleri ilk turda ufak bir farkla geride bırakan Pécresse, şu ana dek kabinede veya parti yönetiminde herhangi bir rol üstlenmemiş milletvekili Éric Ciotti'yi ikinci turda yenerek adaylığını garantilemiş oldu.
 

Valérie Pécresse Reuters.jpg
Valérie Pécresse / Fotoğraf: Reuters

 

Ciotti, göç ve radikal İslam konusunda Pécresse'e kıyasla çok daha sert bir duruş sergiliyordu. Öyle ki Zemmour, Pécresse'in zaferinin ardından Ciotti'nin destekçilerine davette bulundu. 

Şimdilik Fransız sağından hiçbir adayı ilk turu birinci sırada bitirecek gibi gözükmüyor. Anketlere göre şu günlerde hem Zemmour'un hem de Le Pen ve Pécresse'in oyları yüzde 16 bandında.

Zemmour, kendisine orta parmak işareti yapan bir protestocuya aynı hareketle karşılık verdikten sonra zedelenen imajını yeniden toparlamayı başardı. Partisinden Zemmour'a olan geçişlerden sonra sarsılan Le Pen'in düşüşü ise devam ediyor.

Öte yandan Macron'un ikinci tura çıkmasına neredeyse kesin gözle bakılıyor. Bir sürpriz olmasa Zemmour, Le Pen ve Pécresse üçlüsü ise ikinci sıra için yarışacak. 

Ancak radikal sağdan iki adayın da ilk turu birincilikle bitiremeyecek oluşu bir başarısızlık göstergesi değil. Jean Marie Le Pen bundan yirmi sene önce merkez-solun adayı Lionel Jospin'i geride bırakıp merkez-sağın adayı Jacques Chirac'ın ardından yüzde 16 oy alarak ikinci tura çıktığında (ki bu turda oyunu yüzde 17'ye yükseltebildi) Fransız solu beşe bölünmüştü. Şimdi ise Zemmour ve Le Pen'in ilk turda yüzde30'u geçeceği öngörülüyor. 

Bu nedenle Zemmour'un Le Pen'le yapacağı münazara, Fransız sağının seçimlerdeki gidişatında belirleyici bir rol oynayacak. Zemmour şu günlerde bütün söylemini Pécresse üzerine kurmuş durumda.

Bu doğru bir strateji zira Le Pen artık kemik bir seçmene sahip ve kendini kanıtlamış bir liderliğe sahip, aksine Pécresse, Le Pen seçmenlerinden oy devşirse de, dağınık ve iddiasını yitirmiş bir partinin adayı. 

Öte yandan, Fransız "aşırı" sağından Zemmour'u "kontrollü muhalefet" olmakla itham edenler de yok değil. Zemmour ise "Büyük Yer Değiştirme"den (The Great Replacement) bahsediyor ve geleneksel Fransız kimliğini savunuyor.

Sağ seçmeni hangisinin "kontrollü muhalefet" olduğuna ikna etmenin daha kolay olacağını tahmin etmek güç değil. 

Bu ithamın somut sebebi Fransız üst sınıfının Zemmour'u Le Pen'e kıyasla daha fazla desteklemesine dayanıyor. Kimileri Zemmour'un Le Pen'e köstek vurduğunu düşünse de bu makul bir düşünce değil.

Action Francaise'de Ekim ayında yayımlanan Zemmour karşıtı bir yazıda Zemmour, "dünyanın en ahmak topluluğu olan bencil burjuvazinin uşağı", "İslam'a yönelik takıntılı bir nefret taşıdığı" ve "büyük bankaların adamı" olmakla suçlanıyordu.

Bu ithamlar büyük olasılıkla Le Pen'in ve partisinin zayıflamasından ve Fransız sağının alternatif arayışından duyulan rahatsızlıkların bir tezahürü. Eğer ikinci tura kalan kişi Zemmour olursa sağın bütün bileşenleri Zemmour'un arkasında birleşecektir. 

Zemmour ikinci tura çıkamasa bile kampanyasının Marine Le Pen'i güçlendireceği söylenebilir. Zira Macron hükümetinin Le Pen'in kullandığı söylem ve politikaları benimsemesi, ona ve partisine kamuoyu önünde ciddi bir meşruiyet kazandırdı.

Böyle bir senaryoda Zemmour, daha birinci turda geneleksel medya tarafından aşırılıkçı bir öcü olarak damgalanacak ancak bunu yaparlarsa aynısını Le Pen'e yapmak neredeyse imkansız olacak.

Yani Zemmour ve Le Pen arasındaki yarış ilginç geçecek. Ben Zemmour'un Macron ve Le Pen arasında bir "orta yolu" temsil etme ihtimalinin düşük olmadığı kanaatindeyim.

Çünkü Le Pen isminin Fransız siyasetindeki bagajı hala çok fazla. Öte yandan Zemmour'un Yahudi oluşu, Le Pen'e yöneltilen antisemitist ve faşist eleştirilerinin büyük oranda önüne geçiyor. 

Her halükarda Zemmour, Le Pen'in en güçlü rakibi. Le Pen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki defa seçildi ve 2017'deki yenilgisi seçmen nezdinde imajını zayıflattığından beri bu yıl katılacağı üçüncü seçimde pırıltısını yitirmiş durumda.

Le Pen'den çok daha güçlü ve net bir tutum sergileyen Zemmour, rakibiyle ilgili şöyle diyor:

Marine Le Pen'den öğreneceğim hiçbir şey yok. Emmanuel Macron'la bundan 5 sene önce yaptığı korkunç tartışmayı hatırlayın. Acaba seçmenleri 2032 yılında da onunla birlikte hezimete uğramaya hazır mı? Marine Le Pen ulusal sağın Arlette Laguiller'ine (Lutte Ouvrière adlı komünist partiden altı defa cumhurbaşkanı adayı olan Troçkist bir siyasetçi) döndü.


Öte yandan Jean-Marie Le Pen, Zemmour'un kampanyasını büyük hoşnutlukla takip ettiğini söylüyor (tabi kızı tarafından kurucusu ve uzun yıllar genel başkanı olduğu partiden ihraç edildiğini unutmamakta yarar var).

Le Pen'in yeğeni ve Fransız sağının en parlak genç isimlerinden Marion Maréchal de teyzesini desteklemeyeceğini, Zemmour'u beğendiğini ve Nisan sonuna kadar Macron karşısında tek bir belirgin aday olması gerektiğini öne sürüyor. 

Dahası, Marine Le Pen'in aksine Zemmour, daha geniş kitlelelere hitap etmek adına imajını "arındırmaya" yeltenmiyor. Halkın görme arzusunda olduğu asıl davranış biçimi sahicilik.

Hiç kimse gerçekten inanmadığı bir aday için heyecan duymuyor. Zemmour'un bir "kariyer siyasetçisi" olmayışı ve dobra bir üslupla konuşarak söylenmeyenleri söylemesi onu bu yönden güçlü kılıyor. 

Peki, sağ seçmenin hatırı sayılır bir bölümü neden Zemmour'a oy vermek istemiyor?

Bunun birkaç sebebi olabilir. Bunlardan en zayıfı, Zemmour'un ailesinin Cezayir'den Fransa'ya gelen Berberi Yahudiler olması.

Bana göre asıl sebep, sağ seçmenin hatırı sayılır bir bölümünün son yıllarda Le Pen'e sadık hale gelmesi ve Zemmour'un kullandığı retoriğin insanları cepheleşmeye doğru sürüklemesi. 

Zemmour'un partisinin adı olan "Reconquête", Fransızcada "Yeniden Fetih" anlamına geliyor. Zemmour'un partisinin ismini belirlerken ne düşündüğünü tam olarak kestirmek güç, ancak "Reconquête" kelimesini (hele ki Zemmour'un Fransız kamusal yaşamında İslam'ın etkisini düşürme amaçlarını hesaba katarsak) Endülüs döneminde Hristiyanların, İber Yarımadasındaki Müslümanları defetme girişimini ifade eden ve İspanyolca'da "yeniden fetih" anlamına gelen "Reconquista" sürecinden bağımsız düşünmek güç. 

Zemmour'la ideolojik olarak aynı çizgide olduğu öne sürülen Donald Trump da 2016 başkanlık seçimleri öncesinde Müslümanları ülkeye almayacağını, Meksikalıların tecavüzcü olduğu ve siyasi rakiplerini içeri atacağını söyleyerek galip olmuştu.

Zemmour da benzer şekilde insanların onlara atalarına saygı göstermelerinin ve Fransız ulusunun Fransız halkının ve Fransız halkı için var olduğunun kışkırtıcı bir tavır olduğunun söylenmesinden duydukları rahatsızlığı siyasi bir araç olarak kullanıyor.

Ancak Zemmour'un fetih tasavvuru, toprağa değil kimliğe, düşünce yapısına ve yaşam biçimine yönelik. Ülkedeki Müslümanlara ve Fransız olmak isteyen diğer yabancılara "Ben size Fransa'nın size sunabileceği en güzel hediyeyi, asimilasyonu vaat ediyorum. Fransa'yı anası, her Fransız'ı kardeşi olarak gören herkes bizim hemşehrimizdir" derken de bu mesajı vermeye çalışıyor.

Ne var ki Zemmour'un Macronizmi Elysée Sarayı'ndan kendi tabiriyle "kötü bir hatıra olarak" göndermesi zor gözüküyor. Ancak ikinci tura kalması halinde Fransız sağı çok daha derin bir başkalaşım sürecine girecek.

Öncelikle, Marine Le Pen cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci defa kaybedecek ve Zemmour'un ikinci tura kaldığı bir senaryoda üçüncü sıraya düşmüş olacak.

Böyle bir durum, Le Pen'in liderliğinin hem partisi içinde sorgulanmasına hem de sağ seçmen nezdindeki parıltısını yitirmesine yol açabilir.

Bu noktada, Le Pen'in yeğeni Marion Maréchal'in Nisan ayındaki seçimler öncesinde teyzesine veya Zemmour'a açık bir destek verip vermeyeceği büyük önem taşıyor.

Marion Maréchal, partiden ayrıldıktan sonraki dönemde 2022 seçimleri için potansiyel adaylardan biri olarak görülüyordu. Marine Le Pen'in irtifa kaybı, Le Pen ailesi etrafında şekillenen Ulusal Birleşme için Marion Maréchal'i yeniden alternatif bir lider adayı haline getirebilir. 

Öte yandan, merkez sağdaki Golist (Gaullist) geleneğin artık geleneksel sağ seçmenin taleplerine direnmesi, parti içinde ziyadesiyle zorlaşacak.

Cumhuriyetçiler, 2017 seçimlerinde Le Pen rüzgârını önlemek partinin görece muhafazakar kanadından Fillon'u aday gösterseler de Fillon, dış politika ve ekonomi gibi meselelerde partisinin liberal-muhafazakar çizgisinden ayrışmıyordu.

Nisan ayındaki seçimlerde, kampanyasını Zemmour'la benzer bir platformda yürüten Ciotti yerine Pecresse gibi "düzen yanlısı" bir aday çıkaran Cumhuriyetçiler'in seçimlerde ikinci tura çıkamaması, hatta dördüncülüğe kadar düşmeleri durumunda partideki iç hesaplaşmalar daha da şiddetli bir hale gelecektir.

Ayrıca, merkez sağ siyaset içinde Fransa'nın NATO ve AB içerisindeki rolü daha yüksek sesle tartışılarak Rusya'yla ilişkiler ve Schengen Antlaşması'ndan çekilmek gibi konular gündemde daha sık yer edebilir. Souverainisme düşüncesi, halk arasında gün geçtikçe daha da normalleşiyor. 

Sonuç olarak bu üç adayın, özellikle de Zemmour'un Macron karşısındaki olası mağlubiyetini, sağın topyekûn çöküşünden ziyade bir basamak olarak değerlendirmek çok daha doğru.

Nasıl 1964 senesinde Amerikan başkanlık seçimlerini Lyndon B. Johnson'a yüzde 25'e yakın bir farkla kaybeden Barry Goldwater'ın Cumhuriyetçi Parti'de ve sağ seçmen nezdinde yarattığı dönüşüm 1980'lerin "Reagan Devrimi"nin altyapısını hazırladıysa, Fransız sağının geçtiğimiz yıllarda yaşadığı başkalaşımın benzer bir sonuç vermesi de uzak bir ihtimal gibi gözükmüyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU