'Çözüm süreci' ve 'çatışmasızlık' hali HDP'yi güçlendirince… (1)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Zaman makarasını biraz, geçmiş olmayan geçmişe saralım…

Bazı olayların anlamı derindir, öyle ki bir dönem onlarla açıklanır. 6-8 Ekim toplumsal olayları böyledir. Nitekim bu olaylar sonrasında hak ve özgürlükler mücadelesi başka bir evreye evrildi.

Henüz çözüm süreci sürerken, Eylül 2014 tarihinde Genelkurmay Strateji Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan bir toplumsal "Çökertme Planı" Genelkurmay Başkanlığı'na sunuldu.

Bu bağlam içinde Ekim 2014'de Başbakan Davutoğlu, "Çözüm sürecinin bitmesi ihtimaline hazırlıklı olun" dedi ve buna paralel olarak hükümet, hızlı bir istişare sürecine girdi.

İstişare toplantılarında "kamu düzeni" kavramı ve "tehlikede olan kamu düzeninin güvence altına alınması" konuşuldu.

30 Ekim MGK toplantısında kamu düzeni kavramını tehlikeye atan durumlar çözüm yollarıyla birlikte gündem konusu yapıldı. Çözüm süreci 'buzdolabına kaldırılacak', buna paralel 'kamu düzeni, İç Güvenlik Yasası üzerinden tesis edilecekti.'  Kısacası MGK toplantısından "savaş" kararı çıkmıştı.

Ülke 7 Haziran 2015'de seçime de gideceğinden, bu politikalar 'seçim sonrasına' ertelendi.

 
'Çözüm süreci…' HDP'yi güçlendirince

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tek başına çözüm sürecinin ve çatışmasızlığın bile HDP'yi güçlendirirken AKP'yi zayıflattığını 7 Haziran seçim sonuçlarıyla görünce, çözüm sürecinden çıkaramadığı başkanlığı, savaş sürecinden çıkarmaya yöneldi.

7 Haziran seçimlerinden sonra, siyasetin olağan döneminden olağanüstü dönemine geçildi.

Çözüm sürecinin bitirilmesini de getiren yeni süreç, yani olağanüstü dönemin siyaseti 'sürdürülebilir çatışma rejimi' eşliğinde, bir tür 'hızlandırılmış ara rejim inşası' süreci ile birlikte mantıksal sonucuna ulaştı.

Basın baskı altına alındı.

Hukuk rafa kaldırıldı.

Çeşitli adlar altında "araçsallaştırılmış" silahlı gruplar sokağa salındı.

İç Güvenlik Yasası'yla valilerin yetkileri arttırılırken, idarenin eli rahatlamış oldu.

Suruç ve Ankara katliamları, güvenlik bölgeleri ilanları, Varto, Silopi, Silvan, Cizre gibi ilçe merkezlerine ve Sur gibi Diyarbakır semtine dönük katliamlar, yakmalar yıkmalar, tutuklamalar, sokağa çıkma yasakları politikaları sistemli bir şekilde uygulandı.

Bütün bu "terör stratejisinin" sorumlusunun PKK olduğu ileri sürülürken, HDP'yi de "terörizme mesafe koymama" ile yaftalama ve "PKK ile aynılaştırma" yönünde eşine az rastlanır bir "kirli" yönlendirme yapıldı.

Hesap basitti: Kaos ve korku atmosferi yaratarak gündemi belirleme, siyaseti ve toplumu teslim alma eksenli "anti terör siyaseti" uygulanıyordu.

 
İnkişafı* görüşmeler ve 'Bay Başkan'ın sopası…

Bütün bunlara paralel Deniz Baykal'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşme de dahil, CHP'nin iktidar partisi AKP ile yaptığı inkişafı görüşmeler bir yandan süren şiddet politikasının üstünün örtülmesine katkı sunarken, öte yandan da yeni tip operasyonel siyasete uyum için iktidar partisine zaman kazandırıyordu.

Genelde de muhalefet, yapılanı ve daha da yapılmak isteneni anlayamadı.

Ana muhalefet de normal olağan siyaset sürüyormuş gibi bir davranış ve düşünce tutumu sergiledi.

Umarım yanılırım ama kanaatim o ki en azından anlamamazlıktan geldi.

Sonuçta MGK kararları çerçevesinde çözüm süreci bitiriliyor, çözüm sürecinin kendilerince "terör" olarak nitelenen kazanımları tasfiye ediliyordu.

Devletin tarihsel zulüm potansiyeli ve bu potansiyelle üst üste düşen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu potansiyeli açığa çıkarma iradesi ile zulüm yapma sınırı ya da sınır tanımazlığı kimilerince görmezlikten gelindi, kimilerince de anlaşılamadı.

Yakın tarihte Maraş Katliamı yaşanmıştı. Her şey bir yana kendi yol erkanlarından oluşan Cemaat'e yaşatılanlar daha sıcaktı. Ders çıkarılmalıydı diyeceğiz ama pek diyecek söz de bulamıyoruz.

7 Haziran Genel Seçimleri öncesinde 'terör yöntemleri AKP'yi zayıflatmıştı, yine zayıflatırdı'… Muhalefet cenahında adeta tehlikeden azade böyle bir ruh haliyle, Grup Yorum'un, "Bize ölüm yok" şarkısı söyleniyor gibiydi.

Hâlbuki 7 Haziran öncesinde hala siyasetin olağan dönemi sürüyordu. Halk barış sürecine inancını kaybetmemişti. Moral yüksekti. Baskı altında da olsa henüz gelip duvara dayanmamıştı.

Asyai/Ortadoğu güç toplumunun mümtaz fertlerinin çaresiz kalınca, güvenlik içinde yaşama ve kargaşaya mahkûm olmama duygusuyla, güçlü olanı ehven-i şer olarak tercih edeceği bilinemedi, görülemedi.

Bu yönlü yaklaşımlar, 7 Haziran-1 Kasım 2015 sürecini okuyamamalarını ve geri çekilmelerini getirince milyonlar, kargaşa ve çatışmanın kaynağının kim olduğuna bakmaksızın 'Bay Başkan'ın sopası önünde hizaya dizildiler.


Şiddete sabitlenmenin tehlikesi

Ancak 1 Kasım seçimlerinde HDP'nin kaybettiği oydan çok, AKP'nin aldığı yüzde 49'luk oy oranı önemli idi. HDP'nin kaybettiği yüzde 1,5'luk oyu bütün medyada tartışmanın, HDP üzerinden sürdürülen AKP kampanyasının uzantısı olmakla eş anlamlı olduğunu bunca deneyden sonra anlamak gerekiyordu.

Elbette HDP'nin oy kaybı uyarıcı olmalıydı, ancak ifade ettiğimiz gibi Bay Başkan'ın sopası önünde milyonların hizaya dizilmesi, bu yolla güçlü biçimde iktidar olması daha bir uyarıcı olmalıydı.

Hele de bunu savaşa ve şiddete verilen destek olarak algılıyor ve kendisini barışın değil, savaşın güçlendirdiği düşüncesinde sabitliyorsa çok daha uyarıcı olmalıydı.

Hukuk ve adalet duygusundan uzak, "Osmanlı ecdadına" öykünen bir zihin dünyasıyla, pratik düşünen ve aşırı ölçüde pragmatik (faydacı) bir liderin mantıksal olarak çözümü savaş da bulması kendisine iyi geldiği oranda, memleket için o denli tehlikeliydi.

 

(Devam edecek...)

 

 

*İnkişafı: herhangi bir hadisenin ya da durumun gün yüzüne çıkması ve anlaşılması için beklenmesi. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU