Batı ve kadim sanrıları

Bir kez daha biri, 'mollaların reformuna yardım edelim' ezgisini çaldığı zaman onu dinleyin ve aynı zamanda Stalin'i, Mussolini'yi, Hitler'i, Mao Zedong'u ve diğerlerini de hatırlayın

Fotoğraf: AP

Ekonomik ve ticari ilişkileri, Batılı demokrasilerin otoriter devletleri demokratik bir dönüşüme götürecek reformları uygulamaya ikna edebileceği etkili araçlardan biri olarak görebilir miyiz?

Bu konu onlarca yıl hararetle tartışıldı. Ardından, ABD Başkanı Joe Biden'in yönetimini, İranlı mollaların 'davranışlarını düzeltme ümidiyle' istediklerini vermeye teşvik etmek isteyen olağan şüphelilerle birlikte yeniden gündeme geldi.

Bugünlerde İran'ı, "yaklaşık 3 trilyon dolarlık potansiyel bir pazar" olarak pazarlayan ve büyük küresel pazarın eksik son parçası olarak sunan düzmece makalelere ve araştırmalara rastlıyoruz. Oysa bu varsayım, bir dizi teste tabi tutuldu ve yanlış olduğu kanıtlandı.

1920'lerde, Rus Bolşevik rejimi kitlesel katliamlarla ülkedeki kontrolünü sıkılaştırırken, bazı ABD'liler ve akademisyenler bu "yeni gerçekliğin" tanınmasını talep etmek ya da daha doğrusu Bolşeviklere bir ekonomik yardım paketi temin etmek için bir kampanya düzenlediler.

Ukrayna asıllı Amerikalı iş adamı Armand Hammer, "Benden pencereden atlayıp kendimi öldürmemi isteseydi, muhtemelen yapardım" sözlerini sarf ettiğinde, muhtemelen Lenin'e ilişkin bir psikoz durumundan mustaripti.

Hammer kendini Lenin için öldürmedi elbette ama Batı yaptırımlarına açıkça meydan okuyarak Rusya'dan petrol kaçırmak için bir ağ oluşturdu. Ayrıca onun için kârlı bir hayalden ibaret olan bu amaca ulaşmak isteyen tek kişi o değildi.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Başkan Herbert Hoover'in Danışmanı Dana Durand, uzun bir araştırma yazısında, "Sovyetlerde arzulanan reformları gerçekleştirmenin en hızlı yolunun yatırım ve ticarette ortaklık olduğunu" iddia etti.

Onun bu tavsiyesi dikkate alınmış olabilir. Çünkü ABD, karmaşık iş birliği planlarıyla kendisi için yarattığı sıkıntıdan kaçmak için Stalin'in yardımına koştu. 1933'te Stalin, Franklin Roosevelt'e ve ABD'ye zamanında yaptığı yardımlar için derin teşekkürlerini ve minnettarlığını dile getirdi.


Aynı ruhla Başkan Harry Truman, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Marshall Planı'nı Sovyetler Birliği'ne kadar genişletmeyi teklif etti. Ancak, Stalin bunu nezaketle reddetti. Ardından George Kennan'ın meşhur Uzun Telgraf"ı ile birlikte aynı kuruntu yeniden hayat buldu.

Bir nesil sonra Henry Kissinger'ın ünlü atılımı buradan temelini aldı. Çünkü Sovyetler Birliği küresel liderlikte rakip bir ortak olarak meşrulaştırdı ve bunun için gezegeni yutan emperyalizmden cömert bir kredi aldı.


Sovyetler Birliği demokrasiye dönüşmedi. Fakat Batının sanrıları, yatırım ve ticareti ile birlikte kaçınılmaz çöküşünü yıllarca geciktirmeyi başardı. Lenin ve Stalin, Batı demokrasilerinde bazı ülkeleri kullanan yirminci yüzyılın tek tiranları değillerdi.

Mussolini'nin, ABD'li savunucuları ve hayranları vardı. Walter Lippmann onlardan biriydi. Seçmenlerin modern iktidar meselesini özümseme kapasitesinin olmamasından korkup, radikal İtalyan liderin 'güçlü devlet' retoriğine dönmüştü.

New York Times'ın Roma'daki muhabiri Anne O'Hare McCormick, ABD'nin Roma Büyükelçisi Richard Washburn Child ile birlikte Mussolini'ye övgü kampanyası başlatmışlardı.

Bazı Amerikan üniversiteleri, İtalyan yazar Giovanni Gentile'nin kitabına müfredatlarına yer verdi ve hatta binlerce İtalyan asıllı Amerikalı, tiran General Franco'nun yanında savaşmak için İspanya'ya gitti.


Adolf Hitler, Batı'nın dört bir yanından olağan şüphelileri cezbeden bir sonraki tirandı. IBM'in kurucusu ve Başkan Roosevelt'in aile dostlarından Thomas Watson, iş adamı Henry Ford, ABD Başkanı George Bush'un dedesi Prescott Bush ve meşhur pilot Charles Lindbergh de Führer'in hayranları ve savunucuları arasındaydı.


Hitler'in ardından bazı Batılıları baştan çıkaran bir sonraki despot, Moğol İmparatoru Kubilay Han'ın bir klonuna dönüştürülen Mao Zedong'du.

ABD'li düşünürler arasında yer alan gazeteci Edgar Snow, Mao'yu zulüm görenleri kurtarmaya gelmesi beklenen "Asya'nın Mesihi" olarak tasvir etti. Dolayısıyla desteklenmeyi hak ediyordu ve 'yatırım ve ticaret' de buna dahildi.

Yıllar sonra bu sanrı, Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Zoellick'in Başkan George Bush'a sunduğu bir raporda yankı buldu. Raporda, komünist Çin'in reformu ve yoksulluk döngüsünden çıkması için yardım ve ticaret çağrısında bulunuluyordu.

Bush, Pekin'in ücretli lobicisi Kissinger'ın da desteklediği bu teklifi kabul etti. Çin'e bundan sonra ne olacağını kimse bilmiyor. Fakat bir şey açıkça görülüyor ki, Zoellick'in tahminleri yanlış çıktı.

Zira Başkan Şi Cinping döneminde Çin, demokrasiye geçişten uzaklaşıyor ve kendini ABD'ye düşman değilse de rakip olarak sunuyor.


İranlı tiran Ayetullah Humeyni'nin ABD'de sadık lobicileri vardı. New York'taki Time dergisi, Tahran'da devrim bahanesiyle yüzlerce kişinin kanı dökülürken onu, 'İslam'ın Gandhi'si' olarak övdü.

Delaware'nin genç Senatörü Joseph Biden, Başkan Jimmy Carter'ın "yeni İran" ile rüya gibi dostluk beklentilerini dile getirdi. Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, İslami İran'ın Sovyetler Birliği'ni kuşatacak "Yeşil Kuşak"ın bir parçası olmasının hayalini kuruyordu.

Carter'ın yönetiminde İran Ofisi başkanlığı yapan Henry Brecht, Humeyni rejimini "potansiyel müttefik" olarak nitelendirdi. Bunun tek sebebi, Humeyni'nin ilk hükümetindeki 5 kişinin ABD vatandaşlığının da bulunması ve/veya yeşil karta (kalıcı oturma iznine) sahip olmasıydı.

Humeyni'nin halefleri yıllar boyunca Amerikalıların veya orada ikamet edenlerin desteğini aldı. Bunlar arasında düşünür Noam Chomsky, iş adamı George Soros, akademisyen Richard Falk, dini lider Louis Farrakhan, eski Savunma Bakanı Chuck Hagel, yönetmen Oliver Stone ve aktör Sean Penn de vardı.
 


Hitler, Amerikan işadamları tarafından finanse edilen Alman-Amerikan Birliği'ni, ABD içinde bir Truva atı olarak kullandı. Mussolini'nin İtalyan-Amerikan Örgütü içinde alternatif bir varlığı bulunuyordu.

ABD Komünist Partisi, SSCB için benzer bir rol oynadı. İran da "iyi niyetli" bazı ABD'l isimler tarafından finanse edilen bir İran-ABD siyasi çalışma grubu aracılığıyla benzer bir formülü kullanıyor.


"Tiranların kucaklanması" politikası daha küçük ölçekte, Libya'da Muammer Kaddafi, Irak'ta Saddam Hüseyin, Venezuela'da Hugo Chavez ve Panama'da Manuel Noriega ile olan ilişkilerde kullanıldı, ta ki "kanayan Batılı kalplerin" tolere edemeyeceği şeyler yapana kadar.

Burada John Kerry'nin Beşşar Esad'a olan sevgisini ve açık hayranlığını da unutmamak gerek. Batı'nın çirkin rejimleri güzel göstermesi, Amerikalıların "demokratik dünya" diye adlandırdığı şeye katılımı sağlamadı. Kendi halkına zulmeden rejimler asla kimsenin güvenilir dostu olamazlar.


Bir kez daha biri, 'mollaların reformuna yardım edelim' ezgisini çaldığı zaman onu dinleyin ve aynı zamanda Stalin'i, Mussolini'yi, Hitler'i, Mao Zedong'u ve diğerlerini de hatırlayın.

Baskıcı rejimler karşısında takınılacak tutum, onları sevgiyle kucaklamaktan ya da savaş başlatmaktan ibaret değildir, bilakis başka seçenekler de var:

Bırakın kendi yaptıklarıyla yanıp tutuşsunlar ya da en azından kendileri için kazdıkları kuyudan çıkmalarına yardım etmeyin.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU