Dünyayı kurtarmak için 98 ay!

"Bazıları için kayıplar ve zararlar, konuşma ve diyalog için bir başlangıç olabilir. Ancak bizim için bir hayatta kalma meselesidir. Küresel emisyonları yarıya indirmek için 98 ayımız var. 1,5 ile 2 derece arasındaki fark bizim için ölümden farksızdır"

Aminath Shauna / Fotoğraf: Politico

Maldivler Çevre, İklim Değişikliği ve Teknoloji Bakanı Aminath Shauna'nın cumartesi günü Glasgow'da (İskoçya) sona eren İklim Zirvesi'nde yaptığı uyarı şok ediciydi.

Bunun sebebi, iklim değişikliği sonucunda hız kazanan risklerin büyüklüğü konusunda dikkatlerimizi çekmek olsa gerektir.


Dünyaya yönelik riskler artık yıllarla değil, aylarla sayılıyor. Aslında bir kısmına her gün açık bir şekilde şahit oluyoruz.

Benzeri görülmemiş sıcak hava dalgaları, seller, sağanak yağışlar, orman yangınları, başta böcekler olmak üzere bazı hayvan türlerinin tükenmesi ve kuraklıklar…

Bütün bunlar, küresel ısınmanın neden olduğu iklimsel dönüşümlerin beraberinde getirdiği afetler ve gözle görülür değişikliklerdir.


Bakan Aminath, ülkesini tehdit eden tehlikeler dolayısıyla genç yaşta iklim aktivisti olarak öne çıkan bir isimdir.

Zirvenin katılımcılarına yönelik konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

Bazıları için kayıplar ve zararlar, konuşma ve diyalog için bir başlangıç olabilir. Ancak bizim için bir hayatta kalma meselesidir. Küresel emisyonları yarıya indirmek için 98 ayımız var. 1,5 ile 2 derece arasındaki fark bizim için ölümden farksızdır.


98 ay, 2030 yılına kadar olan döneme işaret ediyor.

Dünya ülkelerinin, bu tarihe kadar sera gazını yüzde 45 oranında azaltma taahhütlerini yerine getirmeleri gerekiyor.

2050 yılına kadar bunun sıfıra indirilmesi umudunun devamı için bu gereklidir. Amaç, bu yüzyılın sonuna kadar küresel ısınma oranını 1,5 santigrat derecede tutmaktır.

Bakan Aminath'ın ifadelerinin boşlukta asılı ve gerçekliğe temas etmeyen sözler olmadığını bilmek gerekiyor.

Nitekim Maldivler ve diğer birçok adanın yanı sıra Amsterdam, Bangkok ve Kalküta gibi yerler küresel ısınma ve yükselen okyanus seviyelerinin doğrudan tehdidi altındadır.


Glasgow İklim Zirvesi'nde iki hafta boyunca, küresel ısınmanın etkilerine ve hızlanan risklere ilişkin bugüne ve geleceğe dair pek çok şey konuşuldu ve uyarılar yapıldı.

Fakat günün sonunda insanlar, sonuçlar konusunda ikiye bölündü.

İyimserler, "Glasgow İklim Sözleşmesi'nin" kömür kullanımını azaltmayı açıkça öngören ilk iklim anlaşması olması nedeniyle önemli bir başarıya ulaştığına inanıyor.

Fakat bu başarı karşısındaki sevinç eksik kaldı. Bunun nedeni Hindistan ve Çin'in güçlü muhalefetidir. Zirvede, kömür kullanımının "kademeli bir şekilde azaltılması" ibaresi ile nihai açıklama yumuşatılmak zorunda kalındı.

Bu, katılımcılar tarafından memnuniyetsizlikle karşılandı. Nitekim İklim Değişikliği Konferansı (COP) Başkanı Alok Sharma, gidişattan ötürü "çok üzgün" olduğunu söylerken gözyaşlarına hâkim olamadı.

Ancak bu imtiyaz, anlaşmayı bir bütün olarak korumak ve konferansı hayati bir konuda başarısız olmaktan kurtarmak için şarttı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yıllık karbondioksit emisyonlarının yaklaşık yüzde 40'ının nedeni kömürdür. Bunu önlemek için yapılan kullanımını azaltma anlaşması, yükselen sıcaklıklarda 1,5 santigrat hedefine ulaşma çabalarında çok önemli bir konumdadır.

Her ne kadar yoksul ülkeler üzerindeki etkisi daha büyük olsa da -bu değişikliklerin etkileriyle yüzleşecek ve kontrol altına alacak mali kaynaklara ve teknik yeteneklere sahip olmadıkları için- iklim etkileri, zengin ve yoksul ülkeler arasında bir ayrım yapmaz.

Ülkelerin iklim değişikliği sonuçlarına ve ekonomik kayıplar ve ölümler yoluyla yol açtığı yıkıcı sonuçlara ne ölçüde maruz kaldıklarını yansıtan İklim Risk Endeksi'ne göre bu yıkıcı etkiler karşısında en savunmasız ilk on ülke şöyle sıralanıyor:

Japonya, Filipinler, Almanya, Madagaskar, Hindistan, Sri Lanka, Kenya, Ruanda, Kanada ve Fiji.


Ortadoğu'da savaşın ve iklim değişikliğinin etkilerinin bir araya gelmesiyle yaşanacak sorunlar ise çok daha büyüktür.

Dünya Gıda Programı (WFP) bu yılın başlarında 12 milyondan fazla Suriyelinin son 70 yılın en şiddetli kuraklığı dolayısıyla açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Irak'ta hükümet, şiddetli su kıtlığının bir sonraki hasat sezonunda ekilecek alanı geçen yıl ekilen alana göre yarı yarıya azaltacağı konusunda uyardı.

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), küresel ısınma ve Dicle ve Fırat nehirlerinin su seviyelerindeki düşüş ile birlikte daha da şiddetlenen kuraklıklar nedeniyle buğday üretiminin yüzde 70 kadar düşeceğini öngörüyor. 


Tüm bunlara, yeni mülteci ve göç dalgaları tehdidi de eşlik ediyor. Polonya ile Beyaz Rusya sınırında geçen günlerde yaşanan korkunç manzaralar, dünyanın önündeki tehlikenin kanıtıdır.

Kötüleşen ekonomik koşullar dolayısıyla -başta Kürtler olmak üzere- binlerce Suriyeli ve Iraklı mülteci Avrupa'ya girme umuduyla insanlık dışı koşullarda yaşıyor.

Tehlike elbette sadece Suriye ve Irak ile de sınırlı değil. Şu an dünya nüfusunun yarısından fazlasının su güvenliğinden yoksun olduğunu, su kıtlığı ya da deniz suyu seviyelerinin yükselmesiyle birlikte köyleri su altında kalacak yaklaşık 140 milyon kişinin 2050 yılına kadar Afrika, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika'dan kaçmak zorunda kalabileceğini gösteren uluslararası raporlar var.


Dünya Bankası, bu risklerle yüzleşmek için herhangi bir şey yapılmadığı takdirde iklim değişikliğinin 2030 yılına kadar 100 milyon insanı daha yoksulluk sınırına itebileceği konusunda uyarıyor.

Karbondioksit emisyonu sorununa en az katkı sunmakla birlikte sonuçlarından en çok etkilenen yoksul ülkeler, iklimin etkilerine karşı koymak ve temiz enerjiye geçmek için zengin ülkelerden yardım bekliyorlar.

Glasgow'da bu konuya dair herhangi bir uzlaşıya varılamadı. Gelişmekte olan ülkeler bu bağlamda gelişmiş ülkelerin 2009 yılında, iklim değişikliğiyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar yardımda bulunma taahhütlerini yerine getirmemelerinden duydukları memnuniyetsizliği dile getirdiler.


Uluslararası alandan liderler ve tüm uluslararası kuruluşların gezegene ve sakinlerine yönelik varoluşsal tehdidin farkında olmalarına rağmen atılan adımlar, bilim adamlarının ve uzmanların umduğundan çok daha düşük bir seviyede kalıyor.

Bu, gelecek nesil için bir trajedidir.

Glasgow'da açıklanan kararlara rağmen gezegenimiz küresel ısınmada yaklaşık 2,7 santigrat derecelik bir yükselmeye doğru ilerliyor.

Bu bir felakettir.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres konferanstan, gezegenimizin pamuk ipliğine bağlı olduğu ve iklim felaketinin kapısını çalmaya devam ettiğimiz konusunda uyararak ayrıldı.
 

 

Birleşmiş Milletler himayesindeki uluslararası toplantılar, genellikle bize ve gelecek nesillere önümüzde duran varoluşsal tehlikeleri hatırlatmak için bir fırsattır.

Ancak iklim kriziyle birlikte tek başına yıllık toplantılar ve içi boş taahhütler dünyayı kurtarmak adına yeterli olmayacaktır.

Ülkeler arasında daha fazla uluslararası iş birliği için kalıpların dışında düşünmeye ihtiyaç var. Herhangi bir uluslararası kriz, iklim değişikliğinden daha fazla uluslararası iş birliğini hak edemez.


Küresel ısınmanın etkilerini tersine çevirmeye katkıda bulunabilecek her türlü ileri teknolojide daha fazla uluslararası iş birliği yapılması çağrısında bulunan pek çok ses var.

Fakat bu rekabeti değil, dünyanın zengin-zengin ve zengin-yoksul ulusları arasında iş birliğine dayalı bir yaklaşımı her zamankinden daha çok gerektirmektedir.

Dünya bu uyarıları dinleyecek mi?


İsveçli aktivist Greta Thunberg'in de dediği gibi;

Gezegenimiz yaşamı tehdit eden afetlerin ağırlığı altında inlerken harekete mi geçilecek yoksa vaatlere ve dedikodulara devam mı edilecek?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU