Bir zamanlar ANAP vardı…

Bugün Anavatan Partisi'nin siyaset sahnesindeki ilk zaferinin 38. yıldönümü. 12 Eylül darbesi sonrası düzenlenen ilk seçimde halk Evren'e rağmen nasıl ANAP dedi? Özal'ın partisi Türkiye'ye "yeniden" demokrasiyi mi getirmişti?

Turgut Özal

Darbenin ardından düzenlenecek ilk genel seçimlere yaklaşık bir ay kalmıştı.

Askerin onayından geçen üç parti vardı.

12 Eylül'ün temsilcisi olduğunu saklamayan Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP), ordunun kontrolündeki sosyal demokrat etiketli Halkçı Parti (HP) ve Milli Güvenlik Konseyi'nin (MGK) olur verdiği Anavatan Partisi.

Yasaklı partilerin ad ve kısaltmalarını kullanmak yasaktı. 

Dolayısıyla Anavatan Partisi, Demirel'in Adalet Partisi'nin sembolü AP'yi kullanamayacaktı.

Özal bu yüzden gazetecilere "Lütfen bizim partimizin kısaltmasını Ana Parti olarak yazın" diye rica etmişti.

Asıl amacı kısaltma yoluyla "Merkez sağda ana parti biziz" propagandası yapmak olsa da gazeteciler yeni partinin isminin "ANAP" olarak çoktan sayfalara taşımıştı bile. 

 

Turgut Özal / Fotoğraf: AA 
Turgut Özal / Fotoğraf: AA 

 

Özal'ın "Bari Ana.P olarak kısaltın" önerisi ise Anadolu Ajansı dışında kimseden kabul görmemişti.

Seçime giren üç partinin ortak noktası cuntanın lideri Kenan Evren'i üzmek istememeleriydi.

MDP'yi bir horoz, ANAP'ı ise Türkiye haritası üzerindeki turuncu arı temsil ediyordu.

Ve 6 Kasım 1983'teki seçimlerden bir ay önce gazeteler TRT'nin yayınladığı bir çizgi filmden bahsediyordu.

"Peter'ın serüvenleri" isimli o çizgi filmde çocuklar bir ilaç içen arının yumurtadan çıkar çıkmaz büyüyen horozu sokmak için kovalamasını izliyorlardı.

TRT'nin farkında olmadan ekranlarına taşıdığı çizgi filmden bile siyasi mana çıkarıldığı günlerdi.

Yasa ve düzen bozuktu, enflasyon çığırından çıkmıştı, temel tüketim mallarında kıtlık baş göstermişti.

12 Eylül darbesi böyle gelmişti ve şimdi yürütmenin başında MGK Başkanı ve Cumhurbaşkanı Evren'in kalması şartıyla memleket demokrasiye geçiş yapıyordu!

12 Eylül'e giden yol

Yaklaşık 4 yıl öncesi…

13 Aralık 1979…

Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in, Brüksel'deki batılı müttefikleriyle görüşmelerden döndüğü gün…

Aynı zamanda düşen Ecevit hükümetinin ardından Demirel'in kurduğu azınlık hükümetinin güvenoyu almasının hemen ertesi…

Generaller yapacakları darbenin niteliği ve zamanlamasını tartışmak için İstanbul'da toplanmıştı.

 

29 Ekim 1979, Anıtkabir’deki Cumhuriyet Bayramı töreni. Demirel, Evren ve Ecevit / Fotoğraf: AA
29 Ekim 1979, Anıtkabir'deki Cumhuriyet Bayramı töreni. Demirel, Evren ve Ecevit / Fotoğraf: AA

 

Türkiye'nin içinden geçtiği sıkıntılı günleri konuşuyorlar, 12 Eylül 1980 darbesinin hazırlığını yapıyorlardı.

1 Mayıs 1977'deki Taksim katliamı…

8 Ekim 1978 tarihinde Bahçelievler'de 7 kişinin katledildiği olay…

Aynı yıl MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlıoğlu'nun suikasta kurban gitmesi…

Sivas ve Maraş olayları…

1979'da Milliyet gazetesi yazarı Abdi İpekçi'nin otomobilinde uğradığı saldırı sonucu öldürülmesi…

 

1 Mayıs 1977’de 34 insan öldü, yüzlerce kişi yaralandı / Fotoğraf: Bianet
1 Mayıs 1977'de 34 insan öldü, yüzlerce kişi yaralandı / Fotoğraf: Bianet

 

Nisan 1980'de yapılan 300'den fazla tura rağmen meclisin yeni cumhurbaşkanını belirleyememesi…

Mayıs 1980'de MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak suikastı…

Sol Yayınları'nın sahibi Muzaffer Erdost'un kardeşi İlhan Erdost'un gözaltında uğradığı işkence sonrası hayatını kaybetmesi…

 

Gün Sazak ve Abdi İpekçi / Fotoğraflar: Wikipedia
Gün Sazak ve Abdi İpekçi / Fotoğraflar: Wikipedia

 

Eylül 1980'de Konya'da istiklal marşının yuhalandığı, laiklik karşıtı sloganların atıldığı Kudüs Mitingi…

Darbe bu koşullarda gelmişti.

Türkiye'ye vahşi ve acımasız kapitalist düzeni yerleştirmek için tertiplenmiş faşist bir eylemdi.

MHP'nin o dönem önde gelen yöneticilerinden Agah Oktay Güner, "Biz içerideyiz ama düşüncelerimiz iktidarda" diyerek olup bitenin fotoğrafını gayet net çekiyordu aslında.

Askerlerle iyi geçinen Özal ve 24 Ocak kararları

Turgut Özal, 1977 seçimlerinde siyasete girmeyi denemişti.

Ancak Milli Selamet Partisi'nden İzmir milletvekilliği adaylığına halk olur vermemişti.

43. Hükümet döneminde Başbakanlık Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı'nda Müsteşar vekilliği yapmış, 24 Ocak 1980 kararlarını hazırlamıştı.

 

Kenan Evren ve Turgut Özal / Fotoğraf: Sol Haber
Kenan Evren ve Turgut Özal / Fotoğraf: Sol Haber

 

Hazırladığı program aslında IMF (Uluslararası Para Fonu) destekli, ortodoks bir programdı.

İlkesi faizlerin yükseltilmesi, sıkı para ve maliye politikası, emek ücretlerinin baskı altında tutulması, kamunun piyasadan çekilip alanı özel sektöre bırakmasıydı.

Yabancı sermayenin teşvikini benimsiyordu.

12 Eylül sabahı darbe olduğunda Genelkurmay Başkanlığı'ndan arandı Özal.

Kendisine Maliye Bakanlığı teklif edildiğinde ise askerle pazarlığa girişti.

24 Ocak kararlarını adam akıllı uygulayabilmesi için Başbakan Yardımcılığı, Ticaret ve Maliye Bakanlığı yetkilerinin tümünün kendisinde toplanmasını istiyordu.

Hükümet kurulana kadar 9. Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak bilinen yeni başbakan Bülend Ulusu'nun yardımcılığına getirildi.

Ekonomiden sorumluydu.

Maliye Bakanlığı koltuğu ise Özal'ın yakın arkadaşı eski Merkez Bankası Başkanı Kaya Erdem'e verilmişti.

İstediği olmuştu.

 

Turgut Özal / Fotoğraf: Sözcü Gazetesi
Turgut Özal / Fotoğraf: Sözcü Gazetesi

 

Ve 1980 sonrasının tüm iktidarlarınca benimsenecek piyasa ekonomisine geçişin adımlarını atıyordu.

Yabancı sermayeyi daha fazla çekebilmek için döviz alım satımı serbestleştirildi, Türk Parasının Değerini Koruma Mevzuatı liberalleştirildi, ulusal paranın aşırı değerlenmesini yani dövizin eksik değerlenmesini ortadan kaldırmak için 1 dolar 47 TL'den 70 TL'ye çıkarıldı ve Mayıs 1981'de günlük kur uygulamasına geçildi.

Türkiye'nin ihracatta rekabet gücünü artırabilmek amacıyla Türk lirasının reel olarak değer yitirmesine izin verilmişti.

Yerli sanayinin gelişimine katkı sağlayan, döviz rezervlerinin korunduğu, uzun vadede ise sürdürülebilir kalkınma yaratıp dışa bağımlılığı ortadan kaldıran ithal ikameci kalkınma politikası artık rafa kaldırılıyordu.

 

Turgut Özal / Fotoğraf: Cumhuriyet Gazetesi
Turgut Özal / Fotoğraf: Cumhuriyet Gazetesi

 

Yerini ihracata yönelik kalkınma politikası almıştı.

Dünya değişiyordu, ekonomi değişiyordu, değişmesi kaçınılmazdı!

Ve Özal'a göre değişimin en temel dinamiklerinden biri sürekli değişen ve dönüşen yeni dünya düzenine ayak uydurma mecburiyetiydi.

Özal, 22 aylık görev süresi boyunca "değişim" adı altında, belki de alttan alta yeni sağ için çalıştı.

1982'deki Banker Krizi sonrası Kaya Erdem ile birlikte hükümetten istifa etti.

1960'lar ve 70'lerde solun kendini değiştirmeye dönük seferber ettiği arzu ve heyecan ateşinin sönüşünün rövanşı misali, değişim yeni dönemin de anahtar kelimesi olacaktı.

Türkiye aheste aheste "iktisaden" liberalleşiyordu Özal ve arkadaşlarının gözünde.

ANAP'ın kuruluşu ve askerin kerhen onayını alışı

Darbe ABD izinli yapılmıştı.

Türkiye'yi yakından izleyen CIA İstasyon şefi Paul Henze'nin deyişiyle "bizim çocuklar" başarmıştı.

TBMM kapatılmış, siyaset dünyası liderleriyle birlikte bir nevi toplama kampına dönüşmüştü.

Egemen tek güç beş kişilik cuntaydı.

12 Eylül gerçekten de ciddi hazırlıklarla yapılan ve MGK'nın ideolojisi doğrultusunda köklü restorasyonu amaçlayan bir darbeydi.

Özal'ın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına getirilişi ise 12 Eylül'ün 24 Ocak kararlarının doğal bir türevi olduğunun bir bakıma kanıtıydı.

Ekonomik liberalizasyon programlarını fütursuzca uygulan Özal "yüksek faiz" beklentisi altında piyasada bankerlerin ortaya çıkmasına neden olmuştu.

 

 

Emekli ikramiyesini, sattığı evinin parasını, dişinden tırnağından artırdıklarını Banker Kastelli ve benzerlerine yatıran, bir anlamda faize hücum eden halk, rüyanın kısa sürmesiyle uykusundan bir süreliğine uyandı.

Kısa süreliğine çünkü Özal ve arkadaşları bu kez yeni bir parti kurarak siyasete girecek, kimseye, bilhassa Evren'e çok hissettirmemeye çalışarak iktidara yürüyecekti.

Ekim 1981'de siyasi partilerin feshine dair kanunla tüm partiler siyaset sahnesinden silinecek, liderlerine 5-10 yıl arası politik yasak getirilecekti.

Baskıcı, özgürlüklerin tırpanlandığı 12 Eylül Anayasası referandumu öncesi tanıtım gezisine çıkan Cumhurbaşkanı Evren, İzmir'deki mahşeri kalabalığa "Cumhurbaşkanı'na güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz? Ben 12 Eylül harekâtına Cumhurbaşkanı olayım diye karar vermedim, bu işe Türk milletinin çektiği çilelerden bir an evvel kurtulması için atıldık. Çoğumuz 60 yaşını geçmiş insanlarız. Ben 65 yaşını doldurdum. Artık bu yaştan sonra bir kenara çekilip dinlenmeye hakkım yok mu? Çocuklarımı evlendirmişim, tek başıma kalmışım. Cumhurbaşkanı olsam ne olacak olmasam ne olacak?" diye seslenecek, Kasım 1982'de yapılan anayasa referandumu ise yüzde 91,37'lik evet oyuyla kabul edilecekti.

Çocukları, torunlarıyla ilgilenmek istediğini söyleyen Evren, 1989'a kadar devletin tepesinde kalacak, dayattığı 1982 anayasası yürütme üstünlüğü esasına göre düzenlenecek, cumhurbaşkanlığı kurumu tarihte eşi benzeri görülmemiş şekilde olağanüstü yetkiler ve hukuki sorumsuzlukla donatılacak, Milli Güvenlik Konseyi'nde somutlaşacak olan yönetim ile birlikte siyasi partiler de anlamlarını yitirmiş olacaklardı.

 

Milli Güvenlik Konseyi Üyeleri / Görsel: Salt Araştırma
Milli Güvenlik Konseyi Üyeleri / Görsel: Salt Araştırma

 

Yetkileri arttırılan Cumhurbaşkanlığı, klasik parlamentarizm anlayışıyla uyuşmayacak denli bir öneme sahip hale getirilmişti.

Şüphesiz tüm bunların ayırdında olan Özal yeni dönemin "makbul" partileri arasında yer alabilmek için 20 Mayıs 1983'te kolları sıvadı.

Aslında Mayıs 1983 yakın geleceğin siyasal hayatında etkin olmak isteyen partilerin başvuru dilekçelerini ilgili makamlara hızla verdikleri hareketli bir ay oluyordu.

ANAP için İçişleri Bakanlığı'na kuruluş beyannamesi verilmiş, aralarında Cemil Çiçek ve Adnan Kahveci'nin de olduğu 37 kurucudan 7'si veto yese de partinin seçime katılımına onay çıkmıştı.

Mühim işti.

ANAP gibi sağın ortasında konumlandığını söyleyen Büyük Türkiye Partisi emekli Orgeneral Ali Fethi Esener başkanlığında yola çıkmıştı.

Demirel ve Cindoruk ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle MGK'dan veto yemişti.

Cumhurbaşkanı Evren, Çorum ziyaretinde bu konuyla ilgili konuşmuş, herkesin ayağını denk almasını istemişti:

"Partinin başına emekli bir korgeneral getirmişler, bundan daha büyük bir oyun düşünülebilir mi? Bizi saf mı zannediyorlar? Gerekirse seçimleri bile iptal edebiliriz."

İplerin kimin elinde tuttuğu ayan beyan ortadaydı.

Ve Özal, iktidar olabilmek için asıl iktidarla barışıktı.

 

Turgut Özal’ın ANAP’ı / Görsel: Pera Mezat
Turgut Özal'ın ANAP'ı / Görsel: Pera Mezat

 

12 Eylül 1980'den çok partili siyasal hayata yeniden dönülüp TBMM Başkanlık Divanı'nın oluşturulduğu 6 Aralık 1983 tarihleri arasında 699 yasa, 90 Kanun Hükmünde Kararname (KHK), 76 MGK kararı ve 3 MGK bildirisi olmak üzere 838 yasa çıkarılmıştı.

Özal işte bu dönemin içinde de yer almıştı.

Dört siyasi eğilimi birleştirme iddiası

Şimdi yeni bir siyasi kadro oluşturuyordu.

Büyük ölçüde devlet ve özel sektörde kendisiyle birlikte çalışmış teknokratlardan kurulu bir kadro…

Bunun dışında Milli Selamet Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Adalet Partisi (AP) ve Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) gelme o zamana kadar çok göz önünde olmayan siyasetçiler ile yola çıkılmıştı.
Özal, dört siyasi eğilimi birleştirme çabasındaydı.

Orta direk temasını odağına koydu, bu yeni siyasi oluşuma orta sınıf partisi görünümü verdi.

Bürokrasiye karşı çıktı, liberalizmin Türkiye'deki savunuculuğunu üstlendi.

MGK'nın veto barajını aşarak, 6 Kasım 1983'te seçime katılımına olur verilen üç partiden biri oldu.

 

17 Ekim 1983 tarihli Hürriyet gazetesi liderlerin miting performanslarını böyle yorumlamıştı / Görsel: Hürriyet Gazetesi
17 Ekim 1983 tarihli Hürriyet gazetesi liderlerin miting performanslarını böyle yorumlamıştı / Görsel: Hürriyet Gazetesi

 

Daha önce sadece salonlara hitap eden Özal, seçime giderken acemisi olduğu miting meydanlarıyla tanıştı.

O dönem Cumhuriyet gazetesinin genç muhabirlerinden Faruk Bildirici, seçimleri kazanması pek de muhtemel görünmeyen Özal'ın ANAP'ını takip ediyordu:

"Kendisi de farkındaydı hitap ederken kalabalıkları kavrayamadığını. O yüzden bir yol bulmuştu. Otobüs üzerinde konuşurken bir partili, o sıralarda Türkiye'ye henüz yeni gelmiş olan kasetli kamerayla konuşmasını kaydediyordu. Konuşma biter bitmez video kaset küçük televizyona takılıyor, Özal konuşmasını izliyordu. Elini nerede yanlış kaldırmış, nerede ses tonunu yükseltmemiş onları inceliyor, ders alıyordu. Bazen partililerle, bazen de gazetecilerle birlikte izliyor, fikir alıyordu. Görüntü izleme yöntemi epeyce işe yaradı. İlk Anadolu turu bittiğinde Özal'ın meydan konuşmaları epey değişmişti. Her konuşmada birkaç mesaj belirliyor, onları kendine özgü kesik ve tekrar cümlelerle kalabalığı etkileyecek biçimde aktarıyordu. Artık iyi bir miting hatibiydi."

Karşısında Demirel'in, Ecevit'in, Erbakan'ın, Türkeş'in olmaması şanstı.

Elbette olası dişli rakiplerine getirilen siyasi yasaklar işine yaramıştı.

Ama Özal'ın gerçekten de seçime girerken rakipleri arasından tek sivil görünümlü parti olarak sıyrılması ve siyasi iletişim metotları da işe yarardı.

Özellikle de ekonomiyi sandığın orta yerine konumlandırması…

ANAP'ın gazetelere verdiği ilanlarda "Orta direğin hali ortada!" deniliyordu.

 

6 Kasım 1983 seçimlerine gidilirken… ANAP’ın Hürriyet gazetesinde yayımlanan seçim ilanları / Görseller: Atatürk Kitaplığı, Hürriyet Gazetesi
6 Kasım 1983 seçimlerine gidilirken… ANAP'ın Hürriyet gazetesinde yayımlanan seçim ilanları / Görseller: Atatürk Kitaplığı, Hürriyet Gazetesi

 

ANAP orta direği ortada bırakmayacağının sözünü veriyordu.

Hayat pahalılığını dizginleyeceğinden bahsediyordu.

Hedefinin orta direği güçlendirmek olduğunu beyan etmişti.

Bir başka seçim afişinde ise kaşıkla verilip kepçeyle alınamayacağını söylüyordu ANAP:

"Kendini bildi bileli memurun, işçinin, emeklinin gelir kaderi değişmedi. Maaşlara bir zam yapıldıysa, fiyatlar üç arttı. Evdeki hesabı bir türlü, çarşıya uyduramadı. Kaşıkla verilen zammı enflasyon -yani sürekli yükselen hayat pahalılığı- kepçeyle geri aldı. Maaşıyla, ücretiyle geçinenler, bir "oh" diyemedi. İki yakaları bir araya gelemedi...  Anavatan Partisi, hayat pahalılığını frenlemeye, memurun işçinin, emeklinin alım gücünü artırmaya kararlıdır. Nasıl? Sabit gelirlinin en büyük düşmanı olan enflasyonu dizginleyerek... Serbest rekabet ortamı içinde ucuz, bol ve kaliteli mal üretimini sağlayarak... Tasarruflarla, yatırımlara kaynak yaratarak... Maaşıyla, ücretiyle geçinenlerin vergi yükünü azaltarak... Anavatan Partisi, dar gelirlileri korumaya, darlığı varlığa çevirmeye söz verir. Vatandaş, Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir meselesi yoktur. Yapacağımız tek şey, bilgili, becerikli, iş bitirecek, akılcı bir idareyi iş başına getirmektir. Hayat pahalılığından, geçim darlığından kurtulmak istiyorsan...  Durmadan artan fiyatların durmasını bekliyorsan...  Oyunu hayat pahalılığının belini kırmış, ekonomiyi kontrol altına almış Özal'ın partisine ver. Oyunu Anavatan Partisi'ne ver."

En büyük rakibi mi?

Evren'in gözünde seçimlerin favorisi olan emekli asker Turgut Sunalp'in MDP'si mi?

 

Sunalp’ın MDP’sinin yayımladığı seçim afişlerinden biri / Görsel: Atatürk Kitaplığı, Hürriyet Gazetesi
Sunalp'ın MDP'sinin yayımladığı seçim afişlerinden biri / Görsel: Atatürk Kitaplığı, Hürriyet Gazetesi

 

MDP kıvrak seçim kampanyası yürüten, sessiz muhafazakâr kitleye göz kırpan, ekonomiyi, çarşı pazarı ve orta direği ağzından düşürmeyen, İngiliz gazeteci David Lawday'in nitelendirmesiyle beyni batıda, kalbi İslam dünyasında olan, modern ve mütedeyyin etiketli Özal karşısında MGK bildirisinden hallice seçim afişleri hazırlıyor, "Boş vaatlere ve maceraya değil Türkiye'nin güvenli geleceğine oy verin" diyerek halka umut vermiyor, "demode" kalıyordu.

 

Turgut Sunalp / Fotoğraf: AA
Turgut Sunalp / Fotoğraf: AA

 

Negatif seçim kampanyası denilince ders kitaplarına geçecek türden afişinde de yine macera ve üstü kapalı tehdit vurgusu vardı:

"Yarın, ülkenin maceraya sürüklenmesine izin verme. Yarın, yurdunu 11 Eylül'e götürecek yolu kimseye açma.  Yarın, Türkiye'yi seç. Yarın, MDP'yi seç. 12 Eylül felsefesinin ve uygulamasının kararlı biçimde sürdürülmesi görevi, bugünkü huzur ve istikrarın, yarın da devam ettirilmesi görevi, Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin varoluş nedenidir. MDP, tarihin bu çok önemli dönemecinde, devlet yönetiminde tecrübeli, ciddi ve muktedir kadrosu ile demokrasiye geçiş nöbetini devralmaya hazırdır. Aziz Türk Milleti! 6 Kasım günü mutlaka sandık başına git. Dün'ün ekonomik ve toplumsal çalkantılarının failler seni, yeniden 11 Eylül karanlığına götürebilir. Yeni maceralara değil, bugün'ün, demokrasiye açılarak devamına oy ver. Milliyetçi Demokrasi Partisi, başkalarının başarılarına sahip çıkmadan, yarının zorluklarına taliptir. Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin senden talebi, devletimizin bekası ve ülkemizin geleceği için eksiksiz bir vekalettir."

"Köprüyü satarım efendim!"

Özal'ın bir diğer rakibi ise HP lideri Necdet Calp'tı.

İsmet İnönü'nün beş yıl boyunca özel kalem müdürlüğünü yapan, Özal gibi Başbakanlık müsteşarlığı görevinde bulunan ve 12 Eylül cuntasının sosyal demokratları temsilen seçime soktuğu Calp.

22 Ekim 1983…

Türkiye siyasi tarihinin en kritik açık oturumu…

Calp, Boğaz Köprüsü için "Sattırmam!" diye çıkıştı.

 

6 Kasım 1983 seçimleri öncesi TRT’de düzenlenen açık oturumun öne çıkan aktörleri Özal ve Calp’ti / Fotoğraf: Depo Photos
6 Kasım 1983 seçimleri öncesi TRT'de düzenlenen açık oturumun öne çıkan aktörleri Özal ve Calp'ti / Fotoğraf: Depo Photos

 

Özal'ın "Satarız" yanıtının ANAP'a artı olarak yazılacağı seçim sonrası anlaşıldı.

Ekranların ustası Halit Kıvanç açık oturum öncesi liderlere "Kızdığınızı belli etmeyin, açık oturumda açık vermeyin" uyarısında bulunması boşa değildi demek ki…

 

Halit Kıvanç’ın uyarıları ve liderlerin açık oturum karneleri, bir gün arayla Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında yayımlanan haberler / Görseller: Hürriyet Gazetesi
Halit Kıvanç'ın uyarıları ve liderlerin açık oturum karneleri, bir gün arayla Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında yayımlanan haberler / Görseller: Hürriyet Gazetesi

 

Özal'ın hanesine eklenen bir başka artı ise Evren'in seçim öncesi yaptığı "ters tepen" konuşmaydı. 

Evren 12 Eylül'ün devamını gerçekten açık destek verdiği MDP'de gördüğü için mi radyo ve TV'lerde bu konuşmayı yapmıştı yoksa yap bozun son parçasının ANAP ile tamamlanmasını arzu edenlerin isteğini mi yerine getirmişti orası meçhul.

Ama söyledikleri akıllarda.

4 Kasım 1983 akşamı.

Seçimlerden hemen öncesi.

 

Evren’in seçimin hemen öncesi yaptığı ültimatomvari konuşma gazetelere böyle yansımıştı / Görsel: Hürriyet Gazetesi
Evren'in seçimin hemen öncesi yaptığı ültimatomvari konuşma gazetelere böyle yansımıştı / Görsel: Hürriyet Gazetesi

 

Evren, "İcraatımızı devam ettirecek bir yönetimi iş başına getireceğinize inanıyorum" diyor ve isim vermeden Özal'ın ANAP'ını, hazırladıkları seçim kampanyasını kıyasıya eleştiriyordu:

"İktidara talip yeni partiler tatlı vaatlerde bulunuyor. Ekonomik durumun düzelmesini kendilerine mal edenler, ihracatın sihirli değneğini kendilerinin tuttuğunu iddia edenler, anarşi ve terörün sebebini ekonomik krize bağlayanlar, herkesi ev sahibi yapacaklarını ve orta direği yalnız kendilerinin ayakta tutabileceğini söyleyenler hilafı hakikat (gerçeğe aykırı) beyanda bulunuyorlar. Partiler oy toplama uğruna eskisi gibi tavizler verirlerse terör canavarı yine dişlerini gösterecektir."

Son hamle de işe yaramamıştı.

Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını Tekirdağ'da bir lokantada izleyen Özal, gazetecilerin "Ne diyecekseniz?" sorusuna "Yorum yok" diyecekti.

ANAP tek başına iktidar

19 milyon 670 bin 734 seçmen.

83 seçim çevresi, 82 bin 32 sandık.

400 milletvekilinin belirleneceği seçime MDP 394, Anavatan Partisi 389, HP 377 adayla katıldı. 

ANAP lideri Turgut Özal, oyunu Yeniköy'deki Panala Kilisesi'nin günah çıkarma bölümünde kullandı.

1950'den beri seçimlere en yüksek katılım oranıydı.

Milletvekili genel seçiminde üç parti de Türkiye genelinde yüzde 10,4'lük barajı aşarak Millet Meclisi'ne girmeye hak kazandı. 

Oyların yüzde 45,14'ü ile 211 sandalye sayısına ulaşıp yüzde 52,88 temsil oranıyla tek başına iktidar oldu ANAP.

 

7 Kasım 1983 tarihinde gazeteler Özal’ı yazıyordu / Görsel: Cumhuriyet Gazetesi
7 Kasım 1983 tarihinde gazeteler Özal'ı yazıyordu / Görsel: Cumhuriyet Gazetesi

 

HP ikinci, MDP ise beklentinin aksine son sırada yer almıştı.

20 Kasım günü diğer parti liderleriyle Çankaya'ya çıktı Özal.

Kenan Evren'den hükümeti kurma görevini almıştı.

Seçim öncesi eylül ayında New York Times gazetesine "Ciddi bir rakibimiz yok" diye demeç veren General Turgut Sunalp'ın ise "Turgut Paşam, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye soran Evren'e, "Mama kandırdı. Bekâret elden gitti. Bundan sonra o…tan başka yapacak şey yok" dediği rivayet edilecekti.

 

7 Kasım 1983 tarihinde gazeteler Özal’ı yazıyordu / Görsel: Cumhuriyet Gazetesi
7 Kasım 1983 tarihinde gazeteler Özal'ı yazıyordu / Görsel: Cumhuriyet Gazetesi

 

Özal, asırlardan beri kendi içine kapalı ve devletçiliğin hâkim olduğu bir ekonomik sistem yerine, dışa açık ve dünya ekonomisine entegre olabilecek bir sisteme geçilişinin öncüsü olmuştu. 

"Sessiz Muhafazakâr Kitle" veya "Orta Direk" diye kurgulanan toplum kesimlerinin gözünde meşrulaşmasını olanaklı kılmasıyla aslında darbecilerin şansıydı.

1980'lerde Türkiye'de siyasal ortama hâkim oldu. 

Temsil ettiği merkez sağ model, dünyadaki Yen Sağ dalganın yerli şubesiydi gazeteci Ruşen Çakır'ın deyişiyle. 

 

Şarkı da söylüyordu, Kabe’yi de ziyaret ediyordu /Fotoğraflar: Depo Photos
Şarkı da söylüyordu, Kabe'yi de ziyaret ediyordu /Fotoğraflar: Depo Photos

 

Liberalizmi dindarlık ve muhafazakarlıkla harmanladı, "Benim memurum işini bilir" dedi, fırsatçı girişimci tiplemesiyle kendini toplumun geniş katmanlarına sundu, hatta idealize etti. 

12 Eylül'ün baskıcı töresini korudu, doktriner olmayan rahat bir dindarlığın alanını genişletti.

Sonra otoriterleşti ya da mevcut düzen elbisesini giydi. 

Kendisi dışındaki politik eğilimleri alaya alarak, hatta "aşırı" diye damgalayarak, hukuku aşamadığı anlarda onu guguk eyleyerek, "Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz" diyerek, eşini İstanbul İl Başkanı yaptırarak, vekil tayin edip uzaktan kumandayla yönetmeye soyunduğu başbakanı bile bıktırarak, siyasi yasakların kalkması için kerhen gittiği referandumda "Hayır" kampanyası yürüterek bitti. 

ANAP yüzde 45 ile girdiği seçimlerde 32'yi, 27'yi, 19'u, 12'yi gördü.

2002'de yüzde 5,5 ile siyaset sahnesinden tasfiye edildi. 

Bir iktidarın başından sonuna uzanan yol böyleydi işte… 

Kaynakça:
Modern Türkiye'nin Oluşumu, Feroz Ahmad
Türkiye'nin Demokrasi Tarihi, Tevfik Çavdar
Gazetecinin not defteri: Özal'sız 27 yıldan sonra Özal'lı yılların hikayesi, Faruk Bildirici
Merkez Nasıl Çöktü-6 – Özal'ın Kalesine Refah Bayrağı, Milliyet Gazetesi, 17.08.1996, Ruşen Çakır
ANAVATAN Partisi, Wikipedia
Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile Siyasetname (13): ANAP ve Özal ile demokrasi geldi mi?, Medyascope

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU