Başladığınız herhangi bir kitabı yarım bırakmak yazarlara hakarettir

Roman yazarı Mark Billingham okurlara hemen ilgilerini çekmediği takdirde okudukları kitabı "odanın öbür ucuna öfkeyle" fırlatmalarını önerdi. Fakat elbette okurların okumasının veya yazarların yazmasının tek sebebi eğlence değil

Okumak kafamızı karıştırmalı, bize meydan okumalı; bizi sevmediğimiz veya anlamakta zorlandığımız kişilerin zihinlerine ve yaşamlarına götürmeli (Unsplash)

Önceki haftalarda roman yazarı Mark Billingham okurlara, bir kitap ilk 20 sayfada ilgilerini çekmediyse o kitabı "odanın öbür ucuna öfkeyle" fırlatmalarını önerdiğinde küçük bir tartışmaya neden oldu. Cheltenham Edebiyat Festivali'nde konuşan Billingham başladığı kitapların yaklaşık yarısından "hayat çok kısa... Daha birçok güzel kitap var" diye vazgeçtiğini söyledi.

Pek çok kişi onunla aynı fikirde. The Times'da yazan Hilary Rose, "Billingham'ın hayat dersini daha erken dinlemediği için çok pişman olduğunu" açıkladı. Polisiye yazarı Linwood Barclay şunları ekledi:

Bunu şöyle düşünün. Yemeğinizin ilk üç lokmasının tadı berbatsa, daha iyi olacağını umarak yemeye devam etmenize gerek yok.

Elbette, evet, ama başlangıç hayal kırıklığı yarattıysa yine de ana yemeğe kalabileceğinizi belirtmek isterim. Birçok şüpheli karides kokteylinin ardından mükemmel bir biftek gelmiştir.

Okumak çoğunlukla özel bir uğraş: Birçoğumuzun başkalarının tavsiyelerine dayanarak alışkanlıklarımızı ciddi şekilde değiştirmesi pek olası değil. Sanırım işinize ne geliyorsa o. Yine de o haftadaki tartışmayı moral bozucu buldum ve bana kalırsa, biraz çocukçaydı. Basitçe eğlenmek için (kolay bir kaçış biçimi olarak) okuduğumuz fikri bir kitaptan vazgeçme konusundaki tüm argümanların temelini oluşturuyor gibi görünüyor: "İçine giremedim", "beni sarmadı", "çok yavaş ilerliyor". Fakat elbette okurların okumasının ve hatta yazarların yazmasının tek nedeni eğlence değil.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Okumak kafamızı karıştırmalı, bize meydan okumalı; bizi sevmediğimiz veya anlamakta zorlandığımız kişilerin zihinlerine ve yaşamlarına götürmeli. Bu her zaman sürükleyici olmayabilir fakat çoğu zaman ödüllendiricidir. Yargılamadan önce onları tam olarak dinlemek yazarlara borcumuz ve bunu yapmanın tek yolu bir kitabı bitirmek. Bir yazara sadece 20 sayfalık zaman ayırmak hakarettir.

Örneğin Ottessa Moshfegh'in My Year of Rest and Relaxation (Dinlenme ve Rahatlama Yılım) adlı romanının kahramanı kendine takıntılı, zevkine düşkün ve zalim. Onun hakkında okumak çileden çıkarıcı ve sıkıcı olabilir ama, ne var ki, sürdürdüğü hayat da öyle. Elbette mesele tam da bu ve bu, onun sonraki dönüşümünü birlikte deneyimlememizi sağlıyor. 20 sayfa okumuşken romanı "odanın öbür ucuna öfkeyle" fırlatma dürtüsünü anlayabiliyordum. Ama yapmadığım için mutluyum. Her okurun benzer bir hikayesi olacaktır.

Gerçekten de Umberto Eco, Gülün Adı adlı romanının girişini ona bağlı kalmaya hazır olmayan okuyucuları ayıklamak için kasıtlı olarak mümkün olduğunca içine girilemeyecek hale getirmişti. Kitabın sonundaki ekte "Arkadaşlarım ve editörlerim çok zor ve talepkar buldukları ilk 100 sayfayı kısaltmamı önerdi" diye yazmıştı.

Hiç düşünmeden reddettim çünkü ısrar ettiğim gibi, biri manastıra [romanın geçtiği yer] girip 7 gün orada yaşamak istiyorsa, manastırın kendi temposunu kabul etmek zorunda. Eğer yapamazsa kitabın tamamını okumayı asla başaramaz. Dolayısıyla o ilk 100 sayfa bir kefaret ya da kabul töreni gibi ve eğer biri onları beğenmiyorsa onun için çok daha kötü. Dağın eteğinde kalabilir.

Biçim ve üslup da sinir bozucu olabilir. Bir roman alışılmışın dışında veya parçalı yazılmışsa onu yorumlamaya çalışırken ilk 20 sayfada ilginizi çekmesi pek olası değildir. Bazen saçmalık gibi gelir (Eimear McBride'ın Kız Natamam Bir Şeydir'ine [A Girl is a Half-formed Thing] bakabilirsiniz) ama sonra perde kalkar ve ritim sizi yakalar.

Bu kusurlu bir benzetme ama yorucu bir koşudan elde edebileceğiniz mutluluk hissi, yolun sonuna kadar ağır ağır gidip geri dönmüş olmanızdan daha büyüktür. Hayatın büyük zevklerinin çoğu (spor yapmak, bir müzik aleti çalmak, yeni bir dil öğrenmek) kolay kolay yakalanmaz. Bunların hiçbiri bir kitabı sadece eğlence için okumanın yanlış olduğu anlamına gelmiyor; polisiye ve gerilim türlerine bayılırım. Ama aradığınız tek şey buysa, okuma zevkinizi sınırlandırıyorsunuz demektir.

Şüphesiz hiç anlaşamadığınız ya da çok iyi olmayan kitaplar vardır. Olga Tokarczuk'un Koşucular'ıyla (Flights) bir ilişki kurmaya çalıştım durdum ama son sayfaya kadar hiçbir yere varamadım. Bu benim için bir zaman kaybı mıydı? Muhtemelen. Ama sebat etmedikçe asla bilemezsin. Bu türdeki her bir kitaba karşı, geç çiçek açan ve çabayı ödüllendiren sayısız kitap var. Şansımı denediğim için mutluyum.

Yakın tarihli bir röportajda elden bırakılamayan Jack Reacher serisinin yazarı Lee Child'a hangi kitabı bitiremediği sorulmuştu. "Hiçbiri" diye yanıtlamıştı.

Başladığım her kitabı bitirdim. Kötü veya zor kitaplardan çok şey öğrenebilirsiniz.

Ve kitapları "odanın öbür ucuna öfkeyle" fırlatarak çok şey kaçırabileceğinizi de ekleyebilirdi.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU